Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, katıldığı canlı yayında, 7 Haziran - 1 Kasım arasında yaşanan terör olaylarının 'iktidar tarafından organize edildi' söylentilerine, "Türkiye'deki terör olaylarını seçime avantajlı girebilmek için iktidar kendisi organize etmiş' sözü, dönemin Başbakanı olarak; asla doğruluk unsuru taşımayan bir husustur" yanıtını verdi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın İstiklal Caddesi'nde yaşanan patlama nedeniyle Gelecek Partisi lideri Davutoğlu'na tepki göstererek söylediği, "Başbakanlık yaptın, 2015 yılında neler olduğunu çık anlat. Sen sustuğun için insanlar ölüyor" ifadelerine, "Ciddiye almıyorum, psikolojik dengesini doğru görmüyorum, tedavi görmesi gereken birisi olarak değerlendiriyorum" diye cevap verdi.
Ahmet Davutoğlu, "Türkiye bir uyuşturucu merkezi haline geldi. Yani 2017'ye kadar Türkiye uyuşturucuda transit ülke konumundaydı. Yani uyuşturucunun bir yerden bir yere aktarıldığı ülke şimdi ise hedef konumunda" diye konuştu.
Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, Halk TV'de Özlem Akarsu Çelik'in Liderler Özel programında sorularını yanıtladı. Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Türkiye bir uyuşturucu merkezi haline geldi"
"Gerçekten bugün kamuoyumuzun ve bütün ilgili yetkililerin yakından takip etmesi gereken uyuşturucuyla topyekûn mücadele stratejimizi açıkladık. Ben görev aldığımda başbakanlıkta ilk faaliyetlerimden birisi 2014 Kasım ayında 1. uyuşturucuyla mücadele şurasını toplamış ve daha sonra da çoğu yasalaşan çok ciddi hamleler yapmıştık. Kapsamlı mücadele devreye sokulmuştu.
Ancak 2016'dan bütün bunlarda sonra gereken adımlar atılmadığı gibi Türkiye bir uyuşturucu merkezi haline geldi. Yani 2017'ye kadar Türkiye uyuşturucuda transit ülke konumundaydı. Yani uyuşturucunun bir yerden bir yere aktarıldığı ülke şimdi ise hedef konumunda.
Kokain, esrar olağanüstü artış var. Bu bil milli beka meselesi artık. Bu bağlamda biz kurumsal bir yapılanma öngörüyoruz. Var olan kurumsal yapılar yeterli değil. Narkotik başlı başına bir alan bu alanda uzmanlaşmadıkça takibi imkansız bir olay.
TIKLAYIN | Davutoğlu: Cumhurbaşkanlarının kullanması için Turgut Özal döneminde alınan uçak satıldı, Brezilya’da içinde kokain yakalandı
"Uçağın satılmasını da eleştiriyorum"
Artık Türkiye'de siyasetin de medyanın da hiçbir seviyesi ve ahlakı kalmadı. Bu haberi bu şekilde anlayanlar Türkçe özürlüdürler. Psikolojik olarak denge problemleri vardır. Biz uyuşturucuyla eylem planı hazırlıyoruz. Orada çok açık bir ifadeyi saptırarak manipülasyon yapanlar var. Burada iyi niyet aramak mümkün değil. Bunlar ister siyasetçi olsunlar ister basın mensubu Türkçe özürlüdürler.
Rahmetli Özal döneminde alınan ATA uçağı geçmişte bütün başbakanlarımıza, cumhurbaşkanlarımıza hizmet etti ben de dışişleri bakanı olarak bu uçaklara bindim. Başbakan olarak da kullandım. Ben başbakanlığı bıraktıktan sonra bu uçak satıldı. Uçağın satılmasını da eleştiriyorum.
"Hangi aklı başında biri benim başbakanlığım döneminde bu uçakta kokain taşındı gibi bir anlam çıkarabilir?"
Bu uçakta Özal, Demirel, Tansu Çiller, Ecevit... Bütün 90'lı yılların siyasileri bu uçakta uçmuştur. Küçükl bir uçak. Onunla ben kaç kez kıtalar arası sefer atlattım. Bu hafıza uçak eğer illa satacaksanız bunu doğru kullanacak bir yerde değerlendirme yoluna bakmak lazım.
Bu ben başbakanlığı bıraktıktan tam 5 yıl sonra 2021 Ağustos'unda Brezilya'da kokainle yakalandı. Hangi Türkçe bilen aklı başında birisi bu sözlerden benim başbakanlığım döneminde bu uçakta kokain taşındı gibi bir anlam çıkarabilir? Bu açık bir provokasyon. Bunu yapan siyasetçi ise önce Türkçe sınavını geçmeli.
Artık bu herhangi bir suç olma niteliğini kaybetmiş. Pandemide nasıl toplumsal seferberlik ilan ettiysek aynı seferberliği ilan etmek zorundayız. Cezaevlerinde 3 kişiden biri uyuşturucudan tutuklanmışsa İçişleri Bakanı önce bunu sormalı.
TIKLAYIN |
"İçişleri Bakanı uyuşturucu baronlarının bu ülkeyi nasıl bir barınak haline getirdiğini onu sorgulamak ve onun hesabını vermek zorunda"
Uyuşturucu konusunda yakalananlar 2016'nın en az 3 katı. Atık su testleri yapılıyor burada rakamlar ürkütücü. Böylesi bir sorun aynı ölçüde terör gibi yıkıcı. Pandemi gibi yaygın terör gibi yakıcı. Bir nesli yok ediyor. Bunun karşısında bizim çok net tavır almamız lazım. Ve burada ilk hesap vermesi gereken kişi İçişleri Bakanı'nın kendisidir. 'Ayaklarını kırın' dediği kesimler dışında önce uyuşturucu baronlarının bu ülkeyi nasıl bir barınak haline getirdiğini onu sorgulamak ve onun hesabını vermek zorunda. Neden Türkiye'de daha önce görülmeyecek şekilde birtakım kara para aklama organizatörleri, birtakım uyuşturucu baronları Türkiye'yi mekan edindiler?
"Sezgin Baran Korkmaz olayı nasıl kapatılır?"
Çünkü Türkiye'de bunun kendilerini korunak altında hissedebilecekleri bir iklim olduğunu düşünüyorlar. Neden son 6 yıl içinde 6 kez varlık barışı ilan edildi. Varlık barışı adı altında neden kaynağı ne olursa olsun kirli temiz paraların önü açıldı.
Son dönemde uyuşturucu merkezi ve hedefi haline gelmesinin birinci derecede sorumlusu İçişleri Bakanı'dır. İçişleri Bakanı ve tabii bütün bir yönetimdir. O İçişleri Bakanı'nı görevde tutan Sayın Cumhurbaşkanı'dır.
Sezgin Baran Korkmaz olayı nasıl kapatılır? Türkiye uluslararası mali görev gücünde gri listeye alınmasını nasıl izah edebilirsiniz? Sezgin Baran Korkmaz şu an ABD mahkemelerinde elinde Türk yetkililerine verdikleri rüşvet listesiyle Türkiye'nin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi tutuluyor. Kimdir Sezgin Baran Korkmaz? Kara para aklayıcısı.
Peki Sezgin Baran Korkmaz'ın kimlerle fotoğrafı var? Kimlerle görüşmüş? Sayın Erdoğan'la görüşmüş, Sayın Soylu'yla görüşmüş. Kara para aklamayla uyuşturucu arasında doğrudan ilişki var.
"Sayın Soylu bunu ilk kez yapmıyor, her istifa tehdidinde aslında Sayın Cumhurbaşkanı'na şantajda bulunuyor"
Bu ilk defa olmuyor. 17-25 Aralık olaylarına bakın. 25 Aralık'ta Sayın Cumhurbaşkanı'nın ailesine bazı operasyonlar gündeme geldiğinde Sayın Binali Yıldırım da !ben oğlunu tanımam Sayın Erdoğan'ı tanırım' diyerek referans noktasını göstermişti.
Eğer bir devlette bugün olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla diye başlayan cümleleri kuruyorsa herkes bu şu demektir: O bulunduğu makamı hak etmiyor. Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanı talimat verebilir ama o makamda bulunan kişi bakansa eğer o bakan eğer o talimat uygun bir talimat değilse Sayın Cumhurbaşkanı'na aktarması gerekir. Kendisi işlem yaptıysa da sorumluluk alması gerekir.
Sayın Soylu bunu ilk kez yapmıyor. Her istifa tehdidinde aslında Sayın Cumhurbaşkanı'na şantajda bulunuyor. Sedat Peker, Süleyman Soylu hakkında iddialarda bulunduğunda Sayın Cumhurbaşkanı 1 ay boyunca sustu.
"Ne zaman Sayın Soylu bir şekilde Cumhurbaşkanı'nın koruması altına girdi?"
Susurluk vakasını hatırlarız olduğunda İçişleri Bakanı istifa etmişti. Böyle durumlarda ya kişi isitfa eder ya da görevden alınır. Onurluysa istifa eder ya da gider hukuka 'ben hesap vermeye hazırım' der. Ama 10 bin dolar alan milletvekilinin adını bildiği halde susuyor. Suçtur bu.
Ne zaman Sayın Soylu bir şekilde Cumhurbaşkanı'nın koruması altına girdi? Sayın Bahçeli, Sayın Soylu'nun arkasında durdu 1 ay sonra. Sayın Erdoğan da Sayın Soylu hakkında sadece olumlu bir ifadeyle arkasında durduğunu gösterdi.
"Bürokrasi durmuş durumda Ankara'da"
Herkesin kendi şahsi hesabı var. İktidarınızın süregideceğini düşürseniz uzun dönemli planlar yaparsınız. Biz geçmişte üstlendiğimiz görevlerde önce devletin ve milletin menfaatini düşünürdük. Şu anda AK Parti ve MHP'yi bir başka gerekçeyle kenarda tutalım ama onların da ayrı hesapları var. AK Parti'de yönetimde bulunan herkesin birinci telaşı bitmekte olan bir iktidar dönemi öncesinde kendini garantiye almak. Bu garantiye almanın değişik yolları var. 1 maddi olarak garantiye almak için. İktidarını kaybetme korkusundan daha büyük korku yoktur. 2.'si ileride hukuki bir hesap sorulacak olursa 'aman bir zarar görmeyeyim' diye bir telaş var. Bürokrasi durmuş durumda Ankara'da.
"Ülkenin İçişleri Bakanı bu saldırı üzerine doğrudan ABD'yi sorumlu tuttu"
Bürokrasi iki tedbir alıyor. Bunlardan 1.'si sabit durmaktır. 2.'si de gelen her soruya yukarıyı işaret ederek cevap vermektir. Bir utanç tablosu da nedir? Anıtkabir'de Türkiye'nin İçişleri Bakanı ile Hazine Bakanı karşılıklı birbirine omuz attılar. Bu ilişkiler şu anda daha da gerginleşmiş durumda. İktidarı paylaşanlar arasında böylesine bir mücadele var.
İçişleri Bakanı Soylu bu mücadelede kendini emniyete almak için mümkün olan en yüksek hamasetle konuşarak kendini emniyete almaya çalışıyor. Ülkenin İçişleri Bakanı bu saldırı üzerine doğrudan ABD'yi sorumlu tuttu. Gerçekten sorumlu olabilir o zaman bunu belgeleriyle ortaya koyacaksınız ve diplomatik ilişkilerinizi gözden geçireceksiniz. Bir kere mesajı açıklaması lazım.,
"Sayın Bahçeli'nin arkasında durduğu bakanı ise görevden alma gücüne Cumhurbaşkanı sahip değil"
Bali'de Sayın Erdoğan Biden ile tebessüm ederek konuştu. Eğer Sayın İçişleri Bakanı haklıysa Sayın Erdoğan Biden'a nasıl tebessüm edebilir ya? Bu demektir ki ABD Başkanı'nın elinde Türk çocuklarının kanı var. Eğer doğruysa.
Sayın Soylu ile paralel açıklamayı kim yaptı? Aynı üslupla... Bir kişi yaptı. Sayın Bahçeli yaptı. Demek ki Türkiye'de koalisyon ötesi bir şey var. Bakanların bir kısmı Sayın Erdoğan'a bağlı bir kısmı da Sayın Bahçeli'ye bağlı. Daha doğrusu Sayın Bahçeli'nin onaylamadığı hiçbir bakan yerinde kalamıyor. Sayın Bahçeli'nin arkasında durduğu bakanı ise görevden alma gücüne Cumhurbaşkanı sahip değil.
"Dünyanın her yerinde terör olayları vardı"
Farklı yorumları ben de okudum. İki dönemin karşılaştırılması çok doğru değil. Sanki 7 Haziran 1 Kasım arasındaki terör olaylarını sanki devlet kendisi iktidar hükümet ne derseniz deyin organize etmiş ki seçime avantajlı girebilmek için. Bir kere bu kesinlikle o dönemin başbakanı olarak asla doğruluk taşımayan husustur. Dünyanın her yerinde terör olayları vardı.
IŞİD terör örgütünün ve bağlantılı başka yapıların bütün dünyada yaygın terör eylemlerinin olduğu dönemdi. Türkiye'de de o dönemde Suruç ve Gar saldırısı IŞİD tarafından, Ceylanpınar'da, Adıyaman'da ve daha sonra birçok şehrimizdeki terör saldırıları da PKK tarafından yapıldı.
"Sayın Kılıçdaroğlu'nu Sayın Bahçeli'yi o günkü gelenlere detaylı bilgiler verdim"
Defalarca bunu yayınladık. O açıklama Gar saldırısından 10 gün sonradır. Gar saldırısından iki gün sonra olayla ilgili gayet şeffaf bilgiler verdim. Böyle bir dönemde siyasi bir çıkar beklemek insanlık dışıdır dedim. Hala bazı çevreler kasıtlı şekilde bu propagandayı yaptılar.
Sayın Kılıçdaroğlu'nu Sayın Bahçeli'yi o günkü gelenlere detaylı bilgiler verdim. Saldırıdan 2 gün sonra. Eğer 1 Kasım seçimlerinde organize bir şekilde hükümet tarafından yapılmış olsaydı seçimlerden sonra bu saldırıların durması gerekirdi değil mi? 12 Ocak seçimi kazanmışız Sultanahmet'te vatandaşlarımızı kaybettik, Güvenpark'ta 38 vatandaşımızı kaybettik."