Davutoğlu: Cumhurbaşkanının rektör atamasını doğru görmüyorum; bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulmasını kabul edemem

Davutoğlu: Cumhurbaşkanının rektör atamasını doğru görmüyorum; bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulmasını kabul edemem

T24 ANKARA

Gelecek Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bugün Türkiye’nin 1990’lı yıllarda yaşanan döneme geri döndüğünü söyledi. Davutoğlu, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “eleştiri yapması gerekirken, 28 Şubat aktörlerine teslim olduğun” söyledi.  Davutoğlu, Cumhur İttifakı için de  “Ben şimdiki ilişkinin rüya olduğunu düşünüyorum. Rüyanın dayandığı temel iktidarı paylaşma arzusu” değerlendirmesini yaptı. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları değerlendiren Davutoğlu, “Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulmasını kabul edemem” dedi.

Davutoğlu, 2020 yılını değerlendirdiği toplantıda gazetecilerle parti genel merkezinde bir araya geldi. Davutoğlu’nun açıklamaları özetle şöyle:

* Yönetim, 1970’lerde yaşıyor: Türkiye, hem kriz yönetim biçimi, hem de kriz sonrası oluşan dünyayı doğru yorumlasın ve doğru yere otursun. Ancak bir yıl içindeki tabloda 22’inci yüzyıla hazırlanan değil, 1970’lere, 1990’lara dönen bir Türkiye görüyoruz. Şu andaki yönetim 20. Yüzyılda yaşıyor 1970’lerde yaşıyor.

* Ne gibi farklılıklar var: Dünya teknolojinin getirdiği imkânlarla insan hakları ve özgürlükler konusunda yepyeni bir gelişim yaşıyor. Türkiye’de ise, özgürlükleri 1970’li yılların mantığı içinde yaşıyoruz. O yılları kaybettiğimiz için AK Parti yasaklara, yoksulluğa karşı çıktı ve 21’inci yüzyıla  taşımak için çıktı. 1990’lı yıllarda hangi eksiklikleri görüyorsak, aynısını bugün günlük hayat içinde görüyoruz. 90’lı yılları aratacak düzeyde insan hakları yaşıyoruz.

* Üniversiteye kelepçe: 90’lı yıllarda yaşanan yasakların çoğu bugün gündeme geldi. Ülkenin doğusunda güneydoğusunda yaşananlar, başörtüsü tartışmaları, Boğaziçi ve Şehir Üniversiteleri olaylarında gördüğümüzde iktidarın güvenliği tehdit eden özgürlük anlayışı var. Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulmasını kabul edemem.

* Reformda zaman kaybı: Bu kadar uzun tutukluluk süresinin bulunduğu bir ülkede, mahkeme 5 yıl sürüyor. Şimdi iktidar da kabul ettiği için reformlardan bahsediyor. Bahsettiği reform bahsettiği şeyleri alın o konuşmaları alın benim 22 Nisan 2019’da yazdığım manifesto ile birebir aynıdır. Niye iki yıl kaybettiniz. Eğer her şey iyi ise niye bu reforma ihtiyaç duyuyorsunuz.

* 28 Şubat aktörleri: Reform yapamazlar, çünkü oturdukları koltuğu kaybetmekten korkarlar. Reform demek her türlü şeye hazır olmak demek. Yapamazlar, çünkü 21. Yüzyılın soğuk savaş aktörleri Erdoğan’la yan yana. 28 Şubat’ta Başbakan Yardımcısı, Kavakçı’nın Meclis’e geldiği dönemde kendi milletvekillerinin başını açtırarak Meclis’e sokarak başörtünün Meclis’te olmaması gerektiğini işaret eden Bahçeli’dir. 28 Şubat teorisyeni Perinçek’tir. Erdoğan, özeleştiri yapması gerekirken 28 Şubat aktörlerine teslim oldu.

* Vitrin mankeni eleştirisi: Erdoğan’ın başörtü yasağının savunmuş kişilerle birlikte Fikri Sağlar’a karşı başörtü üzerinden muhalefeti mahkum etme çabası başörtü istismarıdır. Başörtüsü istismarı derken kastettiğim şey şu. Kadınlarla ilgili ‘vitrin mankeni’ diye savunmak insani değerler açısından zihnimin almayacağı şeydir.

* Türkiye, lig düştü: Dünyada göreceli olarak, bütün ülkeler pandemi ile karşılaştı ama Türkiye son bir yıl içinde küme düştü. İlk 20 ekonomisinde değil. Lig düştü Türkiye. Diğer ülkeler de aynı şartlarda yarıştı. Cumhurbaşkanı’nın damadı Berat Albayrak döneminde ve ayrılması sonrasında son derece tutarsız politikalarla ekonomi, 90 yılların en büyük ekonomik sarmalı olan faiz – kur – enflasyon sarmalına girdi. Türkiye’nin düştüğü lig kategorisi Jamaika, Venezuela gibi ülkeler liginde. Bu mudur, geleceğe hazırlama?

* İkinci adam kayboldu: Türkiye’nin en önemli ikinci adamı bir anda kayboldu, kimse nerede olduğunu sorgulamıyor. Erdoğan hala faiz - kur - enflasyonla mücadele edeceğiz diyor. Kim getirdi buraya sizin yanlış anlayışınız getirdi. Bizi faizcilikle suçlayan Erdoğan bir ay içinde 675 baz puan arttırdı. Türkiye dışında Hindistan, Rusya gibi ülkelere bakın faizler yüzde 1’lerde,2’lerde. Ekonomik anlamda 20’inci yüzyıla dönüş sinyalleri var.

* Güven krizi: Bugün bana sorarsanız en büyük kriz nedir? Güven krizi var. Sağlık Bakanı iyi performansla başladı. 4 ay içinde o algıyı tükettiler. Bir gecede vaka sayısını 30 bin ilan ettiler. Güven kalır mı? Aşı meselesi de öyle. Uygur Türkleri, Çin'le Türkiye arasındaki anlaşmadan dolayı geleceğinden endişeli…

* Aşı eleştirisi: O kadar vahim tablo ki Sağlık Bakanı ‘iyi netice alınmazsa aşıları iade ederiz’ diyor. Türkiye denek ülkesi mi? Dünyadaki bütün aşıları bilim kurulu tetkik eder alternatif yatırımlar yaparsınız. Türk bilim insanlarının geliştirdiği aşılara dünya sipariş verirken siz üçüncü fazı yapılmayan aşıyı getiriyorsunuz. Gelse bile yüzde 15 - 20’si aşılanacak.

* Biz çalışıyoruz:  Bütün baskılara rağmen geçen sene bu vakitler partimizin kuruluşunu gerçekleştirdik. Pandeminin kısıtlamalara rağmen toplandık, 10 ayda büyük kongreyi yaptık. Türkiye’nin 43 ilinde değil en büyük illerinde kongre yaparak girdik. Örgütlenmiş partiyiz. Sadece örgütlenmede başarı sağlamadık. Bir yıl içinde parti açıklamalarına bakın Türkiye’nin pandemi kapsamındaki tüm açıklamalara bakın, infaz yasasında insan hakları ilk tepki veren partiyiz. Çözüm önerileri getiriyoruz. Tarım esnaf destekleri konusunda asgari ücret konusunda son derece profesyonelce çalışan ekibimiz var.

* Darbe tartışması: Son günlerde darbe tartışmalar var. 12 Eylül, 28 Şubat öncesi tartışıldığı konjonktüre girdi Türkiye. Bunu gündeme sokan kim olursa olsun bu ülkeye en büyük ihaneti yapmış olur. Bu millet 15 Temmuz’da demokrasiye sahip çıkacağını gösterdi. Keşke milletin demokrasiye sahip çıktığı gibi Erdoğan da demokrasiyi ayağı kaldırsaydı. Bugün çok farklı Türkiye olurdu. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’na kim herhangi bir şekilde darbe yapmaya kalkışsa onların karşısında biz dururuz. Yanlışları eleştiririz milli iradeye karşı her türlü girişimin karşısında oluruz.

* Milli beka söylemi: Milli beka söylemiyle iktidar bir propagandaya yönelirse, ‘siz yokken de bu ülke vardı, siz varken de bu ülke varlığını devam ettirecek’ deriz. Kimse darbe söylemi içerinde kendi iktidarını tahkim etmeye kalkmasın.

* Cumhurbaşkanlığı sistemi: Cumhurbaşkanlığı sistemi gösterdi ki; bu iktidarla yönetim yürümüyor. Bu mantık yönetilmesi siyasetin doğasına aykırıdır. Türkiye, bu andan itibaren seçim psikolojisine girmiştir.  Ne zaman bir seçim olursa hazır hale geleceğiz Gelecek Partisi olarak.

* Arap ülkeleri – Katar yakınlaşması: Bu anlaşma duyurulduğu anda açıklama yaptım. Prensip olarak olumlu gelişme olarak değerlendiriyoruz. Körfez’in genelinde ülke ilişkilerinin onarılması bölge barışına katkı yapar. Katar, haksız ambargo sebebiyle ciddi sarsıntı yaşamıştır. Bölge, dünya siyaseti ve petrol piyasaları için olumludur. Ambargolarla zayıflamış bölge, Türkiye’nin aleyhinedir.

* Libya politikası: Libya politikası, doğru politikadır. Baştan itibaren destek veriyoruz. Türkiye’nin Libya’da çıkarlarının korunması doğru politikadır. Körfez ilişkilerinin normalleşmesi Libya’daki gelişmeleri rahatlatıcı etki yaratabilir. Bölgeye yukarıdan bakmak durumundayız. Olumlu gelişmedir.

* Kürt sorununda 90’lı yıllara dönüş: Parti programımız Türkiye’nin genel demokratikleşmesi Kürt sorunu konusunda da en özgürlükçü parti programıdır. Böyle bir eleştiri varsa dinleriz. AK Parti’nin 2012 döneminde takip ettiği politikalar doğru politikalardır. Özgürlüklerin gelişmesine dair politikalar. Ülkenin bütününde bir demokrasi problemi var. Bir bölgeye yönelik değil. Ülkenin bütünüyle ilgili bir şey söyleyemeyen bir siyasi partinin bir bölgeyle ilgili bir şey söylemesi beklenemez.

Biz Başbakanlık’ı bıraktıktan sonra üst düzey ziyaret yok Irak Kürdistanı’na. Hiç ziyaret yapılamaz hale geldi. 90‘lı yıllar mantığına dönüş işaretidir. Ankara’da bu ülkeyi yöneten kim olursa olsun Erbil, Haseki, Suriye, Irak’taki Kürtlerin hamisi şu veya bu ülke olması bizim için utanç vesilesidir. Nihai

* Cumhurbaşkanı’na bir şey mi dayatılıyor? : İnsanların gücü arttıkça özgürlüğü artmaz azalabilir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın mutlak yetkisi olduğu, hukuku siyasi bakımdan aşikâr yetkisini kullanırken bir takım sınırlamalar olduğu görülüyor. Kendisine ‘aptal olma’ diyene Cumhurbaşkanı ‘Ey…’ diye başlardı. O mektup geldiğinde daha sonra ‘Trump’a arz ettim’ demezdi. ‘Eyyy Trump…’ diye başlardı. Ne faktörler var ki, Cumhurbaşkanı ‘ey…’ diye kükrerken Trump’a karşı susmuştur. Cumhurbaşkanı’nın muhatap alması doğru olmayan ABD’li yetkililer ‘Türkiye ile hangi dille konuşulması gerektiğini artık anlıyoruz’ diyorlar. Eskiden Türkiye’nin konuştuğu dil anlaşılırdı. Ama şimdi kendisinde zayıf aktörler karşısında kükreyen, kendisinde büyük aktörlerle kişisel ilişkilerle yürütmeye çalışan bir Cumhurbaşkanı var. Ne var ki belli konularda susuluyor. Türkiye’nin çıkarları dışında bir pazarlığa girilmesine doğru görmeyiz.

* Bahçeli’ye cevap veremedi: İçeride bırakın genel başkan vekili yanında çalışana bir şey söylendiğinde kükreyen Cumhurbaşkanı vardı. Kurtulmuş parti kapatma konusunda görüş beyan etti. Bahçeli döndü partinin ikinci adamına ‘haddini bil’ anlamına gelen cevap verdi. Cumhurbaşkanı bir şey söylemedi. Normalde benim bildiğim Erdoğan’ın dönüp ‘Ey Bahçeli…’ demesi gerekirdi. Bir parti, başka partinin içişlerini konuşabiliyorsa gizli mutabakatla konuşuyordur. İçeride ve dışarıda seçici davranıyor Erdoğan.

* 2021’de seçim gündemi: 2001’de olduğu gibi, ‘2018’de seçim olmayacak’ diyordu Erdoğan. Bahçeli ülkeyi seçime götürdü. Geriye dönük baktığımızda partinin genel başkanı olarak benim üzerime düşen görev her an seçim olacakmışçasına partimi seçimi hazırlamak ve götürmektir. 2,5 yıllık iktidar performansı ve gelinen noktaya baktığımızda Cumhur İttifakı kırılganlığına baktığımda bu iktidarın 5 yılını doldurması ekonomik ve siyasi psikolojik olarak çok zor. 2021’de seçim olma ihtimali yüksektir. Şartlar gösterecek. Her seçime gireriz parti olarak. Alandan aldığımız bilgiler olabilecek herhangi seçimin en güçlü partisi biz olacağız.

*Perinçek ve Bahçeli: Perinçek’in ve Bahçeli’nin, Erdoğan’a ne söylediğini biliyoruz. Şimdi yanındalar. 28 Şubat saldırılarında Erdoğan yanında biz vardık. Şimdi değiliz çünkü ayrı şeyleri savunuyoruz. Ben şimdiki ilişkinin rüya olduğunu düşünüyorum. Rüyanın dayandığı temel, iktidarı paylaşma arzusu. Ecevit – Bahçeli, 2001’de ne resimler verdiler? Birkaç ay sonra Bahçeli pozisyon değiştirdi, siyaset böyle bir şey. Bugünkü iktidarın ilkesel değil iktidarı kaybetmeme üzerine kurulu bir ittifaktan her türlü sürpriz beklenir, buna hazır olalım.

* Partiler arası uzlaşma: Partiler arası uzlaşmaya tarafım. AK Parti - MHP şu konularda deklarasyonla uzlaşırsa yanlışlık yok olabilir. Bir araya gelme isteğinde olan partiler var. Tanımlanması zor ilişkilerin gelişmekte olduğu bir ittifak yapılanması var. Türkiye’yi soğuk savaş psikolojisinden çıkaracağız.

Seçim pusulasındaki partilerle her şeyi görüşürüz. Ben kimseyle görüşmem demem. Geçmişte Akşener, Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu ve Uysal’la aynı şeyleri konuştuğumuz gördük. Uzlaşma zeminidir. Kim olursa olsun karşı çıktığımız Erdoğan yarın yolsuzluklarla ilgili paket getirsin en büyük destekçisi biz oluruz. Getirsinler siyasi etik yasasını, şeffaflık yasasını sonuna kadar destekleriz. Şu ittifaka giren haindir diye damga vurmak soğuk savaş mantığıdır. Kutuplaşmadan millet artık bıktı bezdi. Biz siyasi uzlaşıya açığız.

* Türban konusu: Başörtüsü yasağı idari kararla kaldırıldı. Getirsinler yasal anayasal düzenlemeyi. Kılıçdaroğlu net tavır sergiledi. Takdir edilmesi lazım. Niye bir insan doğruyu söylediğinde takdir edemiyorsunuz?  Sağlar’ın ifadesine karşı Kılıçdaroğlu’nun tutumu açık. O zaman Erdoğan’ın yapması gereken, ‘getirin başörtüsü mutlak anlamda düzenleme yapalım’ demesi gerekir. ‘Vitrin mankeni’ demek gerekmez. Muhalefet liderinin başörtüsü yasağına karşı çıkışını takdir etmek gerekir. Erdoğan kafasında ‘bu tarafa ne yazacak? Karşı tarafa ne yazacak?” var.

* Boğaziçi Rektörü’nün atanması: Hayretle, şaşkınlıkla, üzüntüyle değerlendiriyorum. Üniversitelerde sadece başörtüsü değil düşünce özgürlüğü vardı. Şimdi Boğaziçi Üniversitesi meselesinde salt atanan rektörün kimliği ile ilgili değil başka rektör de atansa yanlış. Üniversiteyi büyük binalardan ve sadece kendisinin görüşünü benimseyen öğretim üyelerinden ibaret görün biri üniversiteyi anlamaz. Geçmişte de tartıştık. Herkes her fikri söyleyebilir üniversiteler farklı fikirlerin buluştuğu yerdir. Şimdide üniversite nedir bir iklimdir. Farklı zihinlerin buluştuğu bir iklimdir. Kalite düşmanlığı var burada.

Boğaziçi Üniversitesi orada. Bir iklim var. Cumhurbaşkanı tarafından rektör atanmasını doğru görmüyorum. Seçim de akademisyenler arasında gereksiz güç rekabetine yol açıyor. Ara yöntemler bulanabilir istişare edilerek. Şimdi nasıl olacak? O rektörle akademisyen ve öğrencileri nasıl bir araya gelecek inşa edecek.

* Eylemcilerin profili: Herkes durduğu mahalleden bakıyor. Savunmam gereken bu. Bu düzen doğru mu? Oraya teröristler, marjinal gruplar girmişse polisin görevi ayırt edip diğer öğrencilerin görüş beyan etme hakkına saygı göstermektir. Ayrımı yapacak emniyet. Boğaziçi’nde, şimdi o gruplar oraya geldi diye Boğaziçili öğrencilerin protestosu haksız mı oluyor? Müdahale etmek haklı mı oluyor? Terörist iseler, onlar oraya nasıl gelebilmiş bulsalardı önceden. Oraya gelmemiş olsalar da sokakta başka birin vursalardı sorumlu kim olacaktı? Yönetim. Madem teröristler de oraya geldiler, bulup ayırmalıydınız. ‘Ben protesto edersem haklıdır o ederse haksızdır’ anlayışı kabul edilemez.

Bu ülkenin en bilinen teröristi Osman Öcalan’ı TRT’ye kim çıkardı? Böyle ölçü olmaz. 15 kişi çıkmış diyorsunuz terörist. Diğer taraftan terör başının mektubunu akademisyene okutacaksın. Öbür tarafta akademisyenler idari kararı tepkisi terörist kabul edeceksiniz.

* Kaftancıoğlu’nun açıklaması: Bir partinin il başkanı gidip açıklama yapabilir. AK Parti il başkanı da yapabilir. Gelecek Partisi Gençlik Kolları’na ‘gidip açıklama yapabilirsiniz’ dedim. Siyasetçi o olaya müdahil olabilir. Fikrine katılırsınız, katılmazsınız ayrı bir husus.

* Çıplak arama: Çıplak arama meselesi nerede, ne zaman hangi gerekçeyle olursa olsun hukuk devleti ve insanlığın kabul etmeyeceği bir şeydir. Kadın onuru erkek onuru mutat aramaların dahi belli disiplin içinde yapılması lazım. İlk duyduğum andan itibaren açıklama yaptık mazur görülecek tarafı yok. O gösterilerde olacak insan hakları ihlallerin özenle bakmak lazım.

* HDP’nin kapatılacağı iddiası: AK Parti’nin yapması gereken siyasi partinin kapatılmasına karşı çıkmaktır. Bahçeli de samimi değil. Bütün yapılmak istenen HDP’nin kapatılma söylemi içinde kendi seçmenini konsolide etme çalışmasıdır. Alanda siyasi mücadeleyi yapın, burada mesele kutuplaşma üzerinden kendi kitlesini konsolide etme çabası. Hazine yardımının kesilmesi, oyun kurallarının partiler için sık sık değiştirilmesi, yaptırımların devreye sokulması, demokrasiye güveni sarsar. Ama HDP de terörle arasına mesafe koymalı. HDP’nin kendisini Kandil’den özgürleştirmesi Türkiye’de özgür siyaset yapması alanını da açacak.

* İttifak konumu: İnsanların fikir değiştirmeleri yanlış değil. Bir araya gelmeleri de yanlış değil. Bahçeli ve Erdoğan’ın iki siyasi parti lideri olarak bir araya gelmesi normaldir, olabilir. Kılıçdaroğlu ile tartıştık. Ama Erdoğan ve Bahçeli düzeyinde sert, nezaket sınırlarını aşan suçlamaların olduğu üslupla eleştirmedik. Bir fark daha var şu anda onlar ülkeyi yönetiyor. Bahçeli yolsuzluklar konusunda ‘benim etkim yok’ diyebilir ama sen olmasaydın bu iktidar olmayacaktı.

* Perinçek’e bakış: Perinçek, ‘28 Şubat düşüncelerimden vazgeçtim’ demiyor, aynı görüşleri savunduğunu söylüyor. Perinçek, ‘başörtüsü özgürlüğünü istiyoruz’ dedi mi. Dese,  Perinçek’i de alkışlarım. Kılıçdaroğlu daha önceki CHP anlayışına karşı Erdoğan’la aynı görüşü ifade etti. Perinçek ise, hala ‘28 Şubat devam ediyor’ diyor.  Yarın Perinçek desin ‘başörtüsü yasağı olmayacak’, Kılıçdaroğlu gibi ertesi gün Perinçek’i alkışlayacağız.

* AİHM ilişkileri: Avrupa Konseyi bizim içinde olduğumuz kuruluş. Bize bir şey empoze eden bir kurum değil. AİHM’e Türkiye yargıç vermiştir. AİHM’i Türkiye’nin karşısında bir kurum olarak değerlendirmek doğru değil. AİHM, savunduğu Avrupa insan haklarını savunuyor musun savunmuyorsunuz? Bunu belirlemen lazım. Oradan çıkalım nereye gideceksiniz.

* Bahçeli’nin son açıklaması: Ben illiyet bağı göremedim. Başbuğ’un açıklaması ve diğerleri konusunda tutumuz açık net. Türkiye’de kimse darbeyi doğrudan dolaylı geçmiş deneyimler üzerinden gündeme getirmemeli. Erken seçimi savunmak niye darbe ile ilişkilendirilsin ki? Burada temel mesele Türkiye’de psikolojik normalleşme lazım. Kimsenin bu tür açıklamalarla Türkiye’de olağanüstü psikoloji uyandırıp seçimler üzerinde şüphe uyandıracak açıklamalar yapmamalı.

* Gezi olayları yaşanır mı? : Otoriter eğilimler gösterilen dönemlerde birbirine karıştırılıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar beyan özgürlüğü bağlamında bir haktır. Eğer bir sızma olmuş kötü yöne evrilmiş ise o sızmayı yapanları ayıklayıp o hakkı yok saymamak lazım. Gezi olayları çevreci kaygılarla gündeme geldi. Ama bu hakları kısıtlamak üzerinden bir yere varılamaz. Türkiye’de herkes görüş beyan etmeli. Bu görüş beyan edilirken herhangi bir kişi, kurumlar bu hakkı yanlış kullanmak isterse onlar da ayrıştırmalı. Küçük marjinal grup olumsuz şeye sebebiyet verdiyse bütün gösteri hakkı ortadan kaldırılamaz.

* FETÖ borsası iddiaları: FETÖ’nün hangi yapısı olursa olsun, ister ekonomik destek, ister darbeci unsurlar, lojistik unsurlar olun bunlara karşı mücadele edilmesi devlet hayatından toplumsal hayattın bunlardan arındırılması zaruriyetti. Ama 4,5 yıl sonra baktığımızda bu mücadelede doğru ilkeler etrafından yapıldı mı? Hayır. Doğru ilkelerle yapılmadı. FETÖ ile irtibatlı birçok ismin yakınları devletin en üst makamlarda yer alırken, o okullara gidenlerin üçüncü derece akrabaları cezalandırılıyorsa, borsalar üzerinden pazarlıklar yürütülmesi bu mücadelenin doğru yürütüldüğü konusunda şüpheler uyandırır.