Başbakan Ahmet Davutoğlu, İtalya Başbakanı Matteo Renzi'nin "Davutoğlu'nun Paris'teki yürüyüşe katılması biraz sırıtıyordu" sözlerine ilişkin olarak, "Yaptığı açıklamayı asla kabul edemeyiz. Eğer İtalya Başbakanı çıkıp izahat yapmazsa çok sert şekilde mukabelede bulunacağız" dedi.
Davutoğlu, Türkiye'de medyaya yönelik baskı ve basın özgürlüğünün kısıtlanması, 14 Aralık operasyonunun da ağır bir dille eleştirilmesi gibi konuların yer aldığı Avrupa Parlamentosu'nun son kınama kararı için ise, "Karar geldiği zaman diplomatik nota ile iade edilecek. Geldiği gibi geri göndereceğiz" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın pazartesi günü (19 Ocak 2015) Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesini değerlendirirken de, geçtiğimiz günlerde gündeme gelen MAK Danışmanlık'ın anketini hatırlatarak “Halk Cumhurbaşkanımızın kabineye katılmasına yüzde 70 destek veriyor, sistem tartışması yok orada. Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu birlikte oturduğunda, aynı ortamda beraber olduğunda bizim kitle neden rahatsız olsun ki” dedi.
Avrupa Birliği yetkilileriyle görüşmek üzere Brüksel'e giden Başbakan Davutoğlu'nun yolculuğunda kendisine eşlik eden gazeteciler arasında bulunan Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki'nin "Başbakan Davutoğlu: Bizim kitle neden rahatsız olsun ki" başlığıyla yayımlanan (17 Ocak 2015) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı, 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edecek, onun üzerinden halkın yüzde 70 desteğiyle Başkanlık istendiği yönünde haber var gazetelerde. Ne dersiniz? Bir de seçim hazırlıklarınız başladı mı?
Yalnız orada halk Cumhurbaşkanımızın kabineye katılmasına yüzde 70 destek veriyor, sistem tartışması yok orada. Manşete o taşınıyor. Yani şimdi Türkiye’deki halk, Cumhurbaşkanımızın kabineye başkanlık yapmasına, özel bir düşmanlığı yoksa, bir kastı yoksa niye karşı çıksın. Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu birlikte oturduğunda, aynı ortamda beraber olduğunda bizim kitle neden rahatsız olsun ki. Ama bundan bir sistem tartışması çıkarmak ayrı bir şey. Seçime gelince biz başladık aslında. Açıkçası ben Başbakan olarak atandıktan ve göreve başlayıp hükümet programını okuduktan sonra Konya’da yaptığımız mitingle başladık. Çünkü Türkiye’de siyasi süreç ve tansiyon, nabzı tutmak da dikkat edin zor bir şey. Şimdi onun hakkını vermeye çalışıyorum. Kendi kendime verdiğim, deklare ettiğim bir söz. İktidardaki bir parti, kongre takvimini şeçimden 5-6 ay önce başlatması çok büyük bir risktir. Hele genel başkan yeniyse, Başbakan olarak da yeniyse daha büyük bir risk. Ben Başbakan olduğumda Çözüm Süreci, Alevi meselesi her şey, Paralel’le mücadele biliyorsunuz sürüyordu. Onu sürdüreceksiniz, işte kaç reform onları yapacaksınız, bu arada da kongre yapacaksınız. Bu cesur bir karardı, arkadaşlar sordu isterseniz kongreyi seçim sonrasında yapalım diye, yok dedim şimdi yapacağız. Neden biliyor musunuz? Ben kendim teşkilatıma, tabanıma temas etme ihtiyacı içerisindeyim. Doğrudan gittim, şimdiye kadar 40 ili dolaştım. Hem bu dış trafik hem hükümet etme hem 40 il, bunların kimisinde açılış yaptım ve arkadaşlara söyledim. Kongre ve seçim takvimini yan yana koyun, gitmediğim il kalmayacak. Takriben 50 ile de 30’u büyükşehir olmak üzere 2 kere gideceğim. Mesela şu ana kadar Bursa’ya 3 kere gittim.
Kampanyayı erkenden başlattınız öyleyse...
Şimdi önce şeyi söyleyeyim yani, seçim şeyi başladı bizim için. Mesela muhalefetin böyle normalde düşünmesi lazım. Bizi silkelemek için tabiri caizse meydanlara inmesi lazım. Ben gittiğim yerlerde ne Kılıçdaroğlu’nu ne Bahçeli’yi görüyorum, yoklar. Bizim yaptığımız mitingler, bazıları açılış şeklinde ve kongreler bugün gördüğünüz heyecanı aynı süratle ve bazen dozu daha fazla olmak üzere Anadolu’da müthiş bir heyecan var. Şahsen ben iki seçim sonrası yani 30 Mart ve 10 Ağustos’tan sonra bizim teşkilatta hafif bir rehavetten korkuyordum. Aslında o rehavet oluşmasın diye kongreyi öne aldım. Ne rehaveti, her gittiğimiz kongre bir öncekinden daha hareketli. Şimdi takvim işleyecek. Mesela 10 Şubat’ta memurların istifasıdır. Takvimin doğası içinde dikkat edeceğimiz husus şu olacak, sürekli bir değişimin belli bir ahenkte olması. Yani AK Parti 2002’de geldiğinde yeni bir kadroyu alana çıkardı. Bir kısmı eskiden siyaset yapmışlardı. Bir kısmı da yeniydi. Şimdi 3 dönem ve birçok faktörle belli bir yenilenme oldu o günden bugüne. Şimdi biz teşkilatta da onu yapıyoruz. Bütün teşkilattaki bütün başkan, başkan yardımcıları, başkan adaylarıyla tek tek mülakat yapıyorum. Birinci öne çıkaracağım kriter süreklilik, yenilenme dengesinin korunması. Kadın erkek dengesi, bunu daha fazla gözeteceğiz. Kadınların siyasete girmesinde, yaptığım konuşmada ilk fırsatta yüzde 25’e çıkarmamız lazım dedim, mümkün olduğu kadar. Dört genç ya da nesiller arası dengenin iyi korunması lazım. Mesela isim vermeyeyim ama bazı siyasilerimiz için ben bu kategoriye yavaş yavaş yaklaşıyorum. Ama ben siyasete biraz geç girdiğim için farklı. Onlar siyasete girdiğinde doğmamış çocuklar şimdi siyasetteler. Bu yanlış bir şey değil. Güzel bir şey aslında. Bir nesil değişti.
İtalya Başbakanı Renzi’nin ‘Paris yürüyüşüne katılımınızın sırıttığı çünkü Erdoğan’ın talimatıyla Türkiye’de gazetecilerin tutuklandığı, gazete ve TV’lerin kapatıldığı’ ile ilgili dezenformatik açıklamaları oldu...
İtalya Başbakanı’ndan acilen izahat istedik. İtalyan Başbakanı 1 ay önce bizi ziyaret etti. Kendisi ile ilk kez Paris’te karşılaşmadık. Yaptığı açıklamayı asla kabul edemeyiz. İtalya diplomatik olarak hem Roma’da hem Ankara’da resmi protesto edildi. Eğer İtalya Başbakanı çıkıp izahat yapmazsa çok sert şekilde mukabelede bulunacağız. Kendisi bize ‘En kısa zamanda tekrar bir araya gelelim’ dedi. Biraz daha bekleriz, İtalya’dan düzeltme gelmez ise uluslararası alanda açıklama yapacağız.
AP’nin basın özgürlüğüne yönelik son kınama kararı...
Karar geldiği zaman diplomatik nota ile iade edilecek. Geldiği gibi geri göndereceğiz.
Böyle bir usul var mı?
Bu bizim usulümüz. AP’de her parlamentere bilgi notu gönderdik. Yaptıkları iş tamamen tek yanlı bir çalışma. O raporu o kararı aynen bir nota ile geri iade edeceğiz.
Hz. Muhammed karikatürleri...
Peygamberimize hakarete asla sessiz kalmayız. Peygamber’e hakaret eden bir şeyi Türkiye’de yayınlatmayız. Bu konuda bir kompleksimiz yok. Papa’nın söylediğini duydunuz, ‘Anneme hakaret eden olursa gereğini yaparım’ diyor. Hz. Ayşe Müslümanların annesidir. Küfredildiğinde kavga ederim.
Şeffaflaşma Paketi’ne tepkiler...
Şeffaflaşma konusunda attığımız adım, bir eksikliği tespit etmemizden kaynaklanıyor. İmar değişikliği konusunda kamu kararıyla bir gelir oluşmuşsa o gelir kamuya aittir. 12 yıllık tecrübe ile eksikliklerimizi tespit edip çözmeye çalışıyoruz. Avrupa komiserlerine ‘Duydunuz mu bu paketi’ dedim, haberleri yok.
Görüşmeler nasıl geçti?
AB komiserleri ile yakın temaslarımız sürece katkı sağlayacak. Avrupa Konseyi Başkanı Polonyalı Donald Tusk’a ‘Bizi Viyana’da siz Polonyalılar durdurdunuz, bu kez Brüksel kapısını açacaksınız’ dedim.
Avrupa içine mi kapanıyor?
Bugün Avrupa’da Türkiye’ye yakın bir ekip iş başında fakat Brüksel’e sinmiş genel bir hava var. Artık karşımızda içine dönen, sadece kendi sorunlarıyla ilgili, dünyaya liderlik yapmaktan uzak bir Avrupa var. Türkiye’yi stratejik olarak yanlarında istiyorlar. Merkel (Almanya Başbakanı Angela Merkel) ile görüşmelerimiz beklentimizin üzerinde olumlu geçti. Tek tek her Avrupa ülkesi Türkiye ile iyi ilişki kurmak istiyor. Türkiye’nin stratejik gücünü yanına almak istiyorlar ama bir bütün olarak AB’ye girme süreci gündeme geldiğinde frene basıyorlar.
Paralel Yapı gündeme geliyor mu?
Paralellerin bir yanılgısı var. Paralelciler, Türkiye Başbakanı, AB ile görüşmeye gittiğinde sorguya çekildiğini zannediyorlar. Bilakis ben Türkiye Başbakanı olarak onların üzerine gidiyorum ve Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda ne kadar temelsiz olduklarını söylüyorum. Avrupa Parlamentosu’nun basın özgürlüğü ile ilgili raporunu elime aldım ve tek tek sordum. ‘Bana içeride tutuklu, hüküm giymiş gazetecilerin isimlerini verin’ dedim. Bir isim söyleyemediler. Basın özgürlüğü ile ilgili bir şey söyleyen olursa isim istiyoruz. 7 tutuklu gazeteci var. Tek tek bu tutukluları anlattım. Şiddet içerikli suçlar.
Türkiye’nin imajı neden bozuldu?
Türkiye’nin başarı hikâyesi rahatsız ediyor. Bazı çevreler Türkiye’nin başarı hikâyesinin bitmesini istiyorlar. Tipik geri kalmış Müslüman ülkesi imajına sığmıyor Türkiye. Endonezya ve Malezya ile birlikte Türkiye bu imajı bozuyor. Avrupalılara ‘Türkiye ile ilgili Kuzey Kore gibi bir hava estiriyorsunuz bunu nasıl yaparsınız’ diyorum, susuyorlar. 7 bin gazete var Türkiye’de, 2 binden fazla TV... En fazla satış yapan 5 gazetenin 4’ü muhalif. Bunları söyleyince, bunları bilmediklerini söylüyorlar. Avrupalılara Avrupa’yı, Avrupa değerlerini anlatınca rahatsız oluyorlar. Psikolojik bir rahatsızlık var.
Basın özgürlüğü mükemmel mi?
Mükemmel demem. Batı medyasındaki durum ile Türkiye’deki durum arasında bir fark yok. Bakın diplomatlarımız esir düştüğü zaman onların can güvenliğini sağlamak için ‘Yayın yapılmasın’ dedik. The New York Times ve Washington Post onlarca haber yaptı bu süreçte. Peki soruyorum, Amerikalılar DEAŞ elinde tutsakken Amerikan medyası, aynı gazeteler kaç tane haber yaptılar? Onların can güvenliğinin korunması kendilerine söylendi ve haber yapmadılar. Ama Türkiye’ye gelince bunu önemsemiyorlar. Bild, Frankfurt olayları ile ilgili neler yazabildi? Bakın Fransa’da terör saldırılarının olduğu hafta 64 kişi sosyal medyada, Twitter ve Facebook’ta yazdıklarından dolayı tutuklandı, sorgulandı, gözaltına alındı. Kimse Fransa’ya ‘Basın ve ifade özgürlüğünü kısıtladın’ demiyor. Türkiye’de 6-7 Ekim sürecinde ‘Silahlı kalkışma başladı herkes silahını alsın çıksın’ diye tweet atılıyor. Biz bu tür şiddet çağrısına karşı bir adım atınca herkes bizi konuşuyor.
Kimler Türkiye aleyhine dışarıda çalışıp lobi yapıyor peki? Türkiye aleyhine Paralel lobiciler eskiden DHKP-C’nin gittiği parlamenterlere giderek çalışma yapıyorlar.
Türkiye hakkında dezenformasyon kampanyaları mı yürütülüyor yani?
Dünyada uluslararası medya network’ü var. Her şeyi yapıyoruz ama bu network bir karar vermiş: Türkiye’nin başarı hikâyesi bitirilecek ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan şeytanlaştırılacak. Hedef bu. 2010’dan yani Davos’taki ‘One minute’den sonra düğmeye basılmış gibi Türkiye aleyhine harekete geçildi. Mursi’ye ve Mısır’daki demokrasiye verdiğimiz destekten sonra Türkiye aleyhtarı cephe daha da genişledi. Türkiye demokrasiyi savunmanın bedelini ödüyor. Arap Baharı demokratikleşme yönünde olsaydı Türkiye bütün bu ülkelerin hamisi olurdu. Bu çok korkuttu o medya network’ünü.