Başbakan Ahmet Davutoğlu, yolsuzlukla suçlanan eski dört bakan hakkındaki Yüce Divan oylamasının 5 Ocak'a ertelenmesinin ardından başlayan tartışmalara ilişkin olarak, "Yine söylüyorum, benim bilgim dahilinde ve elimde veriler olduğu zaman kim olursa olsun yolsuzluğa tahammül etmeyiz" dedi. "Bu Cumhurbaşkanımız için de geçerlidir" diyen Davutoğlu, "Cumhurbaşkanımız da başından beri ‘3 Y’ demiştir. Yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluk" ifadesini kullandı.
Başbakan Davutoğlu'nun Üsküp yolculuğunda kendisine eşlik eden gazeteciler arasında bulunan Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'ın "Kara propaganda kuşatması var" başlığıyla yayımlanan ( 24 Aralık 2014) yazısındaki bazı bölümler şöyle:
Davutoğlu’nun sıcak gündeme ilişkin değerlendirmeleri ise şöyle:
‘Basın hürriyetiyle ne alakası var’
14 Aralık operasyonu, yurtdışında da büyük yankı buldu, nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Birkaç açıdan dikkat çekici. Birincisi operasyonu hükümet ile paralel yapı arasında bir ihtilaf gibi, Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle, rövanş gibi yansıtma çabası var. Hükümet olarak biz bu yapıyla mücadelemizi sürdürürüz ama problem paralel yapının organize ettiği iddia edilen bir tuzak neticesinde mağdur edilmiş vatandaşlarımız, hatta dini bir cemaatle paralel yapı arasında. Bu bir insan hakları davasıdır. 30 civarında vatandaşımız 17 ay haksız bir şekilde hapsediliyor, hakları gasp ediliyor. Gözü görmeyen yaşlı bir kişi terör örgütü lideri olarak yansıtılıyor. Görüşlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz hayatlarında eline silah almamış bir topluluk. Neyapmışlar; Fethullah Gülen’in dini anlayışlarına yönelik bir eleştiri getirmişler. Farklı düşünen bir topluluğa tahammül edemeyen bir grup var ve devletin aygıtını kullanarak baskı kurmaya çalışıyor. Bu bu kadar ağır bir suç. Şimdi bu ortaya çıkınca basın özgürlüğünün arkasına saklanıyorlar. Bir başka şey daha yapıyorlar, dünyanın her yerinde Türkiye aleyhtarı kampanya başlatıyorlar. Bu operasyon doğrudur yanlıştır ortaya çıkacak ama iddia ne? Bir grup vatandaş müracaat etmemiş olsaydı 14 aralık operasyonu yapılmamış olacaktı. Yine bir kampanya daha yürütüyorlar. Sanki hükümet bütün dini cemaatlere karşı tavır alıyor gibi. Halbuki son olay kendilerinin, farklı düşünen bir cemaate dahi tahammül edemediklerini ortaya koyuyor. Hasbelkader onların istediği bir düzen kurulmuş olsa farklı her türlü dini düşünceye de tavır alacak, hapse atacak, terör yaftası yapıştıracak. Bütün bunları yapabilecek bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapıya yapılan operasyonun basın hürriyetiyle ne alakası var. Adliyeye götürülen gazetecilere şu makaleniz nedeniyle bir şey yapıyoruz denilmiyor.
Burada somut delil var. Seri numaraları belli silahlar konulmuş ve yakalanmış. Peşin hüküm vermem ama ortaya konulanlar bunlar. Doğru mu yanlış mı ona bakılır. Medya baskını deniliyor. Allah aşkına kimse bir sabah erken vakitte evinden alınıp götürülmedi. Herkes davet edildi. Sen hukuka saygılı normal bir vatandaşın tutumunu sergilemeyeceksin, ifade vermek yerine gazeteye gideceksin, gazetede direniyoruz diyeceksin. Neye direniyorsun, işte ifadeyi verdin, tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldın. En başta bunu yapsan da böyle bir şova kalkışmasan ne olurdu? Düğmeye basılıyor, harekete geçiliyor. Dışişleri Bakanı’yken, acil bir işiçin pazar günü bir bakanı ararken elli kere düşünürdüm. Hele Musevi bir kimliği varsa cumartesi de aramam. Pazar günü yapılan operasyon hakkında arkasını önünü bilmeden, normalde Avrupa’da açıklamalar kolay şekilde çıkmaz, kolektif şekilde çıkar, o gün açıklama yapılıyor. Bakanlar Kurulu’nda kamu diplomasisi anlamında alınacak tedbirleri görüştük, görevlendirmeleri yaptık. İnsan hakları mahrumiyetine yönelik bir soruşturma sanki insan haklarına karşıymış gibi yansıtılıyor.
AB ziyaretini ertelemeniz söz konusu mu?
- Tarihi net tespit edilmemişti. Zamanımız ne zaman uygun olursa karşılıklı teyitleşmeden sonra gideceğiz.
Brüksel’de açıklayacağınız bir ifade özgürlüğü paketi olacak mı?
- Türkiye’de ifadesi nedeniyle soruşturma altında olan herhangi bir kimse yok. Bu konuda hiç savunmacı değiliz. Bu şartlarda bile her gün herkes her türlü yayını yapıyor. Hangisine sınırlama getirilmiş. Kimin sözüne engel olunmuş? Ama şu da bilinmeli ki çok geniş bir kara propaganda kuşatması altındayız. Arkasındaki unsurları biliyoruz, bu olay bunu açık şekilde ortaya çıkardı. Yargı ne yapsaydı, “Kusura bakma başkası olsa soruştururdum ama bu olaylara sebebiyet veren topluluğa dokunanın canı yanıyor veya bunlara dönük olunca dünya ayağa kalkıyor. Senin hakkını korumak için bir şey yapamam mı?” diyecekti. Herkes empati yapsın. İşlemediği suç sebebiyle alınıp götürülüyor. O zaman bu ülkede hukuk güvenliği kalır mı? Farklı bir sonuç çıkarsa ona da saygı gösteririz ama yargı bunu takip etmek zorunda. Yapmazsa suç işlemiş olur. Şikâyette bulunanlar ikinci sınıf vatandaş değil, yargıya saygı göstermek gerekir.
Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda da komplolardan söz edildi. Süreç bunlara da sirayet eder mi?
- Buna ben karar veremem. Bizi rahatsız eden husus hükümetle ilgisi olmayan operasyonun hükümetin eliyle yapılmış gibi gösterilmesi. Kılıçdaroğlu saptırarak böyle diyor. Rövanşmış. Neyin rövanşı? Kılıçdaroğlu’nun hiçbir şeyinde somut bir tutum görmezsiniz. Konudan bihaber veya sorumluluk sahibi olmayan bir kişi gibi konuşur. Soruşturma olsun ama rövanşizm olmasın, ne tür bir rövanşizmden bahsediyorsun, adam 17 ay hapis yatmış. Aynı şey kendisine yapılsa eşi dostu akrabası mağdur olsa rövanşizm mi diyecek?
Ekrem Dumanlı ifadesinde iki makale ve bir haberden sorgulandım dedi...
- Bildiğimiz kadarıyla onlar bu gruba yönelik operasyonla ilgili mizansenin parçası. Bir yerden bunları şöyle tanıtın deniyor, orada bir ayarlama, mizansen var. Bu mizansende fikir hürriyetinin ötesine giden bir durum var. Orada öyle bir şey yoksa o da ortaya çıkar.
Kara propaganda kuşatması var dediniz. Sosyal medyayı içine katar mısınız? Fuat Avni hesabının arkasında kimlerin olduğuna dair sonuç alındı mı?
- Kastettiğim basın özgürlüğü ile kara propaganda arasındaki farkı ortaya koymaktır. Yurtdışında da neredeyse düğmeye basılmış gibi harekete geçiliyorsa ve tek hedefe odaklanıp işin aslı bile araştırılmadan yayın yapılıyorsa, bu bazen Hacıbayram Camii’nden çıkarken iki resim koyup IŞİD bağlantısı kurmak olabilir, bazen de işin aslı bilinmeden medya baskını gibi yansıtılabilir. Avrupa’da bu dinleme ve gizli servis meselelerinden kaç tane gazeteci gözaltında. Ki bunlar daha gazetecilik türü faaliyetler. Bahsettiğiniz site de bu çabayı yansıtıyor. Hukuk sistemini ve siyasi akışı dizayn etme çabasıdır. Dünyanın her yerinde sosyal medyanın nasıl düzenlenmesi ve hukuki çerçeveye oturtulması konusunda tartışmalar sürüyor. Fakat bazı olayları yönlendirilmesi için kullanıldığı da kesin. İşte bunun çarpıcı ve tedirgin edici bir örneği de bahsettiğiniz hesap.
Fuat Avni ile ilgili kesin bir bilgi var mı?
- Bu konularda bazı şeyler var. Ama nihayet onun ötesinde önemli olan o kimlik arkasında kimlerin nasıl bir tezgâh içinde oldukları.
Bu organize bir grup mu?
- Muhtemelen bir isim altında elde edilen bazı bilgiler, yapılmak istenen yönlendirmeler anonim bir şekilde yapılıyor gibi görünüyor. Ama arkasında hangi gerçek şahıslar var, ortaya çıkarılması için çalışmalar sürdürülüyor.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HÜDA-PAR ve HAK-PAR’a ziyaret gerçekleştirdi. Çözüm sürecinin paydaşlarını genişletmeyi düşünüyor musunuz?
- Kesinlikle. Çözüm süreci tek taraflı, tek boyutlu değildir. Sayın Arınç’a görüşmeleri yapması için talimatı ben verdim. Bundan sonra da devam edecek.
Heyetler arası görüşmelere mi geçiliyor?
- Hayır öyle bir şey yok. Bundan sonra bölgenin bütün siyasi partileri ve STK’larla görüşmelerimiz artarak yoğunlaşarak devam edecek. Pozitif bir hava var. Umarız bu hava sürsün. Mesela yöntem konusunda basın üzerinden konuşulmaması, spekülasyon yapılmaması sürecin önemli bir işaretidir. Eğer bundan sonra suhulet içinde bir yol yürünecekse basın üzerinden ortamı öyle veya böyle etkilememek önemli bir husus. Hem siyasi hem diğer görüşmeler devam edecek.
- Tabii daha doğrudan... Bizim için bu süreç tek taraflı, tek boyutlu ve kamu düzenine alternatif değildir. Kamu düzeninin olmadığı yerde çözüm vesaire bir şey olmaz. Taviz olmaz. Önemli olan pozitif momentumun yeniden yakalanması. Şu anda böyle bir momentum var. Nelerin yapılıp yapılamayacağını zamanla göreceğiz.
2015’te silahların bırakılması söz konusu olabilir mi?
- Bir tarih vermek istemem. Gönül ister ki buna en kısa zaman ulaşalım. Ama daha önce ne zaman böyle bir atmosfer oluşmuşsa bu atmosferi bozmaya yönelik çabalar yoğunlaştı. Onun için çok konuşmak, çok açıklama yapmak, erken beklenti oluşturmak ve beklenti çıtasını yükseltmek yerine bir an önce netice almak ve bu neticeyi günlük hayatta somut bir şekilde göstermek önemli.
‘Yerel yönetimleri güçlendirme konusundaki kararlılığımızı biliyorsunuz’ dediniz. Önümüzdeki günlerde Yerel Yönetimler Özeklik Şartı’ndaki çekincenin kaldırılması gibi adımlar mı göreceğiz?
- Aslında biz yerel yönetimlerle ilgili Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde, 2004’te yönetimde reform bağlamında çok geniş bir çalışma yapmıştık. Bunlar dışarıdan empoze edilen şeyler değil. Ak Parti’nin zaten benimsediği ilkeler. AB Özerklik Şartı’nın muhtevasına bakıldığında onlardan önemli bir kısmının yerine getirildiğini de görürsünüz. Bu konularda bir rezervimiz yok, oturur her şeyi konuşuruz. Ama, bunun ülke birliği bütünlüğü ve üniter devlet ilkesi kapsamında ilerlemesi önemli. Yoksa kavram fetişizmi içerisinde, kavramlara sembolik anlamlar yüklenerek bir çaba içine girilirse bu doğru değil. Türkiye o kadar geniş bir coğrafyada, o kadar farklılaşmış ekonomik ve sosyal kültürel yapıya sahip ki, yerel yönetimin düzenlemeleri büyük önem taşıyor. Her yerin şartlarına uygun düzenleme yapılması doğal hayatın bir gerçeği. Mesela o yere uygun binalar yapmak gibi. Ama buradan hareketle herhangi bir siyasal farklılığı kaşımaya yol açacak bir tavır düşünülemez.
Çözüm süreci meselesinde de üniter yapı vurgusu yaptınız.
- Zaten çözüm süreci içinde İmralı’dan ve diğer yerlerden yapılan açıklamaların hepsinin içinde bu husus vurgulandı. Eşit vatandaşlık ilkesi zedelendiğinde ve farklı yapılarda farklı vatandaşlık kimlikleri öne çıktığında nelerin olabileceğini çevremizden görüyoruz.
HDP’liler son dönemde özerklik kavramını çok gündeme getiriyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Onun için dedim; kavramların sembolik anlamları üzerine yoğunlaşmamak, somut olarak ne yapılması gerektiği hususunda ve bir bölgeyi değil Türkiye’nin bütününü düşünerek politika geliştirmek gerekiyor. Son dönemde zaten HDP’den gelen açıklamalar da Türkiye’nin bütününe dönük politika geliştirecekleri işaretleri taşıyor. Bunlar güzel işaretler. Keşke Türkiye’nin bütünü ile ilgili söylem geliştirilip, bunun etrafında konuşulsa. Bir parti sadece bir bölgeye kendini hasretmesin. Bütün partiler için geçerli.
Kongredeki sözleriniz Meclis’teki komisyona mesaj gibi yorumlandı...
- Ben Ankara kongresindeki konuşmamda Büyük Kongrede zikrettiğim 9 maddeyle ilgili neler yaptığımızı anlattım. Biri de ahlak ve erdemin restorasyonudur. Ahi Evran “Eline, beline, diline sahip çık” der. Kastedilen budur. Başka anlamlar çıkarılmamalı. Eline sahip çıkmaktan kasıt budur. Beline ve diline sahip çıkmak namustur, sözdür, gıybettir. Bunu sürekli vurguluyorum. Yine söylüyorum, benim bilgim dahilinde ve elimde veriler olduğu zaman kim olursa olsun yolsuzluğa tahammül etmeyiz. Bu Cumhurbaşkanımız için de geçerlidir. Cumhurbaşkanımız da başından beri ‘3 Y’ demiştir. Yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluk.
Bugüne atfen söylediğimizde teyiden söylüyorum; 17 ve 25 Aralık bir darbe teşebbüsüydü. Bunun için şu bu davaya bakmamak, resmin bütününe bakmak gerekiyor. MİT TIR’larını, 14 Ocak’ı, Dışişleri’nin dinlenmesini de ekleyin. Bu tarihlerin bir akışı var. Yayın yasağı konusunda da söyledim, hiçbir zaman müdahale etmedik komisyona, etmem de dedim. Bırakalım komisyon çalışmasını sürdürsün. Ne kimseyi ne peşinen suçlu ilan ederiz, ne masum. Ama önümüze delillendirilmiş bir şey sunulduğu zaman tavrımız da açıktır. Bu benim şahsi tavrım da değildir, Ak Parti’nin 2002’den beri süren tavrıdır.
Yani, kongredeki sözleriniz komisyona dönük bir ifade değil miydi?
- Bunun için de geçerli olan bir ifadedir. Bunun için ve başkaları için. Ama özellikle kongrede zikretmem komisyonla alakalı değildi. Hayatımda her zaman geçerli olan ilkeler vardır, onlardan biri de bu konuda tavizsiz olmak gerektiğidir.
Genel Kurul’da milletvekillerini serbest bırakacak mısınız?
- Önce komisyon kendi kanaatini ortaya koysun, ondan sonra değerlendiririz. Ön yargı ile bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.