Radikal gazetesi yazarı ve KONDA Araştırma Şirketi kurucusu Tarhan Erdem, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun üslubunu eleştirdi. “AK Parti kongresinden başlayarak, düne kadar, kovalamaca içinde, karşısındakilere bir küfür etmediği kaldı!” diyen Erdem yazısında, “Kimin önüne geçmek, kime kendini beğendirme telaşıyla önüne çıkanları azarlıyor, samimiyetle söylüyorum, anlayamadım!” dedi.
Tarhan Erdem’in Radikal’de “Davutoğlu’nun gerçek üslubu bu mu?” başlığıyla yayımlanan (27 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun üslubundan rahatsızım; sizlerle Davutoğlu’nun o üslubunun gerçek mi, yapay mı olduğunu konuşacağım:
İnsanların huyunun, üslubunun değişmeyeceğini, uzun yıllar içinde, o da “değişti” denmeyecek ölçüde, bir yöne doğru evrileceğini biliyorum; şimdiye kadar bir ölçüde aksini çok az görmüşümdür; değişenler çok azdır.
Siyaset adamlarının kişisel hayatlarındaki üslup ile mikrofon veya ekran üslubunun farklı olduğu da görülmüştür, Değişik zamanlardaki üslubun hangisinin gerçek olduğunu merak edersiniz; ben de kamuoyuna açık ve kapalı konuşmalarındaki farkı sorguluyorum; özellikle 28 Ağustos sonrasını …
Sayın Davutoğlu ile iki üç kez karşılaştım. İlki sekiz dokuz yıl kadar önceydi; Ankara yolculuğunda uçakta yan yana oturmuştuk, sıcak selam verdi; konuştuk. Öğretim üyeliği ve başbakanlık müşavirliğini birlikte sürdürdüğünden haftada iki veya üç gün Ankara’ya geliyordu; üniversite sorunları hakkında düşüncelerimizi paylaştık.
İddialı kişilik görmedim tavırlarında ve sözlerinde; hatta ülkeyle ilgili görüşlerine kendisini katmıyordu; değerlendirmeleri de aşırı değildi, insanları nitelendirirken titizdi, gözlemlerini abartmadan anlatıyordu. Bende bıraktığı izlenim iddiasız, mütevazı yetişmiş bir kişiydi; kibirden eser yoktu sözlerinde.
Sonra, Dışişleri Bakanı olmadan, TESEV’in düzenlediği kapalı bir oturumda “Türk Dış Politikası” üzerine konuşurken dinledim Davutoğlu’nu. 25-30 kişiye, notlarına çok bakmadan bir buçuk saat kadar konuştu, sonra soruları cevapladı. Sözleri iddialı, üslubu iddiasızdı. ABD’nin Irak politikasını ve Türkiye’nin Ortadoğu devletlerindeki otokratik eğilimleri eleştirdiğini hatırlıyorum. Dış politikada iddiaları vardı; yerini kimseyi sakınmadan açıklıyordu; uygar, batılı bir politikacıya benzetmiştim.
O günden sonra gazetelerden izlediğim kadar biliyorum Davutoğlu’nu; yorulmak bilmeyen, iddialı, hafızası güçlü, etrafına saygılı bir siyaset adamı olarak görülüyordu.
Bu hikâyeyi Başbakan olduktan sonraki üslubunu geçen sekiz yıl içinde yakalayamadığıma esef ettiğim için anlattım. Hangisi doğru, hangisi yapmacıktı şimdi bile söyleyemiyorum; belli olmaz ikisinin farklı olmadığını da iddia edenler de vardır!
Genel Başkan seçildiği AK Parti kongresinden başlayarak, düne kadar bir kovalamaca içinde, karşısına aldıklarına bir küfür etmediği kaldı! Nasıl bir şeydi bu?
Kendi grubunda, Meclis’te, partisi örgütü karşısında, kamu kurumları genel kurullarında, halk toplantılarında hiç fark etmiyor, hep “alçak”, “hain” ve benzeri ithamlar… Her cümlede inancını belirleme gösterişleri…
Toplum zaten gergin; olabildiğince bölünmüş, kibrit çaksan parlayacak durumda; daha ne isteniyor?
Kime özeniyor da eski sade üslubunu zorluyor; kimin önüne geçmek, kime kendini beğendirme telaşıyla önüne çıkanları azarlıyor, samimiyetle söylüyorum, anlayamadım!
Dün Kayseri de, eskilerine “kaos peşindeki yarasalar” benzetmesini ekledi; itham ettiği CHP lideriydi; “hayatın normalleşmesinden memnun olmazlar” diyordu. 27 Mayıs’a atıf yapıyor ve devam ediyordu: “Yarasalar, barajlara saldırırlar, yollara saldırırlar ..”.
Sayın Erdoğan’a anlatamadım 27 Mayıs’ı; bir kez de Davutoğlu’na sesleneyim: 27 Mayıs; ifade özgürlüğünü ve siyasal hakları sınırlamış, Meclis'te, tutuklamaya varan aşırı haklar verilmiş ve kurulduğu günün gecesinde gazeteci ve siyaset adamı tutuklayan bir komisyon kurmuş, liderinin zaafına kapılmış bir iktidarın karşılaşacağı müessif bir olaydır. CHP o olayın arkasında durmamış, o olaydan sonraki 18 ay içinde, bazı liderlerin “lüks” dediği Anayasa’nın yürürlüğe girmesini; nispî temsil esasının uygulandığı seçimin yargı yönetiminde yapılmasını sağlamıştır.
O günlerdeki CHP’ye benzetilmek, şimdiki CHP’yi ancak onurlandırır.
Sayın Davutoğlu’nun hangi üslubu gerçektir bilmiyorum; umarım ve isterim ki, bugünkü gerçek olmasın; gerçek bilgi ve söylemine bir an önce dönsün!