Davutoğlu: PYD'nin masaya oturmasına karşı çıkıyoruz

Davutoğlu: PYD'nin masaya oturmasına karşı çıkıyoruz

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni anayasa ve 'terörle mücadele'ye vurgu yaparak, "Türkiye darbe mahsulü bir anayasayla daha fazla yol alamaz, almamalı. Başkanlık sistemi de dahil olmak üzere her şeyi demokratik bir olgunluk içinde tartışabilmeliyiz. Kişileri değil olguları konuşmak durumundayız. Terör bir yıkmışsa, biz bin yapacağız, yangın yerini gülistana çevireceğiz. PYD gitsin katil Esad rejiminin yanına otursun. Kürtlerin olmadığı bir masa eksik olacaktır. Ancak biz PYD'nin masaya oturmasına karşı çıkıyoruz. ABD ile PKK, DEAŞ terörüne karşı işbirliğimizi güçlü şekilde sürdüreceğimizi bir kere daha teyit ettik" dedi.

Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) haberine göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Yeni Türkiye Yolunda' programında yaptığı konuşmada, yeni anayasa, başkanlık sistemi ve terörle mücadeleyi öne çıkardı. Davutoğlu konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"Aziz milletim, değerli vatandaşlarım; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. 2016 yılının bu ilk programında sizlerle beraber olmanın, Türkiye'nin yaşadığı gelişmeleri sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim. Ocak ayı yine çok yoğun geçti, iç ve dış temaslarla dolu dolu ve ekonomik meselelerin ağırlık kazandığı bir ay oldu. 14 Ocak'ta hepiniz takip ettiniz, hükümet olarak üretimde nitelik artışını temin etmek amacıyla hazırladığımız Ar-Ge reform paketini kamuoyuna açıkladık. Ülke olarak koyduğumuz büyük hedeflere ulaşmak için daha yenilikçi, ileri teknolojiyi kullanan ve yüksek katma değer üreten bir üretim anlayışına geçmemiz şart. Bu çerçevede Hükümet olarak Ar-Ge çalışmalarına baştan beri büyük önem veriyoruz. Çünkü Ar-Ge demek, geleceği bugünden düşünmek demek, yarınların sorunlarına çareleri bugünden üretmek demek. 2002 ile kıyasladığımızda bu alanda tam zamanlı araştırmacı sayımız yaklaşık 4 katına, bilimsel yayın sayımız ise üç katına çıktı. Bir bilim adamı olarak söylüyorum; yine de bu rakamlardan ben şahsen memnun değilim. Çok daha ileri düzeylere bu rakamları taşımamız şart. Onun için Ar-Ge reform paketimizi Türkiye'yi 2023 hedeflerine taşıyacak bir vizyonla hazırladık. İnanıyorum ki bu alanda çok önemli kazanımları da elde edeceğiz.

 

"İyi terörist - kötü terörist ayrımı yoktur"

 

NATO içindeki dayanışma ve işbirliğimizi de bütün boyutlarıyla bir kere daha değerlendirdik. Başta PKK ve DEAŞ olmak üzere terörün her türlüsüyle mücadelede işbirliği ve dayanışmanın daha da güçlendirilmesi için alınabilecek ilave adımları ve tedbirleri de ele aldık. Suriye'nin geleceğinde terör örgütlerine yer olmadığını bir kez daha ortak olarak vurguladık. Ne DEAŞ'ın, ne de PKK'nın bir uzantısı olan PYD ve onun silahlı kanadı YPG'ye müsamaha göstermemiz asla söz konusu değil. Bu çerçevede ABD ile gerek PKK, gerek DEAŞ terörüne karşı işbirliğimizi güçlü şekilde sürdüreceğimizi bir kere daha teyit ettik. Ayrıca, iki NATO müttefiki olarak ittifak sınırlarının güvenliğinin sağlanması yönündeki ortak irademizin örtüştüğünü de gördük. Bizler DEAŞ, PKK, El Kaide, El Nusra, DHKP-C gibi terör örgütlerine karşı hiçbir ayrım gözetmeden kararlılıkla mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Her zaman ifade ettiğimiz gibi bizim için iyi terörist - kötü terörist ayrımı yoktur ve olmayacaktır. Herkesin de kimden gelirse gelsin teröre karşı bu net tavır içinde olmasını bekliyoruz.

 

"Suriye'ye kayıtsız kalamayız"

 

Bizim Türkiye olarak Suriye'de yaşanan yangına kayıtsız kalma lüksümüz yok. Büyük acılar yaşayan kardeş Suriye halkının yanında olmak, bizim insani sorumluluğumuz ve görevimizdir. Maalesef Suriye'deki durumu içinden çıkılmaz bir hale getirme çabası içinde olan ülkeler var. Bu yanlış tavırlara karşı Türkiye, Suriye'de yaşanan dramın bir an önce son bulması yönünde elinden gelen tüm çabayı göstermeye devam ediyor. Biz ilgili bütün taraflara da ifade ettiğimiz gibi Suriye için kurulacak masanın sağlıklı bir şekilde oluşturulmasını önemsiyoruz. Bu net duruşumuza rağmen belli çevreler maksatlı bir şekilde bizim Suriye'de Kürtlere yönelik ön yargılı bir tutum içinde olduğumuzu söylemeye devam ediyor; bu sözleri gerçeği yansıtmıyor. Biz Suriye'de Kürtlerin masada olmadığı bir çözümü ilkesel olarak zaten kabul etmiyoruz. Sadece Kürtlerin değil Türkmenlerin, Arapların, Sünnilerin, Nusayrilerin, Hristiyanların olmadığı bir masa tam bir Suriye masası olmaz. Bütün etnik ve mezhebi kökenlerin bir masa etrafında buluşması şarttır. Bunun için hep söyledik, Kürtlerin olmadığı bir masa eksik olacaktır. Ancak biz PYD'nin masaya oturmasına karşı çıkıyoruz, bunun için de çok haklı gerekçelerimiz var. Bir terör örgütünün muhalif hareketlerin arasına katılarak bu müzakerelere katılması, bizim açımızdan kabul edilebilir değildir.

 

"PYD gitsin, Esad'ın yanına otursun"

 

PYD'yi illa ki masanın kenarına oturtmak isteyen birileri varsa, PYD'ye o masada yakışan yer insanlık onuru adına mücadele eden muhaliflerin yanı değil Suriye halkına büyük acılar yaşatan rejimin yanıdır, çünkü onlar hep rejimle işbirliği yapageldiler. Gitsinler katil Esad rejiminin yanına otursunlar, onlara yakışan budur. Halkına karşı katliam yapan bir rejimle yaptıkları işbirliğinin doğal sonucu da bu olmalıdır.

 

"Terör küresel bir dert haline geldi"

 

Değerli vatandaşlarım; terör bugün giderek büyüyen bir küresel dert haline gelmiştir. Ne zaman kimi vuracağını, kanlı yüzünü hangi ülkede göstereceğini kestirmek çok güçtür. Son yıllarda dünyanın birçok büyük başkentinde büyük kayıplara yol açan terör saldırıları yaşandı. En son yine bu ay 12 Ocak'ta Sultanahmet'te biz bu acıyı bir kez daha yaşadık. Bu saldırı İstanbul'da oldu, ama hedefi Türkiye'yi ziyaret etmek üzere ülkemize gelen Alman misafirlerimiz oldu. Terörün hedefi insanlıktır, bunu artık herkesin anlaması gerekir. Türkiye yıllardır terörle mücadele eden bir ülke. 7 Haziran sonrasında yoğunlaşan terör saldırılarında PKK ve DEAŞ gibi farklı yapıdaki örgütlerin kargaşa çıkarma konusunda ortak hareket ettiklerini gördük.

 

"Hukuk devleti kuralları çerçevesinde mücadele ediyoruz"

 

Bu eş zamanlı terör saldırılarına karşı başlattığımız kapsamlı operasyonlar halen yoğun bir şekilde sürüyor. Biz terörün her türlüsüne karşı demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Hiç kimsenin insanlarımızın birliğine, dirliğine, can güvenliğine, hak ve özgürlüklerine kastetmesine asla izin vermeyiz. Çukurlar kazarak, barikatlar kurarak, normal hayatını sürdürmeye çalışan insanlara zulmederek şehirlerimizde kargaşa çıkarılmasına rıza gösteremeyiz. İbadet yerlerine, esnaf dükkanlarına, hastanelere ve nihayet okullara saldırabilen bir zihniyetin meşruiyetinden asla söz edilemez. Bu cani odakların gözü o kadar dönmüş ki Diyarbakır'da karnelerini almak için giden öğrencilerin bulunduğu okula dahi bomba attılar. Bu olayda 5 güzel masum öğrencimiz yaralandı. O manzaraları gördüğümde onlarla birlikte benim yüreğim de yaralandı ve yürekten bir acıyı hissettim. Allah aşkına şimdi soruyorum değerli vatandaşlarım; karne alan öğrencilere, masum yavrularımıza bomba atmak, canlarına kastetmek hangi vicdana sığar? Hangi vicdan böyle bir eylemi masum veya gerekçeli bir şekilde takdim edebilir? Bu aslında bölge insanımıza yönelik terör şiddetini en çarpıcı şekilde ortaya koyan bir tablodur. Bunu bölgede yaşayan insanlarımızı yıldırmak ve terör karşısındaki dirençlerini kırmak için yapıyorlar. Ama bu direnci kıramayacaklar. Bölge halkımız kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Çünkü bölge halkımız hiçbir şekilde şiddete, teröre, nefrete taviz vermedi-vermeyecek.

 

"Terör belasını tamamen temizleyeceğiz"

 

Hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmasın, bu ülkeyi çok yakın zamanda bu terör belasından tamamen temizleyeceğiz. Bütün imkanlarımızı seferber ederek terör sebebiyle mağduriyet yaşayan vatandaşlarımızın, insanlarımızın, kardeşlerimizin yanında olacağız. Bakanlar Kurulumuzda görüştük, yaraları sarmak için eylem planımızı hazırladık, çok kısa bir zaman içinde uygulamaya geçiyoruz. Terörden zarar gören şehirlerimizde, ilçelerimizde yaşayan vatandaşlarımıza sosyal, ekonomik, kültürel, her türlü desteği vereceğiz. Terörist eylemler sebebiyle bu şehirlerimizde tahribat yaşandı, çevresel düzenlemeler de dahil olmak üzere bu tahribatı gidereceğiz.

Bu şehirlerimizi elbirliğiyle ayağa kaldıracağız. Terör bir yıkmışsa, biz bin yapacağız, yangın yerini gülistana çevireceğiz. Hiç kimsenin bu ülkenin insanlarına eziyet etmesine, zorluk çıkartmasına, baskı yapmasına asla izin vermeyeceğiz. Bizim her insanımız en güzel şartlarda yaşamayı, huzuru, mutluluğu fazlasıyla hak ediyor. Devlet bunun için var, milletimizin mutluluğu, refahı, huzuru, güvenliği için var. Bunlar bizim şehirlerimiz, bu şehirlerde bizim insanlarımız yaşıyor. Dolayısıyla devletin görevi bu mağduriyeti yaşayan vatandaşlarımızın yanında olmaktır. Çocuklarımız okullarına gitmeye, esnafımız dükkanını açmaya, hayat normal seyrinde gitmeye devam edecek. Hem terörle mücadele ediyor, hem de hayatı normal seyrinde devam ettirebilmek için her türlü tedbiri alıyoruz.

 

"Temel önceliğimiz demokratik, özgürlükçü, yeni bir anayasa hazırlamaktır"

 

Bu hedeflerimizin belki de en önemlisi, bildiğiniz gibi yeni bir anayasa. Türkiye darbe mahsulü bir anayasayla daha fazla yol alamaz, almamalı. Vatandaşlarını bir bütün olarak görmeyen, devleti milletten sakınan, vatandaşlık hukukunu esas almayan buyurgan bir anayasa Türkiye'nin anayasası, Türkiye'nin yol haritası olamaz. Temel önceliğimiz, demokrasimize yakışmayan mevcut Anayasanın yerine, demokratik, özgürlükçü, yeni bir anayasa hazırlamaktır.

 

Başkanlık sistemi dahil herşeyi olgunluk içinde tartışabilmeliyiz 

 

Bildiğiniz gibi CHP ve MHP Genel Başkanlarıyla ve Meclis Başkanımızla ilk görüşmelerimizi yaparak yeni anayasa sürecini başlattık. Meclis'teki bütün partiler Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyelerini belirlediler. Meclis Başkanımızın liderliğiyle 4 Şubat'ta inşallah komisyon ilk toplantısını yapacak. İnşallah Türkiye'ye yakışan, Meclis'imize yakışan bir olgunluk içinde bu çalışmalarımızı gerçekleştireceğiz. Meclis'teki her partinin ve hatta her milletvekilinin Türkiye'ye yeni bir anayasa borcu var. Yıllar yılı bu ülke yönetim krizleriyle uğraştı, zaman kaybetti, nice nesiller bu rölanti yılları sebebiyle sıkıntılar yaşadı. Başkanlık sistemi de dahil olmak üzere her şeyi demokratik bir olgunluk içinde tartışabilmeliyiz. Doğruyu bulmanın yolu, her meseleyi samimiyetle, olgunlukla ve elbette makul çerçevede konuşmaktan geçer. Türkiye demokrasisiyle, tarihi birikimiyle, sosyal zenginliğiyle bunu başarabilecek olgunlukta bir ülke.

Kişileri değil olguları konuşmak durumundayız. Çünkü bütün bu başlıklar altında aslında Türkiye'nin geleceğini konuşuyoruz. Türkiye'nin geçmişte her biri ağır bir yüke dönüşen komplekslerinden, ağırlıklarından kurtulması lazım. Devletin her kesimden insanımızı kucaklayan ve vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinden çekinmeyen bir yapıya geçmesi gerekiyor. 14 yılda bu konuda büyük mesafeler aldık, ama artık ülkemizin anayasal zeminde de bu özgüveni kazanması şart."