Davutoğlu: Savcı 'belge yok' diye izin vermiyor, polis suçu engelleyemiyor

Davutoğlu: Savcı 'belge yok' diye izin vermiyor, polis suçu engelleyemiyor

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Meclis’e sevk edilen yeni yargı paketi için, “İç Güvenlik Reformu özgürlüklerin teminatıdır. Çözüm sürecinin teminatıdır. Ne var yeni düzenlemede? Gösteri yapma hakkına engel yok, isteyen hukuki sınırlar içinde gösteri yapsın. Karşı çıktığımız vandalizmdir. Avrupa’da, Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da polis elinde delil varsa 24 saat gözaltı uygulayabilir, 48 saat 72 saat… Bizde ise herhangi bir tedbir alabilmek için savcıdan izin almanız gerek. Savcı da diyor ki ‘Elimde belge yok!’ O vakit suçu engellemek mümkün olmuyor” dedi.

Davutoğlu bu görüşleri Anadolu Yayın Platformu Başkanı Sinan Burhan’ın organize ettiği programda dile getirdi.

Yeni Akit gazetesinden Serdar Arseven’in “Davutoğlu: Çözüm süreci şifa ilacıdır” başlığıyla köşesine taşıdığı (17 Ekim 2014) toplantıda Davutoğlu’nun sözleri şöyle:

 

Davutoğlu: Çözüm Süreci Şifa İlacıdır!

  

Anadolu medyasından, ağırlıklı olarak da Güneydoğu Anadolu bölgesinden misafirlerimiz vardı.

Sağolsun, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu misafirlerimizi kabul etti.

Gezi olaylarından bu yana Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Ahmet Davutoğlu’na destek niteliğindeki basın açıklamaları ve toplantılarıyla dikkat çeken “Anadolu Yayın Platformu”nun Başkanı Sinan Burhan’ın organize ettiği programdan son derece çarpıcı mesajlar çıktı.

Araya girmeden, Sayın Başbakan’ın verdiği mesajlardan bir bölümünü nakledelim:

“İç Güvenlik Reformu özgürlüklerin teminatıdır. Çözüm sürecinin teminatıdır. Ne var yeni düzenlemede? Gösteri yapma hakkına engel yok, isteyen hukuki sınırlar içinde gösteri yapsın. Karşı çıktığımız vandalizmdir. Avrupa’da, Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da polis elinde delil varsa 24 saat gözaltı uygulayabilir, 48 saat 72 saat… Bizde ise herhangi bir tedbir alabilmek için savcıdan izin almanız gerek. Savcı da diyor ki ‘Elimde belge yok!’ O vakit suçu engellemek mümkün olmuyor. Biz burada otururken, arka sokakta uyuşturucu çetesi bonzaiyi bir arabada taşıyor olsa, polis bunun ihbarını alsa ve bunu durdurmak istese, durduramaz. Savcıdan izin isteyecek, ‘Durdurup arayabilir miyim?’ Savcı da diyecek ki ona, ‘Elinde ne var, ihbar var, ihbar da delil olmaz.’ O arada uyuşturucu taşıyan araba gider, bütün o gençleri zehirler. Veya Bingöl’de olduğu gibi polislerimiz şehit olur. Burada yasal açık var. Bu yasal açığı gideriyoruz.”

 

‘Yasin’leri katlediyor, okulları yakıyor, Kur’an kurslarını yakıyor, Kuran’ı Kerim yakıyorlar!’

 

“Öyle derin yapılar var ki çözümü istemiyorlar. Özgürlük, gösteri hakkı diyorlar. Hangi gösteri hakkı Yasin gibi 16 yaşındaki bir çocuğun hayat hakkını ortadan kaldırabilir? Bunu hangi vicdan kabul edebilir? 16 yaşındaki bir kardeşimizin, hangi görüşe sahip olursa olsun 16 yaşında birinin üçüncü kattan aşağı atılması, üstünden arabalarla geçilmesi, boğazının kesilmeye çalışılması… Bu vahşete duyarsız kalmak mümkün mü? Türkiye’de geçen sene yine hepimizi üzen ölüm olayları yaşanmıştı. Onlar için seslerini yükseltenler niçin Yasin için yükseltmezler? Kürtler için hareket ettiklerini, onların haklarını korumak için çaba gösterdiklerini öne sürenler, Kürtleri katlediyor, Kürtlerin de eğitim gördüğü okulları yakıyor, Kur’an Kurslarını yakıyor, Kuran-ı Kerim yakıyor. Bu mu özgürlük arayışı?.. Devlet bunlara izin vermez.”

 

‘Baasçılar!..’

 

“Aslına bakarsanız, bütün bu vandalizmin, şiddetin kaynağına bakarsanız, –Onun için tektipçiliğe vurgu yapıyoruz-  Baasçı zihniyeti görüyoruz. Baasın değişik versiyonu olan bazı partiler var. ‘Ben burada siyaset yaparım, başka partilerin siyaset yapmasına izin vermem. Ben burada özgürlükleri kullanırım başkalarının kullanmasına izin vermem. Ben burada hak sahibiyim başkası değil, ben burada dükkan açarım, başkası açarsa yakarım!’ dediğiniz anda zalimleşirsiniz.  Başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere bütün ülkeye zarar veriyorlar. Yaptıkları zalimliktir, insafsızlıktır.”

 

‘İnadına kardeşlik!’

 

“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kardeşlerimiz, hizmetlerimizi takdir ettikleri için çözüm sürecine büyük destek veriyorlar. ‘İNADINA ÇÖZÜM İNADINA KARDEŞLİK’  diyorlar. Ama sorsunlar bu vandallara, ne istiyorlar? Sorsunlar, ‘Hayatımızı niye zehir ediyorsunuz?’. ‘Türkiye’yi Suriye’ye mi dönüştürmek istiyorsunuz ya da Irak’taki çatışma ortamına mı sürüklemek istiyorsunuz?..’  Bu vandallar için ortada Kürtlerin haklarını korumak diye bir şey yok. Yok böyle bir şey. Kürt kardeşlerimiz, Kürtlerin hakkını savunmak için ortaya çıkanların Kürtlere yaptıkları zulümleri anlatıyorlar. Bir belediye başkanımız ‘Suikastten kurtuldum!’ diyor, bir başkası ‘Ağabeyimi öldürdüler!’.  Bir belediye başkanımız, ‘Akrabalarımı zorla götürüp haraç istiyorlar!’ diyor  Bir tanesi “Eğer istifa etmezsen şu yaparız!’ tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu mu Kürtlerin haklarını savunmak?”

 

‘Karamsarlığa mahal yok!’

 

“Kimse karamsarlığa kapılmasın; ne biz bu iradeyi terk ederiz ne de bu çözüm sürecini bir şantaj gibi kullanmak isteyenlere fırsat veririz. Çözüm süreci bizim için tarihten gelen ‘ŞİFA İLACIDIR.’ Konjonktürel alınmış bir karar değildir. Birileri bu şifa ilacı yerine halkımıza zehir sunmak isterse, o zehiri ayıklarız, şifa ilacını içmeye devam ederiz. Hiçbir şekilde, hiçbir vatandaşımın ne Diyarbakır’da ne Mardin’de ne Hakkari’de, ne Bitlis’te, ne Bingöl’de ne Urfa’da, ne Gaziantep’te, ne de Edirne’de, Tekirdağ’da, Çanakkale’de, Kastamonu’da,  Konya’da ümitsizliğe kapılmasını isteriz. Ümitsizlik ve karamsarlık tam da bu sürece darbe vurmak isteyenlerin ulaşmak istediği şeydir. Psikolojik üstünlüğü ele geçireceğiz.”