Başbakan Ahmet Davutoğlu, Reuters'a konuştuğu öne sürülen iki üst düzey AKP'li yetkilinin Rusya'nın teklifine ilişkin olarak "Türkiye, 6 ay sonra iktidarı bırakmak şartıyla Suriye'de Esad'lı geçişin kabulüne hazır" açıklamasının aksine, "Suriye halkının kabul etmediği hiçbir formülü kabul etmiyoruz. Bunun dışında hiçbir geçiş yöntemini onaylamıyoruz" dedi.
"Suriye planında Türkiye'nin bir imzasının bulunmasının söz konusu olmadığını" söyleyen Davutoğlu, "Türkiye'nin bu konuda tavrı bellidir. Ama değişik formüller ortaya konabilir" ifadesini kullandı.
Van mitingi dünüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Davutoğlu'nun yolculuğuna eşlik eden Milliyet yazarı Nagehan Alçı, Başbakan'ın açıklamalarını köşesine taşıdı. Davutoğlu'nun bu açıklamaları gazetenin birinci sayfasında verilirken, Alçı'nın köşesinde yer almadı.
Davutoğlu'nun görüşlerini Milliyet'teki köşesine aktaran Nagehan Alçı'nın "Esad’ın gidiş formülü Putin’in önüne kondu" başlıklı yazısı (21 Ekim 2015) şöyle:
Suriye 4.5 yıldır her türlü kâbusun yaşandığı, hiçbir öngörünün tutmadığı ve bütün Ortadoğu’yu altüst eden bir kara kutuya döndü. Buradan çıkan sorunlar öyle katmanlı ki... Suruç’ta, Ankara’da bombalar patlıyor, dünyanın büyük güçleri bir terör örgütüne karşı diğerini besliyor, bir halk akın akın ülkesini terk ederek bütün coğrafyayı altüst ediyor. Bunlar olurken Türk dış politikasını Suriye’deki gelişmelerden adeta sorumlu tutan bir yaklaşım da var. Bununla da kalmıyor, Ankara’yı IŞİD’e destek olmakla itham ediyor aynı çevreler. Peki, Türkiye Suriye politikasında nerede duruyor? Esad’la ilgili pozisyonunu revize etti mi? Merkel’in gelişi neyi değiştirecek? Bütün bu soruları pazartesi öğleden sonra bir grup gazeteci olarak önemli bir kaynağa sorduk. Üç saati aşan sohbetten çıkan bazı çarpıcı başlıklar şunlar: Esad’la ilgili: Esad’lı 6 aylık bir geçiş süreci planı DEAŞ’a karşı kurulan 10 ülkeli koalisyon olarak ortaya kondu. Bu plana göre Esad’ın yetkilerini devrettiği 6 aylık bir sembolik başkanlık süreci yer alıyor. Bu sürenin sonunda Esad’ın gitmesi ve yeni bir yönetimin devreye girmesi öngörülüyor. Bu planı Obama 28 Eylül’de BM toplantısındaki görüşmede Putin’e verdi. (Bu toplantının ertesi günü Başbakan ile Van seyahatine çıktım, orada kendisine bu planı sorduğumuzda bir nüans olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine kaynağımızla konuyu netleştirdik: Putin’in önüne Obama’nın koyduğu plan Esad’ın gidiş formülü. Ancak Rusya’nın buna tavrını henüz bilmiyoruz, yalnızca bu plan önüne koyduktan 2 gün sonra Suriye’yi bombaladığını biliyoruz. NA) Rusya’nın pozisyonu: Rusya için Esad vazgeçilmez değil. Ancak İran vazgeçilmez. İran için ise Esad vazgeçilmez. Esad’ın başka bir yere gönderilmesi konusu Rusya ile paylaşılmış ancakMoskova ‘nereye gitsin’ sorusuna yanıt aranırken “Biz alamayız, Batı çok sıkıştırır” yanıtını vermiş. Putin’in Suriye’yle yeniden doğuşu: Rus lider Kırım’ın ilhakından sonra büyük bir yalnızlık içine girmişti. Suriye ile birlikte yeniden dünyanın ağzına baktığı bir lider haline geldi. Türkiye’nin hedefi: Türkiye 10 ülke ile birlikte muhalefetin yerini DEAŞ’ın almasını engelleme stratejisi güdüyor. Bu nedenle ÖSO’ya destek veriyor. Esad bir tek kendine tehdit olan muhalefetin yerini bütün dünyaya tehdit olan DEAŞ’ın almasını istiyor. PYD ile ilgili şart: ABD’nin PYD’ye yardımını kesinlikle kabul etmediğimizi net bir dille söyledik. Bir terör örgütü diğer bir terör örgütüyle savaşıyor diye ona yardım edilecekse o zaman Nusra DEAŞ ile daha çok savaşıyor. Ona neden yardım etmiyor? PYD Fırat’ın batısına geçerse, Türkiye’yi hedef alırsa ya da vurursa Türkiye PYD’yi hedef alır. 3 hedef: Türkiye’nin 3 ana hedefi var: 1- DEAŞ’ı sınırlardan uzak tutmak 2- PYD/YPG’nin bizi hedef almaması 3- ÖSO’yu desteklemek Eğit-donat: Ölü doğdu, DEAŞ dışındakilerle mücadele etmeyeceksin diye kâğıt imzalatmaya kalktılar. Göçmenler kimden kaçıyor? 80 bin mülteci hariç geri kalanların hepsi rejimden kaçanlar. Türkiye’yi destabilize etme planı: Yanı başımızda 400 bin insan öldü, bunun üzerinden Türkiye’nin mezhebi fay hatlarını uyarmaya çalışıyorlar. Merkel’in gelişi ne getirir? Tüm bu krizin içinde belki de tek olumlu nokta Avrupa’nın Türkiye’yi yeniden keşfetmesi. AB fark etti ki Türkiye Avrupa’nın güvenliği ve istikrarı için çok önemli. Bu sebeple 1.5 ay içinde 7-8 senedir yapılmayan AB teması yaptık. Almanya’ya son 3 aydır her gün 7000 mülteci giriyor. Etrafımızdaki istikrarsızlık ya Türkiye’de duracak ya da Avrupa’ya ulaşacak. Türkiye Avrupa’nın parçası olmazsa Avrupa her seferinde Türkiye’den ricacı olmak zorunda. Ortak olursak bunları beraber göğüsleyeceğiz. Merkel’e de böyle dendi. 3 milyar euro: Avrupa mülteciler için 50 milyar euro ayırdı. Bunun 3 milyarı Türkiye için konuşulan. Bu bize değil, mültecilere. Schengen’siz hayat: Geri kabul ve vize muafiyeti üzerine çalışılıyor. 1 Haziran-1 Temmuz 2016 gibi vize muafiyeti devreye girecek. Geri kabulü de 2-3 ay önce başlatacağız. Müzakereler hız kazanacak, yeni başlıklar açılacak. Kıbrıs: Yıllardır çözülemeyen Kıbrıs meselesinde artık Ankara kararlı. 2016 Mart’ına kadar BM gözetiminde bir ortaklık devleti kurulmasını bekliyor. Ancak Rumlar devleti Türklerle paylaşmamak için kıvranıyorlar. Türkler hep bir adım önde, istiyorlar. Şayet marta kadar kurulamadı, o zaman 2 devletli barış müzakerelerine geçilecek.