HDP'nin Kasım 2016 tarihinden beri Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, 20 ay sonra TRT Haber'de 24 Haziran seçimlerine yönelik propaganda konuşması yaptı. Demirtaş, tutuklu bulunmasına neden olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisinden korkmasını gösterek, "20 ay değil 20 yıl verseler bile boyun eğmeyeceğim" dedi. Demirtaş'a Erdoğan'a yönelik, "Kof kabadayının tehditleri sizi yıldırmasın bunların bir oyluk canı vardır. Kendini dünya lideri sanan bu 3. sınıf kasaba politikacılarına güzel bir ders verme fırsatını kaçırmayın" ifadesini kullandı.
Demokrasi tarihinde ilk kez cezaevinden propaganda konuşması yapan isim olan Demirtaş, "Seyit Rıza, 'Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.' demişti. Ben sizin hilelerinizle de baş edeceğim" diye konuştu.
Çekimleri Edirne Cezaevi'nde yapılan Demirtaş'ın konuşması 10 dakika sürdü.
İşte Demirtaş'ın TRT'deki konuşmasının tam metni:
Çok değerli kardeşlerim, ülkemin güzel insanları,
Sizleri en sıcak duygularımla, sevgiyle, özlemle, hasretle selamlıyorum. Siyasi tarihimiz açısından kara lekelerden biri olarak anılacak bu seçim kampanyasında, maalesef ki sizlere, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinden seslenmek zorunda bırakılıyorum.
4 Kasım 2016 tarihinde, 12 milletvekili arkadaşımla birlikte, yasalar ayaklar altına alınarak cezaevine konulduk. 20 ayı aşkın süredir hukuksuz bir şekilde burada tutuluyorum. Hiçbir şekilde adil ve tarafsız bir yargı sürecimiz olmadı. Bu 20 ay boyunca, tutuklu olduğum dosyada bile sadece iki defa mahkemeye çıkarıldım. Yargılama sürecim rahatlıkla tutuksuz yapılabilecekken, siyasi baskılar nedeniyle, her aşamada tutukluluğuma devam kararı verildi. Hakkımdaki suçlamaların tamamı, sizlerin de defalarca dinlediği konuşmalarımdır; başkaca da bir suçlamayla muhatap olmadım.
Benim halen burada olmamın tek nedeni, AKP’nin benden korkuyor olmasıdır. Benim burada elimi kolumu bağlayıp, meydan meydan dolaşarak bana iftira atmayı mertlik sanıyorlar. Hakkımda tek bir mahkumiyet kararı bile yokken, beni suçlu ilan ederek hem açıkça Anayasayı ihlal ediyor, hem de kamuoyunu yanlış bilgilendirerek yönlendirmeye çalışıyorlar.
Şatafatlı ve lüks yaşamlarını, iktidarlarını kaybetmemek için açıkça yalan söylemekten, iftira atmaktan çekinmiyorlar. Ahlâkını ve vicdanını bu derece yitirmiş olanların, ülkeyi hangi yüzle yönetmeye talip olduklarını da, doğrusu anlamakta zorlanıyorum. En kısa zamanda yargı önünde aklanacağımdan kuşkunuz olmasın. Yeter ki, yargı makamları iktidarın beklentilerini değil, hukukun üstünlüğünü esas alsınlar.
Ama şunu da unutmasınlar ki, Seyit Rıza şöyle demişti: “Ben sizin hilelerinizle, yalanlarınızla baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.” Evelallah ben, sizin yalanlarınızla da baş edeceğim!
Saygıdeğer yurttaşlarım,
Bana uygulanan bu zorbalık ve hukuksuzluk, benimle sınırlı olsaydı bunları dile getirmeyi çok da gerekli görmezdim. Ama sizler, bu tür zorbalık ve hukuksuzlukları her gün yaşıyor veya çevrenizde yaşandığını görüyorsunuz. Bu zulmün mağdurusunuz zaten. Hayatınızın her anının büyük bir trajediye dönüştüğünü görüyor ve duyuyorum. Toplumun tamamını esir almaya çalışan derin bir umutsuzluk, korku ve karamsarlık var. Kamplaşma, kutuplaşma ve gerilim ürkütücü boyutlara ulaştı. Komşu komşudan, kardeş kardeşten şüphelenir, korkar hale geldi. Bunun yanı sıra işsizlik, yoksulluk, enflasyon, dövizdeki durdurulamayan artış, yaşamı iyiden iyiye çekilmez hale getirdi. AKP yönetimi saraylarda, köşklerde, villalarda lüks içinde gününü gün ederken, milyonlarca yurttaşımız ekmeğe muhtaç hale getirildi. Siyasi çıkarları uğruna, içerde ve dışarıda ölümü kutsayan savaş politikaları, evlatlarımızın canı pahasına sürdürülüyor.
Sevgili kardeşlerim,
Elbette demokratik rejimlerde seçimler son derece önemli karar aşamalarıdır. Vereceğiniz oylarla yasalarımızı yapıp, ülkeyi yönetecek temsilcilerimizi seçeceksiniz. Alacağınız karar sadece bugünü değil, yarınlarımızı, çocuklarımızı ve torunlarımızı da yakından ilgilendiriyor olacak. 24 Haziran seçimlerinde oldukça kritik bir kavşağa gelmiş olan ülkemizin, bundan sonra hangi istikamete doğru yol alacağına sizler karar vereceksiniz.
Tercihinizi AKP ve Erdoğan’dan yana kullanmanız halinde, bundan sonra ülkenin tamamının kaderi tek bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Yasama, yargı ve yürütme güçlerinin çok önemli yetkileri tek bir kişide toplanmış olacak. O tek kişinin yapacağı en küçük hatayı bile denetleyecek, kontrol edecek ya da sınırlayacak hiçbir kurum olmayacak. 81 milyonun kaderi, tamamen bir kişinin insafına terk edilmiş olacak.
Dünyanın geri kalanı demokrasi yolunda ilerlerken, Türkiye çağ dışı bir yönetim anlayışıyla yalnızlaşacak; otoriter, baskıcı, demokrasiden kopmuş bir ülkeye dönüşecek. Cumhuriyetin artısıyla eksisiyle bütün demokratik kazanımları bir gecede ortadan kalkmış olacak. Tek adam rejiminde karşı karşıya kaldığınız adaletsizlikler, haksızlıklar için başvurabileceğiniz hiçbir yer kalmayacak. Ne mahkemeler ne de diğer devlet daireleri sizin derdinize derman olmayacak. Her şey tek adamın isteğine, keyfine, çıkarlarına göre düzenlenecek. Bir korku ve istibdat rejiminde nefes alamaz hale gelecek, boğulur gibi hissedeceksiniz.
Bunları tahminlerime veya öngörülerime dayanarak değil, son birkaç yılda bilfiil yaşananlara bakarak söylüyorum. Bugünlerde yaşadıklarımız, tek adam rejiminin sadece fragmanıdır. Filmin asıl korkunç bölümü henüz başlamadı bile. İşte 24 Haziran’da, bu korku atmosferinin başlayıp başlamayacağına, siz kendi oylarınızla karar vereceksiniz.
Bu kararınızın demokrasiden ve özgürlüklerden yana olacağından kuşkum yoktur. Bunca zulme ve tehdide rağmen boyun eğmeyen dik duruşunuz, Türkiye’nin aydınlık yarınlarının teminatıdır. Bu karanlık tablo karşısında umutsuzluğa, korkuya, yılgınlığa düşmeye gerek yok. Sonu belirsiz, karanlık bir tünele girmeden önce önümüzde ciddi bir fırsat var. Bu fırsatı hep birlikte doğru değerlendireceğiz ve göreceksiniz, ülkemizi bu uçurumun kenarından çekip alacağız.
Öyle, devletin bütün imkanlarını sınırsızca kullanarak seçim kampanyası yapan; valisiyle, kaymakamıyla, yargısıyla, medyasıyla, bütün bürokrasiyi AKP’nin emrinde çalıştıran, buna rağmen meydanları dolduramayan kof kabadayılığın tehditleri cesaretinizi kırmasın. Bunların bir oyluk canları vardır. Meydanlarda bağırıp çağırarak, insanlara hakaret edip düşmanlaştırarak halka boyun eğdireceklerini zanneden bu siyasi karikatürlere, halkın kim olduğunu ve gücünü göstermek hiç de zor değil.
24 Haziran’da sandığa atacağınız zarfın içine demokrasi istediğinizi gösteren 2 pusulayı, HDP ve Demirtaş oylarını koyun, gerisini bize bırakın. Seçim akşamı sandıklar açıldığında görün bakalım, o ha bire size parmak sallayıp, damarları çıkıncaya kadar bağıran sahte kabadayılar ne hale geliyor! Kendini dünya lideri zanneden bu üçüncü sınıf kasaba politikacılarına güzel bir ders verme fırsatını kaçırmayın. Bu nedenle mutlaka sandığa gidin. Oyunuzu kullanın ve sandıklara sahip çıkın.
Özellikle genç arkadaşlarım, bulundukları yerlerde müşahitlik için görev almalıdırlar. Ben buradan, en çok da kadınlara ve gençlere güvenerek aday oldum. Benim buradaki imkanlarım çok kısıtlı. Yüksek güvenlikli bir hücrede tutuluyorum. Ama biliyorum ki, benim adıma seçim kampanyasını sizler inançla, coşkuyla sürdürüyorsunuz. Yine biliyorum ki, aynı inançla ve coşkuyla sandıklara da sahip çıkacaksınız.
Beni merak etmeyin. Sizler iyi oldukça ben iyi olacağım. Sizler özgür oldukça ben özgür olacağım. Beni değil 20 ay, 20 yıl daha hücrede tutsalar bile zulme boyun eğmeyeceğim. Barış için, demokrasi ve özgürlükler için burada sizler adına direnmeye devam edeceğim. Bizi hapisle, hücreyle, ölümle korkutacaklarını zannedenler kendi gölgelerinden korkar hale geldiler. Onları kendi korkularıyla baş başa bırakıp, bizler, el ele güneşli güzel günlere yürüyelim.
Peki, kimiz biz? Kürt’üz-Türk’üz, kadınız-erkeğiz, Aleviyiz-Sünniyiz, ama önce insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz. Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zındanda Yılmaz Güney’di namımız. Unutmayın ki;
Ekilir ekin geliriz,
Ezilir un geliriz,
Bir gider bin geliriz,
Bizi vurmak kurtuluş mu
diyerek yola çıktık. Bizim farkımız budur işte. Biz tek adam değil, çok insanız. Bu kadar çok insan, bir tek adamdan korkacak değiliz. Biz hep birlikte ülkemizin, çocuklarımızın yarını için yürek yüreğe verip düze çıkacağız. Bizi idamla tehdit edenlere boyun eğmeyeceğiz.
24 Haziran’da sandığa atacağınız zarfın içine korkuyu değil, geleceğe yazılmış umut dolu mesajınızı koyun. 1 oy HDP’ye, 1 oy Demirtaş’a deyin. Karanlığa, korkuya ve kabusa değil; aydınlığa, umuda, huzura, güvene ve barışa şans verin. Bunu başaracağımıza inanalım ve birlikte yapalım. Unutma, senle değişir her şey. Gelin beraber değiştirelim, hepimiz kazanalım.
Cezaevinde yaptığım konuşmamın birinci bölümünü bitirmeden önce, TRT’yi de adaletsiz ve haksız uygulamalarından dolayı eleştirdiğimi, bunları yapan yöneticilere hakkımızı helal etmediğimi; bununla birlikte, TRT’nin bütün emekçilerini de saygıyla selamladığımı ve bu adaletsizlikte onların rolünün olmadığını belirtmek istiyorum.
Bu duygularla sizleri bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyor, mübarek Ramazan Bayramınızı kutluyor, hepinize mutlu, umutlu yarınlar diliyorum."