HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "AYM'nin Can Dündar ve Erdem Gül kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum" sözlerine tepki gösterdi. "Erdoğan’ın kendisini Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde gördüğünü" ifade eden Demirtaş, “Ben çıksam Anayasa karalarını tanımıyorum desem, aynı gün dokunulmazlığımı kaldırırlar ki muhtemelen de Anayasaya aykırı bir yemine aykırı bir tutumdan dolayı da tutuklayıp içeri de atabilirler” görüşünü dile getirdi.
91 gündür Diyarbakır’ın Sur ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması ve bodrum katlarında mahsur kalan sivillerin tahliyesi için Dicle Fırat Kültür Merkezi’nde “Sur Nöbeti”ne katılan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek ve Feleknaz Uca’nın da aralarında bulunduğu bazı HDP Milletvekili de eşlik etti. Demirtaş, burada yakınları Sur’da bulunan ailelerle yakından ilgilendi.
Daha sonra gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtlayan Demirtaş, şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemeleri bütün ülkelerde en saygın kurumlardır ve en üst yargı organlarıdır. Orayı tanımamak veya orayı by-pas edecek bir Cumhurbaşkanı varsa kendisini demek ki Anayasa Mahkemesi’nin üstünde konumlandırıyor, bütün yargıyı kendisine bağlı, kendisinden emir talimat alan bir formatta düşünmüş oluyor. İşin bir yönü bu. İkincisi iki gazetecinin tahliye olmasını hazmedemeyen kişisel bir öfke, bir kin görüyoruz orada. Yani tatmin olmuyor, insanları ömür boyu hapse atsa, yatırsa yine rahat etmeyecek. Bir de şu var örneğin ben çıksam Anayasa karalarını tanımıyorum desem, aynı gün dokunulmazlığımı kaldırırlar ki muhtemelen de Anayasaya aykırı bir yemine aykırı bir tutumdan dolayı da tutuklayıp içeri de atabilirler. Kendisi Cumhurbaşkanı ve yargıyı çok güçlü bir şekilde etkileyebilecek bir pozisyonu var ve bunu bilerek yapıyor. Kimsenin de gıkı çıkmıyor. Bu kararı veren hakimler, Anayasa Mahkemesi’nin kendisi kendi iradesine sahip çıkabilecek mi merak ediyorum. Cumhurbaşkanı değil kim olursa olsun kendisine bu kadar saygısızca yaklaşan bir iradeyi, kendileri kabul etmemeli ve gerekli tavrı ortaya koymalıdır diye düşünüyorum… Tabii ki Anayasa Mahkemesi geçmişte çok hatalı kararlar da vermiştir. Hukuka aykırı çok yanlış kararları da olmuştur. Parti kapatmalarından tutun, bireysel özgürlüklere kadar. Fakat hiçbir Cumhurbaşkanı, hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da ‘ben bunu tanımıyorum’ dememiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarını Sivil Toplum eleştirebilir, muhalefet hatta çok sert eleştirebilir, fakat ‘tanımıyorum’ demek ve özellikle kişisel özgürlük ve tahliye ile ilgili ‘saygı duymuyorum ve kararı tanımıyorum’ diyen kişi Cumhurbaşkanı ise orada artık yeni bir rejim oluşmuş demektir.
Savcıların Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını aslında emsal olarak görüp, gazetecileri tutuklama, soruşturma açma, dava açma, gazeteleri açma-kapatma gibi faaliyetlere son vermesi gerekir. Normalde bu beklenir demokratik bir ülkede. İşte Cumhurbaşkanının mahkemeyi paçavraya dönüştürmeye çalıştığı bir yerde alt mahkemeler, savcılar polisler hayli hayli Anayasa Mahkemesi’nin kararını ihlal edeceklerdir.”
27 Şubat’ta Mersin’de düzenlediği miting hakkında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı suç duyurusuna tepki gösteren Demirtaş, “Basından okudum her gün Türkiye’de birileri çoluk, çocuk, yaşlı, kadın erkek, Cumhurbaşkanına hakaretle soruşturmaya maruz kalıyor. Her şeyden önce ayıp bir şey. Cumhurbaşkanı her gün çıkacak halkına hakaret edecek, fakat halk Cumhurbaşkanını eleştirmeyecek. Her gün soruşturmaya maruz kalacak. Bu korkaklığın göstergesidir. Seçimle iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanı, zerre kadar özgüveni yok, tek bir eleştiriyi bile kaldıramıyor. Düşünün 13 yaşındaki bir çocuk sosyal paylaşımı nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla soruşturmaya maruz kalıyor. Utanç vericidir bu tür şeyler. Kendisine yakışır. Şaşırmadım” dedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Anayasa çalışmalarında 4 partinin de yer alması gerektiğine ilişkin açıklamalarının “Bahçeli’den HDP’ye ilk yeşil ışık” haberlerini de değerlendiren Demirtaş, şöyle devam etti:
“MHP’nin bize bir çağrısı falan yok. Zaten Uzlaşma Komisyonu olarak 4 parti çalışıyoruz. CHP’ye çağrı yapmış. MHP tutarsız parti ve biliyorsunuz bizimle hiçbir yerde bir arada olmayacaklarını söylüyorlar. Biz her partiye saygı duyduğumuzu başından beri söylüyoruz. Fakat 7 Haziran sonrası partimize, seçmenlerimize hakaret eden, partimizi yok sayan bir zihniyet.”
Sur’daki yasağa ve çatışmalara dikkat çeken Demirtaş, hükümete çağrı yaptı. Demirtaş, şöyle devam etti:
“Arkadaşlarımız içeridekilerle dolaylı bir temas kurdular. Birkaç gündür hatta birkaç haftadır bir çabamız var nasıl çözebiliriz diye. Geldiğimiz nokta itibariyle orada bulunan siviller aracılığıyla direnişçilerle telefon üzerinden bir görüşme yapıldı. Ve şu noktaya geldik, biz sokağa çıkma yasağının kaldırılması konusunda bir çaba sarf edersek oradaki herkes çıkacak. Bu onların da talebi değil, açık belirteyim. Sokağa çıkma yasağı kalksın biz Sur’dan çıkalım diye bir talep yok. Bu daha çok siyasetçiler olarak bizim talebimizdi. Bu da kabul gördü. Çünkü artık gerçekten insanların ölmesini istemiyoruz, ne direnişçinin, ne sivilin, ne de güvenlik görevlisinin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Şehir zaten Sur, tankla topla yerle bir edildi, dozerlerle yıkılıp, yakıldı. Ve aylarca da sürebilir. Açıklamalar yapılıyor ‘iki gün sonra bitecek’ gibi ama ben hatırlıyorum iki ay önce de ‘iki gün sonra bitecek’ gibi açıklamalar yapıldı. Cizre için de Sur için de söylenmişti. Fakat öyle olmazsa aylarca sürerse ne olacak? Onlarca daha insan ölecek, Sur’un geri kalan kısmı da yakılıp, yıkılmış olacak. Dolayısıyla biz makul bir ara çözüm bulmaya çalışıyoruz ve bu noktaya geldik ve bu teklifi de Ankara’da hükümetin değişik temsilcilerine yaptık. Ablukayı kaldırın oradaki bütün insanlar çıksın ve barikat ve Sur ilçesinde bitsin, kabul etmiyorlar. Kabul etmeyince biz de halkın duyarlılık göstermesi, halkın özellikle bu operasyonların sonlandırılması ve ablukanın kalması konusunda harekete geçmesi konusunda daha güçlü harekete geçmesi yönünde özellikle çağrımızı bu yönde yaptık. Çarşamba günü (2 Mart) saat 16.00’da özellikle burada herkes olduğu yerde Sur’a yürüsün ve Diyarbakır halkı gerçekten güçlü bir toplumsal refleks ortaya koyarsa, hükümet uzun süre buna duyarsız kalamaz diye düşünüyorum.
Sur’da teyit edilmemiş bilgilere göre 20 kişilik silahlı grup ve 100’den fazla sivilin bulunduğunu ve aralarında yaralıların da olduğunu ifade eden Demirtaş, şunları kaydetti: “Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırlayıp Adalet Bakanlığı’na sunduğu taslağa göre ‘Terörle Mücadele’ görevli askerler, ‘silah kullanmada yetki aşımı’, ‘işkence’ ya da ‘kötü muamele’yle suçlanmaları halinde Bakanlık ve Başbakanlık izin verirse yargılanabilecek. Bu yönde bir düzenleme yapıldığı belirtiliyor... Genelkurmay Başkanı, hükümetten bir yasa istemişti ‘Nasıl ki MİT Müsteşarı için yasa çıkardıysan bizim için de çıkaracaksın’ demişti. Ön şartı buydu. Yani şehre tankları ve orduyu sokmaya ikna etme konusunda hükümetin Genelkurmay’a bu sözü verdiği anlaşılıyor. Çünkü şehirlerde tankla topla operasyonla birlikte çok fazla hak ihlali, suç ortaya çıkacak. Bunu biliyorlar. Siviller ölüyor, yaralanıyor. Şehir yakılıp, yıkılıyor. Yasal olarak güvence verecekseniz bunu yapacağız demişler ve hükümette yapacağını belirtip söz vermişti şimdi o yasağa taslağı hazırlanıyor. Şunu bir hukukçu olarak söyleyebilirim. Tabii ki biz bu yasanın çıkmaması için elimizden geleni yapacağız, çok sert bir muhalefet yürüteceğiz. Kimse yasayla kendini suçtan muhaf tutamaz. Fakat bunu başarsalar bu yasayı çıkarsalar bile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde suç olmaktan çıkarılan bu yasa ve zaman aşımını durdurma var, yani insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Bunu hatırlatmak istiyorum… Cizre’de bütün suç delillerinin toplandığını biliyoruz. Yasağın kalkmaması askerin direnişi midir? Acaba bu yasayla ilgili bilemiyorum.”