BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, PKK'lıların ancak yüzde 15'inin çekildiğini bu nedenle ikinci aşamaya geçilmediği ile ilgili sözlerini değerlendirirken, "Şimdi bildiğimiz kadarıyla PKK'lıların yüzde 80'i belki daha fazlası, yerlerini terk etmiş ve sınır hattına doğru ilerliyorlar. Onların ne kadarının sınır hattını geçtiğini, ne kadarının hareket halinde olduğunu bilmiyoruz ama, çok büyük bir kısmı yerlerini terk etmiş durumda. O nedenle birinci aşama, 'işte son kişi çıkıncaya kadar devam eder' gibi bir anlayış yanlıştır" dedi.
Mehmet Türk ve Bayram Bulut'un Doğan Haber Ajansı'nda yer alan haberiner göre, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin Eğil İlçesi'ne bağlı Yatır Köyü yakınlarında 4.75 milyon liraya mal olan Acil Su Pompa İstasyonu açılışına, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile partililern katıldı. Baydemir, partileri döneminde 8 yıl içerisinde yaptıkları hizmetlerin, 80 yıllık Cumhuriyet tarihinde yapılandan daha fazla olduğunu söyledi. Baydemir, su pompa istasyonu projesini hazırlayan birçok kişinin o sırada KCK operasyonları kapsamında gözaltına alına alındığını, buna rağmen çalışmaların aksamadığını belirtti.
Demirtaş, Türkiye'deki yönetim biçiminin demokrasiyle, uzaktan-yakından alakası olmadığını, atanmış ve seçilmişlerin yan yana, Türkiye'nin hiçbir yerinde doğru hizmet üretemeyeceğini söyleyerek şöyle konuştu:
"Türkiye'de halkın büyük iradesiyle seçilmiş belediye başkanın amiri gibi bir vali ve kaymakam Ankara'dan atanıyor ve bütün yetki ve bütçe bu vali ile kaymakamda. İşte bu yetki devlet mekanizmasının ne kadar anti demokratik olduğunu gösteren önemli bir örnektir. Şimdi bunu BDP dile getirdiğinde kıyameti koparıyorlar. Ben o kıyameti koparanlara sesleniyor, CHP 'lilere soruyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı halkın desteğiyle seçilmişken, halkı asıl onun temsil etmesi gerekirken, Başbakan'ın memuru olarak İzmir'e atanıp, İzmir'i yönetmesine sizin gönlünüz razı oluyor mu? Buna demokrasi diyor musunuz? Biz asıl demokratik yönetim modelini kelimenin tam anlamıyla kurumsallaşmış demokrasiyi öneren projeyi sunduk. Demokratik özerklik budur işte."
Demirtaş, Başbakan Erdoğan'a da seslenirken, "Eğer kendize güveniyorsanız; atadığınız valileri seçimle başa getirelim. Bunun neresi sakıncalı" diyerek şöyle devam etti: "Halk temsilcisini belirleyecek. Cebinden vergisiyle, bütçeyi oluşturacak, ama siz bunların hepsini hiçe sayıp, bir Valiyi o şehire gönderip, 'bu şehir size emanet' diyeceksiniz, 'Sen yöneteceksin, bütçe sende, yetki sende' diyeceksin, bunun adına da 'Demokrasi' diyeceksin. Böyle bir şey olabilir mi? Bu modelin, sistemin Türkiye'de değişmesi lazım. Türkiye, bu şekilde yönetilemez. Türkiye'yi tek bir Başbakan da yönetemez. Bir şehri, bir vali, bir kaymakam da yönetemez. Bunu valilerin kişiliğinden bağımsız olarak söylüyorum. Valiler iyi niyetli, iyi insan, iyi yönetici olabilir, fakat sistem demokratik değilse, valinin de yapacağı bir şey yoktur. Bu sistem değişmediği müddetçe köklü sorunlara çözüm bulmak mümkün değildir. Biz şimdi Kürt sorununu tartışıyorsak, en önemli sorunlardan biri budur. Türkiye'de idare modeli değişmelidir. Bu sadece Kürtlerin ihtiyacı değil, bu Osmaniye'nin de, Trabzonu'nun da, İzmir'in de ihtiyacıdır. İstanbul'un, Edirne'nin de ihtiyacıdır."
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Taksim Gezi Parkı konusunun durumun ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini, halk iradesinin yok sayıldığı, tek bir kişinin, bir ülkedeki tek parkın geleceği ile ilgili vereceği kararın, demokrasi olmadığını söyledi. Demirtaş; şöyle konuştu:
"O nedenle dedik ya; Gezi Parkı isyanı, aslında demokratik özerklik isyanıdır. Halk yerinden yönetim istiyor. Kendi kararını, kendisi vermek istiyor. Bunu talep etmek, arzulamak, önermek, Türkiye'de gerçek demokrasiyi savunmaktır. 'Barış, çözümün tartışıldığı bu dönemde dil, kimlik, kültür, yaşam tarzımız, inancımız, garanti altına alınsın' diyorsak, bunun en başta yönetim modelini değiştirerek gerçekleştirebiliriz. Yönetim modeli bu şekilde kaldığı sürece, Türkiye'de bu sistem, asla hiç kimseye demokrasi sunamaz. Başa gelen Başbakan'ın karakteri, kişiliğiyle ilgili bir mesele değil. Ben de başbakan olsam, bu modelle, bu sistemle Türkiye'ye demokrasi getiremeyiz." Demirtaş, sorunun kişi veya parti meselesi olmadığın, sorunun sistemden kaynaklandığına dikkat çekerek, "90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en temel problemi budur. Türkiye, tek başına Ankara'dan yönetilemez. Her il, her bölge kendi durumu, yaşamıyla, kimliği, kültürü, inancıyla ilgili karar alma, yasa yapma, uygulama hakkına, yetkisine sahip olmalıdır. 'Eyalet sistemi', 'Özerk bölgeler' diyebilirsiniz, ismi çok önemli değil. Biz parti olarak bu çözüm sürecinde, bu modelimizi anlatmaya devam edeceğiz. Bu model Türkiye'de hayata geçerse, hepimiz çok daha rahat edeceğiz"dedi.
Açılış töreninden sonra tesisi gezen Demirtaş, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Demirtaş, Başbakan Erdoğan'ın PKK'lıların yüzde 15'inin çekildiği ile ilgili değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine, şöyle konuştu:
"Birinci aşama dediğimiz şey; çatışmaların yüzde yüz durması. Ölümlerin yüzde 100 durması ve çatışmasızlık halinin sürdürülebilir hale gelmesiydi. Şimdi bildiğimiz kadarıyla PKK'lıların yüzde 80'i belki daha fazlası, yerlerini terketmiş ve sınır hattına doğru ilerliyorlar. Yani onların ne kadarının sınır hattını geçtiğini, ne kadarının hareket halinde olduğunu bilmiyoruz ama, çok büyük bir kısmı yerlerini terketmiş durumda. O nedenle birinci aşama, 'İşte son kişi çıkıncaya kadar devam eder' gibi bir anlayış yanlıştır. Yani ülkenin demokrasiye kavuşması için ya da, demokratik siyasetin önünün açılması için, 'sınırda çetele tutup, son PKK'lı geçti mi, geçmedi mi?' diye bekleyeyecek mi bu devlet? Bu, yanlış bir anlayıştır. Birinci aşama bu haliyle bize göre tamamlanmış ve hükümetin reform yapabileceği siyasi atmosfer oluşmuştur. Bizim için önemli olan budur" dedi. Demirtaş, sınırların dışına çekilme sürecinde PKK'lı grupların yaptığı bazı eylemlerinin hatırlatılması üzerine, bunların örgüt üyeleri tarafından yapılıp- yapalmadığını bilmediklerini ifade ederken, "Ama, böyle kabul edersek bile, şöyle bir sıkıntı var aslında. Biz tabii ki işçi, teknisyen, mühendis, işadamların alıkonulmasını kesinlikle tasvip etmiyoruz. Bunu bir defa belirtelim. Şimdi PKK'lılar savaşı bırakıp, çatışmayı bırakıp ülkeyi terkederken, siz niye yeni karakol yapma ihtiyacı duyuyorsunuz? Madem kardeşlik, eşitlikten söz ediyoruz, madem bundan sonra barış gelecek, bu ülkenin parasını neden yeni karakollara yatırıyorsunuz, aceleniz ne, niye böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? Şimdi Başbakan diyor ki, 'Yeni karakolları yapmaya devam ediyoruz.' Ben de soruyorum, bu karakolları niye Kuşadası, Bodrum, Rize ilçelerine ve Edirne'ye niye yapmıyorsunuz? Şimdi ülkenin doğusuyla ilgili halen uzun vadeli güvenlik algınız ve güvenlik stratejiniz var, bu yanlıştır. Biz ülke sınırları korunmasın demiyoruz. Sınır hattına her devlet kendi güvenlik önlemini alır, bu normaldir. Ama biri gelip bana Tunceli'deki efendim, Ağrı'daki, Şırnak'taki iç bölgelerdeki karakolların niye yapıldığını anlatsın, ben merak ediyorum. Nasıl bir ihtiyaç var? PKK'lılar çıkıyorsa, 130 yeni karakol yapmanın ve inşaatı hızlı bir şekilde sürdürmenin politik olarak kime nasıl bir yararı olabilir? Bu barış sürecinde güvensizlik yaratan bir durumdur. Sayın Başbakan bu konuda ısrarcı olmamalıdır. PKK de eğer gerçekten kaçırmışsa, alıkoymuşsa bu kişileri de biz en kısa sürede serbest bırakılmalarını bekliyoruz, talep ediyoruz."
'Çözüm süreci' ve anayasal reformların gerçekleşmesi için parlamentonun 3 aylık tatile girmesinin anayasal düzenlemeleri zora sokacağına değinen Selahattin Demirtaş, TBMM'nin 3 ay boyunca tatil yapması halinde bazı yasalar ve anayasal düzenlemelerin zora girebileceğini ifade ederek, "Daha sonra bütçe çalışması var. Ocak sonrası seçim gündemi var. Bu nedenle parlamento tatile girmeden faaliyet yürütebilse, ya da kısa bir tatil yapsa, çok daha katkı sunucu olur Türkiye'nin siyasetine. Bizim AKP ile birlikte oturup çalışma projemiz yok. AKP, iktidar partisi, biz muhalefet partisiyiz. Bizim işimiz hükümetin yanlışlarını eleştirmek. Biz hükümetle siyasetten nikah kıymış değiliz. Kusura bakmasın, müzakere aynı zamanda bir mücadele şeklidir" dedi.
Demirtaş, Akil insanların raporları ve görevlerinin devam edip-etmeyeceği yönündeki soru üzerine bu heyetlerinin önemli bir rol, misyon üstlendiklerini ifade ederek, "Birçok yerde haksız hakaret ve saldırılara uğradı. Buna rağmen bıkmadan usanmadan çalıştılar. Fakat şöyle bir yanlışı vardı bu işin. Yani bu çalışma Başbakan'a bağlı bir çalışma değil. Sivil özgür bir çalışma olmalıydı. Ama maalesef ki öyle yürüdü. İnsanlar bu saatten sonra biraz daha özgür ve özerk olarak böyle başbakanın bir bükorkatı, Başbakan'a ait bir kurum görüntüsünden çıkarak, özgürce faaliyetlerini sürdürebilmeliler. Buna ihtiyaç var çünkü. Nihai raporlarının bir kısmını okuyabildim. Bütün raporlarını göremedim ama ben Türkiye'nin önemli ölçüde fotoğrafını yansıttığını düşünüyorum" dedi. Cizre'deki görüntüler ve Tunceli'de bir köye yapılan saldırıyı da değerlendiren Demirtaş, bunları bilinçli bir provokasyon olarak düşünmemek gerektiğini ifade ederken, "Çekilme sürecinde zaman zaman küçük- büyük sıkıntılar olur. Önemli olan bunları aşabilmektir. Doğru bir şekilde tahlil edip önümüze bakabilmektir. Ben kimsenin öyle büyük bir provokasyon içerisinde olduğunu düşünmüyorum. PKK, ilk günden bu yana çekilme meselesi ve demokratik çözüm sürecini çok ciddiyetle yürüttü. Bu saatten sonra hiçbir şekilde ben o taraftan bir provokasyon girişimi, süreci sekteye uğratacak bir girişim beklemiyorum. Böyle bir şey olacağını düşünmüyorum" ifadesini kullandı.