Demirtaş: Erdoğan ırkçı gözle olaylara bakan bir siyasetçiye dönüştü; son nefesimize kadar direneceğiz

Demirtaş: Erdoğan ırkçı gözle olaylara bakan bir siyasetçiye dönüştü; son nefesimize kadar direneceğiz

HDP, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın gözaltında alınmasını protesto etmek için belediye binası önünde protesto eylemi düzenledi. Burada açıklama yapan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş mücadele çağrısı yaparak "Birbirimize inanalım. Ele ele verelim ve bu zorlukları aşalım" dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ülkeyi savaşa götürdüğü görüşünü savunan Demirtaş, "Erdoğan tam bir at gözlüğü, ırkçı-milliyetçi gözlükle olaylara bakan, kendi ajandasını, kendi ailesinin çıkarlarını düşünmek dışında hiçbir projesi olmayan bir siyasetçiye dönüşmüş durumda" dedi. Demirtaş, "Emin olun bunlar yenilecek. Birbirimize inanalım. Ele ele verelim ve bu zorlukları aşalım. Son nefesşmşze kadar direneceğiz" dedi.

Protesto etmek amacıyla HDP’nin çağrısı ile yüzlerce kişi belediye binası karşısında toplandı. Protestocuların toplandığı Lise Caddesi’nin her iki tarafı da TOMA’larla kapatıldı. Protestocular, “Direne direne kazanacağız”, “Özgür basın susturulamaz”, “Belediye halkındır halkın kalacak” sloganları attı.

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş açıklama yaptı:

.@hdpdemirtas #Diyarbakır BŞB'de yaptığı konuşmasında belediye eşbaşkanlarının gözaltına alınmasına tepki gösterdihttps://t.co/BlMhZ1PS7X

— dokuz8 (@dokuz8haber) 30 Ekim 2016

"Geri adım atmayacağız"

“Adaletten yana yaşam isteyenler sesini Kürt’ün sesine katmazsa yarın faşizm karşısında ah vah edecek fırsatı bile bulamayacaklar” diyen Demirtaş, “Herkesi görevden alıyorlar. Neden? Erdoğan’a biat etmedikleri mi için, hayır Erdoğan’a kul köle olmadıkları için. Yetmiyor artık. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Onurlu 1 dk yaşayalım, 100 yıl şerefsiz yaşamaktan iyidir” dedi.

Özgürlükçü Demokrasi'de yer alan habere göre, Demirtaş şunları söyledi:

“Biz ittifakımızı ev ev dolaşıp büyüteceğiz. Kimsenin kimliğine bakmayacağız. Ezilen midir, direnmeye hazır mıdır, buna bakacağız.

"Erdoğan seçim sistemini de değiştirmeye kalkacak. Çünkü bir seçimi kaybederse tüm yaptıklarının hesabını vereceğini iyi biliyor.”

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a çağrı yapan Demirtaş, “Beraber Silivri cezaevine gidelim. Beraber birkaç koğuş gezelim. İşkence varsa çıkışta sen istifa et. Yoksa ben istifa edeceğim. Adalet Bakanı  işkencenin üstünü örtmekle görevli” diye konuştu.

Dün kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan gazete ve ajanslara ilişkinde konuşan Demirtaş, “Tek Kürtçe gazete ve dünyanın tek kadın haber ajansı kapatıldı. Artık tüm kanallar Erdoğan öksürünce canlı yayına geçecek” dedi.

“Ev ev, kahve kahve her akşam gezilecek. 90’lardaki gibi. Şu anda örgütlü olduğumuz illerde binlerce insan sahada çalışıyor” ifadelerini kullanan Demirtaş, “Emin olun bunlar yenilecek. Birbirimize inanalım. Ele ele verelim ve bu zorlukları aşalım.” şeklinde konuştu.

Demirtaş'ın KHK ile kapandığı Resmi Gazete'de duyurulan DİHA'ya verdiği söyleşi şöyle:

5 gündür gözaltında tutulan Amed Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’ya yönelik Başsavcılık tarafından itham edilen suçlamaları bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Savcı henüz herhangi bir iddianame falan hazırlamış değil, ama fezlekeler ile arama tutanaklarından ya da savcının yaptığı basın açıklamasından gördüğümüz kadarıyla son derece zorlama ve komplovari delil oluşturma ile hazırladıkları çok uyduruk bir dosya. Gültan hanım, Demokratik Toplum Kongresi’nde (DTK) özerkliği destekleyen açıklama yapmış. Yahu Gültan Kışanak, bu partide eş başkanlık yapmış bir isim ve partinin resmi programında özerklik, bir model olarak resmi çözüm önerisidir. Partinin belediye başkanı, eş başkanı onu savunmayacak da neyi savunacak.

Yine Fırat Bey için deniliyor ki, işte “Bir gerilla şehitliğine su çekmişler” Bir DİSKİ projesinin açılışında çekilen fotoğrafı da sanki orada çekilmiş gibi montajlamışlar, uyduruk bir delil yaratmaya çalışmışlar. Suçlamanın kendisi de son derece basit, delilsiz, suç oluşturmayacak söylem ve eylemlerden ibaret. Normalde gözaltına alınmaları da kanunlara aykırı. Mevcut kanunları bile çiğniyorlar. Fakat tutuklanma durumu olursa, bu tam bir hukuk katliamı olacak.

Peki, olası bir tutuklama kararının sizi ve diğer partileri tutuklamaya zemin oluşturacağı yorumları yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Amaç milletvekillerine, bize dönük tutuklama sürecini adıma adım ilerletmek. Refleksleri, halkın tepkisini kontrol ederek bastıra bastıra ilerlemek. Peki, bunu niye yapıyorlar? Çünkü önümüzdeki yıl olası bir erken seçim ya da referandumda HDP’nin onların planlarını alt üst etmesinden çekiniyorlar. Fakat bu hesaplarının tutma imkanı yok. Çünkü Gültan Kışanak, Fırat Anlı’yı tutuklayabilirler, beni de tutuklayabilirler; ama halkı ne yapacaklar.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘erken seçime gidilecek’ sözlerini Başbakan Binali Yıldırım yalanladı. Eğer seçim yoksa mevcut yönetim rejimi size göre nereye evirilecek?

Bu koşullarda adil bir seçim imkanı zaten yok; ama biz en zor koşullarda bile seçim kazanabilmiş bir partiyiz. Seçim kararı alındığında o günkü koşulları tabi ki değerlendiririz. Ama gireceğimiz bir seçimden kesinlikle başarılı çıkarız. Fakat gerçekten bize seçim adı altında bir diktatörlük, faşizan bir ortamda oldubitti ile hile dayatılırsa bunun sonuçları çok ağır olur. Biz seçimi, halkın iradesine saldırıyı falan asla demokratik bir tercih olarak kabul etmeyiz. Ancak demokratik bir ortamda yapılacak bir seçimi ancak gerçek anlamda bir halk iradesi olarak kabul ederiz.

Mevcut OHAL rejimi içerisinde anti-demokratik uygulamalardan işkenceye varan bir tablo söz konusu. Bu duruma insanların kendi iç dünyalarında gösterdikleri tepkilerin henüz sokağa tam olarak yansımamasını neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de toplum önemli ölçüde sokağı kullanan bir muhalefet dinamiğine sahipti, bunun da öncülüğünü her zaman Kürtler yaptı. Yine emekçiler, kadınlar, sol-sosyalist çevreler, Aleviler sokağı meydanları çok yoğun kullanan kesimlerdir. Fakat Diyarbakır’da, 5 Haziran mitinginde yaşanan patlamadan bu yana başka bir süreç yaşanıyor. Arkasından Suruç ve Ankara Garı katliamı... İnsanlar artık sokağa çıkmanın bedelinin ölüm olabileceğini düşünmeye başladı ki, nitekim mitinglere artık IŞİD adı altında doğrudan tetikçiler, katliamcılar gönderilmeye başlandı. Burada halkın bir suç ve eksikliği yok. Dolayısıyla biz bu baskıları durdurabilecek, bu korkuyu ortadan kaldırabilecek şeyin birebir yüz yüze ev çalışması olduğunu biliyorduk ve bunu bir kampanya olarak başlattık.

Siz bu çalışmayı yürütürken önce Cumhurbaşkanı, ardından da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yeni bir ‘Güvenlik Konsepti’nden bahsetti. Bunu yeni bir tehdit olarak mı görüyorsunuz?

Bütün bunlar gösteriyor ki demokratik siyasete yönelik çok daha ağır saldırılar olabilir. Yani bugün suikast haberleri yaptırılıyor havuz medyasına, tutuklamalar görevden almalar, milletvekillerine dönük müdahaleler yeni dönemde devreye koyacakları konsept gibi görünüyor. İhtimaldir ki 90’lardaki gibi bazı tetikçilere benzer kontralara, bazı kirli odaklara bu tür pis işleri de yaptırabilirler.

Zaten bu pisleri yapsınlar diye kabinede bu tür değişiklikler yaptılar. Yeni İçişleri Bakanı tam da kirli işlerin adamıdır. Bu işleri yapsın diye göreve gelmiş biridir. Fakat şunu söyleyebilirim ki biz korkacak, geri adım atacak bu tür tehditler karşısında ilkelerinden, mücadelesinden vazgeçecek bir hareket değiliz.

Aslında dillendirilen yeni güvenlik konseptinin bir ayağı da Ortadoğu’ya dönük dinmeyen Osmanlı hayalleri. Bu açıdan gündemdeki Musul ve Rakka operasyonlarını, bununla bağlantılı gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle Rojava’daki gelişmeler AKP’yi çok tedirgin ediyor ve orada AKP ideolojisine karşı ilerici bir zihniyeti temsil eden bir şekillenme, yapılanma gelişiyor ve Kürt iradesi statü kazanıyor. AKP de bunu kendine tehdit olarak görüyor ve ‘ne pahasına olursa olsun orayı yıkacağım, ezip geçeceğim’ diyor. Mesela biliyorsunuz AKP cenahında İsrail düşmanlığı had safhadadır. Şimdi Rojava’da İsrail kurulsaydı, Erdoğan buna karşı çıkmazdı. Ama Kürt iradesi şekillenince kırmızı görmüş boğaya dönüyorlar. Fakat bu çılgın, ırkçı, milliyetçi, mezhepçi politikanın başarı şansı yok. Ne Musul’da ne Kerkük’te ne de Rojava’da başarı şansı yok. Bu çılgın ve aklını yitirmiş bu tür liderlere çoğu zaman iş gördürürler. Ne tür iş gördürürler, Saddam’a yaptırdıkları gibi diyelim ki bölge savaşı çıkarmak istiyorlar. Saddam’ı Kuvveyt’e girmeye teşvik ettiler. Çünkü bu tür işleri ancak çılgın, aklını yitirmiş kişiler siyasetçiler yapar.

Şu anda AKP ve Erdoğan’a uluslararası bazı güçler böyle bakıyorlar. Yani hazır aklını yitirmiş iken buna bazı provokatif işler yaptırabilir diye bakanlar var. İşte ‘gerekirse Başika’dan Musul’a Türk ordusunu soksak acaba ortalığı nasıl karıştırabiliriz’ diye düşünen bazı güçler var ve bunlar Erdoğan’ı bu yönde teşvik ediyorlar. Ya da işte Bab, Rakka operasyonuna normalde koalisyon Türkiye’yi dahil etmek istemiyor ama Erdoğan çok hevesli görünüyor.

Şimdi hevesli olunca bazı güçler de bunu teşvik edebilir, alttan kışkırtabilir ama bunun sonu Türkiye’nin yararına olmaz. Bir bölge, bir Dünya Savaşına doğru herkesi götürmek Türke, Kürde kazandırmaz. Ama Erdoğan bunları görebilecek bir siyasetçi değil artık. Tam bir at gözlüğü, ırkçı-milliyetçi gözlükle olaylara bakan, kendi ajandasını, kendi ailesinin çıkarlarını düşünmek dışında hiçbir projesi olmayan bir siyasetçiye dönüşmüş durumda.