Şimdi dikkatinizi şu çok önemli noktaya çekmek istiyorum: 6 Ekim’de de 7 Ekim’de de 8 ve 9 Ekim günlerinde de, HDP’nin açıklamasının şiddet çağrısı içerdiğine dair hiç kimse tarafından en küçük bir imada bile bulunulmamıştır. Öyle ki, 7 Ekim günü Gaziantep Islahiye’de mülteci kampında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında HDP’nin şiddet çağrısı yaptığına dair tek bir kelime bile etmedi. Etmedi, çünkü ortada öyle bir şey yoktu. Şayet HDP’nin açıklaması, iddia edildiği veya iftiraya konu edildiği gibi “ortalığı yakın, yıkın” çağrısı idiyse ülkenin cumhurbaşkanının, söz konusu çağrıdan bir gün sonraki konuşmasında “Provokasyona gelmeyin, HDP’nin çağrısına uymayın, ortalığı yakıp yıkmayın, şiddeti durdurun” demesi gerekmez miydi? Gerekirdi. Ama öyle bir şey demedi. Çünkü ortada ne şiddet vardı ne de HDP’nin çağrısını şiddet olarak anlayan tek bir kişi.
Peki HDP’nin çağrısından sonra Başbakan, TBMM Başkanı, İçişleri Bakanı veya muhalefet partilerinin “HDP ortalığı yakıp yıkmaya çağırıyor, provokasyona gelmeyin, bu çağrıya uymayın” şeklinde bir açıklaması var mı, yok. Çünkü ne şiddet var ne de HDP’nin açıklamasının şiddet çağrısı olduğuna dair en küçük bir algı var. Eğer bir parti “ortalığı yakın, yıkın” diye bir çağrı yapıyorsa ülkeden resmi veya sivil düzeyde tek bir uyarı da mı gelmez? Gelmedi. Çünkü ortada şiddet çağrısı yoktu.
Peki buna rağmen nasıl oldu da bunca şiddet, katliam ve yıkım yaşandı? Size yine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ekim 2014 tarihli konuşmasını hatırlatmak durumundayım. Ne demişti orada? “Kobanê düştü, düşecek.” İşte provokasyonları tetikleyen cümle budur.
Bu konuşmadan sonra birkaç yerde insanlar yeniden gösterilere başladılar. Çünkü ülkenin cumhurbaşkanı, Kobanê’ye yardım edeceği yerde -hani çözüm süreci de var ya, hani Kürtlerle barış oluyor ya, hani analar ağlamayacak ya- adeta keyifle Kobanê’nin az sonra düşeceğini ilan ediyordu. Ve ilk provokasyon da bu konuşmadan hemen sonra yaşandı. Muş’un Varto ilçesinde, polis göstericilere ateş açarak 25 yaşındaki Hakan Buksur adlı HDP’liyi katletti. Aynı gün, toplam 13 kişi daha, kimliği belirsiz veya gizlenen kişilerce katledildi. Dolayısıyla provokasyonlara, HDP’liler katledilerek başlandı.
Peki HDP’lileri öldüren, halen en küçük bir araştırma yapılıp kim olduğu bulunamayan Varto’da görev yapan polis dahil olmak üzere, tüm katiller HDP’nin çağrısıyla mı harekete geçip HDP’lileri öldürdü? Aklımızla alay mı ediliyor? Yakılan iş yerlerinin tamamına yakını HDP’lilere aitti. Bunu da HDP’nin tweet'lerini okuyan HDP’liler mi yaptı? Siz kendinizi akıllı, halkı aptal mı sanıyorsunuz? Ellerine silah tutuşturulup ortalığa salınan Hizbi Kontra üyelerinin ve IŞİD destekçilerinin halk tarafından bilinmediğini, bunların sonsuza kadar gizli mi kalacağını sanıyorsunuz?
Yandaşlarınızın IŞİD hayranlığı ve propagandasıyla halkı nasıl tahrik ettiğini unutacağımızı mı düşünüyorsunuz?
Bazı güvenlik personellerinin Kobanê sınırında IŞİD’lilerle samimi bir ilişki içinde olduklarını gösteren görüntüleri kimsenin görmediğini mi sanıyorsunuz?
Yoksa şiddeti ve provokasyonları büyütmek için yangına körükle giden güvenlik güçlerini unutacağımızı mı sanıyorsunuz?
...
"Altı yıl sonra yeniden yeniden tutuklanıp yargılandığımız ve gerçekte sorumlusu değil mağduru olduğumuz Kobanê katliamlarını, kumpas gizli tanıklarıyla üzerimize yıkabileceğinize, sorumluluktan kurtulabileceğinize gerçekten de inanıyor musunuz? Bu kumpasın bir gün tüm yönleriyle aydınlanmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Bugün yaslandığınız faşizmin hep var olacağına ve yaptığınız her şeyin yanınıza kalacağına gerçekten inanıyor olmalısınız. Çünkü sahiden de çok cesur (!) ve pervasızsınız. Bizi korkutup yıldıracağınızı düşündürtecek ne yaptık ki, direnmekten başka? Ama şundan emin olun, etrafınızdaki çember daralıyor ve yargıya hesap vereceğiniz günler yaklaşıyor. Size tavsiyem, korkun. Çünkü biz halka güveniyoruz, Hakk’a ve halka sığınıyoruz. Siz neyinize güveniyorsunuz?"