Geçtiğimiz hafta Abdullah Öcalan ile İmralı'ya görüşmeye giden heyette olan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan ile görüşmesinin detaylarını aktardı. Demirtaş, Öcalan'ın görüşmede, “Vekaleten Kürtler ve Türkler adına 2 yüz yıldır şiddet sarmalı üretildi. Şimdi biz burdan çıkmaya çalışıyoruz; bunu bize dayatanlar, bu defa bizsiz barışamazsınız demeye getiriyorlar” diyerek süreci engellemeye çalışan güçlere dikkat çektiğini belirtti. Öcalan’ın çok kararlı olduğunu, tek derdinin barış olduğunu belirten Demirtaş, hükümetin de savaş istemediğini ama oy, koltuk, borsa, faiz lobisi gibi çok sayıda kaygıyla hareket ettiğini ve bunun çözüm sürecinde çıkan sorunların asıl kaynağını oluşturduğunu söyledi
Özgür Gündem gazetesinden Zana Kaya'ya konuşan Demirtaş, şunları söyledi:
Sayın Demirtaş, iki hafta önce İmralı’ya gitmiştiniz, Sayın Öcalan 15 gün içerisinde geniş bir değerlendirme yapacağını, süreci yeniden ele alacağını söylemişti. Son görüşmede Sayın Öcalan nasıl bir değerlendirme yaptı? Sizin değerlendirmeniz nedir?
- Öncelikle Sayın Öcalan’ın selam ve sevgilerini gazeteniz aracılığıyla tüm halka iletmek istiyorum. Yine gazetenize ve çalışanlarına da selamlarını iletmek istiyorum.
Süreç başladığından bu yana Kürt hareketi, Kürt muhataplar sürecin her aşamasına büyük bir ciddiyetle yaklaştı. Bugüne kadar yapılanları hatırlarsak, İmralı’yla görüşme trafiği başladığında Kürt tarafı bu görüşmelere çok büyük değer biçti ve bu görüşmelerin başlaması çok önemlidir tespiti yaptı. Sonrasında hiçbir gelişme olmadan PKK alıkoyduğu kamu görevlilerini serbest bıraktı, Newroz’da kitlesel barışçıl gösteriler yapıldı ve barış mesajları verildi. Amed Newrozu’nda Sayın Öcalan güçlü bir çağrıyla silahların bırakılması konusunda irade ortaya koydu, KCK aldığı ateşkes kararıyla 8 Mayıs’tan itibaren bütün silahlı güçlerini Türkiye sınırları dışına çıkartma kararı aldı ve bunu adım adım çok ciddi şekilde uyguladı. Hiçbir provokasyona mahal vermeden güçlerini geri çekmeye başladı. BDP üzerine düşen misyonun gereği hem adada son derece ciddi toplantılar yaptı hem de bu toplantıların ciddiyetini aynı duyarlılıkla kamuoyuna ulaştırdı. Hiçbir şekilde bu görüşmeleri kötüye kullanmadı. Halk her yerde barış sürecini çok güçlü bir şekilde sahiplendi. Gelinen aşamada Kürtler üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmiş oldu ve 1. aşama bu şekilde başarıyla tamamlanmış oldu. Kürtlerin özverisi, Kürt hareketinin duyarlılığı 1. aşamanın sağlıklı, sorun çıkmadan tamamlanmasını sağladı.
Bu sürecin karakteri gereği artık giderek diğer tarafın da somut bazı adımlar atması gerekiyor. Nedir o, işte 2. aşamada bu nokta önem kazanıyor. 1. aşamayı Kürt hareketi niye büyük bir ciddiyetle yerine getirdi; 2. aşamada hükümet gerekli adımları atabilsin diye, hükümetin adım atacağı zemin, atmosfer oluşsun diye. Bu başarıldı, sağlandı. Şimdi 1. aşamanın başarısı üzerine ikinci aşamanın sağlıklı ve başarılı yürümesi gerçekleşmezse, normalleşme dediğimiz 3. aşamaya geçilemez, süreç tıkanmış olur.
İşte birinci aşamadan ikinci aşamaya geçiş noktasında son 15-20 günde sorunlar ortaya çıktı. Örneğin Sayın Öcalan’la 7 hafta boyuncu hiç kimse görüşme yapamadı, bu başlı başına bir kriz nedeniydi. Sürecin en büyük riskini üstlenmiş bir halk önderiyle her hafta düzenli görüşmek gerekirken, avukat, aile, siyasi heyetler gidip gelmeliyken, tam tersine onunla 7 hafta boyunca bağlantı, iletişim koptu. Hükümet, bizim başvurumuza 15 gün sonra cevap verdi ve görüşme gecikti. Tam da o sırada Roboski’yle ilgili çok vahim kararlar alındı. İdari para cezası kesildi Roboskili ailelere, görevsizlik kararı verilip dosya askeri savcılığa gönderildi. Aynı günlerde KCK mahkemelerinde cezasını doldurmuş kişiler bile serbest bırakılmadı ve mahkemeler sonbahara kadar ertelenmeye başladı. Yine aynı günlerde eski korucu kadrolarına, boşalmış olan kadrolara yeni atamalar yapıldı. İnşaatı duran karakollara hız verilerek inşaat faaliyetleri başladı. Başbakan, hükümet yetkilileri ‘terörist başı’ ‘bölücü başı’ söylemlerine geri döndü. Ve bütün bunlar olurken Türkiye’nin batısı 20 gün boyunca büyük bir halk isyanına sahne oldu. Bu halk isyanına karşı hükümet çok sert tedbirler aldı. Çok sert bir söylem kullandı ve aşırı bir polis gücüyle insanlara sokakta işkence yapmaya başladı. İşte bu tablonun tamamı alt alta konulduğunda, ikinci aşamaya yani demokratikleşmeyle ilgili reformların gündeme gireceği günlerde tam tersi bir tablo ortaya çıktı. Bu durum bizde de Sayın Öcalan’da da büyük kaygı yarattı ve geçen hafta yaptığımız görüşmede Sayın Öcalan durumun vahim olduğunu, gidişatın iyi olmadığını ortaya koydu ve 10-15 gün içerisinde hükümet kendisini toparlamazsa, gerçekten de çözüm sürecine katkı sunacak bir pozisyon almazsa süreç çok sıkıntıya girebilir tespitini yaptı. En nihayetinde önceki gün yaptığımız görüşmede devlet heyetinin gelip kendisiyle görüştüğünü, kendisinin önerilerini aldığını, bu önerileri devletin de tartışacağını ve dışarıda bulunan siyasetçilerin de halkın da bu 2. aşamaya güç verecek tartışmalara artık başlaması gerektiğini, resmi olarak 2. aşamanın başladığını ama fiilen başlaması için de hükümetin bunu tartışmaya açması gerektiğini belirtti. Ve görünen o ki hükümet de bu tartışmayı açacak ve dolayısıyla 2. aşama başlamış olacak, 1. aşama tümden sonlanmış olacak. Yani çatışmasızlık yüzde yüz sağlanmış, ölümler durdurulmuş durumda ve 1. aşamada elde edilmek istenen sonuç ortaya çıkmış durumda. Şimdi artık 2. aşamada belki sonbahara kadar demokratikleşme konusunda nelerin yapılacağı tartışılacak ve sonbahara kadar pratik adımların atılması gerekecek, 2. aşamanın ruhu ve karakteri de budur.
2. aşamaya ilişkin, Sayın Öcalan’ın devlete sunduğu yazılı bir öneri paketinden bahsettiniz. Sayın Öcalan’ın bu öneri paketinin içinde neler var?
- Sözlü olarak bize biraz aktardı. Yazılı olarak da önümüzdeki günlerde bize ulaşacak. Sayın Öcalan bunu Adalet Bakanlığı’na teslim etmiş durumda. Önümüzdeki günlerde yazılı olarak bize de ulaşmasını bekliyoruz. Fakat sözlü olarak aktardığı şudur; kendisi bir tartışma çerçevesi belirlemek istiyor. Bir tartışma projesi şeklinde 2. aşamanın yürümesi gerektiğini düşünüyor. Nedir bu tartışma projesi; toplumun temel sorunlarının başlıklar biçiminde ele alınması ve bu başlıklara nasıl çözüm bulunacağının anayasal ve yasal formüllerinin ortaya konulması; bunun da kamuoyuna açık bir şekilde, mümkünse konferanslar aracılığıyla, her bir başlığın ayrı bir konferans aracılığıyla yapılması ve siyasi partilerin de bu tartışmaları dikkate alarak, kendi önerilerini hazırlayarak parlamentoya sunması şeklinde bir süreç olarak, bir proje olarak tariflendiriyor. Bu taleplerin arkasında bütün halk durabilmeli ve halk bu konuda güçlü eylem ve etkinlikler yapabilmeli, talepleri sahiplenen mitinglerden yürüyüşlere kadar çalışmalar yürütebilmeli. Nedir bu başlıklar; toplumun sosyo-ekonomik sorunları, sivil toplumun gelişmesi, kadın özgürlüğü, ekoloji sorunları, toplumun güvenlik sorunları, anayasal ve yasal düzeyde bunların nasıl tarifleneceği, hakikatlerle yüzleşme meselesi. Bütün bu başlıklarda anayasal ve yasal düzeyde neler yapılabileceğinin bir kez daha tartışılması ve her siyasi partinin kendi önerisini hazırlayarak ortaklaşmaya çalışması ve parlamentoya sunulabilecek aşamaya getirilmesi. Sayın Öcalan’ın önerisi bu şekildedir ve siyasetin bu şekilde rol oynaması, önünün açılması gerektiğini arzuluyor, biz de bunu doğru buluyoruz. İkinci aşama ancak, parlamentoda bu işin yasallaşma süreci de tamamlandıktan sonra bitmiş olacak.
Önümüzde yasal ve anayasal düzenlemeler merkezli bir takvim var. Meclis’in tatile girip girmeme tartışması da var. Sayın Öcalan sürecin Meclis eksenli yürütülmesi konusunda neler söyledi?
- Sayın Öcalan, bütün bu tartışmaların yasallık boyutunun olması gerektiğini düşünüyor, bu konuda oldukça ısrarlı kendisi. Bir hareket düşünün ki yasadışı olarak tarif ediliyor, bir halk düşünün ki yaptığı her şey yasadığı olarak tanımlanmış! Kürt halkının kendisi aslında devlet gözünde yasadışı bir örgüttür! Koskoca bir halk yasadışı bir örgüt pozisyonuna düşürülmüş. Bunun yasanın içerisine alınması lazım. Eğer kardeşlik, barış, eşitlikten söz edilecekse, bu halkın ve bu halkın ortaya çıkardığı tüm yapıların ve örgütlerin yasa içerisine alınması gerekiyor. Bunu da parlamento yapabilir ancak, yasalar başka nerede çıkabilir ki? Hükümet tek başına yasa yapamaz, yargı yasa yapamaz, kim yapacak, parlamento yapacak. Bu parlamento, yüzyıllık sorun çözülürken 3 ay kesintisiz tatil yaparsa, bu sorunu görmezden gelirse yazık olur, zamanı heba etmiş olur. Kendi ciddiyetine ve parlamentonun misyonuna denk bir tutum sergilememiş olur. O nedenle biz ısrarla parlamentonun tatili kısa tutması ve olağanüstü gelişmeler karşısında toplanıp bazı yasaları çıkartması gerektiğini düşünüyoruz. Ama bunu yapamazsa bile sonbaharda Meclis açılır açılmaz bu tür faaliyetlerin yapılması ve Kürt sorununa dair, demokratikleşmeye dair reform paketlerinin parlamentodan mutlaka geçmesi lazım. Çünkü Sayın Öcalan, çok sıradan bir barış projesi önermiyor. İki yüz yıldır, şiddet dışında herhangi bir ilişkiye girememiş Kürt ve Türk toplumu arasında tarihi bir ittifak öneriyor. Önümüzdeki yüzyılları etkileyecek, Türk ve Kürt halklarının ve diğer halkların bu coğrafyada nasıl bir hukukla yaşayacağına dair belirleme ve tespitlerin yapılacağı ve kararların alınacağı günlerden geçiyoruz. Bu kadar stratejik ve tarihi bir hamleyi öneriyor. Bu stratejik hamleye karşı parlamento tepkisiz kalırsa ve katkı sunmazsa bu parlamento büyük bir vebal altına girmiş olur. Parlamentonun bu sebeple meseleye daha ciddi yaklaşmasını bekliyoruz.
Acil atılması gereken yasal ve pratik adımlar neler?
- Bir defa pratik bazı sorunlar var. Oradan başlamak lazım. Nedir; sokakta polis şiddetini azaltmak. Bunun için yasaya bile gerek yok. Yani gösteri yapan gençler, kadınlar, miting yapan insanlar özgürce yapabilmeli.
İki; tutuklu siyasetçiler. Şu anda bunun için yasaya bile gerek yok. Çoğu haksız yere tutuklular. Mahkemeler bunları serbest bırakabilir. Yani bu bir devlet süreciyse, mahkemeler de devletin mahkemeleriyse artık bu esaret durumuna mahkemelerin son vermesi lazım.
Korucu meselesi; yasa değişikliğine gerek yok. Birçok korucu kadrosu boşaldığında yerine yenilerini almayabilirler. Koruculuk sistemine karşı alternatif bir çalışma başlatabilirler. Hakeza yeni karakollar; bunların ne acelesi var. Savaş biterken karakola niye ihtiyaç var? Askeri amaçlı barajlar; bunların ne acelesi var? Yani savaş bitiyorsa bunlara niye ihtiyaç var? Bunları yapmaması lazım. Burdan başlanabilir. Bir de dil, üslup meselesi var. Siz görüştüğünüz, müzakere ettiğiniz insanlara terörist derseniz, bölücübaşı derseniz halk da der ki sen niye bu teröristlerle görüşüyorsun o zaman? Dolayısıyla görüşmenin meşruiyeti ortadan kalkar. Üslubun da dilin de değişmesi gerekiyor. Bu pratik değişiklerin hemen yapılması lazım. Bununla birlikte bazı yasal değişiklikler de olmalı. Seçim barajı, toplantı gösteri hakkının genişletilmesi, örgüt üyeliği ve terör tanımının değiştirilmesi, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, cemevlerine ibadethane statüsü verilerek inanç özgürlüğünün kısmen de olsa sağlanması, eşbaşkanlık sistemi, partilerde lider sultasının ortadan kaldırılması, bütün partilere hazine yardımı verilmesi. Bütün bunlar acilen demokrasi, reform paketlerinde yer alması gereken mevzulardır. Bunlar yapıldıkça siyasetin önü açılır tabii.
Sürecin sorumluluğunu Öcalan üstlenmiş durumda. Devlet niçin bu sorumluluğun bir kısmını üstlenmiyor?
- Sayın Öcalan barış konusunda yüzde yüz kararlıdır ve çok samimidir. Savaşı kesinlikle istemiyor. Ölümlerden gerçekten büyük üzüntü duyuyor. Bunu hissediyor insan. Kendisiyle görüşünce çok daha net görüyorsunuz. Fakat savaşı sonlandırmanın da tek başına kendi elinde olmadığını biliyor. Savaş acı bir gerçektir. Sayın Öcalan da bu gerçeğin farkındadır. Bu savaş gerçeğiyle mücadele etmenin tek yolu toplumun sorunlarını konuşarak adım adım çözebilmektir. Sayın Öcalan bu bilinçle ve kararlılıkla hareket ediyor. Hükümet ise evet savaşın bitmesini istiyor ama aynı zamanda seçim hesabı var, koltuk hesabı var, sandık hesabı var, güç hesabı var, egemenlik hesabı var. Bu hesaplarla barış hesabı bazen tutmayabiliyor. Sayın Öcalan’ın bu tür kaygıları yok. Yani bir sonraki seçimde başbakan olur muyum, olmaz mıyım diye düşünmüyor. Ben buradan çıkar mıyım, çıkmaz mıyım diye düşünmüyor. Efendim bütçemiz sarsılır mı, sarsılmaz mı diye düşünmüyor; efendim uluslararası faiz lobisi ne düşünür diye kaygılanmıyor. Benim milletvekillerim ne düşünür diye kaygılanmıyor. Efendim halk bana oy verir mi vermez mi, böyle kaygıları yok. Şimdi tek kaygısı demokrasi, barış ve özgürlük olan bir lider ile bir sürü kaygısı olan bir hükümetin her zaman frekansları uyuşmayabilir. Kriz de buradan çıkıyor aslında. Meselenin özü budur.
Öcalan’ın son açıklamasında “engellere rağmen süreci yürütüyorum” vurgusu vardı. Kim bu engel çıkaran güçler?
- İçeride ve dışarıda bazı çevreler var. Bunları ismen de zikrediyor ama benim çok speküle edecek şekilde belirtmem doğru olmaz. Fakat Kürtlerin ve Türklerin birbiriyle barışmasından huzursuz olan çokça çevre var. Mesela şunu söyledi son görüşmede: Ben şunu artık daha fazla fark ediyorum dedi; Kürtler ve Türkler iki yüz yıldır bir şiddet sarmalına ve soykırıma varıncaya kadar bir şiddet ilişkisine bulaştırıldılar. Ve bu şiddeti aslında vekaleten Türkler ve Kürtler adına başkaları yürüttü hep. Yani Türkler ve Kürtler birbirine karşı hiçbir zaman bir şiddet kararı almadılar. Vekaleten Kürtler ve Türkler adına son 2 yüzyıldır büyük bir şiddet sarmalı üretildi. Şimdi biz bundan çıkmaya çalışıyoruz; bu şiddet sarmalını bize dayatanlar, bu defa bizsiz barışamazsınız demeye getiriyorlar. Yani savaşınızı da biz yaparız, barışınızı da biz yaparız diyorlar. Türkler ve Kürtler birbiriyle doğrudan da savaşamazlar, bizim adımıza vekaleten savaşırlar; barışacaksa da bizim istediğimiz ve bizim vekaletini vereceğimiz şekilde barışabilirler demeye getiriyorlar. Bunu ben çok daha fazla fark ettim diyor. O nedenle diyor, biz özgücümüze dayanarak bu barışı inşa edebilirsek kalıcı bir Türk-Kürt ittifakı ve işbirliği kurabiliriz. Ama buna karşı diyor, herkesin daha dikkatli olması lazım. Ben nasıl dikkatliysem, hükümetin de devletin de buna karşı dikkatli olması lazım. Özgüce dayalı bir barışı inşa etmemiz lazım. Ve bu barışı da eşitlik hukuku çerçevesinde inşa etmeliyiz. Bunu başaramazsak, bu şiddet sarmalını Ortadoğu toplumlarına bir kader olarak dayattıkları gibi Türklere ve Kürtlere de bir kader olarak dayatmaya devam edecekler. Ben bu ilişkileri buradan çıkarmaya çalışıyorum. İşte bu kadar stratejik yaklaşıyorum. Bu iki yüzyıllık şiddet sarmalından bu toplumları kurtarmaya çalışıyorum. Benim önerim, projem budur. Hükümet de bu kadar ciddi yaklaşırsa tarihi bir iş, halklarımıza layık bir iş yapmış oluruz, mesajı veriyor kendisi.