HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Van Milletvekili Tuba Hezer'in Ankara saldırısını gerçekleştiren TAK üyesi Abdülbaki Sömer'in taziyesine gitmesine ilişkin gelen tepkilere, "Taziye bahanesiyle siyasi sorumluluklarını örtmeye çalışıyorlar. Neredeyse bütün sorumluluk Meclis'in en genç milletvekili Tuğba Hezer'in sorumluluğuymuş gibi davranıyorlar. Sanki bütün memleket Tuğba Hezer'e bağlı ve bunun hesabını sormak zorunda" yanıtını verdi. Hezer'in taziyeye gitmesinin ardından yeniden gündeme gelen dokunulmazlık konusunu da değerlendiren Demirtaş, "Tek bir madde ile anayasa bütün dokunulmazlıklarımızı kaldıralım. Hepimizin aynı anda kalksın. Bizim ihtiyacımız yok dokunulmazlığa" dedi.
Dicle Haber Ajansı'nın haberine göre, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin MYK toplantısı öncesinde açıklamalarda bulundu. Demirtaş, Sur'da Cizre benzeri bir durum yaşandığını söyleyerek, buna karşı çağrıda bulundu. Yarın Diyarbakır'da gerçekleşecek yürüyüşe katılım çağrısı yapan Demirtaş, "Bu katliam girişimine karşı sessiz kalamayız" dedi. Demirtaş, Sur’da bulunan sivillerin çıkarılması için de 'sokağa çıkma yasağı'nın bir günlüğüne kaldırılmasını istedi.
“Türkiye'de siyasetin Meclis şahsında yitirilmeye çalışıldığı çok kritik bir dönemden geçiliyor” diyen Demirtaş’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
"Askeri darbe dönemlerinde parlamento nasıl işlevsiz bırakılıyordu ise 7 Haziran'dan bu yana benzer bir tablo ile karşı karşıyayız. Bunun temel bir amacı var; parlamentonun işlemediğini iddia etmek, bunun çöktüğünü iddia etmek ve topluma 'Başkanlık modeli' adı altında yeni bir dikta rejimi dayatmak. Bizler parlamentoda grubu bulunan bir parti olarak, bütün bu sıkıntılı duruma rağmen Meclis'te bütün sorunların çözümü için elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz. Göstermeye de devam edeceğiz. Parlamentonun aciz kaldığının gösteriyor olması parlamentonun değil, hükümetin onu çalıştırmayan Saray'ın acizliğidir. Ülkede her gün cenazeler var, kan akıyor. Cizre'deki katliam, Merasim Sokak'taki patlama, Sur'da devam eden çatışmalar, Ankara, Suruç, Sultanahmet ve Diyarbakır mitingimizdeki patlama bunların hepsi yakın zamanda Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı büyük felaketler.
Normal demokratik bir ülkede bunlardan biri yaşandığında ülkenin tamamı büyük bir travma yaşarken, bizde neredeyse ölümler ve katliamlar olağanlaştırılmaya çalışılıyor. AKP bütün bu katliamların da tek mağduru gibiymiş, bunu bir maharet olarak sergiliyor.
Cizre'de 167 kişi son 15 gün içerisinde toplu halde katledildi. Bunların büyük bir kısmı hayatında eline silah almamış insanlardı. Bu 167 kişi canlı yayında 15 gün boyunca bütün Türkiye'nin gözleri önünde katledildi. 137 kişinin halen cenazeleri teşhis edilemez durumda. Bunun sıradan normal bir durum olduğunu düşünenler yanılıyor. Birileri Cizre'de yaşanılanları zevkle izlemiş olabilir. Ama herkes vicdansız değil, Türkiye'de. 137 cenaze kül olmuşsa, parçalanmış ve tanınmaz haldeyken her şey normalmiş gibi davranamayız. Şimdi Sur'da da aynısını yapmak istiyorlar. Aralarında bebek ve çocukların da olduğu 200'e yakın sivil var. Bizim talebimiz abluka kaldırılsın, insanlar hepsi oradan çıksın. Bu çağrımıza maalesef cevap alamıyoruz. Cizre'de katliam yaşanmasın diye Başbakan'la defalarca arkadaşlarımız haber gönderdiler. Görüşmeler yapıldı. Ülkenin sosyal demokrat partisi olduğunu iddia eden ana muhalefet partisinden Cizre'ye ilişkin bir cümle görmedik. 167 koyun bir yerde kesilse haber olur ülkede. Bunun yarattığı kırılmayı anlamıyorlar. Defalarca ben Cizre'de durum devam ederken, defalarca çağrı yaptım. Katlederseniz durum artık eskisi gibi olmayacak, Cizre'den önce ve Cizre'den sonra bir durum ortaya çıkacak diye. Bütün Cizre'yi yakıp yıktılar, aradan iki hafta geçti halen yasak kalkmış değil. Dozerlerle oradaki bütün delilleri temizliyorlar."
Cizre'de yaşananların Sur'da tekrarlanmak istendiğine dikkat çeken Demirtaş, kaldrılması için Diyarbakır'da gerçekleştirilecek olan yürüyüşe katılım çağrısı yaptı. "Diyarbakır'ın göbeğinde bir katliam girişimine sessiz kalınamaz" diyen Demirtaş, hükümeti buna bir çözüm bulmaya davet etti.
Demirtaş, değerlendirmelerinin ardından gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtladı.
Partilerinin Van Milletvekili Tuğba Hezer'in Ankara'da intihar saldırısı gerçekleştiren TAK üyesi Abdulbaki Sömer'in taziyesine katılmasının ardından başlayan tartışmaların yöneltildiği Demirtaş şöyle yanıt verdi:
"Biz canlı bomba eylemini ne savunduk, ne yücelttik ne de böyle bir anlayışımız olabilir. Tam tersine bu tür eylemlerin herkese zarar verdiğini her fırsatta ifade ettim. TAK ve benzeri örgütlerin canlı bomba ya da topluma tehdit içeren açıklamalarını da, eylemlerini de kesinlikle doğru bulmuyoruz, kınadığımızı da ifade ediyoruz. Hiçbir arkadaşımızın da bu tavır dışında bir tavrı olmamıştır. Fakat bir taziye bahanesiyle hükümetin Merasim Sokak'taki patlamada siyasi sorumluluğunu örtmeye çalışması söz konusu. Neredeyse bütün sorumluluk Meclis'in en genç milletvekili Tuğba Hezer'in sorumluluğuymuş gibi davranıyorlar. Sanki bütün memleket Tuğba Hezer'e bağlı ve bunun hesabını sormak zorunda. Utanmıyor musunuz? Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak önce siz çıkın, hesap verin. Ankara'nın göbeğinde Genelkurmay'ın dibinde bomba patlamış önleyememişsiniz, kimliğini yanlış açıklamışsınız, ısrarla bütün dünyayı kandırmaya çalışmışsınız. Bunlar olmamış gibi ortada 29 cenaze yok, sanki bu katliamın siyasi sorumluğu, güvenliği sağlama sizde değil, gibi günlerdir Tuğba hanımı tartışıyorlar. Memlekette artık balon patlasa HDP'yi sorumlu tutan tuhaf bir anlayış var."
Demirtaş bu sözlerinin akabinde 'dokunulmazlık ve fezleke' tartışmalarına da yanıt verdi. HDP'nin meşrutiyetini halktan aldığını söyleyen Demirtaş, "Herkes haddini bilerek buna göre hareket etmelidir" ifadesini kullandı.
Dokunulmazlığın “şantaj unsuru” olarak kendilerine karşı kullanılmasını "ahlaksızlık" olarak nitelendiren Demirtaş, "Tek bir madde ile anayasa bütün dokunulmazlıklarımızı kaldıralım. Hepimizin aynı anda kalksın. Bizim ihtiyacımız yok dokunulmazlığa. Ama ülke kan gölüne dönmüş her tarafta cenaze kan varken utanmadan böyle tartışmalar yürütüyorlar. 2002 yılından beri tozlu raflarda AKP'nin hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma dosyaları var. AKP'nin dokunulmazlık dosyaları tozdan boğuldu. Hadi beraber getirelim, bizim ki de onlarınkini de hepsini birlikte kaldıralım. Bizim savunamayacağımız hiçbir gayri ahlaki tutumumuz olmadı. Ama siz çıkıp hırsızlık ve yolsuzluk davalarınızı savunabilecek misiniz? Toz ise sizin dosyaların tozu bir karış oldu" diye konuştu.
Bu sözlerinin devamında Suriye'de ilan edilen ateşkes tartışmaları ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 'Ateşkes Türkiye'yi bağlamaz' açıklamalarına ilişkin yöneltilen bir başka soruyu da yanıtlayan Demirtaş, "Türkiye'ye kaybettiren AKP'nin kendisidir. Halen DAİŞ'çi çeteler, Nusra gibi örgütleri nasıl koruyabilecekleri telaşı içerisindeler. Çünkü onları destekleyen AKP'dir. Davutoğlu'nun projesidir bu. Türkiye'yi DAİŞ'çilerin ve cihatçıların otobanı haline getirdiler. Türkiye, AKP hükümeti döneminde çok vahim büyük hatalar yaptı. Şimdi Suriye'de çözüme doğru gidecek 'ateşkesi tanımıyorum' diyor. Ya sen savaşın içinde misin ki ateşkesi tanımıyorsun. Sen savaşan taraf mısın? Kim adına konuşuyorsun. DAİŞ halifesi misin, Türkiye'nin Başbakanı mısın? Ateşkesi tanımamak ne demek.
Türkiye resmi olarak savaşan taraf değil, ordusu orada değil. Kim adına Nusra, Ahrar'uş Şam adına mı konuşuyorsun. Türkiye'nin böyle bir hakkı yoktur. Orada barışın tesisi için Türkiye'nin üzerine düşen rolü oynaması gereken bir dönemdir. Ateşe benzin dökme değil, ateşi söndürme dönemidir. Davutoğlu da bu hırsından vazgeçmelidir. Yazdığı kalın kitapların artık sahada bir karşılığının olmadığını fark etmelidir" diye konuştu.
Demirtaş, AYM kararının ardından Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliye edilmesine ilişkin de geçmiş olsun dileklerinde bulundu.
Demirtaş, Türkiye'de halen onlarca gazetecinin tutuklu olduğunu hatırlatarak, "Tek bir muhalif sesin çıkmaması için hükümet elinden geleni yapıyor. Böyle bir ortamda Dündar ve Gül'ün çıkması için sevindirici ama basın özgürlüğü açısında büyük bir gelişme değildir" dedi.