Demirtaş: "Teröristle müzakere olmaz" diyorlar, Musul'da teröristin en barbarı IŞİD'le yaptınız

Demirtaş: "Teröristle müzakere olmaz" diyorlar, Musul'da teröristin en barbarı IŞİD'le yaptınız

"Terör örgütü yöneticileri ve onların güdümünde hareket edenler, zaman zaman 'müzakere, görüşme, çözüm' gibi laflar ediyorlar. Ortada müzakere edilecek de görüşülecek de bir konu yoktur, bunun böyle bilinmesi lazım" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştiren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 2014'te IŞİD'in eski Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz dahil 49 kişiyi rehin alması olayını hatırlatarak "Teröristle müzakere olmaz diyorlar. Musul’da yaptınız. Hem de en barbarıyla yaptınız. IŞİD barbarlarıyla, tecavüzcüleriyle Musul Başkonsolosluğu’nda müzakere yaptınız. Cumhurbaşkanı da bunu itiraf etti" dedi.

Selahattin Demirtaş, özetle şunları söyledi:

Yanıbaşımızda 900 küsür kilometrelik Suriye sınırı ve neredeyse iç içe geçmiş kültürlerimiz, halklarımız, tarihimiz ve geçmişimiz nedeniyle Suriye’deki savaştan etkilenmememiz mümkün değildi zaten.

 

'Bazı AKP'liler hızını, gazını alamadı'

 

5 yıl önce savaş ilk başladığında ne söylediysek aynı noktadayız ve haklı olduğumuz maalesef her geçen gün ortaya çıkıyor. Hatırlarsanız, AKP hükümeti ki o zaman stajyer başbakan dışişleri bakanıydı. 3 ay içinde Şam’ın düşeceğini ve yeni bir hükümetin kurulacağını öngörüyorlardı. Hatta bazı AKP’liler hızını, gazını alamamış, Şam’da “Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” diyorlardı.

 

'Saraydaki zat...'

 

AKP, Şam’daki Alevi Baas rejiminden rahatsız oluyorlardı. Şam rejimi yıkılacaksa, mezhep açısından, ideolojik açıdan AKP’ye yakın bir iktidar kurulması fırsat doğdu demişlerdi. Mısır’da, Tunus’tan, Libya’ya, Irak’a kadar AKP’ye yakın rejimler kurulursa, saraydaki zatın yeni bir hilafet sistemiyle yeni halife olmasının inşa süreci olarak baktılar. Bir şahsın saraydaki zatı kastediyorum, bir partinin, bir hükümetin hedefleri olabilir. Halife de olmak isteyebilir. "Ben böyle olmak istiyorum, diyebilir. Açıkça ajandamızda şunlar var, adım adım gerçekleştirmek istiyoruz” diyebilir. Halka, topluma sunabilir, halk bunu destekliyorsa, elinde gücü varsa, aleni bir programla hayata geçirmek istiyorsa, meşru, demokratik yollarla yapabilir. Fakat çirkin oyunlarla, İslam’la da, insanlıkla da, halifelikle de alakası olmayan, rant, talan, rüşvet, yolsuzluk, katliam politikaları üzerine kurulu bir sürece haklı bir sistem diyemezdik. Şam’la ilgili düşünceleri buydu.

 

'Barbarlar ordusunu desteklediler,  Suriye'den toplu göçler başladı'

 

Uluslararası güçler, BM, ABD, Şam ve Suriye’yle ilgili doğrudan müdahale kararı almıyordu. Afganistan ve Irak’tan dolayı   “Suriye’ye asker göndermeyeceğiz” demeye başladılar. “Madem Şam yönetimi devrilmiyor, o halde biz bir şey yapmalıyız” dediler. O günden bu yana Türkiye bunun faturasını ödüyor. Bir şeyler yapmak dedikleri şey, oradaki radikal grupların desteklenmesiydi. Bugün IŞİD, El Kaide, Nusra, Ahrar-ül Şam gibi gruplar bu destek yüzünden güçlendiler. Bunu niçin anlatıyorum? Bugün Dikili’ye mülteciler yerleştiriliyor. Nereden nereye geldik diye... AKP bu kafa kesen, tecavüz eden barbarlık ordusunu destekleyene kadar toplu göçler yoktu. Ne zaman bu barbar grupları desteklemeye başladılar, silahla TIR göndermeye başlayınca göçler başladı. Bunlar talan ordusu gibi girdikleri her yerde insana, İslam’a dair ne varsa yok etmeye başladılar. Milyonlarca insan bu tarafa, Ürdün’e göç etmek zorunda kaldılar. Bu göçleri tetikleyen şey, Davutoğlu ve Erdoğan’ın yeni emperyal, alt emperyal, yeni Osmanlıcılık diyebileceğimiz hatalı politikalarından kaynaklı. Bu kadar insan ölmeyebilirdi.

 

'Binlece TIR gitti'

 

Davutoğlu, bizzat terörü örgütledi. Cumhuriyet Yayın Yönetmeni’yle ve Ankara Temsilcisi’nin yargılanmasının nedeni budur. Orada sadece birkaç TIR yakalandı. Yüzlerce, binlerce TIR teslim edildi. Orada bir nüfus değişimi sağlanacaktı. O insanlar göç edecek, Nusracılar, IŞİD’ciler yerleşecek. Bunlar AKP’yle uyumlu kesimler. Musul’da olanlar... Konsolos şu an CHP milletvekili. Keşke konuşsa. Teröristle müzakere olmaz diyorlar. Musul’da yaptınız. Hem de en barbarıyla yaptınız. IŞİD barbarlarıyla, tecavüzcüleriyle Musul Başkonsolosluğu’nda müzakere yaptınız. Cumhurbaşkanı da bunu itiraf etti. "Yaptıysak yaptık" diye.

 

'AB'nin günahı daha büyük'

 

Bu tarafa gelenler Avrupa’ya şantaj olarak kullanılacak, Türkiye’de yerleştirilecek yerlerde nüfus değişimi sağlanacaktı. İşte AKP’nin Suriye politikasının sonucu bu. Sadece AKP mi suçlu? AB’nin günahı AKP’den daha büyüktür. O dönemde insanı yardım örgütleri aracılığıyla IŞİD’lilere silah gönderiliyor dediğimizde, siz sadece AKP’yi eleştirmek için Suriye politikalarına taş koyuyorsunuz dediler. Avrupalı liderlerin tamamı IŞİD’in büyümesinden sorumludur. Özellikle Almanya.

Bu insanları yerinden edenler, evini yakıp yıkanlar, Erdoğan ve Davutoğlu oturmuşlar, bir de ahlaksızca kirli pazarlığını yapıyorlar. Kelle başı pazarlık yapacak kadar ucuzlar. Evinden eden sizsiniz, bu insanlar üzerinden pazarlık yapıp, ne kadar kazanırız diyen pazarlık yapan iki yüzlü seviyesizlik yapan sizsiniz.

 

‘Bunlar mülteci değil, sığınmacı’

 

 

3 bin nüfusluk Alevi yerleşim bölgesine, 27 bin Arap Sunni Suriyeli yerleştirilecekler. Bu insanlar mağdursa diyecek bir şey yok başımız üstüne. Mülteci statüleri yok, doğudan gelenleri mülteci olarak kabul etmiyorlar. Hukuken bunlar mülteci değil, sığınmacı.

Türkiye Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak görüyor. Kendilerini Ege ve Akdeniz’e vurup Yunanistan sınırında katliamı göze alıp Türkiye’den kurtulmak istiyorlar.

Biz şunu önerdik. Mülteciler için yapılacak en iyi şey Suriye’de barış yapmaktır. Suriye’de savaş bitse mülteciler sizin Kuşadası’nı, Dikili’yi tercih etmeyecek, kendi memleketine gidecektir.

 

‘Savaşı körüklüyorlar’

 

Savaşı körüklemeye devam ediyorlar. Barış ihtimali Cenevre’de konuşulduğunda en fazla Davutoğlu bağırıp çağırmıştı. Mültecilerle ilgili alınacak hiçbir tedbir çözüm değil. Mülteciler vatandaşlık istiyorlarsa vatandaşlık vereceksiniz.

Kamplarda toplamak yerine, insanca yaşamalarını sağlayacaksınız. Mülteciler, nüfus çoğunluğunu sağlayacak şekilde, demografik yapıyı hatta mezhep değişikliğini sağlayacak için araç olarak kullanılıyor. Pazarcık’taki mesele mudur.

 

‘AFAD’a bağlı kamplarda ne olduğunu bilmiyoruz’

 

 

İnsan hakları örgütlerinin denetimine kapalı. AFAD’a bağlı kamplarda ne olduğunu bilmiyoruz. “Terörist gruplar eğitim alıyor” diye ciddi iddialar var. Suriye’ye gidip katliam yapıp dönüyorlar. Çocuk ve kadınlara yönelik cinsel istismar iddiaları var. Fuhuş iddiaları var. Bu kampların IŞİD kamplarına döndüğüne dair kaygılar var. Bu kampları 3 bin kişilik Alevi toplumu içinde yapacaksınız, elbette insanlar kaygı duyar.

Dikili ve Çeşme’ye kamp kuruyorsunuz. Oradaki insanlar, AKP’nin kötü niyetleri için kaygıdan karşı çıkıyor. Bizler ülkemizde huzur istiyorsak, ülkemiz için barış, ülkemiz için huzur istemekten başlayarak, bütün komşularımız için aynı şeyi yapmak zorundayız. Ki hem bizler hem de onlar açısından çözüm olsun.

 

Azerbaycan-Ermenistan hükümetlerine çağrı

 

Bizler Suriye için bunları konuşuyoruz ama hükümet güney sınırımızın savaş cephesine dönmesinden tatmin olmamış olacak ki, Karabağ’a da sıçraması için körükle gidiyor üzerine. 1994’ten bu yana ciddi bir soruna dönüşmüş olan özerk Karabağ’daki gerilim çatışmaya dönüştü.

Dağlık Karabağ özerk bölgeydi. Ermenistan-Azerbaycan sorunu kışkırtarak değil, masada çözmeliydi. Savaş ne oradaki topluma ne de Türkiye’ye yarar getirmeyecektir. Ermenistan ve Azerbaycan hükümetlerine çağrı yapıyoruz. AKP’nin savaş kışkırtıcılığına karşı lütfen masaya oturup sorunu diyalogla çözmeye çalışın.

 

‘Savaştan medet ummak bu kanlı iktidara yakışır’

 

İlk andan itibaren Erdoğan-Davutoğlu savaşı körükleyen açıklamalar yapıyor. “Azeriler ezsin geçsin” manşetleriyle yeni bir savaş başlatmanın heyecanı içindeler. Çünkü etrafımız savaşla çevrilmiş olursa, toplum AKP etrafında, Saray etrafında kümelenecek diye bekliyorlar. Savaştan medet ummak ancak bu kanlı iktidara yakışır.

Savaş politikalarına karşı çıkan barış isteyen akademisyenlerin tutuklanmalarının nedeni budur. Ankara ve Mimar Sinan üniversitelerinde öğrencilere dönük hükümet terörünün nedeni budur. Panzerler TOMA’larla “öğrenciler bir daha üniversiteye girmeyin” tehdidi savuruyor.

Barış diyen sanatçıdan futbolcudan siyasetçisine kadar herkesin vatan haini ilan edilmesi, linç arenasına atılmasının nedeni budur. Savaştan besleniyorlar. Savaşların durduğu gün bunların hikmeti sona erecektir. Katliam ve ölümle iktidarı ayakta tutan, Türkiye’yi yangın yerine çeviren anlayışa karşı biz geri adım atacak değiliz.

 

‘Çocuklar ölmemeli’

 

Ülkemizde savaş istemiyoruz. Çocuklar ölmemeli. Bizler güven içinde işimize evimize gidebilmeliyiz. Güven içinde yaşamak vatan hainliği değildir. Böylesi bir ortamda savaşı dayatanlar vatan hainleridir, hain bu mikrofonlarda savaş naraları atanlardır.

Bundan dolayıdır ki ABD’de üç beş muhalefet karşısında böğürebiliyor. Almanya’da kendisini eleştiren klip için büyükelçiyi çağırıyor, “o klip yasaklanacak” diyor. Keşke bu duyarlılığı çocuklar cinsel istismara uğradığında, kadınlara şiddet uygulandığında gösterseydi.

 

Aile Bakanı hakkındaki gensoru

 

Kadın vekillerimizin AKP için verdiği gensoru karşısındaki tutumlarını izlemişsinizdir. Aileden sorumlu kadın bakan, “çıkıp bu vakfı karalayamazsınız” demekle yetindi. Çocuklara değil vakfa sahip çıkmak kutsal geldi. “bir keredir, vakfı yıpratamazsınız”, “Sizin amacınız AKP’yi Sarayı yıpratmak” deyip, aileleri, çocukları değil, Saraya biat etmenin antrenmanı yaptılar.

Çakma milliyetçi Çin malı partinin desteğiyle gensoru reddedildi. 7 Haziran’dan beri “AKP’nin kuyruğu” diyordum, düzeltiyorum. AKP’den daha AKP’li olmuştur. Salı günü iki AKP grup toplantısı yapıyor. Emeğe de zamana da yazık. AKP ve MHP grup toplantıları birlikte gerçekleşsin. Davutoğlu konuşurken Bahçeli yanında dursun, ikisi birden toplantı yapsın.

 

 

Demirtaş'tan MHP'ye: Çakma milliyetçi, Çin malı parti

 

Çakma milliyetçi, Çin malı bir parti var. Onların da desteğiyle gensoru reddedildi. AKP’nin kuyruğu diyordum ama düzeltiyorum. Bunlar AKP’liden daha çok AKP’li. Her hafta iki tane AKP grup toplantısı yapılıyor. Birini Bahçeli, birini Davutoğlu yapıyor. Davutoğlu, konuşsa, Bahçeli kafasını sallasa yeterli.

 

Demirtaş'tan Bahçeli'ye: İçin rahat olsun, katliam zaten yapılıyor

 

“Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmasın” diyerek katliam çağrısı yaptı. Bırakılmıyor zaten. Kan görünce, kendisinin yanaklarına can geldiğini defalarca acı bir şekilde tecrübe ettik. Senin için rahat olsun. Bizim içimiz rahat değil. Bu vücutta baş gitse bile başsız bedenimiz yine sizin önünüzde diz çökmez. Merak etmeyin. Katliamın, alçaklığın tarihini yazmış olanlar, bizi tehdit ederek, halkı tehdit ederek, katliamla korkutarak iktidarlarını güncelleyemeyecek. Maraş’ta, Sivas’ta yaptıklarınızı yapamayacaksınız.