Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatları Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Sertaç Buluttekin, Aygül Demirtaş, Mahsuni Karaman ve HDP Diyarbakır İl Eş Başkanı avukat Cabbar Leygara bugün bir basın toplantısı düzenleyerek müvekkillerinin durumuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Demirtaş hakkında, 1'i tutuklu 31'i tutuksuz olmak üzere toplam 32 dava açıldığını, tutuksuz yargılandığı dosyaların bir bölümünün kendi aralarında birleştirilmesi nedeniyle halen 21 davanın değişik illerde görülmeye devam etttiğini söyleyen avukat Karaman, müvekkilinin 'masraf' gerekçe gösterilerek duruşma salonuna getirilmemesine tepki göstererek, "Getirin, masrafı biz öderiz" dedi.
Gazete Duvar’ın aktardığı habere göre, Demirtaş’ın avukatlarının açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Bildiğiniz üzere Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016 tarihinde yapılan bir operasyonla gözaltına alınmış ve tutuklanmış; Adalet Bakanlığı talimatıyla ikametgahına en uzak yer olan Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne konulmuştu. F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevleri, Ceza İnfaz Kanunu’na göre tutukluların konulabileceği tutukevleri değil, hükümlülerin cezalarının infazı amacıyla geliştirilen duygusal ve sosyal tecrit modellerinin uygulandığı, insanlık dışı ve onur kırıcı muamelelerin yaygın pratik kazandığı merkezlerdir. Müvekkilimizin böyle bir cezaevinde, infaza tabi cezası varmış gibi halen tutulması başlı başına hukuksuzluktur. Sayın Demirtaş hakkında, 1’i tutuklu, 31’i ise tutuksuz olmak üzere toplam 32 adet dava açılmıştır. Tutuksuz yargılandığı dosyaların bir kısmının kendi aralarında birleştirilmesi nedeniyle halen 21 adet dava değişik illerde görülmeye devam etmektedir.
Sayın Demirtaş, yargılandığı tüm dava dosyalarında, adil bir yargılamanın gerçekleşmesinin yegane yolunun tüm mahkemelerde bizzat hazır bulunup savunma yapmaktan geçtiğini ısrarla belirtmiş ve SEGBİS ile savunma yapmayacağını her fırsatta dile getirmiştir. Bizzat hazır bulunarak savunma yapma talebi, Ankara 35, Ankara 10, Diyarbakır 4 ve Şırnak 1. Asliye Ceza Mahkemeleri tarafından kabul edilmiş, ancak bu güne kadar bu kararlar doğrultusunda Sayın Demirtaş hiçbir duruşmaya getirilmemiştir. Müvekkilin, hazır bulunma kararı verilen duruşmalara getirilmemesi genel olarak, “tanınmış bir kişi, geniş bir çevreye sahip oluşu, yargılama gideri ve güvenlik” gibi idari kararlara dayandırılmaktadır. Basına da yansıdığı üzere bir dosyada ise, sevk sırasında kendisine kelepçe takılmak istenmesi ve kendisinin de bunu kabul etmemesi nedeniyle duruşmaya getirilmemiştir.
Müvekkilin tutuklu olduğu dosya güvenlik nedeniyle Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinden, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir. Güvenli olduğu gerekçesi ile Ankara’da yargılanmasına karar verilen müvekkil ile ilgili Ankara’da bulunan bir başka Mahkeme (25. Asliye Ceza Mahkemesi) ise “güvenlik gerekçesi ile” sayın Demirtaş’ın duruşmaya getirilmemesine karar vermiştir. Diyarbakır ili “güvenli değil” gerekçesi ile tutuklu dosyası Ankara iline nakledilirken, Diyarbakır 4.Asliye Ceza Mahkemesi ise sayın Demirtaş’ın Diyarbakır’daki duruşmaya getirilmesine karar vermiştir. Her dosyaya göre değişen “güvenlik” mevzusunun tamamen keyfi bir uygulama olduğu, aynı ilin bir dosya için güvenli, diğer dosya için ise “güvenli olmadığı” yönündeki bu kararlardan da açıkça anlaşılmaktadır. Sayın Demirtaş’ın duruşmalara getirilmemesini meşru kılacak hiç bir objektif neden bulunmamaktadır. Soyut güvenlik gerekçesi, müvekkilin adil yargılanma hakkını ortadan kaldıramaz.
694 sayılı KHK, 147. maddesi ile CMK’nın 196. maddesinin 4. Fıkrasında değişiklik yapılmış, SEGBİS uygulaması genişletilmiştir. Yapılan değişiklik ile “Hâkim veya Mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda” SEGBİS ile sanığın savunmasının alınmasına veya duruşmalara katılmasına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Yasalar ve dolayısıyla da belli durumlarda çıkarılabilen KHK’ların temel özelliği “soyut ve gayri şahsi” oluşlarıdır. Bu özellik, belli bir kişi hedef alınarak lehe veya aleyhe düzenleme yapılmamasının teminatıdır. Eşitlik ilkesinin gerçekleşmesinin ve dolayısıyla haklar ve yükümlülüklerde eşit muamele görülmesinin yegane yolu, bu düzenlemelerin soyut ve gayrişahsi olmasından geçmektedir. Açıkça ifade etmek isteriz ki, yapılan bu düzenlemede Demirtaş isminin bulunmayışı, bu düzenlemenin, SEGBİS konusunda müvekkilin onlarca dosyada sergilemiş olduğu tutum gözetilerek çıkarıldığı gerçeğini değiştirmemektedir. Müvekkil, yargılandığı tüm dosyalara beyanda bulunmuş, SEGBİS’in hukuka aykırılığını ileri sürerek duruşmalarda bizzat hazır bulunma taleplerinde bulunmuştur. Hemen tüm Mahkeme ve hâkimliklerce gönderilen SEGBİS talimatlarına müvekkilin uymaması nedeniyle, bir kısım Mahkeme ve hâkimlerce “SEGBİS odasına zorla getirme” şeklinde absürd sayılabilecek kararlar verilmiştir. KHK ile yapılan bu değişiklik, CMK 196. Maddesinin SEGBİS ile ilgili uygulama alanını genişleten ve müvekkil ile ilgili yürüyen yargılamalarda, müvekkilin savunmasının SEGBİS ile alınması istemine hukuki kılıf yaratmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bir hususun, yasa veya KHK yolu ile mevzuata konulması, onu asla hukuki kılmaz.
Müvekkilin SEGBİS ile duruşmalara katılmaması nedeniyle son olarak yargı eliyle geliştirilen ve adeta hukuksal şantaj niteliğinde olan bir husus da şudur: Müvekkilin SEGBİSE katılmaması halinde “susma hakkını kullandığının kabul edileceğine” ilişkin ara kararlar. Hak nedir, sujesi kimdir? Hakkın kullanımı veya haktan vazgeçme/feragat mümkün mü, mümkünse kim yapar? Bunun bilinmemesi nedeniyle yargısal şantaj niteliğinde ara kararlar verildiğine üzülerek şahitlik etmekteyiz. Ceza muhakemesi açısından “susma” temel bir hakka işaret eden bir kavramdır. Bu hak, hakkında bir suç şüphesi bulunan kişinin, bu suç ile ilgili olarak sessiz kalma tercihine devletin soruşturma veya kovuşturma makamlarını işgal eden kişiler tarafından saygı duyulmasını ve bu hakkın ihlal edilmemesini güvence altına alır. Yani susma hakkı kişi lehine getirilen bir düzenleme/hak olup, bu hakkı kullanıp kullanmayacağının kararını, suç şüphesi altında olan kişi verir. Susma hakkının kullanılması veya kullanılmamasının yegane tasarrufçusu sanık ve şüphelinin kendisidir. Ceza Muhakemesinde bu hususun hiçbir istisnası da bulunmamaktadır.
Sanık sıfatı nedeniyle müvekkile tanınan bu hakkın kullanılıp kullanmayacağına sadece ve sadece müvekkil karar verir. Açıkça belirtmek isteriz ki; Sayın Demirtaş, hiçbir hal ve şartta susma hakkını kullanmamış ve bundan sonra da kullanmayacaktır. Hakkındaki tüm suçlamalarla ilgili mahkemelerde bizzat hazır bulunarak savunma yapmak istemektedir. Müvekkile ait bu hakkı, hukuksuzluğa karşı sergilemiş olduğu onurlu ve dik duruşu nedeniyle, ne herhangi bir Mahkeme kullanabilir, ne de her hangi bir Mahkeme “bu hakkı kullanmış sayılmasına” karar verebilir. Son olarak müvekkilin tutuklu olarak yargılandığı ve halen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde bulunup duruşma günü verilmeyen dosyası ile ilgili önemli bulduğumuz bir konuyu sizler aracılığı ile tüm kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz:
Ceza Muhakemesi Kanunu, tutuklu her sanık veya şüphelinin en geç 30’ar günde bir “tutukluluk durumunun” incelenmesi gerektiğini düzenlemektedir. Müvekkil ile ilgili yapılan son tutukluluk incelemesi 22.06.2017 tarihli incelemedir. Bu tarihten sonra müvekkilimiz ile ilgili herhangi bir tutukluluk incelemesi yapılmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinde, Ceza yargılaması pratiğinde ilk kez bir kişi, Sayın Demirtaş, 108 gündür hiç bir tutukluluk incelemesi görmeden fiilen cezaevinde tutulmaktadır. Sayın Demirtaş ile ilgili 4 Kasım 2016 tarihinde verilen tutuklama kararı, yasal koşullara uygun bir şekilde gözden geçirilerek uzatılmadığından, ortadan kalkmış olup, müvekkilin hali hazırdaki statüsünün tutuklu değil, hürriyeti tahdit suçunun mağduru olduğunu tüm kamuoyunun dikkatine sunarız.