HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 2011 yılında Adana BDP İl Kongresi'ndeki yaptığı konuşma nedeniyle hakkında açılan davanın duruşması, dün Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada, kovuşturmanın ertelenmesi kararı çıktı.
Demirtaş, yaptığı savunmada MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade vermeye gitmediğini hatırlatarak “MİT Müsteşarı’nın savcıya ifade vermeye gitmemesi devlete kafa tutmak olmuyor da, bizim gitmememiz mi devlete kafa tutmak oluyor. Buna dikkat çekmek istiyorum” dedi.
Dün görülen duruşmaya Edirne Cezaevi'nden SEGBİS yöntemiyle bağlanan Selahattin Demirtaş şunları ifade etti:
Öncelikle ben savunmama dokunulmazlığımın kaldırılması sürecinin anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Anayasa’nın 83. Maddesi’ne uygun olarak dokunulmazlığımız kaldırılmadığı için yargılamanın bu aşamada durdurulmasına karar verilmesini istiyorum.
Dokunulmazlığın kaldırılmasından bir yıl önce Cumhurbaşkanı dokunulmazlıklarımızın kaldırılması yönünde siyasi baskı yaptı. “Kamuoyunun arzusu neden yerine getirilmiyor” diye parlamentoya emirler yağdırdı. Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın parlamentoya emir vermesi ve teklifte bulunması hakkı yoktur. Sadece MGK Başkanı olması sebebiyle tavsiye kararı aldırabilir.
Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması ne yargının ne halkın, ne de milletvekillerinin isteği ile olmuştur. Cumhurbaşkanı’nın emir ve talimatları ile gerçekleştirilmiştir. Dokunulmazlıklarımız hukuki nedenle değil politik nedenle kaldırılmıştır.
Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması sürecinde yargıya olan güven zayıf idi. Şu anda daha zayıftır. Hükümetin yargı üzerindeki baskısı geçmiş dönemde vardı. Bugün daha yoğundur. Geçmiş dönemde Cemaate mensup hakim ve savcılar hükümetin desteği ile etkin bir göreve gelip kadrolaştırılmışlardır. Biz bu iki gerekçeden dolayı kendimiz ifade vermeye gitmeyeceğimizi belirttik. Bu yargıya ve devlete kafa tutma olarak değerlendirilemez. Biz hukuksuzluğa karşı çıktık. Biz kesinlikle yargıya kafa tutma eğiliminde olmadık. Asıl hukuksuzluk yapan iktidarın kendisidir. Biz her zaman yargının bağımsızlığını ve üstünlüğünü savunduk halen de bu karardayız. Sadece milletvekilleri ve yurttaşlarla ilgili değil tüm kişiler hakkında savcının görevi sadece aleyhte olan delilleri toplamak değil, lehte olan delilleri de toplamaktır. Bu Cumhuriyet Savcısı’na yasa ile verilmiş bir görev olup, takdir yetkisi şeklinde değildir.
Benim hakkımda Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Meclis’e gönderilen fezlekeyi düzenleyen Başsavcı vekili Abidin Bozkan, FETÖ soruşturması sebebiyle tutukludur. Fezleke yaptığım konuşmadan aylar sonra düzenlenmiştir. Fezlekenin düzenlendiği 07/02/2012 tarihi MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrıldığı gündür. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün beyanından anlaşıldığı üzere, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye gitmemesinin sebebi Abdullah Gül’ün talimatıdır. Aynı yönde zamanın Başbakanı ve Adalet Bakanı’nın da bu yönde bir talimatı olduğunu beyanlardan anlıyoruz. Bu soruşturmanın siyasi saiklerle yapıldığını söylemesi üzerine Hakan Fidan bu ifadeye gitmemiştir. Eski Kurul Daire Başkanlarından İbrahim Okur da itiraflarında bu şekilde beyanlarda bulunmuştur. Şimdi o dönemde MİT Müsteşarı’nın savcıya ifade vermeye gitmemesi devlete kafa tutmak olmuyor da, bizim gitmememiz mi devlete kafa tutmak oluyor. Buna dikkat çekmek istiyorum. Çünkü fezlekelerin tarihi aynı tarihtir.
Bu tür fezlekeler o sırada devam eden çözüm sürecine ve Kürt sorununun çözülmesine darbe vurmak amacıyla Fethullahçı gruplar tarafından özellikle yapılıyordu. Soruşturmaların o dönemde açıldığına dikkat çekmek istiyoruz. Bizim grubumuz hakkında yaklaşık 500 fezleke düzenlenmiştir. Yüzde 90’ı Fethullahçı yapıya ait savcılar tarafından hazırlanmıştır. Bu iddianame de o dönemde hazırlanan fezlekeden yola çıkarak hazırlanan bir iddianamedir. Bu tip fezlekeler o dönem devam eden barış sürecine, Oslo görüşmeleri ile İmralı görüşmelerine darbe vurmak amacıyla yapılmış olan hareketlerdir. O dönemde bu sinsi yapılanmaya dair yaptığımız uyarılar hükümet tarafından dikkate alınmamış ve bu süreç 15 Temmuz darbe girişimine kadar devam etmiştir.
Milletvekillerinin söylemiş olduğu sözlerden dolayı yargılanmaları düşünülemez, bu siyasete yapılmış olan bir müdahaledir. Hakkımda düzenlenen 102 fezlekenin tamamı yapmış olduğum konuşmalardan kaynaklanmaktadır.
İddianamede benim 15/10/2011 tarihinde Adana’da yapmış olduğum konuşma sebebiyle suçlandığım yazılıdır. Eğer bu konuşmam toplumda infial yaratmışsa, neden 5 yıl boyunca fezleke Meclis’e gönderilmemiştir? Dokunulmazlıkların kaldırılması aşamasında 5 yıl sonra fezleke Meclis’e alelacele gönderilmiştir. İddianamede somut bir suçlama yapılmamıştır. Suçsuzluğumu ispatlama külfeti tamamıyla bana bırakılmıştır. Bu suçlamaların hiçbirisinin usul ve esas açısından yürürlükteki ve uluslararası mevzuata uygun olmadığı ortadadır. Konuşmamın içeriği tamamıyla barışçıl bir konuşmadır. AİHM kararı ve Yargıtay içtihatları ve Anayasa’nın sağladığı ifade özgürlüğü kapsamında yapmış olduğum bir konuşmadır.
Şu anda TBMM’de Anayasa görüşmeleri yapılmaktadır. Ancak TBMM’nin 11 üyesi tutukludur. Toplantılara katılamıyoruz. Görüş belirtemiyoruz. Yasama görevimiz elimizden alınmıştır. Hemen hemen her gün ifade vermemiz sebebiyle yasama yetkimiz elimizden alınıyor. Meclis çalışmalarına katılamıyoruz. Oy kullanamıyoruz. Ben yapmış olduğum bir konuşmadan yargılandığım için adil ve bağımsız yargı adına utanç duyuyorum. Bu utanç bana ait değildir. Bunu yaratana ait bir utançtır.
Ülkemiz daha yüksek standartlarda bir demokrasiyi hak ediyor. 80 milyon insanımız daha bağımsız ve adil yargıyı hak ediyor. Daha özgür ve daha demokratik siyaseti ve parlamentoyu hak ediyor. Biz yasama, yürütme ve yargı olarak bunu sağlayamadık, bunu da belirtmek istiyorum. Halka karşı borçlu olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu durumda küçük de olsa katkı sağlamaya, arkadaşlarımla birlikte ifade vermeye, bu şekilde adil ve bağımsız yargıyı güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu dosyada hızlı bir neticeye varılması gerektiğini düşünüyorum. Heyete çok teşekkür ediyorum.