Demirtaş'tan mahkemeye: Bu yargılama anayasaya aykırı, dokunulmazlıklar 300 yıl önce padişaha karşı çıkmıştı!

Demirtaş'tan mahkemeye: Bu yargılama anayasaya aykırı, dokunulmazlıklar 300 yıl önce padişaha karşı çıkmıştı!

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e, 17 Mart 2013’te İstanbul Zeytinburnu’nda gerçekleşen Newroz kutlamaları sırasında yaptıkları konuşma sebebiyle "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla açılan davanın üçüncü duruşması bugün görüldü. Demirtaş'ın reddi hâkim talebini reddeden mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 16 Nisan'a erteledi. Davada, iddianame okunmadan usule ilişkin söz alan Demirtaş, yapılan yargılamanın anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek,  "Dokunulmazlıklar 300 yıl önce krala ve padişaha karşı çıktı" dedi. 

Demirtaş mahkemede şöyle konuştu:

"Bu dava diğer davalardan farklı değil. Bu davanın ayrı görülmesi adil değildir. Anayasanın 83/2 maddesinde ‘Meclis kararı olmadan dokunulmazlıklar kaldırılamaz, tutuklama yapılamaz' diyor. Sizin elinizde 6718 sayılı kanun var. Benim elimde Anayasa var. Anayasayı esas almanız lazım. Şu an Anayasaya, yasaya ve Meclis İç Tüzüğü'ne aykırı bir işlem söz konusu. Kişiye özgü kanun yapılmaz. Meclis karar aldığında Resmi Gazete'de yayınlanır, Cumhurbaşkanı onayına sunulmaz. Cumhurbaşkanı Meclis kararına dahil olamaz. Dokunulmazlığımızın kaldırılması Cumhurbaşkanına sunuldu. Dokunulmazlığın özü burada katledildi. Biz dokunulmazlıklarla zırhlı araç siyaseti yapmadık. Burada açıkça kanuna aykırı olarak millietvekillerinin vekilliği düşürüldü, milletvekilleri tutuklandı. Yargının bunu durdurması lazım. Bize açıkça ve aleni bir şekilde ayrımcılık yapılarak, kanun çıkartılarak Anayasa ihlali yapıldı. ‘Dokunulmazlığı tek tek kaldırır, milletekillerinin içeri atarız. Kimse bunu Anayasa Mahkemesi'ne götürmez' dediler."

'AYM, Meclis'in 3 kararını denetyelebilir"

Demirtaş, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Selim Sadak'la ilgili kararını hatırlatarak, dokunulmazlıkların usulsüz kaldırıldığına dikkat çekerek, şunları söyledi:

"AYM, Meclis'in 3 kararını denetleyebilir. Milletvekilliğin düşürülmesi, Meclis İç tüzüğü ve dokunulmazlığın kaldırılması. Bizim dokunulmazlığımz Meclis kararı olsaydı her fezleke için kendimizi savunma hakkı olacaktı. Bariz olarak Anayasa suçu işlendi. Yürütmenin başı emir verdi, ana muhalefet başkanı ‘Anayasaya aykırı ama evet' dedi. Önce bizim Anayasayı korumamız lazım. Mevcut haliyle derhal dokunulmazlığımızın usulüne uygun bir şekilde kaldırılmasına ilişkin ‘dosyamda Meclis kararı yok' denilerek dosyanın Meclis'e gönderilmesi gerekir."

"Dokunulmazlıklar 300 yıl önce krala ve padişaha karşı çıkmıştı"

Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletvekilinin söz söyleme, siyaset yapma hakkı 83/1 ile güvence altına alınmıştır. Soruşturma makamı soruşturma yapmadan ciddi hata yaptı. Hakkımda 102 fezleke var. Bu 102 fezleke de konuşmalarımdan ötürü hazırlandı. Mahkemeniz parlamentoya yazı yazarak konuşmamın tamamı ‘gönderin' demeli. Dokunulmazlıklar 300 yıl önce krala ve padişaha karşı çıktı."

Mahkeme Başkanı, "Usule ilişkin söyleyeceğiniz var mı?" diye araya girince Demirtaş, "Benim söyleyeceklerim çok önemli. Acele ediyorsunuz" diyerek tepki gösterdi.

Saat 15.00'te duruşmaya ara vererek ara kararı açıklayan mahkeme heyeti,  Demirtaş'ın reddi hakim talebini reddetti. Mahkeme Demirtaş'ın talebini duruşmayı uzatma amacı taşıdığını, Demirtaş’a bir sonraki duruşmada savunma yapması gerektiğini, savunma yapmaması takdirde tekrardan süre verilmeyeceğini ve duruşmanın tekrardan ertelenmeyeceğine karar verdi.

Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 16 Nisan'a erteledi. görülmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma Silivri Cezaevi Kampüslerinde bulunan duruşma salonunda görülecek.

Duruşmada söz alan Sırrı Süreyya Önder ise şöyle konuştu:

"Bu hafta Newroz haftası. Sizin, buradaki halkların ve bütün Ortadoğu halklarının Newrozunu kutluyorum, Newroz piroz be. Ağırlıklı olarak Kürtlerde bir direnişe de tekabül eder, önemlidir. Bizim yargılanmamız da bir Newroz etkinliğidir. Newrozu kutlamadan bu oldu. Sayın yargıç, geçen duruşmamızda da gözlemlediğim bir şeyi aktarmak istiyorum; amiyane tabirle “Aydın havası, kısa kes” tarzı bir baskılama altına almak istiyorsunuz. Sözle yargılanan iki tane halk temsilcisine söz kısıtlamak bu mahkemenin niyeti, objektifliği, dikkati konusunda soru işaretleri uyandırır.

6551 sayılı yasayı size hatırlatmak istiyorum. 6551 sayılı yasa çözüm süreci çerçeve yasasıdır. Kamuoyunda böyle bilinir. Bir siyasetçi olarak çözüm sürecinde barış için aktif görev ve sorumluluk üstenmiş bir halk temsilcisi olarak böyle bir yasanın ya da böyle bir zırhın arkasına saklanmayı zül addederim.  Biz, barış mücadelesi veren dünyanın her yerindeki insanlar, yürütmenin amacı olduğu için savaş dediğimiz mesele; hep savaşı aratmayacak yöntemlere maruz kalmışlardır.

"Hiçbir ceza toprağa düşenlerimize yapılacak bir saygısızlık kadar ağır olamaz"

Ben Türkiye mahkemelerinden muhtelif cezalar aldım, çok kez yargılandım. 12 Eylül’de zulmün en zirve olduğu zamanda kendi yargılandığım davada siyasi savunma diye adlandırılan savunmayı yapmadım. Devrimciyim, sosyalistim, Kürt halkıyla yan yana omuz omuza bir batrış mücadeleleri içerisindeyiz. Söylediğim hiçbir sözün manasını eğip bükecek hiçbir şeye tenezzül etmem. Hayatımıza, geçmişimize, tarihimize, bu uğurda toprağa düşenlerimize, bu uğurda zindanlarda çürüyenlerimize saygısızlık addederim. Bunun için hiçbir ceza, hiçbir yaptırım benim için tarihimize, toprağa düşenlerimize yapılacak bir saygısızlık kadar ağır olamaz.

Sayın Başkan, siz niye bu kadar bağlam derdine düşüyorsunuz. Oyalama derdinde değiliz, bizim de işimiz gücümüz var. Yine bir Newroz’u idrak ediyoruz. Gideceğiz, yine meydanlarda barışı haykıracağız, savaşın son bulması için yine uğraşacağız. Çok yoğun da bir programımız var. Benim dediğim; ya bağlamı bir türlü ya anlamamakta ısrar etmeniz ya da adli sorumluluğu kendi üzerinizden atmanız.

"Muradımız adalete sistemin göstermediği itina ve saygıyı göstermek"

Demek ki iyi anlatamamışız. Çünkü mahkemelerde “bu bir siyasi operasyondur” dediğimiz için hakkımda Cumhurbaşkanı’na hakaretten fezleke geldi. Demokles’in kılıcı gibi sallanan hoyratlıklar dizgesi içinde muradımız hukuk onuruna ve adalete sistemin göstermediği itina ve saygıyı göstermek. Yoksa cezaymış kazaymış; bunların bizim hesabmızda yeri yk.

6551 sayılı yasayı okuyacağım. Hazırlayıcılarından da birisiyim, sayın başkanla birlikte:

Amaç ve kapsam: Bu kanunun amacı, terörün sona ermesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için yürütülen çözüm sürecine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Madde – 2: Hükümet çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli çalışmaları yürütür: A – Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo - ekonomik, psikolojik, kültürel, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımlar.

B - Gerekli görülmesi halinde yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verilir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi kurum ve kuruluşlara görev verilir.

C –Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleriyle sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirler alınır”

Bakın, yasa maddesine bakın bir de bugün içine düşürüldüğümüz vahşet girdabına bakın.

Madde 4 – Bu kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir. Kanunun ikinci maddesinin birinci fıkrasının A, B ve C bentleri kapsamında (silah bırakma, görüşme temas, yurt içi, dışı, kandil) görevleri yerine getiren kişiler hukuki idari cezai sorumluluğu doğmaz.

"6551 sayılı kanun derhal beraat gerekçesidir"

Şimdi bu, derhal beraat gerekçesidir. Kanunda benden,  Selahattin Bey’den hükümet tarafından, devlet tarafından bu süreçte inisiyatif almak için rica edildi. “Kandil, İmralı, devlet - hükümet kuruluşlarıyla, bakanlarla mutat toplantılar yapalım. Neredeyiz, nereye gidebiliriz” görüşmelerini yürütelim diye. Sadece bu bile bu davanın derhal beraatla sonuçlanmasına sebeptir. İddianameye yaklaşım anlayışı en hafif deyimle derbederliktir.

"Ben aklımı peynir ekmekle mi yedim?"

Esasa hiç girmedim, girmeyeceğim. Ama benim bir konuşmam için, konuşmamdaki bir iki cümle bununla ilgili. Tape dökümü, polisin raporu ve salak bir polisin. Niye? Kabristanı gülistana döndüreceğiz denilen kabristanı kabristana döndüreceğiz denilmiş. Nerede HDK dediysem HPG olarak yazmış. Ben aklımı peynir ekmekle mi yedim?

6551 sayılı yasanın uygulanması bizim için önemli değil. Herhangi bir zırh istemiyorum. Ceza ise, zaten bu toplumda her türlü öfkenin psikolojik harbin linçin öznesi durumuna gelmişiz. Bunlara da şerbetliyiz. Barış mücadelesine giren, sosyalizm mücadelesine giren bunlara karşılaşacağını bilir. Ama şunun için önemli; bu devlet riyakarlıkla malul. Riyakarlık kurumsallaşmış, örgütlenmiş. Nereden biliyorum? Barış sürecinde en çok uğraştığımız şey güvensizlik meselesiydi. Bu devletin verdiği sözlere sahip çıkmama, dün ak dediğine bugün kara demi, dün ricacı olduğunu bugün darağacına gönderme gibi yüzlerce sicili var.

"Barış uğruna mücadele edenler bu ülkenin onurlu sayfalarında yer almayı hak ederler"

Biz 6551’i eğer tekrar bu milletin muazzam ve muhteşem bir uzlaşması ve evlatlarımızın, ortak geleceğimizin barışın korunması için bugün yok sayılan ir kanun maddesini yeniden ihya etmezseniz bir daha bu memlekette barış için bir araya gelecek olanlar şunu diyecektir: siz kendi yaptığınız kanunu çiğnediniz. Yani sadece bir yargıç olarak ve bu kanuna uyma zorunluluğu olan bir yurttaş olarak bu yasayı bir sormanız gerekiyor Bu insanlar bu memleketin bakanlarıyla yan yana Dolmabahçe gibi bir mekanda deklarasyon açıkladılar. Barış uğruna mücadele edenler bu ülkenin ancak onurlu sayfalarında yer almayı hak ederler. Mahkeme tutanaklarında değil.

 

HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, davayı takip etmek için salona gittiği sırada kişisel sosyal medya hesabı Twitter'dan bir fotoğraf paylaştı. Kerestecioğlu, "Gitmeyelim, bulmayalım diye mahkeme yapmışlar" dedi.

"Yasama sorumsuzluğu"

İddianamede suçlamaya konu olan beyanların “yasama sorumsuzluğu kapsamında” olduğunu değerlendiren Avukat Yıldız İmrek, kuvvetler ayrılığının birbirine etki etmemesi gerektiğini savunmuştu. İmrek, dokunulmazlıkların kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek, “Dokonulmazlıklar kaldırılsa bile yasama sorumsuzluğu gözardı edilemez, yargılama yapılamaz. Anayasa'ya göre siyaset yapma hakkı tüm vatandaşlara tanınmıştır. Milletvekilleri ise halkın temsilcisi olarak dokunulmazlığa sahiptir. Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde mecliste bu ayrım yapılmamıştır. Meclis aritmetiğinin bozulması amacıyla yapılmıştır. Kötü niyetli olarak Anayasa değişikliği yapılmıştır. Bir Anayasa değildir, yasadır. Dokunulmazlıkların kaldırılması süreci yürütmenin yasamaya bir müdahalesidir. Anayasa'nın 85'inci maddesi ihlal edilmiştir" diye konuşmuştu. Dosyanın düşmesi talebinde bulunan İmrek, düşme kararı verilmemesi durumunda ise Anayasa'ya aykırılık açısında dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesini istemiş, Avukat Mustafa Erarslan da Demirtaş'ın duruşmaya bizzat getirilmesini talep etmişti

Savcı mütalaasında Demirtaş'ın duruşma salonunda savunmasının alınması ve eksik hususların giderilmesini istemiş, ara kararını açıklayan mahkeme, sonraki duruşmada Demirtaş'ın hazır edilmesine karar vermişti. 

Ne olmuştu?

17 Mart 2013 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen Newroz kutlamasında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel ile Sırrı Süreyya Önder konuşma yapmıştı. Davada müşteki olan Cafer Özsoy, Türk Solu Dergisi yayıncısı Gökçe Fırat Çulhanoğlu'nun avukatı olarak biliniyor. Aynı mitingde konuşma yapan Tuncel hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde "Propaganda yapmak" iddiasıyla açılan dava beraat ile sonuçlanmıştı. Ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Demirtaş, Önder ve Tuncel'in dokunulmazlığının kaldırılması için Adalet Bakanlığına başvuruda bulunmuştu. Yapılan başvuru 25 Haziran 2014 tarihinde Bakanlıkça, hangi suçun oluştuğu belirtilmediği için iade edilmişti. Bunun üzerine savcılık bir kez daha hazırladığı fezlekede "propaganda" suçunun işlendiğini ileri sürerek, tekrardan fezlekeyi Adalet Bakanlığına gönderdi. Ancak savcılık tekrardan hazırladığı fezleke de bu kez "örgüt kurma" suçlaması yöneltmişti. Ancak 9 Ekim 2016 tarihinde hazırlanan iddianamede Demirtaş ve Önder hakkında "propaganda"dan dava açılmıştı. 3 gün sonra ise aynı konuşmaya dair başka bir "propaganda" iddiası ile iddianame hazırlanmıştı. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya yetkisizlik kararı verilerek, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Davanın ilk duruşmasına Demirtaş, getirilmemesi üzerine SEGBİS ile katılmayı kabul etmedi. Önder ise duruşmada hazır bulunmuştu.