CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, yüzde 51.4 'evet' oyuyla kabul edildiği açıklanan "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"ne ilişkin referandumda Türklerin ve Kürtlerin bir arada yaşama iradesini ortaya koyduğunu ve iki yakanın bir araya getirildiğini söyledi. Parti içindeki tartışmalar ve adaylık konularına da değinen Canpolat, "Seçimin meşruiyeti tartışılırken aday çıkarmak doğru değil. Partiyi dar alandan kurtarıp yeni bir sosyal demokrat çerçeveye oturtmamız lazım" dedi. Demokrasi İçin Birlik (DİB) Koordinasyon Kurulu üyesi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Yürütme Kurulu üyesi İrem Afşin, 16 Nisan referandumunda 'hayır’ın kazandığını, bundan sonraki süreçte de halka referandumdaki usulsüzlükleri anlatacaklarını söyledi. Referandum sonucuyla Türkiye’nin ikiye ayırıldığını anlatan Afşin, "Ülke olarak ikiye ayrıldık. DİB olarak önümüzdeki iki yıllık süreçte nasıl bir toplumda yaşamak istediğimizi belirleyip toplumsal demokrasinin yerleşmesi için çalışmalar yapacağız” diye konuştu.
Cumhuriyet gazetesinden Ali Açar'ın sorularını yanıtlayan Cemal Canpolat şunları söyledi:
- Referandumdan çıkan yüzde 48.6’lık oy oranı bir başarı mıdır? İstanbul’daki hayır oylarının yüksek çıkmasını neye bağlıyorsunuz?
Eşitsiz ve birçok usulsüzlüklerin yaşandığı bu referandumdan hayır çıktığını bir kere herkesin bilmesi lazım. Çeşitli farklılıkların bir araya gelerek hayır kampanyası yürütmesi Türkiye’nin geleceği açısından da bir güven ve gelecek vaadi olarak karşımıza çıktı. Bu ülkenin ısrarla iki kutuplu bir yapıya dönüştürülmesini isteyenlere inat biz ayrışmayacağız mesajı verildi. Referandum sürecinde biz doğu ile batıyı bir araya getirdiğimizi düşünüyoruz. Yani Türkler ile Kürtler birarada yaşama iradesini bu referandumda ortaya koydu. Sosyal demokrat bir partinin olmazsa olmazı barış, özgürlük, demokrasi ve insan haklarıdır. Partiyi dar alandan çıkarıp yeni bir sosyal demokrat anlayış çerçevesine oturtmak gerektiği bir süreci de yaşıyoruz. Nitekim AKP’nin kalesi olan ilçelerde ya onları geçtik ya da başa baş sonuçlar aldık. İnsanların AKP’den bıkmışlığı bunda etkili oldu. Bu tabiki tek başına CHP’nin başarısı değil. Bütün partilerden yurttaşlarımız ülkesine sahip çıktı. Bu birlikteliğin devamı sağlanmalı ve yeni yol haritası belirlenmelidir.
- CHP’ye yapılan sine-i millete dön çağrısı partide karşılık bulmadı. Bu durum CHP’ye ne getirir neyi götürürdü?
Parti örgütünde bnu dile getiren pek kimse olmadı. CHP’yi hep bu noktaya çekmek istediler. Bu yüzde 49’luk oy tek başına bize ait değil. Bu oyun tümünün sorumluluğunu üzerine alan bir parti olarak sadece oyunu emanet veren yapının da niteliğini göze almak zorundaydık ve öyle de oldu. Bu ülkede kimse halkın birbiriyle çatışmasından yana değildir. Biz bu tehlikeyi de gördük. Bir oy için bu ülkenin gencecik çocuklarının ölmesine yada Suriye ve Irak gibi bir iç çatışma yaşanmasına da müsade etmemiş olduk. Sine-i millete dönülmüş olsa CHP parlemento dışında kalacak ve bu AKP’nin işine yarayacaktı. Hayır diyen herkesin onayı alınmadan bu yapılamazdı. Biz ülkeyi başka bir maceraya sürükleyemeyiz.
- Parti içerisinde Selin Sayek Böke’nin istfası, Fikri Sağlar’ın disipline sevki gibi durumları nasıl karşıladınız?
Parti içi muhalefetin iktidarın yolsuzluklarını gözden kaçırıp, YSK’nin vermiş olduğu tartışmalı kararı yok sayarak parti içi tartışmalar ne CHP’nin ne de Türkiye’nin lehinedir. Artık kişisel istikballer bir kenara bırakılmalı ve ülke çıkarları öne alınmalıdır. Bu ülkenin demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve ekonomi konusunda CHP’nin politikalarını halka anlatacak bir programa ihtiyacı var. Tabii ki isteyen herkes Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olabilir. Ama bunu iç kavgaya dönüştürmemek gerekir. Aday olacak arkadaşlar ortaya ideolojik bir söylem koymak zorundalar. Yoksa sen git ben geleyimle ne başarı sağlanır ne de bu yüzde 49 oy yüzde 55-60’a çıkarılabilir.
- Antalya milletvekili Deniz Baykal’ın 2019 başkanlık seçimi için çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkesin bireysel olarak söz söyleme özgürlüğü vardır. Ancak hâlâ CHP genel merkezi bu seçimin usulsüz ve yolsuzluklarla alındığını, hayırın önde olduğu mücadelesini veriyor. Hem iç hukuk hem de dış hukukta itirazlarımız sürüyor. Henüz bu itirazlar sonuçlanmamışken bunun tartışılması doğru değil. Bütün yollar tükenir artık bundan geri dönüş olmaz o zaman Hayır’ın bütün bileşenleri bunu oturur tartışır ve bir ortak isimde uzlaşır. Şu anda Saray kaynaklı yüzde 49 tartışılır hale getirmeye çalışılıyor. Arkadaşlarımızın dikkatli olması gerekir.
Cumhuriyet gazetesinden Seyhan Avşar'ın sorularını yanıtlayan İrem Afşin şunları söyledi:
- DİB’in referandum çalışmalarından bahseder misiniz?
Haziran 2016’dan beri çalışan, bağımsız bir demokrasi platformu olan DİB’in üyeleri olarak, ‘Hayır biz varız’ kampanyası düzenledik. OHAL’in uzatılmasına tepki gösterirken, diğer yandan OHAL sürecinde referandum yapılmasını doğru olmadığını anlatmaya çalıştık. Tüm bileşenlerimizle beraber, ‘Hayır biz varız’ diyerek, sokaktaki ‘Hayır’ın sesi olmaya çalıştık. Anayasanın değişecek maddeleri üzerindeki çelişkileri, hukuksuzlukları halka anlattık. Birçok toplantı düzenledik. Ara ara basınla bir araya geldik. Bu süreç boyunca Şişli ‘Hayır’ Meclisi’nde de çalıştım. Özellikle sosyal medya üzerinden ‘Hayır’ örgütleyen çalışmalar yaptık.
- DİB’in referandum sonucuyla ilgili öngörüsü var mıydı?
Bizler, ‘Hayır’ çıkacak dedik. Halende, ‘Hayır’ çıktığını söylüyoruz. Referandumun ardından yaşanan bütün hukuksuzlukları biliyoruz. Eğer itirazlar adamakıllı değerlendirilseydi yüzde 53 civarında ‘Hayır’ çıkmış olacaktı. Bizler sokaklarda AKP’li veya başka siyasetlerden ‘Hayır’ diyen çok insan gördük. Bu insanlar rejim değişikliğine, ‘Hayır’ diyordu. Bu nedenle tekrar söylüyoruz ‘Hayır’ kazandı.
Gözaltı gerekçesi olarak ‘Evet’in meşruluğunu sarsmak gösteriliyor. Türk Ceza Kanunu’nda da böyle bir madde yok. Olmayan maddeden olmayacak işler yapılıyor. ‘Hayır’ın sesini tabii ki susturmak istiyorlar. Yüzde 51 bir zafer değil. Kendileri de usulsuzlüklere rağmen çıkan sonucun bir zafer olmadığını biliyorlar. Birde süreç boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sürdürülen yoğun bir düşmanlık politikası vardı. Ülke halklarını ikiye ayırmak aslında kimsenin hoşuna gitmemeli. Ama ne yazık ki gelinen süreçte yüzde 50 ve diğer yüzde 50 olarak ikiye ayrıldık. Terörist ilan edildik.
Referandum akşamı benim de bir yıkılmışlığım vardı. Ama sabah yorgunlukla uyanınca mücadeleye devam dedim. Umutsuzluğa yer yok. O yüzden çalışmalarımıza devam etmeliyiz.
- DİB şimdi ne yapacak?
Bundan sonra hükümet oyunu savunan, oyunun hakkını savunan ciddi bir kitle ile karşı karşıya kalacak. Sokak hareketleri uzun vadede belki devam etmeyecek. Ama bizler ‘Evet’in geçerli olmadığını, Başkanlık sistemine karşı olduğumuzu anlatmaya devam edeceğiz. Referandumun şaibeli olduğunu gündemde tutmaya çalışacağız. Bir taraftan da referandumun kabul edilmemesi için yapılan hukuki başvuruların takipçisi olacağız. Önümüzdeki iki yıllık süreçte ise nasıl bir toplumda yaşamak istediğimizi belirleyip toplumsal demokrasinin yerleşmesi için çalışmalar yapacağız.