Demokrasi Konferansı kuruldu: Tek başımıza değiliz, biz güçlüyüz, yaşamdan yanayız!

Fotoğraf: Gazete Duvar

Aralarında Ahmet Türk, Canan Arın, Celal Fırat, İhsan Eliaçık, Genco Erkal, Melda Onur, Murathan Mungan, Nejla Kurul, Öztürk Türkdoğan, Rıza Türmen, Şebnem Korur Fincancı, Tarık Ziya Ekinci ve Zülfü Livaneli gibi isimlerin çağırıcı olduğu Demokrasi Konferansı kuruldu. 

Büyük Demokrasi Konferansı için çağrıda bulunan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul,  "21.yüzyılın birinci çeyreğini yaşıyoruz. Doğa yıkımının doğurduğu COVID-19 salgını ile karşı karşıyayız. Ölüyoruz, aşı üretildi, ancak kapitalizmin patent hakları nedeniyle aşıya ulaşamıyor, yaşama hakkına erişemiyoruz. Ekmek, özgürlükler ve adalet ‘askıya alındı’. ‘Hayatta kalmanın” yeterli bir insani etkinlik olduğu bir dönem yaşıyoruz. Hayatımızı yapabileceklerimizden çok daha az yaşıyoruz.  Ekonomi krizde. On milyona yaklaşan işsiz, gençlerin işsizliği, kadınların işsizliği, milyonlarca asgari ücretli, milyonlarca yoksul, KHK ihraçları, güvencesiz kamu emekçileri. Güvenlik soruşturmaları,  KOD-29’la işten atmalar.  Toplumsal alan yalıtık, silik ve yitik: Eve sığdırılmak istenen hayatlar. Şiddete maruz kalan kadınlar, lgbti bireyler. Umutsuz gençler. Görmeyen, duymayan, dilsiz üniversiteler, canlılığını yitirmiş okullar, telaş içindeki hastaneler. Duyular köreldi, hissedişler azaldı, düşünce ve duyguları ifade etmenin kanalları çok daraldı." değerlendirmesini yaptı. 

Kurul şu ifadeleri kullandı: 

"Demokratik siyasi alan harabeye döndü. TBMM’nin İnsan Hakları Komisyonu Üyesi insan hakları ihlallerine dikkati çektiği için cezaevinde. Cezaevleri siyaset yapmakla suçlanan siyasetçiler,  gazetecilik yapmakla suçlanan gazeteciler, öğrenmekle suçlanan üniversite öğrencileri, etkin savunma yapmakla suçlanan avukatlarla, bilgi üretmekle suçlanan akademisyenlerle dolu. Yurttaşlar seslerini kamusal alanda duyuramadıkları ve bu alanı kendileri için canlandıramadıkları için ondan yüz çevirmekteler. Ben tek başına ne yapabilirim ki? Biz tek başımıza ne yapabiliriz ki sorusu yükseliyor pek çok yerden.

Nasıl bir rejimde yaşıyoruz? Tek bir hükmedenin yürüttüğü bir rejim mi? Az sayıda yönetenin rejimi mi? Kârın ve mülk sahiplerinin yurttaşlarını köleleştirdiği bir rejim mi? Yoksa hepsi mi? Bu rejim özgür yurttaşların rejimi değil, burada demokrasinin adı yok!  Hep birlikte tüm renklerimizle nasıl yaşayabileceğimiz sorusunu önümüze koymalıyız. İçinde her yurttaşın onurlu biçimde yaşayabileceği, ekmeğe, özgürlüklere ve adalete ulaşabileceği, kendini özgürce ifade edebileceği, emekçilerin ve ezilenlerin demokratik ve sivil örgütlenmelerinin, siyasal partilerinin var oluşunu sürdürebileceği, daralan kamusal alanda siyasetin, konuşma denilen insani yeti ile yeni yollar açabileceği demokrasi masasında, demokrasi konferansında buluşalım.  Tek başımıza değiliz! Yüzde 1’in iktidarı karşısında yüzde 99’uz. Biz güçlüyüz, yaşamdan yanayız.  Böl-yönet stratejilerine, boyun eğdirme mekanizmalarına, dil ve kültür istilalarına, algı yönetimlerine ve doğa yıkımlarına birlikte karşı koyabiliriz.  Hayatlarımız hakkında sevinçle konuşma sırası bizde!  Türkiye tarihinin ileriye doğru hareketinin taşıyıcısı olma sırası bizde!"

Tarık Ziya Ekinci ise mesajında şunları kaydetti:

Türkiye için yaşamsal önemde olan demokratikleşme sorununu tartışmak için toplanmış bulunuyoruz" Bugünkü nesnel koşullarda demokratikleşme, Türkiye için var olma ya da yok olma sorunudur. Ekonomik, siyasal, kültürel sorunların başlıca nedeni demokrasi yokluğudur. İşsizliğin, açlığın, baskının, haksızlığın, yokluk, hırsızlık ve talan düzeninin önde gelen sebebi demokrasi yokluğudur. Kurulan otoriter tek adam rejimi durumu daha da ağırlaştırmıştır. Erdoğan rejiminin değişmesi ileri bir adımdır ancak demokrasiye geçiş değildir. Demokrasi sürekli ilerleyen ve gelişen bir süreçtir. Demokrasi sadece insan hak ve temel özgürlüklerinin kazanılmasıyla sınırlı bir sistem değildir.

Demokrasi her an zuhur eden sorunların yeni çözümlerle açılması daha ileri bir noktanın kazanılmasıyla oluşan olgular toplumudur. Bir ülkede barış olmadan demokrasi olmaz. Demokrasi mücadelesinde ilerleyebilmek ve yeni bir aşamaya gelmek için nesnel koşulların belirlediği barış ve demokrasi mücadelesinin öznesini saptamak gerekir. Türkiye’de bunun öznesi Kürt sorunudur. Kürtler, kendi dilleriyle eğitim hakkını elde edemezlerse ve Kürtler bu haklarını özgürlükler içinde kullanamazsa Türkiye’de demokrasinin kurulması mümkün değildir. Her demokratın Kürt sorununun çözümü için mücadele etmesi gerekiyor. Ben demokratım diyebilmek için Kürt sorununun Kürt halkının talepleri doğrultusunda çözümü için mücadele etmek gerekir.”

Rıza Türmen: “Hak arayanların ve ezilenlerin konferansı”

Konferans çağırıcısı, hukukçu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı ve İzmir CHP eski milletvekili Rıza Türmen ise yaptığı konuşmada gerçekleştirilecek konferansı “Hak arayanların konferansı” olarak nitelendirdi.  Ülkede hak arama kanallarının kapalı olduğunu belirten Türmen, Konferansın, bir yandan haksız yere cezaevinde yatan siyasetçilerin, diğer yandan evine ekmek götüremeyenlerin taleplerinin ve diğer tüm eş değerdeki taleplerin birleştirilmesini amaçlayacağını söyledi. “Kadın hareketinin talepleri, Kürt siyasi hareketinin talepleri, ekoloji mücadelesinin talepleri ve diğer talepler ancak demokratik bir toplum çerçevesinde cevap bulabilir” diyen Türmen, “Ezilenlerin konferansı” olacağını belirttiği Demokrasi Konferansı’nın için heyecanla yola çıktıklarını belirterek, Konferansın “yeni bir dayanışma ve kardeşlik ruhu inşa etmesi” umudunu taşıdığını vurguladı.

Ahmet Türk: “Ortak değerler etrafında buluşmanın yolunu bulmalıyız”

2019 seçimlerinde Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı seçildikten sonra Hükümet tarafından görevinden alınarak yerine kayyum atanan Konferans çağırıcısı Ahmet Türk ise konuşmasına, “Demokrasi olmadan hiçbir sorunun çözülemeyeceğini görüyoruz. Demokratik bir toplumun öncülüğünü yapma göreviyle karşı karşıyayız” diyerek başladı.  “Demokratik bir Türkiye istiyorsak ortak değerler etrafında buluşmanın yolunu bulmak durumundayız. Gerçek demokrasi için demokratik bir ortaklaşmaya ihtiyacımız var” diyen Türk, “Birileriyle birlikte olmaktan sakınmak demokrasi mücadelesine zarar veriyor. Kürdü, emekçiyi, kadını; demokrasiyi kucaklayacak bir yaklaşım ortaya koymak gerekiyor” dedi. 

Melda Onur: “İlk ihlaller sosyal haklardan başlıyor”

Konferans çağırıcılardan bir diğeri olan 24. Dönem CHP milletvekili Melda Onur, basın toplantısına Soma Davası için gittiği Akhisar’dan katıldı. Soma Davası’nda mahkemenin verdiği nispeten olumlu kararın ardından davanın yeniden başlatıldığına dikkat çeken Onur, “İlk ihlaller sosyal haklardan başlıyor. Sağlık, eğitim, sosyal haklar gibi hakların ihlali engellenemediği zaman diğer insan hakkı ihlalleri başlıyor” dedi. “Demokrasiye hava, su kadar ihtiyacımız olduğunu gördük” diyen Onur, tüm sosyal hakların demokrasiye dahil olması gerektiğini vurgularken, “Demokrasi yürüyüşü hiç bitmedi, ama belli dönemlerde mücadeleye daha fazla asılmak gerekiyor” diye vurguladı.   

Öztürk Türkdoğan: “Barışı savunmak demokrasiye giden yolda büyük önem taşıyor”

Konferans çağırıcılarından İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, konuşmasına “barış hakkı”na vurgu yaparak, barışın demokrasi mücadelesiyle bağlantısına dikkat çekerek başladı. “Son altı yılda yaşananlar sorunların daha da ağırlaşmasına yol açtı” diyen Türkdoğan, “Türkiye çoğulculuğu bir türlü kabul edemedi. Etnik, dini ve diğer alanlarda resmi ideolojide ısrardan vazgeçilemedi” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü.

“Çatışmanın devam ettiği ülkelerde demokrasiye kavuşmak zordur. Barış hakkını savunmak, demokrasiye giden yolda büyük önem taşıyor. Biz sadece insan haklarını savunmuyoruz, aynı zamanda barış savunuculuğu yapıyoruz.” Türkiye’de aslında güçlü bir siyasi muhalefetin bulunduğunu belirten Türkdoğan,  demokrasi ortak paydasında bir araya gelemeyen siyasş muhalefetin vurgularken, “Hepimiz toplumsal muhalefetin parçasıyız” dedi.

Canan Arın: “Türkiye tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor”

Kadın hakları savunucusu ve Türkiye’deki ilk kadın sığınağı Mor Çatı’nın kurucularından Av. Canan Arın, basın toplantısı için gönderdiği mesajda Türkiye’nin tarihinin en karanlık günlerini yaşadığını ve hukuk kavramının ortadan kalktığını belirtti. Arın, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının, Türkiye’deki kadınları Afgan kadınlarına benzetme çabasını yansıttığını söylerken, buna karşı demokrasi mücadelesinin taşıdığı önemi vurguladı.

Celal Fırat: “Ortak bir vicdan ve adalet arayışı”

Demokrasi Konferansı çağırıcılarından biri olan Alevi dedesi ve Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat, hakikat için mücadele edenlerin ortak hedeflerinin vicdan ve adalet arayışı olduğunu belirterek, bu hedefler için farklı kesimlerin birlikte mücadele etmesinin zorunlu olduğunu vurguladı.

Nejla Kurul: “Hayatlarımız hakkında konuşma sırası bizde”

Eğitimci, Eğitim-Bilim Emekçileri Sendikası Başkanı, Barış Bildirisi imzacısı olduğu için üniversiteden ihraç edilen akademisyenlerden biri olan Nejla Kurul ise “Demokratik siyasi alan adeta harabeye döndü” diyerek başladığı konuşmasında, “Cezaevleri etkin siyaset yapmakla suçlanan siyasetçilerle, etkin gazetecilik yapmakla suçlanan gazetecilerle, etkin savunma yapmakla suçlanan avukatlarla dolu. Bu rejim, özgür yurttaşların rejimi değil” dedi. Kurul, “Tek başımıza değiliz. Yüzde birin iktidarına karşılık biz yüzde doksan dokuzuz” diye belirtti ve “Türkiye tarihinin ileriye doğru taşıyıcısı olma sırası, hayatlarımız hakkında konuşma sırası bizde” diyerek sözlerini tamamladı.