"Demokrasilerin ruhu siyasal iktidarların eleştirilebilmesidir"

"Demokrasilerin ruhu siyasal iktidarların eleştirilebilmesidir"

İsmail Özcan / Eğitimci

Dünyada çok az ülkenin yazar ve aydını, ülkesinin ve toplumunun iyiliği için samimi düşünce ve kanaatini ifade etmesi dolayısıyla Türk yazar ve aydını kadar dışlanmaya, itilip kakılmaya, çeşit çeşit mağduriyetlere muhatap olmuştur. Cumhuriyet öncesinin bu alanda bir çölden farksız olduğu malumdur. Cumhuriyet’ten ve çok partili siyasal hayata geçildikten sonra da bu mağduriyetler büyük ölçüde sürmüş; Türkiye, muhalefete ve muhalif düşüncelere özgürlük tanımada bir türlü demokratik kriterleri ve çağdaşlığı yakalayamamıştır. Bu ülkenin bu kusuru, bu zaafı son yıllarda daha da artmış; birçok yazar, aydın, akademisyen düşünceleri ve kanaatleri yüzünden ya re’sen görevlerinden alınmış; ya da ayrılmak zorunda bırakılmışlardır.

Bir rejimin demokrasi sayılabilmesi için epeyi kriter sıralanabilir. Bunlardan ilk üçü ancak şunlar olabilir: 1- Özgür seçimler ve sandığın belirleyiciliği, 2- Muhalefet ve eleştiri özgürlüğü, 3- Siyasal iktidarın ve onun icraatlarının denetlenebilirliği.

Bu üç esas bir demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bunlardan herhangi birinin eksik olduğu bir rejimin demokratlık iddiası olamaz. Dolayısıyla muhalefet yapmanın engellendiği, eleştiri hak ve özgürlüğünün işlemediği, şu veya bu şekilde kısıtlandığı bir rejim için de “demokrat” nitelemesinde bulunulamaz. Çünkü demokrasinin özü ve ruhu denince akla ilk gelen şey eleştiri ve muhalefet özgürlüğüdür.

Günümüz Türk aydınları, yazarları, akademisyenleri arasında iktidarlara, iktidar sahiplerine bakarak duruşunu değiştirmeyenlerin; olduğu gibi görünmekte, göründüğü gibi olmakta ısrarlı olanların sayısı çok fazla değildir. İnandıkları doğrulardan, samimi kanaatlerinden mevki ve çıkar uğruna asla taviz vermeyen bu tür insanların değeri çok iyi bilinmesi gerekirken ülkemizde tam tersi oluyor ve böyleleri bu ülkenin iyiliği için görüş ve düşünce beyan edebilecekleri her yerden kovuluyorlar. Değerli yazar Ahmet Haşim’in “Her fikir otlağından topal ve yaralı bir hayvan gibi, sopa ile, taşla, tekme ile uzaklaştırılan münekkit, insan zekasının en etkili hizmetkarlarından biridir.” sözündeki “münekkit”e “muhalif”i de eklersek, yetki, güç ve iktidar sahiplerinin en yararlı dostlarının şakşakçıları, destekçileri değil; eleştirenleri ve muhalifleri olduğu daha iyi anlaşılır.

Son yıllarda giderek artan sayıda yazar, aydın ve akademisyen; doğruluğuna yürekten inandığı şeyleri yazmaktan ve söylemekten, eğilip bükülmek tabiatında olmamaktan dolayı işlerini mesleklerini yapmaktan alıkonmuş; kimileri gözaltı işlemlerine, kovuşturmalara, tutuklamalara konu olmuşlardır. Bu topraklarda gerçekten özgürlükçü, demokrat ve özgürlük ve demokrasi uğrundaki mücadelede de yürekli, inançlı aydın çok fazla yetişmemiştir. Yetişenlerin de sudan gerekçelerle harcanması bu ülkenin en kötü kaderidir.

Mağduriyetlerini söz konusu ettiğimiz aydınların ayırt edici özellikleri; siyasal iktidarların,  herhangi bir fikrin, herhangi bir ideolojinin fanatiği, militanı olmamalarıdır. Sempati duyduğu politikaları desteklemek, antipati duyduklarını da karalamak amacıyla gerçekleri çarpıtmaya kalkışmamaktır. Dürüst ve vicdanlı aydın kişiliklerinden ödün vermemektir.

Çağımızın gelişmiş ülkelerinde muhalefetin ve özgür düşüncenin değerinin nasıl bilindiğinin göz alıcı örnekleri bulunmaktadır. Burada bunlardan çok öne çıkmış iki örnekle yetineceğiz.

İlk örnek İngiltere’den:

2. Dünya Savaşının başladığı günlerde İngilizler arasında Britanya’nın da bu savaşa katılıp katılmaması tartışılıyormuş. Bernard Shaw, sağda solda “1. Dünya Savaşında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu battı. Büyük Britanya İmparatorluğu da batacaksa bu savaşa girsin!” diye konuşuyor ve yazıyormuş. Ama bir yazar ve düşünür olarak sürekli hürriyetsizlikten şikâyet ediyormuş. Bir gün, dönemin bir devlet adamı bir toplantıda karşılaştığı Shaw’a sormuş:

—İçinde yaşadığın imparatorluğun batmasını isteyebildiğin, bunu her yerde söyleyip yazabildiğin halde hürriyetsizlikten şikâyet ediyorsun. Bu bir çelişki olmuyor mu?

Shaw cevap vermiş:

—Siz benim yalnızca neyi söyleyebildiğimi biliyorsunuz; ama neyi söyleyemediğimi biliyor musunuz?