Global krizin geleceğine ilişkin karamsar yorumlar, en çok tasarruf sahiplerinin kararlarını etkiliyor. Bu kesim yüksek kazançtan çok, artık varlıklarını koruyabilmenin stresine girmiş durumda. Ekonomist dergisi 1-7 Şubat tarihli sayısında, mali piyasalara hükmeden beş bankacının önerilerine yer verdi. Yazıda, 2009 stratejilerini hangi gelişme ve beklentilere göre belirlediklerini anlatan para sihirbazları, bu dönemde tasarruflarını nasıl değerlendireceklerini bilemeyenlere yol gösterecek tüyolar verdi. Dünyayı ve Türkiye’yi çok iyi izleyerek, olası gelişmelere ilk refleksi gösteren ve attıkları her adımla Türkiye’nin para piyasalarına yön veren beş finans yöneticisinin yatırımcılara kısa vadeli özet önerileri şöyle: Döviz ve altında risk oluştu. TL enstrümanlar cazip, faizler biraz daha düşebilir. Hisse senedi için ise erken. ‘Altın yükselecek, elinizde tutun’‘Dolar bu yıl güçlü kalır’Dolarda yükseliş sürer mi?Bono alın, hisse için bekleyinGeçen yılın ikinci yarısında sinyallerini veren, son çeyreğinde ise adeta patlayan global krizin piyasalar üzerindeki olumsuz etkisi devam ediyor. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hükümetlerin aldığı önlemler, 2008’in son aylarında piyasalarda yaşanan ateşi düşürmüş olsa da hastalığın iyileştiği söylenemez. Alınan önlemlere rağmen global krizin etkilerinin 2009 yılı boyunca devam etmesi bekleniyor. Özellikle başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere global çapta yaşanan resesyon, bu ülkelerde başlayan krizin gelişmekte olan ülkelere ihracına neden oluyor. Bu süreçten Türkiye de nasibini alıyor. 2008’de piyasalarda gözlenen durgunluk, global resesyonunun da etkisiyle Türkiye’nin ihracatında da etkisini göstermeye başladı. Global çaptaki belirsizlik, piyasaların yönünü de belirsiz kılıyor. Bu nedenle tasarruf sahipleri ve yatırımcıların işi iyice zorlaştı. Yatırım kararı vermek için “Global krizin sonu geldi mi?”, “Krizin dibi görüldü mü?”, “Krizden çıkış ‘U’ mu ‘V’ mi” yoksa son günlerin moda deyimiyle “W şeklinde mi olacak?” gibi sorulara yanıt vermekte güçlük çekiliyor. Halen devam eden bu ağır belirsizlik ortamı nedeniyle 2009’da yatırım kararı vermek, enstrümanlar arasında tercih yapmak oldukça zorlaştı.
Belirsizlik devam ediyor Ancak geçmişteki kriz dönemlerine bakıldığında en büyük hataların, en kolay görünen dönemlerde yapıldığı unutulmamalı. Özellikle “piyasalar çok düştü, bu seviyeden risk alınır” gibi çok genel yaklaşımlar, hata yaptırabilir. Belirsizliğin hâkim olduğu bu günlerde böyle aceleci kararlar “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” sonucunu doğurabilir. Bu nedenle belirsizliğin global çapta olduğu bu ortamda 2009’da nasıl bir yatırım stratejisi izlenmesi gerektiği konusunda ipuçları almak için bugünlerde piyasalarda merak edilen soruları, konunun uzmanlarına sorduk. 2008 bilânçolarına göre aktif büyüklüklerine göre özel bankalar arasında ilk dört arasında yer alan ve yönettiği fonların büyüklüğüyle, piyasalarda büyük bir ağırlığa sahip olan İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası ve Yapı Kredi’nin genel müdür yardımcıları ile İMKB’de en büyük aracı kurum olan İş Yatırım’ın genel müdüründen, 2009 yılındaki yatırım ortamını değerlendirmelerini istedik. Yatırımcıların hangi gelişmeleri göre nasıl davranması gerektiğine ilişkin görüşlerini aldık.
Ne yapmalı? Bu uzmanların yaptıkları yorumlardan genel olarak likiditenin öne çıktığı görülüyor. Ağırlıklı olarak bono ve mevduat gibi TL yatırım araçları öneriliyor. TL bazındaki bu enstrümanlarda da vadenin altı ay ve daha kısa olması tavsiye ediliyor. Global piyasalardaki dalgalanma bitmediği için bono faizlerinde iniş ve çıkışlar olabilir. Buna bağlı olarak kısa vadeli al-satlarda bonoda da para kazanıp, kaybedilebileceği unutulmamalı. Genel olarak döviz bir yatırım aracı olarak önerilmese de, global çaptaki belirsizlik ve riskler dikkate alınarak portföylerde belli bir miktarda yer verilebileceği belirtiliyor. Bunun oranı ise yine yatırımcının risk algısı ve iştahına bağlı olarak değişmekle birlikte, yüzde 20 gibi bir oran makul kabul ediliyor. Borsada ise dikkatli bir şekilde seçilmiş sektör ve hisse senetlerinde 2010 ve 2011 gibi vadeler için önemli fırsatların olduğu da hatırlatılıyor. Yatırımcılara güçlü ve likiditesi olan hisselerde kademeli alım öneriliyor. Garantili ve korumalı fon türlerinin de piyasaya girmesiyle, çeşitliliği artan yatırım fonlarının da önemli bir seçenek olarak dikkate alınması öneriliyor. Piyasayı yakından izleme olanağından yoksun küçük yatırımcılar için likit fondan hisse fona kadar her çeşit vade ve riski içeren fonlar önemli bir seçenek olarak belirtiliyor. Özellikle geçen yıl piyasaya çıkarılan anapara korumalı ve garantili fonlar, yatırım araçları arasında yeni bir açılım olarak dikkat çekiyor. Geçen yıl olumlu bir performans gösteren bireysel emeklilik fonlarını da unutmamak gerekir. İşte piyasalardaki önemli oyunculardan olan beş kurumun parayı yöneten en etkin uzmanından 2009’a ilişkin beklentiler ve yatırımcılara öneriler… Bankacıların 2009’da yatırım araçlarına ilişkin tahmin ve beklentileri
Aykut Demiray / İş Bankası Döviz: ABD ekonomisinin krizden, Euro Alanı’ndan daha önce çıkacağı yönündeki beklentilerin doları desteklemesini ve 2009 sonunda dolar/TL paritesinin 1.60’lar seviyesinde gerçekleşmesini bekliyorum
Faiz: Mevduat bu yıl da yatırımcı tercihlerinde ön sırada yer alacaktır. MB’nin 2009 yılında faiz indirimlerine devam etmesi beklentisiyle Hazine bonoları da gözde yatırım aracı olmayı sürdürecek
Borsa: Hisse senedi piyasasında fiyat/kazanç oranı oldukça düşük sevilere geriledi. Ancak kriz ortamında hisse senedi piyasasında kalıcı bir yukarı yönlü trend için henüz erken olduğunu düşünüyorum
Reşit Toygar / Akbank Döviz: Döviz yatırımı yapmak isteyen yatırımcı, portföyünün yüzde 20’sini, yarısı dolar yarısı Euro’dan oluşan bir sepet şeklinde oluşturabilir.
Faiz: Bu dönemde dünyanın nasıl şekilleneceği belli olmadığı için kısa vadeli enstrümanlarda kalmalı. Ağırlık TL mevduat, altı ay vadeli TL bono gibi enstrümanlarda tutulabilir
Borsa: Enerji üreten ya da bu şirketlere mal üreten şirketler, servis, nanoteknoloji, bioteknoloji sektörlerine 2009’da yatırım yapıldığında 2010, 2011 yıllarında iyi getiri elde edilebilir.
Gökhan Erün / Garanti Bankası Döviz: Artan talep tüm dünyada doları yeniden güçlendirmeye başladı. Belirsizliğin yoğun yaşandığı mevcut konjonktürde yatırımcılara portföylerinde bir miktar döviz taşımalarını tavsiye ediyoruz.
Faiz: Geçmişte yüzde 13.50’ye gerileyen bono faizleri bu yıl olası IMF anlaşması ve MB’nin faiz indirimleriyle tarihi düşük seviyelere tekrar gerileyebilir. Mevduat, risksiz olmasından dolayı yatırımcıların gözdesi olmaya devam ediyor.
Borsa: Hisse senetleri 2008’in en fazla kaybettiren yatırım araçlarındandı. Mevcut fiyat seviyeleri oldukça cazip olmakla beraber, belirsizliklerin devam etmesi şu an için piyasalara güven vermiyor.
Mert Yazıcıoğlu / Yapı Kredi Döviz: Biz bu yıl euro/dolar paritesinin dalgalanmaya devam etmesini bekliyoruz. Bu nedenle de döviz yatırımlarının riskli olduğunu düşünüyoruz.
Faiz: Yılın ilk yarısında SGMK’nın ön planda kalmaya devam etmesi bekleniyor. 2009 yılında da Türkiye yatırım fonu piyasası, ürün çeşitliliği açısından hareketli bir yıl olacaktır.
Borsa: Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda, tek başına hisse senedi yatırımı yapmak riskli olabilir. Bunun yerine A Tipi fonlar üzerinden seçilmiş hisse senetlerinin alındığı bir portföy daha mantıklı olur.
İlhami Koç / İş Yatırım Döviz: Dövizde yukarı hareketler olabilir. Ancak bu hareketler sınırlı olur. TL, belirli vade için tutulursa dövizden daha iyi getiri sağlar. Bu nedenle döviz yükümlülüğünüz yoksa TL’de kalın.
Faiz: MB, yüzde 2 faiz indirimi yaptıktan sonra ciddi hareketler beklemiyoruz. Burada vade daha da kısa tutularak hareket edilmeli. Portföyün önemli kısmı TL faizde kalmaya devam etmeli
Borsa: Borsa, 2009’da yatırımcıya alım yönünde çok fırsat sunacak. Her yukarı harekette fırsatın kaçtığı düşünülmemeli. Krizden az etkilenen, nakit yapısı güçlü, likiditesi olan hisselerde kademeli alım yapılabilir.
Aykut DemirayAykut Demiray / İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı: “Mevduatın cazibesi sürüyor, hisse senedi için erken”
2009’daki riskler: Dünya ekonomisine ilişkin risklerin başında, finansal piyasalardaki bozulmanın reel ekonomiye etkilerinin yoğunlaşması geliyor. Ekonomik durgunluğun derinleşmesi ve dünya genelinde enflasyonist baskıların azalmasının özellikle gelişmiş ülkelerde deflasyona neden olmasından endişe ediliyor. Yurt dışı borçlanma koşullarındaki bozulma ise özellikle gelişmekte olan ülkelerde mali disiplini bozucu etkiler yaratacak olması nedeniyle kaygı yaratıyor. Bu Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. Günümüzde, Türkiye ekonomisi geçmişe kıyasla daha sağlam bir yapıya sahip olmakla birlikte, yurt içi tasarruf eğiliminin düşüklüğü nedeniyle yurt dışı finansman ihtiyacı yüksek. Bu durum, ülkenin yurt dışı piyasalardaki gelişmelere karşı kırılgan bir görünüm sergilemesine neden oluyor. 2002-2007 döneminde yüksek düzeydeki global likiditenin Türkiye ekonomisinin büyümesine sağladığı olumlu katkı da dikkate alındığında, global ekonominin yavaşlama eğilimine girmesi, Türkiye ekonomisine yönelik beklentileri de olumsuz yönde etkiliyor.
Türkiye’nin avantajları: Ancak, 2001 krizinin ardından Türkiye’de başta bankacılık sektörü olmak üzere birçok alanda önemli ilerlemelerin kaydedilmesi, global piyasalardaki dalgalanmaların etkilerine karşı bir miktar koruma sağlıyor.
Özel sektör borçları: Öte yandan, banka dışı özel sektör şirketlerinin yüksek düzeydeki döviz açık pozisyonu, bu şirketlerdeki kur riskine işaret ediyor. Ayrıca, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısının AB ülkelerine yapıldığı dikkate alındığında, bu ülkelerde ekonomik aktivitedeki yavaşlama ihracatçı şirketlerimiz açısından ciddi bir sorun oluşturuyor. Yurt dışı borçlanma imkânlarının azalması ile faizlerdeki yükseliş eğiliminin borçlanma maliyetini artırması da, reel sektör şirketlerinin fonlama ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırıyor.
TL enstrümanlar tercih edilecek: IMF ile muhtemelen yerel seçimlerden önce imzalanacak olan stand-by düzenlemesinin etkileri piyasalarda satın alınmıştır. Bu aşamada anlaşmanın içeriği, kaynak miktarı, kullanım şekli gibi konular piyasalarda etkili olacaktır. Ancak, kısa süre içinde global piyasaların etkileri tekrar ön plana çıkacaktır.
Mevduatın cazibesi sürecek: Mevduat geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yatırımcı tercihlerinde ön sırada yer alacaktır. Merkez Bankası’nın (MB) 2009 yılında faiz indirimlerine devam etmesi paralelinde Hazine bonolarının da gözde yatırım aracı olmayı sürdüreceğini düşünüyorum. Hisse senedi piyasasının yurt dışı piyasalardaki gelişmelere paralel hareket etmesini, alınan önlemlerin etkisiyle ABD ekonomisinin krizden Euro alanından daha önce çıkacağı yönündeki beklentilerin doları desteklemesini ve 2009 sonunda dolar/TL paritesinin 1.60’lar seviyesinde gerçekleşmesini bekliyorum.
İdeal bir sepet yapmak zor: Yatırımcı için ideal bir yatırım sepetinden bahsetmenin mümkün olmadığını, bununla birlikte 2009 yılında portföylerde üretim ve büyümeye karşı hassasiyeti yüksek olan hisse senedi yerine sabit getirili menkul kıymetlere (SGMK), özellikle de orta ve uzun vadeli Hazine bonosuna yer verilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum.
Riski sevenlere öneri: Belirsizliğin hâkim olduğu mevcut durumda, fazla risk almak istemeyen yatırımcılar için başta likit fonlar olmak üzere portföyünde hisse senedi içermeyen yatırım fonları, önemli bir yatırım aracı olma özelliğini koruyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda değişik risk iştahı olan yatırımcılar için farklı özelliklerdeki yatırım fonları, ideal yatırım aracıdır. Halen İMKB hisse senedi piyasasında önemli bir gösterge olan Fiyat/Kazanç oranı oldukça düşük seviyelere geriledi. Ancak, kriz ortamında hisse senedi piyasasında kalıcı bir yukarı yönlü trend için henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Reşit ToygarReşit Toygar / Akbank Genel Müdür vekili: “Hisse senedine yönelen, uzun vadeli düşünmeli”
Paranın dönüşüm hızı çöktü: Piyasada beklenti; resesyon yaşanacağı, sonrasında ise büyümenin başlayacağı yönünde. 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yüzde 3 civarında olması, Avrupa’nın yüzde 2, biraz daha erken tedbir aldığı için ABD’nin ise yüzde 1.5 küçülmesi bekleniyor. Risk, resesyonun şiddetlenerek devam etmesi, küçülmenin yüzde 4-5’lere kadar gitmesi, durgunluğun artması… Burada en önemli unsur yatırımcı iştahı… İştahın azalması, dünya ekonomisini durgunluğa götürür. Önce bütün dünyada finansal piyasaların hareketine bakılacak. Burada başlayacak olumlu hareketlenme hemen reel piyasalara da yansıyacaktır. Yani dünyanın ateşini, hisse fiyatlarında, piyasalarda volatilitenin azalmasına bakarak ölçeceğiz. Dünyada çok ciddi servet kaybedildiği ve paranın dönüşüm hızı ciddi şekilde çöktüğü için 2009’da enflasyon riski olacağını düşünmüyorum. Ama 2009’da ABD Merkez Bankası (FED) durumu düzeltmek üzere devreye giremezse, 2010’da dünyada ciddi enflasyon görülebilir.
Kamu maliyesi bozulabilir: Türkiye’de bu yıl büyüme eksi olabilir. Enflasyonun yüzde 7 ya da 6 civarında çıkmasını bekliyoruz. Cari açık da 15 milyar doların altına bile gerileyebilir. 2001 krizinden sonra Türk bankacılık sistemi rehabilite edildi. Ayrıca 2002’den beri özelleştirme ve kamu maliyesi alanında Türkiye çok yol kat etti. Kamunun net borç stokunun GSYİH’ya oranı 2002’de yüzde 62 iken 2007 sonunda yüzde 29 oldu. Ama ekonomi yavaşladığında vergi gelirleri düşer, devletin harcamaları artar. Yani 2009’da kamu maliyesi bir miktar bozulabilir.
Devletin harcamaları artmamalı: Devletin harcamaları çok fazla artırması durumunda beklenti ve yatırımcı iştahı dolayısıyla da Türkiye’deki kredi ve tasarruf mekanizması olumsuz etkilenebilir. Ancak Türk şirketleri ve yabancı yatırımcıların kamu maliyesi ile ilgili herhangi bir endişeye kapılmaması lazım.
IMF parası bankacılık sistemine girmeli: IMF’den gelecek para, klasik şekilde Merkez Bankası’nda (MB) rezerv olarak tutulursa bunun bize bir faydası olmaz. IMF’den gelecek para MB’ye gelmeli ama oradan da Türk bankacılık sistemi vasıtasıyla başta ihracat yapan, döviz kazandıran ya da Türkiye’nin yerli üretimine, ekonominin büyümesine katkı yapacak şirketlere kullandırılmalı.
Enerji şirketlerine yatırım kazandırır: ABD tek başına dünya kaynaklarının yüzde 25’ini kullanıyor. Ancak Amerikan tipi tüketim anlayışını bütün dünyaya evrensel olarak yaymayı hiçbir kaynak kaldırmaz. Nitekim dünya, başta çevre olmak üzere negatif sinyal veriyor. Önümüzdeki 10 yılda dünyada işler tekrar düzeldiğinde, yeni bir büyüme modeli oluşturulması gerekecek. Bu nedenle de enerji tasarrufu altyapısı oluşturan şirketler, servis şirketleri, alternatif enerji üreten ya da bu şirketlere mal yapan şirketler, nanoteknoloji, bioteknoloji sektörlerine ileride yatırım yapılabilir, güçlü konumda şirketler olacak. 2009’da bu sektörlere yatırım yapıldığında 2010, 2011 yıllarında iyi getiri elde edilebilir. Hisse senedi zaten uzun vadeli düşünülmesi gereken bir yatırım aracıdır.
Dolar değer kaybedecek: MB, 2009 sonuna kadar 100 baz puan daha faiz indirebilir. Bono faizleri de yüzde 13.50-14 seviyelerine gerileyebilir. Hâlihazırda dünyadaki dolar fazlasının ardından 2009’un üçüncü ya da dördüncü çeyreğinden başlamak üzere, 2010 yılında doların değer kaybedeceğini düşünüyorum. Bu dönemde dünyanın nasıl şekilleneceği belli olmadığı için kısa vadeli enstrümanlarda kalmalı. Ağırlık TL mevduat, altı ay vadeli TL bono gibi enstrümanlarda tutulabilir. Döviz yatırımı yapmak isteyen yatırımcı, portföyünün yüzde 20’sini yarısı dolar yarısı Euro’dan oluşan bir döviz sepeti olarak gerçekleştirebilir.
Gökhan ErünGökhan Erün / Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı: “Faizler düşebilir; bu seviyeler cazip, bir miktar döviz de tutmalı”
Kredilerdeki daralma en büyük risk: Bu yıl tüm dünya ekonomilerini en derinden etkileyecek sorun, büyüme olacak. Finansal sistem üzerindeki baskıların devam etmesiyle kredi piyasalarındaki daralma, bize göre en büyük risk. Özellikle yurt dışındaki bankaların 2009 yılında zararlarının devam edecek olması nedeniyle yeniden sermaye sıkışıklığına girmeleri olasılığı da finans piyasaları üzerindeki baskıyı arttıracaktır. Belirsizlik ortamı, gelişmekte olan ülkeleri de olumsuz etkileyebilir. Dış finansman koşullarının zorlaşmasıyla bankacılık sektörü için borçlanma maliyetleri artacak. Belirsizlik ortamı risk algılamasını artırdığından, yatırımcılar, bu yıl temkinli davranmak adına nispeten riski az olan enstrümanlara yönelebilir.
Tahvil ve bonoların cazibesi sürüyor: Faizlerdeki düşüşün bir süre daha devam edecek olması, tahvil ve bonoları cazip kılıyor. Diğer taraftan özellikle 2009'un ilk yarısında risk algılamasının bir süre daha devam edecek olması nedeniyle son iki ayda 750 dolar seviyesinden 900 dolarlara kadar tırmanan altına olan talep artabilir. 2007'deki en yüksek değerine kıyasla İMKB'deki yüzde 50'den fazla değer kaybı dikkate alındığında, hisse tarafında yakalanacak dönemsel yukarı trendlerin kârlı olacağını düşünüyoruz.
Faizler gerileyebilir: Bono faizlerinde Merkez Bankası’nın faiz indirim politikasına paralel yılın ilk yarısında gerilemenin devam etmesi beklenebilir. 2005 sonu ve 2006 yılı başında yüzde 13.50 seviyelerine kadar gerileyen bono faizleri, bu yıl içinde olası IMF anlaşması ve MB’nin faiz indirimleriyle tarihi düşük seviyelere tekrar gerileyebilir. Yıl boyunca bono faizlerinin 2008’den çok daha düşük seviyelerde olmasını bekliyoruz. RİSKİ
Sevmeyenlere mevduat: Mevduat, risksiz olmasından dolayı yatırımcıların gözdesi olmaya devam ediyor. Bono faizlerine paralel yılın ilk yarısında 1.5-2 puan daha gerileme beklenebilir. Türk bankalarının yabancı rakiplerine kıyasla likidite sorunu yaşamaması, mevduat faizlerini düşük seviyelerde tutmasına neden olabilir.
Bir miktar döviz: Düşük faiz ortamında uzun yıllardır suskunluğunu koruyan döviz piyasasının yeniden hareketlendiğini görüyoruz. Likidite krizinde dolara olan talep, tüm dünyada ABD dolarını yeniden güçlendirmeye başladı. Belirsizliğin yoğun yaşandığı mevcut konjonktürde yatırımcılara portföylerinde bir miktar döviz taşımalarını tavsiye ediyoruz.
Hisse senedi; cazip ama belirsiz: Hisse senetleri 2008’in en fazla kaybettiren yatırım araçlarındandı. Mevcut fiyat seviyeleri oldukça cazip olmakla beraber, belirsizliklerin devam etmesi, şu an için piyasalara güven vermiyor. Kalıcı bir yükseliş için makro ekonomik veri ve indikatörlerin iyileşme sinyalleri üretmesi gerekiyor. Ancak, yıl içerisinde özellikle yurt dışı piyasalarda yaşanabilecek olumlu harekete dayalı olarak hisse senedi tarafında önemli dönemsel getiri fırsatları iyi izlenmeli… Hisse senetlerine, özellikle büyüme beklentisinin olduğu dönemlerde ağırlık verilmeli.
Hangi enstrüman ne zaman alınmalı?: Faizlerde düşüş trendi beklenildiği dönemlerde tahvil-bonoya yatırım yapılmalı. Merkez Bankaları faiz politikalarını belirlerken yaptığı açıklamalarda veya yayınladığı raporlarda önümüzdeki dönemlerdeki politikalarına ilişkin sinyaller verebilir. Faizlerin düşük seyrettiği dönemlerde ise döviz yatırımı ön plana çıkabilir. Düşük faizi beğenmeyen yatırımcı döviz pozisyonunu artırabilir. Büyüme beklentilerinin ve ekonomik canlanmanın hızlandığı dönemlerde ise hisse senedi yatırımı ön plana çıkar. Belirsizliğin arttığı kriz ortamlarında riskten kaçınma amaçlı ve mali piyasalardaki sisteme güvensizliğin arttığı zamanlarda ise altına talep artar.
Mert YazıcıoğluMert Yazıcıoğlu / Yapı Kredi Genel Müdür Yardımcısı: “Çok yüksek getiriler peşinde koşmak yerine, varlıklar korunmalı”
En önemli risk iç talebin canlandırılamaması: Küresel finansal kriz, Türkiye’de etkisini reel ekonomide ciddi anlamda hissettirmeye başladı. Son döneme ilişkin veriler, Türkiye ekonomisinin 2008 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren hızlı bir biçimde yavaşladığını gösteriyor. 2009 yılında, küresel resesyon beklentileri gölgesinde, yurt içi büyüme hızında düşüş olacak. Bu arada Rusya'daki ekonomik kriz nedeniyle turizm negatif etkilenebilir. Diğer yandan Avrupa'daki durgunluk nedeniyle sipariş miktarlarının küçülmesi, tekstilde navlun dolayısıyla Çin yerine bizim daha fazla tercih edilmemizi sağlayabilir. Dünya ekonomisi açısından Çin ve Uzakdoğu’dan gelecek haberler sürpriz olabilir. Bu kadar büyük finansal varlık el değiştirirken, Uzakdoğu’da pek bir şey olmuyor gibi görünmesi normal değil. Zira bir şeffaflık sorunu var. Burada bir risk olduğunu düşünüyoruz.
IMF; hem şans, hem de risk: Türkiye açısından ise risk olabilecek en önemli faktör, iç talebin canlandırılamaması olacak. Bu konuda IMF’in önemli bir rol oynayacağı beklentisi var. Ancak bu da önümüzdeki dönemin risk görülen gelişmeleri arasında sayılabilir. Anlaşmanın ne zaman yapılacağı konusunda tartışmalar artarak devam ediyor. Görüşümüz bu kadar dış bilinmezliğin olduğu bir ortamda bu anlaşmanın bir an evvel tamamlanarak ekonomimiz üzerindeki bilinmezliklerin azaltılması gerektiği yönündedir.
Dengeli portföy dağılımı: Özellikle yılın ilk çeyreği üretim göstergeleri anlamında parlak geçmeyecek. Bu doğrultuda şirket kârlarının krizden etkilenmeleri birbirinden farklı olacağından hisse senedi yatırımları daha uzmanlık gerektirecek. Bu dönemde, hisse senetleri konusunda seçici olunması ve aralarında bilançosu ve sektörel beklentileri daha güçlü olanların tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 2009 yılı çok yüksek getiriler sağlamaya çalışmaktan ziyade, eldeki varlıkların makul ölçülerde değerlendirilmesine yönelik çabaların ağırlıkta olacağı bir yıl olabilir. Dolayısıyla biz geneli itibariyle çeşitlendirilmiş dengeli bir portföy dağılımının, bu dönemde daha uygun olacağını düşünüyoruz.
Garantili ve korumalı fonlara ilgi artar: Yılın ilk yarısında sabit getirili menkul kıymetlerin (SGMK) ön planda kalmaya devam etmesi bekleniyor. 2009 da Türkiye yatırım fonu piyasasının ürün çeşitliliği açısından hareketli bir yıl olacaktır. Türkiye'nin bu krizden dış dünya kadar etkilenmeyeceği varsayımıyla Eurobond fiyatlarının çok etkilenmeyeceğini düşünüyoruz. Diğer yandan anapara garantili ve koruma amaçlı fonlara olan ilginin artan çeşitlilik ile 2009’da artarak devam etmesini bekliyoruz. Faiz seviyesinde yaşanan gerilemeye paralel olarak orta ve uzun vadeli yatırım stratejilerine sahip fonlara da talebin devam edeceğini düşünüyoruz.
Döviz riskli: Bireysel yatırımcı açısından bu kadar bilinmezliğin olduğu bir ortamda tek başına hisse senedi yatırımı yapmak riskli olabilir. Bunun yerine A tipi fonlar üzerinden seçilmiş hisse senetlerinin alındığı bir portföyün daha mantıklı olacağını düşünüyoruz. Toplam A tipi fon dahil hisse senedi yatırımlarının portföy miktarının yüzde 10'undan fazla olmasını tavsiye etmiyoruz. Biz bu yıl Euro/dolar paritesinin dalgalanmaya devam etmesini bekliyoruz. Bu nedenle de döviz yatırımlarının riskli olduğunu düşünüyoruz.
İlhami Koçİlhami Koç / İş Yatırım Genel Müdürü: “Krize nakitle girenler; bunu şimdi yatırıma dönüştürmeli”
Krize nakitte girenler şanslı: Kriz dönemine nakitte girenler, şanslı; ama bu nakti, yatırıma dönüştürürse şanslı. Nakitte kalmaya devam edip uygun fiyatlardan varlık alımı yapmıyorlarsa, şansı kullanamadıkları anlamına gelir. Ancak gidişatta hemen dönüş beklenmediği için ciddi varlık yatırımı için erken. Normalde geçmiş krizler, bir yılda duruluyordu. Ancak bu kriz, tüm sektörlerde ve tüm dünyada etkisini gösteriyor. Ama her şeyin bir sonu olduğu gibi, krizin de bir dönme noktası olacak. Beklenti 2010 ve sonrasında dünyada büyüme verilerinin görüleceği şeklinde. Ancak 2010’da ani bir büyüme değil, yavaş bir düzelme bekleniyor. fiirketlerin bilançolarının 2009’a göre biraz daha iyi olacağı tahmin ediliyor. Bu açıdan 2009 yılı naktin değerlendirileceği bir yıl değil. Ancak bazı fırsatları da değerlendirmek gerekiyor. Yine 2010 yılında düzelme beklentisi, yavaş yavaş 2009’un ikinci yarısından itibaren satın alınmaya başlanabilir.
2009’un favori yatırım aracı TL: 2009’un favori yatırım aracı TL enstrümanlar olacak. Yatırımcıların döviz yükümlülükleri olmadığı sürece TL enstrümanlara yönelmelerini öneriyoruz. TL, belli bir süre elde tutulursa, dövizden daha iyi getiri sağlanır. Son dönemde yatırımcıların tercihinin de TL’den yana olduğunu görüyoruz.
Döviz önermiyoruz: 2009’da TL öneriyoruz. Bu, dövizin yukarı gitmeyeceği anlamına gelmiyor. Ancak bu hareket sınırlı olur, sonrasında bir denge noktasına gelir. Dövizde iyi bir yerden alım yapılmış olsa bile yatırımcılar iyi yerden satma konusunda genelde başarısız oluyor.
Faizde vade kısalmalı: Faizde ciddi bir artış beklemiyoruz. Çünkü bankalar çok likit. Kredi veremiyorlar. Yatırım yapmaktan çekiniyorlar. Ellerindeki varlıkları kamu kâğıtlarında değerlendirmeyi tercih ediyorlar. Böyle olunca da kamu kâğıtlarının faizi düşüyor. Yatırımcıya da bankalar gibi yapmasını ve parasını hazine kâğıtlarında değerlendirmesini öneriyorum. Faiz düşüşü öngördüğümüz için yatırımcılara 1.5 yıllık kağıtları önermiştik. Ancak faiz düşüşü ocak ayında 2 puan olunca, beklentimiz gerçekleşti. Böyle olunca vadeyi biraz daha kısaltmakta fayda var. Yine değişken faizli enstümanlar alınabilir. Hisse uzun vadeli alınmalı: 2009 yılı hisse senedi almak için iyi fırsatlar sunacak. Piyasaya iyi satışlar geldikçe, azar azar biriktirme yönünde alım yapılmalı ve alınan hisse en az bir yıl tutulmalı.
Alınabilecek hisseler: Krize rağmen, nakit akışlarında sorun olmayan, krize rağmen büyüyebilen şirketlerin hisseleri alınmalı. Örneğin THY. Hem büyüyor, hem de petrol fiyatlarının düşmesinden olumlu etkileniyor. Perakende, gıda sektörü cazip... İlaç sektöründen Selçuk Ecza krizden etkilenmiyor. Endekse satış gelirse, bu tarz kâğıtlara yatırım fırsatı doğar. Bunun yanında kriz nedeniyle yoğun satış yemiş değerlemesi çok cazip, beyaz eşya, otomotiv, demir çelik hisseleri var. Ekonomilerde düzelme sinyali, bu hisselerde fırsatlar yaratır. Ancak bu hisseler, daha uzun vadeli düşünülmeli. Düzenli temettü veren Tüpraş gibi hisseler var. Şunu belirtmek istiyorum. 2009 borsada alım için fırsatın kaçtığı bir yıl olmayacak. Kısa vadeli trade hareketleri önermiyoruz. Bu, piyasa oyuncularının işi... Endeks için yıl son tahminimiz 34.000. Kısa dönemde ise çok büyük beklenti içinde değilim.
2009’da gelirlerin düşmesi sıkıntı yaratacak: 2009 yılında şirket kârlarının düşmesiyle birlikte vergi gelirlerinde düşüş olması bekleniyor. Yine 2009 yılında devlet ekonomiyi canlandırmak için ekonomik paketler düşünüyor.
Altın: Emtia fiyatlarındaki düşüş biraz daha devam edecek. Ancak altın, biraz daha farklı... İki özelliği var. Altın emtia olduğu için reel sektör tarafından talep edilir. Aynı zamanda en kıdemli madendir ve paranın karşılığı olarak görülür. Finansal sisteme güvenin yok olduğu durumlarda altına karşı talep olur. Bu nedenle de diğer emtialara karşı daha az düştü. Bu krizde insanlar, krizin kaynağı ABD olmasına rağmen parasını bu ülkede tutuyor. Sıfır faizle bu ülkeye borç veriyor. Normal zamanda altının çok daha fazla fiyatlı olması gerekirdi. Altının fiyatının yükselmemesinde iki neden olabilir. İlki reel sektörün talebinin düşmesi… İkinci neden, ABD dolarında durmayı daha güvenli olmayı hissetmesi… Bu nedenle altında ciddi hareket beklemiyorum.