Denge ve Denetleme Ağı, “Etkin meclis için nasıl bir siyasi parti ve seçim sistemi? İhtiyaçlar, ölçütler, öneriler” başlıklı raporunu yayınladı. Demokratik bir rejim için siyasi partilerin yapısı, seçim sistemi ve TBMM üçgeninde değerlendirmelerin yapıldığı raporda, “Uygulanmakta olan yüzde 10 seçim barajı temsilde adaletin önündeki en büyük engellerden biri” tespiti yer alırken siyasi partilerin demokratikleşmesi için, aday belirleme süreçlerinde vatandaşların etkin rol almaları gerektiğine dikkat çekildi.
Kamuoyuna “Meclis de bizi görecek mi? sloganı ile sunulan raporda, 3 Kasım 2019 tarihinde hayata geçirilecek 'Cumhurbaşkanlığı hükümet' sistemine ilişkin önemli ayrıntılara yer verildi. Meclis’in etkin denetim yapmasının vazgeçilmezliği ölçütüne dikkat çekilerek “Var olan Meclis İçtüzüğü’ndeki denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, yeni ek mekanizmaların üretilmesi gerekli” dendi.
Raporun, “Türkiye’de Siyasi Partiler ve Siyasal Hayat” başlıklı bölümünde lider odaklı siyasal hayatın ortaya çıkmasında seçmenlerin siyasi partilere duydukları güvenin altı çizildi ve “Lider odaklı siyasal hayatın ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden biri seçmenlerin siyasi partilere duydukları güvenin azalması ve bunun bir sonucu olarak, üye oldukları ya da sempati duydukları parti ile bağlarının zayıflamasıdır. Buna yol açan nedenlerin başındaysa, Türkiye’de siyasal partilerin kurumsallaşmamış olması gelmektedir” ifadelerine yer verildi.
Denge ve Denetleme Ağı’nın, Türkiye’de Siyasi Partiler Kanunu’nda düzenlenen devlet yardımının partiler açısından eşitsiz bir duruma yol açtığı, siyasi partilerin mali hesaplarının düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu vurgusu yapılan “Etkin meclis için nasıl bir siyasi parti ve seçim sistemi? İhtiyaçlar, ölçütler, öneriler” başlıklı raporunun bazı bölümleri şöyle:
-Siyasetin şeffaf finansmanı konusunda da geniş bir ufuk sunuyor.
-Rapor, demokratik bir rejim için siyasi parti yapısı ve seçim sistemi önerileri sunarken; meclis, etkin milletvekili ve vatandaş ilişkisini de ele alıyor. Konunun en kritik boyutlarından biri olan vekil adaylarının belirlenme sürecini de irdeleyen rapor, Türkiye’de görece az tartışılan bir alanda, siyasetin şeffaf finansmanı konusunda da geniş bir ufuk sunuyor.
Ağ, literatürdeki uluslararası standartlar ile vatandaşların beklentilerini gözeterek belirlediği ölçütler ışığında şu önerileri getiriyor:
● Sistemin tüm unsurları bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı ve reforme edilmeli.
● Yeni hükümet sistemiyle birlikte, bundan sonra yasalar Meclis tarafından yapılacak. Siyasi parti ve seçim sistemi bu durum gözetilerek değiştirilmeli, Meclis İçtüzüğü, bu eksende yeniden ele alınmalı.
● Her başkanlık sisteminde, Meclisin etkin denetim yapması vazgeçilmezdir. Var olan Meclis İçtüzüğündeki denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, yeni ek mekanizmaların üretilmesi gerekli.
● Her ülke, kendi sosyokültürel ve ideolojik yapısına göre, siyasi parti ve seçim sistemini belirler, ancak bu sırada uluslararası uygulamalar da göz ardı edilmemeli.
● Uygulanmakta olan yüzde 10 seçim barajı temsilde adaletin önündeki en büyük engellerden biri.
● Vatandaşların siyasete katılımının en önemli aracı olan siyasi partilerin demokratikleşmesi için, aday belirleme süreçlerinde vatandaşların etkin rol almaları gerekli.
Türkiye’de siyasal hayatın en belirgin özelliklerinden biri, vatandaşların siyasete katılımının en temel aracı olması gereken siyasi partilerle vatandaşlar arasındaki bağın iyice zayıflamış olması, böylece siyasi partilerin politika ve stratejilerini belirlerken giderek daha fazla lidere ve devlete bağımlı hale gelmeleri, dolayısıyla hesap vermeleri gereken merci olarak vatandaşlar ile üyelerinin yerine, liderleri ve devleti görmeleridir. Bu durum, sadece parti içi demokrasi ve siyasi partilerin yapısıyla ilgili değildir. Vatandaşlar ve üyeleriyle bağı son derece zayıflamış partilerden seçilen milletvekilleri de, kendilerini vatandaşa değil, milletvekili seçilmelerini sağladıklarını düşündükleri birey ve/ veya gruplara karşı sorumlu hissetmekte; bu da bir bütün olarak normalde vatandaşların iradesinin tecelli etmesi gereken yer olan parlamento ile yasama sürecini, neredeyse vatandaşlardan tamamen kopuk bir hale getirmektedir. Bu durum ayrıca, siyasi partiler yerine lider odaklı siyasal hayatın egemen olmasına yol açmaktadır.
Lider odaklı siyasal hayatın ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden biri, seçmenlerin siyasi partilere duydukları güvenin azalması ve bunun bir sonucu olarak, üye oldukları ya da sempati duydukları parti ile bağlarının zayıflamasıdır. Buna yol açan nedenlerin başındaysa, Türkiye’de siyasal partilerin kurumsallaşmamış olması gelmektedir.
Kurumsallaşmış partilerin seçmenle bağı daha güçlü olur. Ayrıca kurumsallaşmış bir yapıya sahip partilerde, görece özerk hareket edebilen kurullar ve parti organları süreçlerde etkin olur; böylece parti, bireysel çıkarların aracı olmaktan kurtulabilir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye de siyasal partilerin yeterince kurumsallaşamadığı ve dolayısıyla kalıcı hale gelemediği görülmektedir.
Türkiye’de siyasi partilerin finansmanı açısından en önemli ve tartışmalı konuların başında devlet veya hazine tarafından yapılan yardım gelmektedir. Siyasi partilere devlet yardımı yapılmasının temel gerekçesi, partilerin kamu yararına çalışan kuruluşlar olduğu fikrinden yola çıkılarak, siyasi partileri özel birey ve/veya çıkar gruplarına bağımlı kılmamaktır. Bugün dünyadaki demokratik ülkelerin yüzde 64’ünde siyasi partiler, devlet yardımından yararlanmaktadır.
Ancak Türkiye’de Siyasi Partiler Kanunu’nda düzenlenen devlet yardımı, partiler açısından eşitsiz bir duruma yol açmaktadır. Çünkü milletvekili genel seçimlerinde yüzde 10’luk ülke barajını geçen siyasi partiler, devlet yardımından yüksek oranda pay alırken, milletvekili genel seçimlerinde ülke barajını geçemeyen, fakat geçerli oyların yüzde 7’sinden fazlasını alan siyasi partilerin aldıkları pay düşük kalmaktadır. Ayrıca devlet yardımı ile ilgili bir diğer sorunlu konu, siyasi partilerin, faaliyetlerini yaygınlaştırmak, kadınlar, gençler gibi siyasete katılım konusunda dezavantajlı kesimleri katılıma teşvik etmek gibi alanlarda kullanmaları beklenen devlet yardımını, nereye, nasıl yönlendirmeleri gerektiğiyle ilgili bir kuralın bulunmayışı ve bu paranın nereye harcandığının denetlenmemesidir.
Türkiye’de siyasi partiler konusunda düzenlenmeye ihtiyaç duyulan bir başka önemli alan da, siyasi partilerin mali hesaplarının denetimidir. Anayasa Mahkemesi, sadece kayıt altına alınmış gelir giderleri denetlemektedir ve bu denetimler çok uzun sürmektedir. Böylece, özellikle seçim dönemlerinde kayıt dışı kaynaklar devreye girmektedir.
Siyasi parti finansmanı açısından bir başka konu, siyasi partilerin mali kaynaklarının ve harcamalarının şeffaflığıdır. Bazı partiler internet sitelerinden gelir ve giderlerini açıklasalar bile bunların doğruluğundan emin olabilmenin tek yolu, Anayasa Mahkemesinin yaptığı denetimin sonuçlanmasını beklemektir. Öte yandan bu bilgiler, genellikle güncel ve detaylı değildir.
Bunların yanı sıra, her bir siyasi partinin aldığı bağış miktarı bilinmekle birlikte, bu bağışları kimlerden aldıkları, dolayısıyla kimler tarafından desteklendikleri bilinmemektedir.