HaberTürk yazarı Esin Övet, cezaevinde şarkıcı Deniz Seki ile görüştü. Cezaevindeki günlerini anlatan Deniz Seki, “Öldüm de öbür dünyadan kendimi izliyor gibiyim burada. Duruyorum, öylece duruyorum” dedi.
Övet cezaevine girişte güvenlik sebebiyle “iç çamaşırını” çıkarttığını söyleyerek, “X-ray cihazından bir türlü geçemiyorum. Sürekli bir şey uyarı veriyor. Meğerse iç çamaşırım buna izin vermiyormuş. Yeniden birçok aramadan geçip iç çamaşırımı çıkardıktan sonra içeriye alındım” ifadelerini kullandı.
Esin Övet’in “Çıkmazsam burada çürürüm” başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2014) söyleşisi şöyle:
Deniz Seki, tutukluluk günlerini HT MAGAZİN yazarı Esin Övet’e anlattı. İşte Seki'nin en büyük isteği...
Her gün ruj sürüyorum: Burada her gün makyajımı yapıp ruj sürüyorum. Koğuştaki kadınlara da rujlarını mutlaka sürmeleri gerektiğini söylüyorum. Bırakmıyoruz kendimizi.
Sadece annemi arıyorum: Haftada bir gün telefon iznim var. Onu da annemi arayarak kullanıyorum. İlk dakikalarımız karşılıklı ağlayarak geçiyor. Sonra hal hatır soruyoruz.
Burada herkes eşit: Burada kimse sanatçı Deniz Seki’yi tanımaz. Cezaevinin kapısından girdin mi her şey biter. Herkes eşit. Kimsenin bir ayrıcalığı yok.
Kitabım çıkacak: Kitap yazmaya başladım. İkinci defa cezaevine dönmemin bir nedeni var bence. İlkinde şarkılar çıktı, şimdi de kitap çıkacak. Kendimi yazıyorum.
Kitaplarıma raf yaptım: Etrafımı güzelleştiriyor, yatağımı, başucumu şekillendiriyorum. Perde yapıyorum, kitaplarım için de raf yaptım. O kadar çok kitabım var ki.
Bir teybe ihtiyacım var: Sezen'in dediği gibi burayı verimhaneye çevirmem için bir teybe ihtiyacım var. Şarkı üretmem için teyp olmalı. Bakanlığa yazı yazdık, bekliyoruz.
Öldüm, kendimi izliyorum: Öldüm de öbür dünyadan kendimi izliyor gibiyim burada. Duruyorum, öylece duruyorum. Kalem ve kâğıtla daha dün barıştım.
İngilizce öğreniyorum: Sağlığıma dikkat ediyorum. Onun dışında İngilizce dersleri alıyorum. Ameliyat olduktan sonra da keman derslerine başlayacağım.
Salı sabahı saat 09.50’de Özgür Aras’ın arayıp “Deniz Seki seninle görüşmeyi kabul etti” dediği zaman içimdeki heyecanı anlatamam. Çok uzun zamandır bu haberi bekliyordum. İnsanın 20 yıldır tanıdığı kişiyi ilk kez görecekmiş gibi olma duygusunu da size anlatamam. Değişik duygular içindeydim. Ve tabii hemen harekete geçtim.
Öncelikle Deniz’e güzel, sımsıcak, kendini iyi hissedebileceği bir şey götürmem gerekiyordu. Onu buldum. Hem de en sıcağından... Bir de kitap götürmek istedim. Esra Erol’un bana okumam için önerdiği, benim de bayıldığım Azra Kohen’in ‘Fi’ ve ‘Çi’ isimli iki kitabını götürdüm. Çarşamba sabahı 08.30’da Bakırköy Adliyesi önünde iznimi almıştım bile. İstikamet Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi...
Size yaşadığım heyecanı anlatamam. İçeriye girip kayıt işlemlerini yaptırdıktan ve göz taraması bittikten sonra beklemeye başladım. Bu zaman zarfında Deniz’e götürdüğüm, okuduğum kitaptan bir 50 sayfa daha okudum. Defalarca volta attım ama zaman bir türlü geçmek bilmedi. Saate bakıyorum hep aynı, sanki duruyor. Sonra insan düşünüyor “Burada vakit nasıl geçiyor? Deniz ne yapıyor?” diye.
Ve nihayet beni içeriye alıyorlar. Çok heyecanlıyım. Ama X-ray cihazından bir türlü geçemiyorum. Sürekli bir şey uyarı veriyor. Meğerse iç çamaşırım buna izin vermiyormuş. Yeniden birçok aramadan geçip iç çamaşırımı çıkardıktan sonra içeriye alındım.
Deniz Seki kimsenin geleceğini beklemediği için hazır değilmiş. Ben biraz bekledim çünkü hazırlanıyordu. Ama o bekleme süresi gerçekten geçmek bilmiyor. Giden ve bu derdi çeken ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Ve işte Deniz Seki kapıda göründü.
Saçlarını yakalandığı günkü gibi toplamış. Ama bu sefer daha büyük kurdeleleri olan bir tokası var. Meğer bu kurdeleli tokaları kendi yapıyormuş. Takılarını da orada yapan birinden almış. Deniz “Burada oyalanıyorum. Kalkıyorum, hafif de olsa makyajımı yapıyorum. Ruj sürüyorum. Koğuştaki kadınlara da rujlarını mutlaka sürmeleri gerektiğini söylüyorum. Bırakmıyoruz kendimizi. Her sabah uyanıp hazırlanıyoruz” diyor.
İtiraf edeyim; bu görüşmenin bana bu kadar dokunacağını, bu kadar ağlayacağımı beklemiyordum. Deniz’i o camın gerisinde görmek hiç de hoş değil hatta acayip can acıtıcı. Elinde telefon değil mikrofon olmasını istiyor insan. “Hadi Deniz bize şarkılar söyle, çık şu sandalyenin üzerine” demek istiyor. Ben karmaşık duygulardayım.
İkimiz de uzun süre ağladık. Elimizde olmadan gözyaşlarımız akıyor, akıyor. O kadar çok şey konuşmak istiyoruz, o kadar çok şey sormak istiyorum ki... Bir ara çok hızlı konuşmaya başladık. Hepsini aklımda tutmak, sizlere aktarmak çok zor. Ama elimden geldiği kadar o anı size yaşatmaya çalışacağım.
Ve de bir seçim yapması gerekiyor. Ben “Burada Deniz Seki misin? Nasıl davranıyorlar sana?” dediğimde, “Deniz Seki’yi kimse tanımaz burada. Kapıda her şey biter Esin. Burada herkes eşit” diyor.
Deniz Seki’nin ziyaretçisi bitmiyor. Ben savcıya izin almaya gittiğimde gözlüklerinin üzerinden bana baktı ve “Bir kerelik izin veriyorum” dedi. Belli ki izinlerin önüne geçmeye çalışıyor. Ama Deniz’in morale ihtiyacı var. Arkadaşlarının kendisini ziyaret etmesi de bir o kadar önemli. Deniz’e bu konuda daha hassas davrandıkları ortada.
Bana da bu konuda yardımcı oldukları için çok teşekkür ederim. Ama bizler Deniz’i ne kadar çok görürsek bir o kadar iyi olacaktır. Melesa salı günü Emel Müftüoğlu ziyaret etmiş. Geçtiğimiz günlerde Emre Altuğ gitmiş hatta avukatını da götürmüş. Gülben Ergen de ziyaret edenler arasında. Deniz “Sağolsunlar, bu kadar çok sevildiğimi bilmiyordum. Herkes ziyaretime geliyor. Çok mutlu oluyorum” diyor.
“Bayhan’ı sen mi çağırdın? Gelmesini sen mi istiyorsun?” diye sorduğumda, şu sözlerle üzüntüsünü dile getirdi Deniz:
“Hayır öyle bir durum yok. Ben çağırmadım. Ama gelirse kovamam, tabii ki görüşürüz. Bayhan ile bu mevzunun karıştırılması çok saçma. Ben ne düşündüysem, ne hissettiysem her zaman onu söyledim. O yarışmada ben o sözü söylediğimde Bayhan kötü bir şarkı söylemişti ve Aydan’ın hakkıydı. Bayhan’ın cezaevine girişi, o dönem konusu bambaşkaydı. Hâlâ o olayın gündeme gelmesi beni çok üzüyor. Çünkü gerçekten benim konumla bir ilgisi yok.”
Bana “Dün gece sana mektup yazdım, sabah karşımda gördüm. Acayip oldum” diyen Deniz Seki, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kalem ve kâğıtla yeni barıştım. Dün ilk kez elime aldım. İlk olarak mektup yazdım. Sana, Cengiz Semercioğlu’na, Ayşe Arman’a, Hıncal Uluç’a ve Onur Baştürk’e yazdım. Hâlâ devam ediyorum. Arkadaşlarıma yazacağım, Ahmet Hakan’a yazacağım. Ve kitap yazmaya başladım. Burada senin hikâyen bile sıradan kalıyor. Acayip hikâyeler var. İkinci defa buraya dönmemim bir nedeni var. Diğer sefer şarkılar çıktı, şimdi de kitap çıkacak. Yazmaya başladım. Kendimi yazıyorum, geçirdiğim zamanı yazıyorum. Hislerimi yazıyorum. Günlük gibi ama değil. Çok güzel kitaplar geliyor, okuyorum. Ama verimhaneye çevirmem için teyp lazım ve burada insana ilham perileri gelmiyor. Öldüm de öbür dünyadan kendimi izliyor gibiyim. Duruyorum, öylece duruyorum. Bir şeyler üretmekse üretiyorsun ama yerleşmiyorum buraya. Üst katı kitaplarım için raf yaptım. Alt katta yatıyorum.”