Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Türkiye’deki bankacılık sektöründeki karlılık oranlarında düşüş olduğunu belirterek, “Bankaların kâr etmesinden değil, etmemesinden korkulmalı” dedi.
Bankacılık sektörünün yeterinden fazla sıkılmış durumda olduğunu öne süren Ateş, “Bunun hiç değilse Avrupa standartlarına ulaşmasını istiyoruz” şeklinde konuştu. Sabah Gazetesi’nden Dilek Güngör’ün sorularını yanıtlayan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in açıklamaları şöyle:
Bankacılıkta çarpanlar düştü. Özellikle AB'de. Türkiye için bu avantaj mı?
Dünyadaki bankaların çarpanlarında genel bir düşüş var. Türkiye'de de düştü. Dünyada teknoloji şirketlerinin hisseleri dışında yükselen hisse yok. Regülatörün alacağı tedbirlerle bankaların kârlılıklarının daha iyi seviyelere çıkacağı, bunun da borsayı genelde yukarı çekeceğini biliyoruz. Sektördeki kâr ortalaması 2005-2010 yüzde 18.1, 2011-2015'te 12.8'di. 2015'te ise bu oran yüzde 10.5 oldu. Sermaye Yeterlilik Rasyoları (SYR) da sırasıyla 20.4, 16.3 ve 15.6 olarak gerçekleşti. Bankacılık sektöründe kaldıraç oranları, krediler ve tüketici borçluluğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha geri durumda. Makro ihtiyati tedbirlerin ve ekonomik büyümenin yavaş seyretmesinin etkisiyle sektörde büyüme sınırlı. Türkiye'de bankacılık sektöründe yüzde 10.5 kârdan bahsediyoruz. Enflasyon da yüzde 9'larda. Bankaların makul ölçüde enflasyonun üzerinde reel getiri elde etmelerini sağlamak gerekir. Bankaların kâr etmesinden değil, etmemesinden korkulmalı. Bankalar zarar etse millet mutlu olacak gibi bir durum oluyor ama bu aslında ekonominin kaybıdır.
Ekonomiyi büyütecek reel sektöre kaynak gerek, bankalar da fazla sıkı tedbirler içinde. Bu kısır döngü nasıl aşılacak?
Hassas denge. Fazla sıkmanın da az sıkmanın da riskleri var. 35 yıldır bu işin içindeyim. Kanaatim, bankacılık sektörü yeterinden fazla sıkılmış durumda. Bunun hiç değilse Avrupa standartlarına ulaşmasını istiyoruz. Bu bankaların kredi açısından elini güçlendirecektir.
Basel III'ün etkisi nasıl olacak?
Mart başında Basel III'ün devreye girmesinden sonra SYR olarak çok fazla etkilenmeyeceğiz. Çünkü biz Basel III'ten daha ağır risk ağırlıkları kullanıyorduk. BDDK, dünyadaki ağırlıklara uyulacağını söyledi. Bazı risk ağırlıkları düşeceği için daha fazla kaynak yaratmamızın önü açılacak. Ama Basel III'ün getirdiği başka risk ağırlıkları nedeniyle, örneğin Merkez Bankası'nda döviz olarak duran munzam karşılıklarımızda yüzde 50 risk ağırlığı oluşacak. Bu bizim aldığımız pozitif etkiyi nötrleştiriyor.
Sizce faiz oranları yüksek mi?
Sizin 100 liranız var. Ülkede para yüzde 8 değer kaybediyor. Siz paranızı kaç liraya emanet etmek istersiniz. Enflasyonun 1-2 puan üzerinde almak istersiniz. Yani 110 lira. Banka da enflasyon, personel ve teknoloji giderlerini hesaba katarak bu parayı yüzde 15'e satması lazım. Böyle düşününce enflasyon faizi etkiliyor. Enflasyonla mücadele işin özü. Ama büyümeme de ülkeye yüksek enflasyon kadar zarar verir.
Küresel ekonomide 2008 benzeri bir kriz bekliyor musunuz?
Davos'ta da tartışılan iki şey var: Biri Sanayi 4.0, diğeri Çin. Çin, 2008 yılına kadar dünyada muazzam bir tüketim ve üretim motoruydu. Ama küresel kriz sonrasında bir yavaşlama oldu. Bu da 'tekrar krize girilebilir mi?' endişelerini artırmaya başladı. Ama 2008-2013 arasındaki gibi bir krizin olmasını kimse bekleyemez. Çünkü, kaldıraçlar çok azaldı ve likidite bollaştı. Dünyada sıfır ve negatif faiz ortamı var. ABD ve Avrupa'da bazı finansçılar 'biz bu işten hiçbir şey anlamıyoruz' diyerek işi bırakıyor. Çünkü, şimdiye kadar ekonomi teorilerinde olmayan bir eksi faiz durumu var. Bundan sonra, küresel büyüme ve jeopolitik sıkıntılar dünya gündeminde olacak. Türkiye'nin ise değişik konumu var. Bizde doğal kaynak yok ama girişimcilerimiz var. Yıllık ortalama büyüme 2015'te yüzde 4'ün üzerine çıkabilir. Çok fazla negatif etki olmasına rağmen devinimini sürdürebilen bir ülke. Orta gelir tuzağına düşmeden burayı da geçmesi için en önemli kaynağı insan ve insanın eğitimi.
Turizm sektöründe batık kredilerde bir artış olur mu?
Türkiye'de turizm kredileri 17 milyar dolar. Bunun içinde bizim payımız 2.8 milyar dolar. Piyasa payımız yüzde 17. Önümüzdeki 1-2 yıl belki biraz sıkıntılı geçecek. Bu yıl sektörün kredilerinde 2.7 milyar dolar ana para, 800 milyon dolar da faiz ödemesi var. Önümüzdeki dönemde takipteki kredi oranında sınırlıda olsa bir artış olabilir. TL'deki değer kaybının gecikmeli etkileri nedeniyle, şirketlerin varlık kalitesinde bozulma görebiliriz. BDDK'ya hem Denizbank hem de Bankalar Birliği olarak girişimde bulunduk. Yeniden yapılandırma yoluna gidilirse, buraya karşılık ayrılmamasını istedik. Henüz bir cevap gelmedi. Bunun dışında, turizmcilerin KOSGEB, Eximbank ve Kredi Garanti Fonu üzerinden hiç değilse işletme sermayesi açıkları karşılanabilir. İhracatçı sayılırlarsa teşviklerden yararlanmalarının önü açılır. Bence, THY'nin de bu yıl uzak destinasyonlarını biraz daha azaltıp Avrupa'nın merkezlerinden seferlerini artırması gerekir. Bu yıl sektörün anapara, faiz ve işletme kredisi anlamında 4.3 milyar dolar finansman ihtiyacı var. Bu ihtiyaçla ilgili üzerimize düşeni yapmaya devam ediyoruz. Sıkıntıyı omuz omuza vererek aşacağız.
Proje finansmanında son dönemde özeller arasında çok öne çıktınız. Denizbank için önümüzdeki dönemde öncelikli sektörler hangileri?
Turizm, enerji, gemicilik, altyapı, eğitim, sağlık, KOBİ, tarım, belediyeler ve spor kulüpleri… Bu sektörler benim damarlarımda geziyor. 3'üncü Köprü'den Yeni Havalimanı'na, Kıbrıs Su Temini'nden hastanelere ve limanlara birçok önemli projede baş aktörlerdeniz. Her 5 projenin birinde Denizbank var. 19 yılda 20 milyar dolarlık uzun vadeli finansman sağladık.
2016'da bankacılıkta büyüme nereden gelir?
2015'te olduğu gibi kurumsal ve ticari ile KOBİ kredilerinden gelir. Makro ihtiyati tedbirler gevşetilmedikçe bireysel kredilerin büyümesi sınırlı olur.