Denizlerin kraliçesi Venedik

Denizlerin kraliçesi Venedik
Kanallar, tüneller ve sokaklar labirenti Venedik’te gerçekler ve hayaller birbirine karışıyor. Kazanova’nın, Vivaldi’nin, Marco Polo’nun şehrinin her sokağı ayrı bir giz sahneliyor. Denizlerin kraliçesi Venedik - FOTOGALERİVenedik gerçek sanatın ve bütün bilimlerin kaynağı olan bir sırlar şehri. İnsanın yüreğine aynı anda hem korku hem de hayranlık salan bu duyguyu hissetmemiş birine Venedik’in tarihini ve şöhretini birkaç paragrafla anlatmak zor olabilir. Bu yüzden “Müzik kelimesinin yerine başka bir şey koymam gerekseydi” diyen Friedrich Nietzsche’nin lafını aktarmak gerekebilir: “Ona Venedik derdim.” Santa Lucia Tren İstasyonu’nun karşısında büyük bir kanal uzanıyor. Ahşap tekneler rengârenk yelkenlerini açmış kanalın ağzına doğru yol alıyorlar. Marco Polo, Giovanni Caboto gibi gezginlerin ve kâşiflerin şehri burası. Gizemli bir nedenden ötürü delik deşik olmuş taşlar, üzerinde yürüdüğünüzde uğursuzluk getirdiğine inanılan kaldırımlar, haydutların saklandığı köşe taşları ve mucizevi olduğu için yanında geçerken dokunulan sütunlarla dolu. Kendi içinde küçük kara delikler barındıran Venedik, rüzgârlar, dalgalar ve yankılarla konuşuyor, ışıklar, gölgeler ve yansımalarla bulanık mevcudiyetini gözler önüne seriyor. Venedik o kadar rutubetli bir şehir ki, yağmurdan sonra Venediklilerin ıslak ruhlarından gökkuşakları gibi renklerin yükseldiği söyleniyor. San Marco aslanıYüzyıllar boyunca ‘Serenissima’ yani dünyanın en duru şehri kabul edilmiş, ‘Denizlerin Kraliçesi’ Venedik’in sokaklarında dolaşmak büyük bir keyif. Balık, meyve ve zencefil satan pazarcıların olduğu geniş caddelerden geçip maskeler ve camdan çeşit çeşit nesneler yapıp satan dükkânların bulunduğu küçük sokaklara girebilirsiniz. Bir köprüyü, sonra bir diğerini daha aştıktan sonra San Marco Meydanı’nın girişindeki taş sütunlara ulaşmak mümkün. İki sütundan birinin tepesine San Marco aslanının heykeli dikilmiş. San Marco Meydanı’nın her iki tarafında revaklı bir yol uzanıyor ve kırmızı bir rokete benzeyen çan kulesi tam karşıda dikilmiş, adeta havalanmayı bekliyor. Etrafa yayılan kızarmış balık, baharat, pasta ve çörek kokuları arasında San Marco Kilisesi’ne ulaşabilirsiniz. Karaya vurmuş bir sualtı yaratığını andıran bu yapı, sanki hiçbir ölçü alınmadan inşa edilmiş. Kilisenin ön yüzündeki altından arabaların çektiği atlar İstanbul’un Konstantinopolis olduğu zamanlarda hipodromu süslüyorlarmış. San Zaccharia Kilisesi’nin önündeki gondolculardan biriyle anlaşıp Grande Canale’den (Büyük Kanal) geçip Rialto Köprüsü’ne ulaşabilirsiniz. Sisten örülmüş gri hamaklar kanalın üzerine asılmış. Gondol ile Hun imparatoru Kubilay Han’ın sarayında yaşamış Marco Polo’nun evini ziyaret edebilirsiniz. Yakın zamanda yapılan bir restorasyon sırasında evin tabanında Asyalı bir kadına ait olduğu düşünülen bir iskelete rastlanmış. Oryantal kıyafetlerle ve takılarla gömülen bu kadının başının üzerindeki değerli taçta kadının kimliğini ortaya seren bir arma varmış: Kubilay Han’ın imparatorluk arması. Polo’ya kalbini kaptırıp buralara kadar gelen güzel prensesin Kubilay Han’ın kızı olduğu düşünülüyor ve geceleri evini özleyen ölü prensesin şarkılarının tüm sokakta yankılandığı söyleniyor. Görülmesi gereken yerler • Rialto Köprüsü: San Marco Meydanı’nın batı tarafından çıkıp, turist güruhunun aktığı yönden ayrılmazsanız önce küçük bir meydana ulaşırsınız. Sonra da farkına bile varmadan büyük, beyaz bir köprünün basamaklarını tırmanmaya başlarsınız ve kendinizi süslü revaklarıyla kanalın üzerinde asılı duran Rialto’da bulursunuz. • Lido Adası: Thomas Mann’ın ‘Venedik’te Ölüm’ kitabının kahramanının kaldığı adaya San Marco Meydanı’ndan kalkan teknelerle ulaşılıyor. Beş yıldızlı otelleri, kumsalları ve Venedik Film Festivali zamanında gelen ünlüleriyle Lido küçük bir mücevher. • Palazzo Ducale (Dukalık Sarayı): Kazanova’nın kapatıldığı hapishanenin de bulunduğu sarayın 500 yıllık tavanı muhteşem. En büyülü anı Geniş yollar yerini kanallara açılan daracık yollara bırakır. Kaybolmayı göze alıp ölüler ve şeytana göndermelerde bulunan sokak isimlerini geçtikten sonra bir anda küçük bir avlu çıkıverir karşınıza. İçlerinden taptaze çiçeklerin fışkırdığı, kilimler ve aile armalarının süslediği balkonlardan yükselen bir müzik tüm avluyu doldurur. Bu küçük, dörtgen mekânın başka bir dünyaya aitmiş gibi duran bir ruhu vardır. Nitekim fotoğrafını çektiğinizde fotoğrafın kenarında köşesinde uçuşan hayaletleri görebilirsiniz. Nerede yenir? Rialto’nun çevresinde sıralanmış restoranlarda kanalın kenarında bir masaya oturup dillere destan et yemeklerini tadabilirsiniz. Ama daracık sokaklarda aniden karşınıza çıkan trattoria’lara da şans tanıyın. Eğer şansınız yaver giderse gondolcularla beraber yemek yiyebilirsiniz. Türkiye’de olduğu gibi burada da sizi restorana sokmaya çalışan garsonların bulunduğu yerlerden uzak durun. Sokaktaki marketlerden taze meyveler alıp bir banka çökebilir ve kanal manzarası eşliğinde keyif çatabilirsiniz. Nerede içilir? Kasasında Giuseppe Cipriani’nin ya da oğlunun beklediği Harry’s Bar bir zamanlar Proust, Byron ve Hemingway gibi yazarların uğrak yeri olmuş ve Venedik’in en büyük sembollerinden biri. Cipriani ailesi tarafından açılan bu barda Bellini’nin tadına bakabilirsiniz. Ünlü Venedik Grappa’sını deneyecekseniz dikkatli olun, oldukça sert. Campari’yle yapılan Spritz’i şehirdeki bütün barlarda bulabilirsiniz. Gece hayatını yaşamak istiyorsanız üniversitenin yakınlarındaki Campo Santa Margharita’yı ya da Rialto’nun batı yakasındaki Erneria’yı deneyin. Bunun dışında gelen kadınların hatıra olarak sutyenlerini bıraktıkları Jazz Cafe oldukça ilginç bir mekân. Nerede kalınır? Hotel Cipriani: San Marco Meydanı’ndan tekneyle birkaç dakikada ulaşılan Giudecca Adası’nın bahçeleri arasındaki Hotel Cipriani kanal manzaralı odalarıyla büyüleyici bir yer. Kendi şaraplarını üreten otel Doğu Ekspresi müşterileri için yapılmış ve bu sene 50’inci doğum gününü kutluyor. Avogaria: Üç tane odası bulunan bu misafir evi tarzı otelde odaların özel avluları var. Bu avlular müşterilerin dinlenip yemek yemeleri için özel hazırlanmışlar. Hotel Villa Albertina: Lido Adası’nda önünde kumsalı olan 100 yıllık bir otel. Ne alınır? Maskeler şehrinden bir maske almak oldukça klasikleşmiş bir davranış. Bunun yanı sıra sadece burada satılan resimli çocuk kitapları küçükler için güzel bir hediye olabilir. Murano Adası ise cam eserleriyle ün yapmış. Cam eşyaların hem nasıl yapıldığını seyredebilir, hem de beğendiğiniz bir şeyler bulabilirsiniz.