Elazığ Sivrice merkezli depremin ardından deprem vergileri, her depremden sonra gündeme gelen yargı süreçleri ve bilim insanlarının uyarılarının neden dikkate alınmadığı tartışılmaya başlandı.
Bu noktada, bundan 17 yıl önceye dönmekte fayda var.
Bingöl’de, 1 Mayıs 2003’te meydana gelen depremde 177 kişi yaşamını yitirdi. Bu depremde, en büyük trajedi, Çeltiksuyu Pansiyonlu İlköğretim Okulu’nun çökmesiyle yaşandı. 84 öğrenci ve 1 öğretmen, kat kat devrilen okulun beton yığınları arasında can verdi.
Hemen ardından sorumluların cezalandırılması tartışması başladı. O günlerde henüz 1999 Marmara depreminden sonra açılan davalar sürüyordu ve buradaki sorumluların cezalandırılması da sürekli gündemdeydi.
Ancak Çeltiksuyu davası da Marmara depremi davaları gibi hüsranla sonuçlandı. Müteahhide 3,5, mühendise 2,5 yıl ceza verildi ve kuşa dönmüş bu cezalar Yargıtay tarafından onandı.
Marmara depreminden sonra açılan 2100 davasının 1800’ünün zamanaşımına girmesiyle yaşanan hayal kırıklığı Çeltiksuyu ve diğer deprem davalarında da yeniden oluştu. Denetimden sorumlu bakanlık yetkililerinden ceza alan olmadı.
Bingöl depreminden sonra yapılan tespitler, kentteki tüm binaların yüzde 55’inin, konutların yüzde 56’sının hasara uğradığını gösterdi.
Bu depremin ardından Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Doğu Anadolu Fay Hattı üzerindeki çalışmalar yoğunlaştı. 2015’te Prof. Dr. Feyzi Bingöl, Elazığ'da, 6.5-7 büyüklüğünde bir depremin beklendiğini belirterek, şunları söyledi:
"Elazığ'a baktığımızda; Elazığ Doğu Anadolu fay hattının yanında, kuş uçuşu 25 kilometre Sivrice İlçesi, Hazar Gölü'nden geçen faya oldukça yakın. Bu fay zonu tarihte büyük depremler üretmiş ve bundan sonra da üretecektir. Ama depremin tarihini bilmemiz mümkün değil. Bu fay zonu özellikle Palu-Bingöl arası kırılmamış bir bölge. Bu bölgede ileride 6.5-7 büyüklüğünde bir deprem olasılığı var. Kuzey Anadolu fay hattında daha kısa zamanlı ama Doğu Anadolu fayında, özellikle Elazığ yöresinde, yaklaşık 120-130 yıl önce meydana gelen depremler var. Ancak o dönemlerde bu depremler aletsel ölçüm olmadığı için gözlemlere dayanılarak söylediğimiz büyüklükler var. İşte bu fay üzerinde 150 ile 200 yıl arasında önemli depremler meydana gelmektedir. Bazı bölgelerde enerji birikimi önemli bir seviyeye ulaşmıştır. Önemli olan burada bir depremin meydana geleceğini bilerek, yerel yönetimler veya merkezi yönetimlerin şehirlerde veya köylerde tedbir alması, şehirlerin veya köylerin depreme dayanıklı olarak yapılmasıdır."
Bu uyarıları Türkiye’nin sayılı uzmanlarından Prof. Dr. Naci Görür’ün hazırladığı raporlar izledi. Görür, Sivrice depreminin ardından “Bu deprem endişe vericidir, hat uyandı” açıklamasını yaparken, sosyal medya hesabından, şunları paylaştı:
"Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek bir şey yapılmadı. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi… Bununla da kalmadık. Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ’deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım. TÜBİTAK, DPT gibi birçok yere başvurduk reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin ergeç geleceği biliniyor. Neden daha ortada deprem yokken oralar ele alınmıyor? Bileniniz var mı?"
Depremden hemen sonra Kızılay Başkanı’nın paylaşıp daha sonra sildiği “bağış yapabilirsiniz” twiti, deprem vergilerini de tartışma konusu haline getirdi. Sosyal medyadaki tartışmaların büyümesinin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan, provokatif paylaşımlarla ilgili takibat yapılacağı açıklaması geldi. Hemen ardından Ankara Başsavcılığı da provokatif paylaşımlarla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı. Soruşturmanın deprem vergileri mi yoksa hakikaten yardım çalışmalarını sekteye uğratacak yanıltıcı bilgiler paylaşanlarla mı ilgili olduğu henüz belirsiz.
Ancak deprem vergisi tartışması yeni değil.
2011’de Van depreminden sonra da konu tartışıldığı ve dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplanan vergilerin sağlık, eğitim, duble yollar gibi 74 milyonun ihtiyacını karşılamak için kullanıldığını söyledi. Şimşek, uluslararası vergi uygulamalarında da 'tek bir harcama için vergi toplanması' mantığının doğru bulunmadığının altını da çizdi. Şimşek, bu vergilerin kendilerinden önceki hükûmet döneminde ‘geçici’ olarak çıkarıldığını; ancak daha sonra yine kendilerinden önceki hükûmet tarafından ‘kalıcı’ hale getirildiğini anlattı. Dolayısıyla kendi hükûmetleri döneminde ‘deprem’ adı altında bir vergi uygulamaya koymadıklarını, mevcut şekliyle vergi alımına devam ettiklerini söyledi.
Aynı tartışma, 2019’da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıyla yeniden alevlendi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bu konudaki soruları şöyle yanıtladı:
“Biz neyle uğraşıyoruz Kılıçdaroğlu neyle uğraşıyor? Herhalde Kılıçdaroğlu bu tür durumlarda televizyon karşısına geçip gündemi değiştirmekle ilgili konularda çok mahir. Herhalde televizyon karşısında otururken birisi 'Gündemi nasıl değiştirebiliriz.' dedi. O şekilde aklına geldi herhalde. Bu soru nereden çıktı? Biz vatandaşımızın hayatını nasıl kurtarabiliriz, geleceğe dönük nasıl kararla alabiliriz diye tüm bakanlıklarımızla... Sayın Cumhurbaşkanımızın her an konuyu çok yakinen takip ettiği bir ortamda '1999'daki deprem vergisi' derse cevap verelim. Şu anda da eğer televizyon karşısında bizi izliyorsa çayını ve kahvesini yudumlayarak. Biz cevabını verelim oradan dinlesin alsın. Bütün basında da çarşaf çarşaf görüyorsunuz ne kadar verginin toplandığını. Bizim 2002'den itibaren AK Parti iktidarı olarak göreve geldiğimizden itibaren geçici olarak oluşturulan ve konulan Özel İletişim Vergisi'nden bizim iktidarımız döneminde sadece 675 milyon liradır. '7,4 milyar' diyorsunuz ya onun 675'i sadece bizim dönemimizde. Ondan sonrasında da bu kalıcı vergiye dönüştürülüyor. Farklı isimler altındaydı. Tek bir özel iletişim vergisi altında kalıcı vergiye dönüştürülüyor. Orada da o kalıcı vergi bütçeye giden bir şey. Ama 65 milyar lira cari rakamlarla da orada var."
27 Eylül 2019’da, konuyla ilgili açıklama yapan CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen de deprem vergilerini, ne kadar toplandığını, nereye harcandığını sorduklarını ancak 1 yıldır yanıt alamadıklarını belirterek “Yaklaşık bir yıl önce Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a çok net, yorumsuz sormuştuk. ‘1999'dan 2018 yılına kadar toplanan paranın ne kadarı depremlerin vereceği zararları önlemek için kimler tarafından ne şekillerde harcanmıştır?’ Onlar da ‘Biz bilmiyoruz İçişleri Bakanlığı bilir’ dedi. Biz daha sonra CİMER aracılığı ile gene sorduk. Cevap veren yok. Kimse bilmiyor. Deprem için toplanan katrilyonları kim harcadı nasıl, nereye harcadı? Şu anda bilen yok. Bu durum iktidarın ayıbıdır.”
Elazığ depreminin gerçekleştiği andan itibaren deprem vergisi, sorumluların hesap vermesi, yardımların doğru yere ulaştırılması ile ilgili tartışmalara, “siyaset yapmayın” yanıtı veriliyor. Oysa her depremden sonra aynı tartışmalar yeniden alevleniyor. Zira hesap verilmesinin yüksek siyasetle ilgisi yok. Ankara’da, 6.8 gibi çok büyük bir deprem olmasına rağmen zayiatın önlemler sayesinde görece düşük olduğu tespitleri yapılıyor. Deprem sonrasındaki organizasyon konusunda da doğru adımlar atıldığı, bunun deprem sonrasında görüldüğü yönünde değerlendirmeler var. Ancak bir deprem ülkesinde ve önceden mutlaka deprem görülebileceğinin belirtildiği bir noktada gerçekleşen depremden sonra yine can kayıpları, yaralılar, çöken binalar söz konusu. Geleceği söylenen büyük depremler düşünüldüğünde, tablo yine iç karartıcı. Bir yandan devlet ve toplum tüm gücüyle Elazığ’da destek olmaya çalışırken, diğer yandan vakit kaybeden gerçek önlemler alınması, bilim insanlarına kulak verilmesi gerekiyor.