Deprem bölgesindeki yabancı arama ve kurtarma ekipleri: Sırt çantamızda getirdiğimizden daha çok şeyle döndük

Deprem bölgesindeki yabancı arama ve kurtarma ekipleri: Sırt çantamızda getirdiğimizden daha çok şeyle döndük

Özge Özdemir, Ilgın Yorulmaz, Stelyo Berberakis ve Tarık Demirkan Londra, Tokyo, Atina ve BudapeşteBBC Türkçe

Kahramanmaraş ile beraber 11 şehri etkileyen depremlerin ardından dünyanın dört bir yanından arama ve kurtarma ekipleri bölgeye gitti.

74 ülkeden en az 7 bin kişi, arama ve kurtarma çalışmalarından sağlık alanındaki faaliyetlere kadar çok farklı şekilde depremzedelere yardım etti.

BBC Türkçe’ye konuşan farklı ülkelerden yabancı arama ve kurtarma ekibi personeli, bu büyük afetin yol açtığı yıkımdan çok etkilendiklerini, bölge halkının yardımlarını ve cömertliğini unutamayacaklarını anlattı.

Matthias Gerber İsviçre merkezli, K9 köpekleriyle arama ve kurtarma çalışmaları yapan REDOG adlı organizasyonla Türkiye’ye gelen bir gönüllü.

Gerber, “Deprem bölgesine vardığımızda büyük bir yıkımla karşılaştık, gerçekten çok korkunçtu. Çöken binalar, altında kalan insanlar… Arama çalışmaları genel olarak zordu, çünkü insanların üzerinde çok miktarda moloz yığını vardı. Köpeklerin saptayabilmesi için fazla koku gelmediğinden molozları sürekli, tekrar tekrar boşaltmamız gerekti” diyerek ilk gözlemlerini anlatıyor.

İspanya merkezli tıbbi yardım kuruluşu Samu’nun başkan yardımcısı olan ve halen Gaziantep’te bulunan Borja González de Escalada, deprem bölgesine varır afetin boyutunun ve yapılacak çok fazla şeyin olduğunun farkına vardıklarını ifade ediyor:

“Bir enkazdan diğerine hiç durmadan çalıştık. İnsanlar bize çok yardımcı oldu, hiç sorun yaşamadık. Herkes bize ne kadar minnettar olduğunu gösterdi. Hangi ülkeden gelmiş olursak olalım, amacımız ya da görevimiz ne olursa olsun herkes birbirine yardım etmeye çalıştı.”

"Yöre halkı ile irtibata geçtik"

Yunanistan’dan deprem bölgesine giden itfaiye komandolarından Panayottis Yannopoulos, deprem bölgesindeki kentleri “tamamen harabeye dönüşmüş bir vaziyette bulduklarını” aktardı.

Bölgeye varan ilk ekiplerden olduklarını belirten Yannopoulos, İsviçreli arama ve kurtarma ekipleriyle anlaşarak bir deprem koordinasyon merkezi oluşturduklarını ifade etti:

“Deprem bölgelerine gelen uluslararası yardım ekipleri, ilk günlerde bu merkez üzerinden yönlendirildi.

"Deprem bölgelerinde enkaz altında kalanlar hakkında bilgi toplamak amacıyla yöre halkı ile irtibata geçtik. Bize gösterdikleri yerlere giderek enkaz kurtarma çalışmalarına başladık.

“Sahada çalışmak elbette zordu. Çünkü her şey darmadağın olmuştu. Artçı depremlerin arasında yaptığımız kurtarma çalışmalarında da zorluklarla karşılaştık.

"Zamanla yarışıyorduk. İlk günlerde enkaz altından gelen seslere ağırlık verdik.”

"Türk ekiplerle dayanışma içinde çalıştık"

Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından Türkiye’ye yollanan ve sayıları 140’ı bulan arama ve kurtarma uzmanının lideri olan Hideaki Yamamoto, sahadaki gönüllülerin müthiş bir dayanışma içinde olduğunu vurguladı.

Japonya’ya döndükten sonra havalimanında BBC Türkçe’ye konuşan Yamamoto, bu sayede Ankara’dan gelen bir Türk ekiple beraber Kahramanmaraş’ta bir kadının enkazdan çıkarılmasına yardım ettiklerini ve Japon doktorların ilk müdahaleyi yaptıklarını söyledi.

Japon ekip, depremden 24 saat sonra götürüldükleri Kahramanmaraş’ta çalışmaya hangi binadan başlayacakları belirtilmeyince enkazda yakınları olan vatandaşların ısrarları sonucu Onikişubat mahallesindeki bir binaya gitmeye karar vermiş.

Yamamoto, ilk gece koordinasyonla ilgili yaşanan deneyimin ardından Japon ekibin liderliği üstlendiğini ve diğer yabancı ekiplerle koordineli çalışmaya başladığını anlattı.

Ondan sonraki günlerde AFAD tarafından her gün sabah 6 ve aksam 6 olmak üzere düzenli toplantılar yapıldığını, her ekibin eline kurtarma çalışması yapılacak binaların listelerinin verildiğini ve bu şekilde çalışmaların koordine edildiğini belirtti.

Yamamoto ilerleyen günlerde AFAD’ın Japon ekibe yardımcı olduğunu, ulaştırma ve benzin gibi çok gerekli ihtiyaçlarını giderdiğini ifade etti.

"Köpeklerin kendi zamanına göre arama çalışması yapılıyor"

Gösterdikleri özveri ve çabayla arama-kurtarma çalışmalarının sembolü haline gelen köpekler, ekiplerin yaşayanları bulması ve yerlerini tespit etmesi açısından büyük bir öneme sahip.

Arama ve kurtarma ekipleriyle beraber çalışan köpekler, koklayarak enkaz altındakilerin bulunması için özel bir eğitimden geçiriliyor.

Köpeklere verilen eğitimin ilk aşaması, önce bulması kolay birinin yerini saptamak oluyor.

Köpekler, kayıp kişiyi bulunca oyuncaklarla ve yiyecekle ödüllendiriliyor, bu yüzden kayıp kişileri bulmayı seviyorlar.

İsviçreli ekip REDOG’dan Gerber, “Daha sonra arama operasyonunun zorluğunu kademeli olarak artırıyoruz, daha az kokunun geldiği koşullar yaratıp kişilerin daha derinlerde olduğu senaryolar oluşturuyoruz. Böylece köpekleri daha zor koşullara alıştırıyoruz” diyerek köpeklerin eğitim sürecini anlatıyor.

İspanyol Samu organizasyonundan Borja González de Escalada, köpeklerin çalışma ritminin arama ve kurtarma operasyonlarının süresini belirlediğini vurguluyor:

“Köpeklerle ne kadar mümkünse o kadar uzun süre çalışabiliyoruz.

"Köpekler kendi vakitlerine göre çalışabiliyor, onları hiç durmadan çalıştıramıyorsunuz.

"Onlar da yoruluyor. Bazen kendilerini arama operasyonlarından uzaklaştırmaları gerekiyor.”

"Bir aileyle yüzleşip yakınlarını kaybettiklerini söylemek çok zor"

Yabancı arama ve kurtarma ekiplerini en çok zorlayan durum, yakınlarını arayan aile mensuplarına sevdiklerini kaybettiklerinin haberini vermek olmuş.

Ancak yabancı ekipler, ailelere en azından cenazelerini teslim edebilmenin de önemli bir görev olduğunu aktarıyor.

Kimi ekipler, yakınlarının bulunduğu enkazın aranması için ısrar eden depremzedeler yüzünden zorluk yaşasa da bu durumu anlayışla karşıladıklarını ifade ediyor.

İsviçreli ekip REDOG’dan Gerber, Antakya’da yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor:

“Antakya’da çok sayıda enkazda aynı anda çalışmamızı isteyen yerel halk ile bazı sorunlarımız oldu, tabii ki çok çaresizdiler. Hepsine yardım edemedik.

"Bu yüzden istediğimizden daha erken bölgeden ayrılmak zorunda kaldık. Bizi kendi enkazlarına götürmek istediler, çünkü onlar için o taraf daha önemliydi.

“Bunu da çok iyi anlıyorum. Ancak çok sınırlı kaynağımız olduğu için belirli bir yere konsantre olmak zorundaydık.

"Oradan en iyi sonucu almak zorundayız, o yüzden çok sık yerimizi değiştiremiyoruz.”

Antakya’da yıkımın çok büyük olması dolayısıyla çok fazla sayıda üzücü haber vermek zorunda kaldıklarını söyleyen kişilerden biri de İspanyol Samu organizasyonundan Borja González de Escalada.

“Antakya’da maalesef canlı kimseyi bulamadık, durum daha kötüydü. Orada yapabildiğimiz tek şey, aile üyelerine sevdiklerinin artık yaşamadığını söylemek oldu” diyen Escalada, “Annelerin enkaz altındaki çocuklarına ya da aile üyelerine bağırması, bir yanıt almaya çalışması, betonlara vurması, çok çok üzücüydü. Bir aileyle yüzleşip yakınlarını kaybettiklerini söylemek çok zordu” açıklamasında bulunuyor.

"Ekip liderimiz çıkardığımız çocuğun babasıyla ağladı"

Macaristan’dan giden Huba Rescue 24 arama ve kurtarma ekibi koordinatörü Mark Szabo, “Hastanelerin ve ambulansların kapasitelerinin ötesinde dolu olması bir sorundu” diyerek bu sorunun yaralıların yaşam şansını ciddi oranda azalttığını belirtti.

Szabo enkaz başında çok zor kararlar vermek zorunda kaldıklarını, bunun ruhsal yorgunluğunun ağır olduğunu, “Enkazda çocukları kalan babanın yakarışlarına dayanmak kolay değil mesela. Ya da enkaz altında üç metre ötede babalarıyla konuşan iki kardeşi duyuyorsunuz, yüreğiniz parçalanıyor” sözleriyle özetledi.

Szabo, başlarına gelen ve etkilendikleri bir olayı ise şöyle anlattı:

“Bir keresinde aramayı durdurmamız istendi, çünkü çok zaman kaybediliyordu, ama aile oradaydı ve içeride çocuk vardı. Ben de benim çocuğum olsa gerekirse tırnaklarımla kazar, yine kalırım orada diye düşündüm ve bize gelen direktifi reddettik. Sonunda çocuğu çıkarmayı başardık. O zaman ekibimizin şefi, ki bir baba, enkazdan kurtardığımız çocuğun babasıyla birlikte ağladı.”

"Duyduğumuz insan çığlıklarını hayatımızın sonuna kadar beynimizde taşıyacağız"

Dünyanın başka yerlerindeki afet bölgelerinde de bulunan Escalada, “Türkiye’deki insanların çok cömert ve yardımsever olduğunu” söylüyor:

“İşbirliği ve hayatta kalma ruhu ile enkazdan çıkanların yardım etme isteği, çok etkileyiciydi. İnsanlar elektrikleri ya da başlarında bir çatı olmamasına rağmen başka yerlere gitmek yerine, kalıp yardım etmek istedi. Bir yardım gerekirse diye günlerce sokakta uyudular.”

REDOG’dan Matthias Gerber, sahada Türk arama ve kurtarma ekibi GEA ile beraber 40 kişiyi enkaz altından çıkardıklarını söylerken, “Şu an bile size bunu anlatırken tüylerim diken diken oluyor” ifadesini kullanıyor.

İspanya’dan deprem bölgesine gelen GIREcan itfaiye ekibi de yerel halkın cesaretinden ve cömertliğinden çok etkilendiklerini vurguluyor.

Ekibin sözcüsü Juan Manuel Gómez Rama, “Sırt çantalarımızda götürdüğümüzden daha çok şeyle döndük, Türk insanının kalitesini ve direnişini hep kalbimizde taşıyacağız” diyor.

Yunan itfaiye komandosu Konstantinos Nikas ise şöyle anlatıyor bölgede yaşadıklarını:

“Yöre halkı bizi kucakladı. Bize yemek ikram ediyorlardı. Yunanistan’dan geldiğimizi söyleyince bize kardeş muamelesi yaptılar. Çok duygusal anlar yaşadık. Duyduğumuz insan çığlıklarını hayatımızın sonuna kadar hatırlayacağız."