Deprem uzmanı Prof. Ercan: Bana göre İstanbul depreminin tarihi...

Deprem uzmanı Prof. Ercan: Bana göre İstanbul depreminin tarihi...

İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, "Bana göre İstanbul depreminin tarihi 2045'tir. Eğer şanslıysak ve tarihteki üçüncü gecikme olayı yaşanırsa, İstanbul depremi 2225'te olur" dedi.

"Türkiye'nin asıl en büyük depremi Ankara'da olacak" diyen Ercan, "Cumhuriyeti, özgürlükleri, demokrasiyi kaybetmekten daha büyük bir deprem olabilir mi! Bunlarla ilgili önlem almalı, ülkemizin karanlıklara gömülmesine engel olmalıyız. Depremden daha önemli olan da budur" görüşünü dile getirdi.

Sözcü'den Yüksel Şengül'ün sorularını yanıtlayan (10 Mayıs 2017) Prof. Ahmet Ercan'ın açıklamaları şöyle: 

– Deprem konusunda herkes endişeli ve neler olacağını merak ediyor hocam…

Türkiye çok kritik bir konumda bulunuyor. Bir tarafta Avrupa, diğer tarafta Asya ana karaları var. Bu iki ana karanın arasında çamaşır sıkılır gibi sıkılan bölge ise Anadolu yarımadası oluyor. Mısır'ın bulunduğu yerden ise Afrika ana karası Ege'nin altına doğru dalıp, Anadolu'yu yukarı doğru kaldırıyor. Bütün bu devinimler sonucu arada kalan Türkiye ana karası yırtılıyor. Her yırtılma sonunda da depremler ortaya çıkıyor.

Prof. Ahmet Ercan

– Anadolu'da depremler ne zamandan beri oluyor?

Türkiye'de 2 milyar yıldan beri depremler oluyor, olmaya devam edecektir. Bu öyle bir şey ki, Tanrı sevdiği ülkeye deprem verir. Deprem, kullanmasını bilene lütuftur.

– Şaka mı ediyorsunuz hocam! Depremin neresi lütuf oluyor? 

Deprem demek, enerji demek. Depremin 3 bileşeni vardır. Biri sarsıntı, ikincisi sıcaklık, üçüncüsü de ışık bileşenidir. Biz sadece sarsıntı bileşeni ile uğraşıyoruz. Depremle birlikte sıcaklık bileşeni meydana geliyor, o bölgeyi en az 150-200 santigrat derece ısıtıyor. Oradan biriken kızgın buharla elektrik enerjisi elde etmemiz mümkün. Sıcaklık bileşeninde oluşan sıcak sulardan da turistik kaplıcalar açılabilir.

– Bunları kullanabiliyor muyuz?

Deprem kuşağı üstünde olan Türkiye, depremle dost olup, onu kullanabilse inanın enerji sorunumuz ortadan kalkar. Ayrıca krom, nikel, kurşun, çinko gibi maden yataklarımızdan faydalanmamız gerekiyor. Türkiye 62 çeşit metal türüyle maden zenginliği konusunda dünyada birinci sıradadır. Bütün bunları deprem kuşağında olmamıza borçluyuz. Biz depremleri ne enerjiye, ne madenciliğe, ne turistik kaplıcalara dönüştüremiyoruz. Biz sadece depremden korkuyoruz ve önlem almadığımız için de ölüyoruz. Acı ama gerçek budur.

– Depreme önlem olarak Kentsel Dönüşüm projesi uygulanıyor. Size göre bu yeterli midir?

2003'te ‘Türkiye ile İstanbul'da Depreme Çözüm' adlı bir kitap yazdım. Kentsel Dönüşüm'ün çekirdeği olan konuları yazdım o kitapta. Bu konuda benden görüş istediler, tüm bilgilerimi aktardım. Sonunda Deprem Yasası'nı (Kentsel Dönüşüm) çıkardılar. 2007'de yenilenen yasa, bugünlerde yine yenileniyor. 1950'den bu yana gelen göç nüfusuyla kent şişti, çarpık yapılaşma arttı. Bu göç durdurulmalı. Aksi halde Kentsel Dönüşüm sadece rüya olarak kalır. Çünkü alt yapı sabit kalırken, aynı alanlara daha fazla insan taşınmaya başlandı. Yapılan, ne yazık ki Kentsel Dönüşüm değil Kentsel Bozuşum'dur.

– “Katıksız Atatürkçü ve laik” denilen Övgün Ahmet Ercan, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili neler söyler?

Atatürk'ün kanı canı pahasına ve tek başına mücadele ederek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde ne yazık ki bir karşı devrim olmuştur. Şu anda ülkeyi yönetenler İmam Hatipliler'dir. Dinci bir devlet gelişmiş durumdadır. Türkiye şeriata doğru yürümektedir. Laik insanların sayısı giderek azalmıştır.

– Yine depreme dönelim mi?

Türkiye'nin asıl en büyük depremi Ankara'da olacak. Cumhuriyeti, özgürlükleri, demokrasiyi kaybetmekten daha büyük bir deprem olabilir mi! Bunlarla ilgili önlem almalı, ülkemizin karanlıklara gömülmesine engel olmalıyız. Depremden daha önemli olan da budur.

"Depremin yıkımı Allah'ın takdiri değildir"

Ahmet Ercan, “İnsanlar depremin yıkımlarını Allah'ın takdiri olarak görüyorlar. Oysa bu mühendisin takdiridir, ev yapımında kullanılan malzeme kalitesinin takdiridir. Her konuda Allah'ı ileri sürmek, Allah'a yapılan haksızlıktır” dedi.

"Yoksulluk bitmedikçe ülkenin yüzü gülmez"

– Enerji alanlarımızı koruyabiliyor muyuz?

Ne yazık ki hayır. Türkiye'nin enerji alanları özel teşebbüse sunuluyor. 2002'den itibaren yabancılara da maden arama ruhsatı verilmeye başlandı. Bu ruhsatları veren de Türkiye'nin tek adamıdır. Son 15 yıldan beri maden bölgelerinin yüzde 60-70'i ‘Maden arıyoruz' diyen yabancıların eline geçmiş durumda.

– Türkiye'nin bundan kazancı nedir?

Türkiye devlet payı olarak belli bir yüzde alıyor. Toplumdan ziyade bireylerin çıkarları ön planda. Oysa Atatürk, her şeyi toplum refahı üzerine kurmuştur. Ulu Önder, ‘Bu ülkenin tek mirasçısı biziz. Bunun da bugünkü adı Türkiye'dir' diyor. Yani, Anadolu'daki Firik'in de Hitit'in de ve diğerlerinin kalıntılarının da bize ait olduğunu söylüyor. Onların evleriyle günümüz Anadolu'da yaşayanların oturduğu çoğu evler aynıdır. Depremlerde işte bu üç bin yıl önceki gibi yapılan taştan evler yıkılıyor, insanlarımız ölüyor. Yoksulluk bitmedikçe Türkiye'nin yüzü gülmez, depremlerin adı da enerji değil ölüm olur.