Kahramanmaraş merkezli depremlerin en çok etkilediği yerlerin başında gelen Hatay'da kaldığı binanın enkazından kendi çabalarıyla çıkan Hatayspor’un eski oyuncusu (1999-2001) ve yardımcı antrenörü Ekrem Ekşioğlu, yaşadıklarını Fanatik’e anlattı.
Ekşioğlu, “Kasımpaşa maçını, Christian Atsu’nun son şans, son şut ve son golüyle kazanacağımızı nereden bilebilirdik. Bu 3 puanla, o dönemki kara bulutların dağılacağını düşünüyorduk. Soyunma odasında, kaybettiğimiz havayı geri almak adına, bir galibiyet pozu verdik” dedi.
Ekşioğlu, hemen sağındaki Christian Atsu ve tüm takım, Kasımpaşa galibiyetini coşkuyla kutladı. Ancak büyük felaket, mutluluğu göz yaşlarına bıraktı.
5 Şubat Pazar günü Kasımpaşa’yı, 90+7’de Atsu’nun golüyle sahasında 1-0 yenen Hatayspor, soyunma odasında hep birlikte zafer pozu vermişti. Deprem sonrası ise o fotoğrafın çekildiği soyunma odasının son hali böyleydi.
"Biz kalma kararı almıştık"
Ekşioğlu, şöyle konuştu:
“Maçtan sonra oyuncular iki gün izin istedi ama çalışmamız gerektiği için 1 gün verdik. Atsu da dahil futbolcular biletlerini aldı ve 1 gün de olsa İstanbul ya da şehir dışına gideceklerdi. Teknik ekip olarak biz, transfer sürecinden dolayı izinde kalma kararı aldık. Oyuncular, İstanbul’daki kardan dolayı uçamadı. Kasımpaşa da dönemedi. Gökhan Kağıtçıoğlu hocamız, benimle yıkılan binada kalıyordu. Maç sonrası Volkan Demirel hocamızla ailesi ve misafirleriyle yemek yedik. Volkan hoca da, ailesi ve misafirlerinin uçağının kalkmasını bekliyordu. Mecburen onlar da kaldı.
Yemekten sonra tesislere geçtim. Taner ağabey, transfer görüşmeleriyle uğraşıyordu. Kendimi çok yorgun hissettim. Gökhan hocayla, dubleks evde kalıyoruz. O üstte çatıda, ben altta (7. kat) kalıyordum. Ailesi kimin gelirse, evi özel bırakalım diye tesislere giderdik. Gökhan hoca, o gece ailesini İzmir’e kalkan uçakla gönderdi. 3-4 gündür tesislerdeydim ve bana, ‘Gel hocam, evde kal’ dedi. Biraz muhabbet ettikten sonra 02.00 gibi yattım. Dışarı soğuk ama ev sıcak olduğu için o anki yorgunluk da var tabii, yarı çıplak yatağa yattım.”
Ekşioğlu, 100’den fazla insanın hayatını kaybettiği Rende Sitesi’nin yıkılan iki bloğundan çıkmayı başaran şanslı insanlardan biriydi. Ekşioğlu, şöyle devam etti:
“Sonra ilk sarsıntıyla (Saat 04.17) uyandım. Daha önce deprem yaşamışlığım var ve ‘30 saniye sonra durur, dışarı çıkarım’ diye düşündüm. Sonuçta apartman da, 7 sene önce depreme dayanıklı denilerek yapılmış. O sırada Gökhan bana, ben ona bağırıyorum. İlk önce durur gibi oldu ama sonra çok şiddetlendi. Kendimi yatağın sağına atıp, cenin pozisyonu aldım. En son kafamı kaldırdığımda tavan üzerime doğru çöktü. İnsanların ‘İmdat’ ve çığlıklarıyla aşağıya doğru düşmeye başladık.
O an, ‘Allah’ diye bağırıyoruz Gökhan’la. Gittikçe gittik ve her taraf toz bulutu oldu. Betonların arasına sıkıştım. Telefon falan yok tabi ama kolumdaki akıllı saatin ışığı yandı bir anda. Ben asansörde bile kalamam çok. Dua ediyorum, bir yandan da, ‘Buraya kadarmış Ekrem’ diyorum. Eşim, çocuklarım, annem ile babam geliyor aklıma. En son her şey durdu ve nefes alamıyordum. Uzuvlarımı hissedemiyorum. ‘Hayatta kalmam lazım, beni bulacaklar’ derken, ‘Tam tersi olursa ne olacak?’ da, aklıma geliyor.
Sarsıntılar devam edince, bir anda yüzüm açıldı. O an, yeniden doğuşum gerçekleşti. Yığınların arasından gökyüzünü gördüm. Çıktım ama ‘Allah’ım beni buradan nasıl çıkarttın?’ diye şoktaydım. Yükseklik olarak 2. katta buldum kendimi! Gökhan üst kattaydı ama sesi aşağıdan geliyordu ve ‘Yatağın altındayım’ diyordu. Bir baktım binanın üstü yana doğru kaymış, duvarları duruyor. Titriyorum. Çünkü Hatay’ın en soğuk 2-3 gününden biriydi. Yaşadığıma inanamıyorum. Gökhan’a yardım etmenin yollarını arıyordum. Aşağıya inerken, düşüp öleceğim diyordum. İnanılmaz bir yokluk o an.
Apartman görevlisini gördüm, sarıldık. Başından yaralanmış. ‘Güvenlik kulübesi yıkıldı, görevliyi kaybettik’ dedi. Bizler, 100’den fazla canımızın gittiği Rende Sitesi’nin yıkılan iki bloğundan çıkan şanslı insanlardık. Aşağı inince adamın birinde telefon gördüm. Telefonu alıp, Macaristan’da görevli eşimi aradım ve ‘Burada çok ciddi bir deprem oldu, merak etme iyiyim ama şehir yıkıldı’ dedim. O an uyku hali, ‘Neden iyisin?’ demiş, anlamamış. Yarı çıplaktım ve o an aklıma, kulübün verdiği ve tam ortasına kolon düşen araç geldi. Bagajda, Volkan hocanın son kamp öncesi çantası vardı. ‘Sonra alırım’ demişti. Camı kırdım, oradan bagaja ulaşıp, kıyafetleri giydim.
O an biri yanıma geldi. Yağmacı olmadığımı anlaması için kendimi tanıttım. ‘Böyle duramazsın, bizim aracın (Minivan) bagajına otur’ dedi. Allah razı olsun ondan ve yardım edenlerden. Radyoda, ‘Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Antep etkilendi’ diyor ama Hatay yok. ‘Nasıl yani?’ diyorum. Gün aydınlanınca eşimi bir daha aradım, ‘Herkese haber ver’ dedim. Akıllı saatten Volkan hocanın numarasını teyit edip, başkasından ona ulaştım. Gökhan’ı bulamadığımı belirttim ama kurtulduğunu söyledi! Tam o anda biri, yandaki aracın camına vuruyordu. Gökhan’dı, kurtulmuştu. Ayakları ve kafası yaralıydı. Aşağıya inerken bir bebekle, anne ve babasını kurtarmış.
Sonra tesislere gittiğimizde kurtulanların hepsi oradaydı. Volkan hoca ve eşinden Allah razı olsun. Paylaşımlarıyla ilginin Hatay’a çekilmesini sağladılar. İkinci depreme de tesislerde yakalandık. Taner Savut, Atsu, Osman hoca ve Murat hocayla ailelerinden haber alamıyorduk. Osman hoca, 8 saat sonra ailesiyle, Atsu ile Taner ağabeyin olduğu Rönesans Rezidans’tan çıktı. Film gibi kurtuluş hikayesi vardı. Futbolcu kardeşlerimle de gurur duyuyorum. Kimsenin cesaret edemediği Rönesans’ın enkazına girdiler. İkinci depremde tesislerdeki binayı terk ettik. Hijyen ve su sıkıntısı vardı. Yanımızda aileler var ve içme suyuyla ne kadar yapabilirsiniz.
Ertesi günkü organizasyon sonucu önce otobüslerle Adana’ya, uçakla da İstanbul’a geçtik. Doktor kontrolünde, pelvis kemiğimde kırıklar tespit edildi. Bir gün hastanede kaldım. MR çektirmeye giremedim, arabamın altına hâlâ bakamıyorum ve psikolojik destek alıyorum. Hatay’la bizim gönül bağımız vardı, şimdi kan bağımız var. Hatay çok karakterli bir yer ve medeniyetler şehri. 1999’da Marmara’da deprem olduğunda burada top oynuyordum. Hatay’ın deprem bölgesi olduğunu ve şehrin 7 kez yıkıldığını ilk kez o zaman öğrenmiştim. Bu artık bir milat olmalı. Öncelikle depreme dayanıklı evler yapalım. Yardımlar devam etmeli. Şehirlerimizi yeniden kuracağımıza inanıyorum. İyi günlerimizde de böyle kenetlenmeliyiz. Lütfen çocuklarımıza güzel bir yer bırakalım. Buralar bizim.
Kayıplarımızın yasını tutuyoruz. Taner Savut ağabey, sorunları çözmeye çalışan, hep gülümseyen çok iyi biriydi. Atsu da öyle; Premier Lig yıldızıydı. Kendisini ispat etmek için buradaydı. Çalışanlarımıza hep yardım ederdi. Malzemecimiz Onur Akdeniz kardeşimiz, ailesi için mesleğini bırakmış, Hatay’a gelmiş. Piyano çalardı, bana da bir videosunu göndermişti. Ne yazık ki ailesiyle birlikte O ve sayamadığım birçok insanımızı kaybettik.
Rönesans’tan çok az insan çıkabildi. Modern ve şehir dışından gelenlerin kaldıkları bir siteydi ama en çok kayıp, orada verildi. Bizim Rende Sitesi’nin yıkılan iki bloğun altına kolonlar kesilerek ana okulu yapılmış. 2016’da izinsiz kesildiği için mahkemeye başvurulmuş ama takipsizlik çıkmış. Kamu davası açılacak ve takipçisi olacağız.” (Fanatik)