Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nden Doç. Dr. Yasemin Leventeli, depremlerin kaya zemini yıktığına ilişkin örnek bulunmadığını, yıkılan yerlerin birinci sınıf tarım alanları olduğunu söyledi. Doç. Dr. Leventeli, yerleşim alanları sulanabilir tarım alanları ve kayma sahası içinde değilse hiçbir sorunla karşılaşılmayacağını belirterek, "Binalar her koşulda ilgili uluslararası kodlara uyarak yapılmalıdır. Bu tür sorunları sorun olmaktan çıkarmak için bilimi kılavuz edinmek yeterlidir" dedi.
Doç. Dr. Leventeli, her deprem sonrası neredeyse sadece levha tektoniğinin konuşulduğunu belirtip, "deprem zamanı" üzerinde tartışıldığına dikkat çekti. Bunu 'bulanık suda balık avlama' olarak nitelendiren Leventeli, “Medyada izlediğimiz genel jeoloji-tektonik uzmanları hocalarımıza saygımız sonsuz, iyi ki varlar ve sayelerinde 85 milyon insan, 'Fay nedir, deprem nedir, nasıl oluşur?' öğrendi. Ne yazık ki bu bilgilerin halkta ve uygulamada karşılığı yok" dedi.
Bu hocalara ait çalışmaların, mühendislik projelerinin temelini oluşturan jeolojik veriyi sağladığını kaydeden Doç. Dr. Leventeli, “Ancak konuşması gerekenler, bu jeolojik verileri, mühendislik projelerine yer seçerken kullanan 'mühendislik jeolojisi-jeoteknik' uzmanlarıdır. Dolayısıyla, 'Deprem ne zaman olacak?' yanlış bir sorudur çünkü biz falcı değiliz. Doğru soru, 'Nerede olacak ve nerede hasar verecek?' Nerede olacağına tektonik uzmanları, nerede hasar vereceğine de mühendislik jeolojisi-jeoteknik uzmanları yanıt verebilmektedir" diye konuştu.
Türkiye'nin, depremin yıkıcı etkisini en aza indirebilmek açısından Uzak Doğu ülkelerinden daha şanslı ve deprem enerjisinin açığa çıkmasının, Uzak Doğu'dan tamamen farklı olduğunu anlatan Doç. Dr. Leventeli, şöyle konuştu:
“Ülkemizde, yer kabuğunun yer değiştirme hareketinin olacağı çizgisellikler oldukça belirgindir. Başka bir anlatımla, söz konusu ülkelerde okyanus kabuğu kıta kabuğunun altına daldığında kırılma ve ezilmeler 10-30 kilometre derinlikte olmaktadır. Oysa Türkiye'de, geniş ezik kuşaklar yüzeyde oluşmaktadır. Ülkemizdeki depremler ana fay kuşakları içerisinde yinelenmektedir. Fay kuşakları boyunca oluşan toprak zeminler üzerinde birinci sınıf tarım ovaları oluşmuş ve oluşmayı sürdürmektedir. Depremler sırasında yer altında yayılan sismik dalgalar yer yüzeyine ulaştıklarında titreşimler üretir. Yer yüzeyindeki herhangi bir yerde etkiyen bu titreşimlerin süresi ve büyüklüğü, depremin büyüklüğüne, kaynağına olan uzaklığa ve yerel zemin koşullarına bağlıdır. Burada hayati önem taşıyan konu, deprem dalgalarının kaya ve toprak zeminlerdeki yayılımıdır. Toprak zeminlerde sismik dalga hızının çok yavaş (dalga boyunun uzun) olması nedeniyle çok katlı binalar yıkılmaya eğilimlidir."
Kaya zeminlerde ise tersi durumun söz konusu olduğunu açıklayan Doç. Dr. Leventeli, şöyle devam etti:
“Kısacası depremin zarar verebileceği bütün alanlar yer bilimciler için günışığındadır. Problem de çözümü de son derece yalındır. Kaya zemin ile toprak zemin sınırını belirlemek çok kolaydır ve sorunun temel çözüm noktasıdır. Depremlerin kayada yıktığına örnek yoktur. Depremin yıktığı yerler birinci sınıf tarım alanlarıdır. Sulu ovalar ve kayma sahaları bunların başında gelmektedir. Yer altı suyunun varlığında sıvılaşma, sıkılaşma, oturmalar ve benzeri duyarsızlık sorunları toprak zeminlere özgü birer olumsuzluktur. Unutmayalım kayada sıvılaşma olmaz. Deprem sarsıntısının olumsuz etkisini azaltmak için yapı kaya zeminin üzerine oturtulup, toprak zeminler verimli tarım arazisi olarak değerlendirilmelidir. Kaya zeminler tarım için oldukça elverişsizken, yapılaşma için son derece uygundur. Ovaların boşaltılarak, kayalık alanlara çıkarılması yeter koşul değil ama gerek koşuldur."
Yerleşim alanları, sulanabilir tarım alanları ve kayma sahası içerisinde değilse hiçbir sorunla karşılaşılmayacağına da dikkati çeken Doç. Dr. Leventeli, şu uyarılarda bulundu:
“Depremin nerede ya da ne zaman olacağı değil nerelerde yıkacağı önemlidir. Bu tehlikeli kesimler de tarım alanlarına denk gelmektedir. Yapı ova ve kayma alanları dışındaysa depremden korkacak bir durum yoktur. Anayasa'nın 44, 45 ve 46. maddeleri gereği ovaların sadece tarım için kullanılıp, yapılaşmaya açılmaması gerekmektedir. İnsanlar depremin ne zaman ve nerede olacağıyla değil malına ve canına zarar gelip gelmeyeceğiyle ilgilenir. Bu da insani bir haktır. Binalar her koşulda ilgili uluslararası kodlara uyarak yapılmalıdır. Bu tür sorunları, sorun olmaktan çıkarmak için bilimi kılavuz edinmek yeterlidir." (DHA)