Gezi Parkı direnişi ardından Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “terör örgütü kurma ve yönetme” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması 16 Aralık’ta görülecek. Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) Eşbaşkan Adayı Avukat Yıldız İmrek, Çarşı davasının yargı için bir sınav niteliğini taşıdığını belirterek, “Çarşı Grubu’ndan yasa dışı örgüt çıkarma ve darbe suçu icat etmeye yönelik bu dava; yargının hükümetten gerçekten bağımsız olup olmadığını, anayasal ve temel demokratik hakları mı temel alacağı, yoksa hükümet baskılarına boyun eğip eğmeyeceğini, adil bir yargılama yapıp yapmayacağını göreceğimiz bir yargılama olacaktır” dedi.
Beşiktaş taraftar grubu Çarşı hakkında hazırlanan iddianame tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Adem Meral'in hazırladığı ve 35 kişinin yargılanacağı Çarşı davasındaki suçlamalar arasında, hükümeti devirmek, kaos ve otorite boşluğu oluşturmaya çalışmak, ülkedeki zafiyeti dış destek alarak servis etmek bulunuyor.
İddianamede Çarşı grubu üyelerinin evlerinde yapılan aramalarda otomatik tabanca, kalaşnikof silah, şarjör ve kelepçeler bulunduğu öne sürülüyor.
Davanın ilk duruşması 16 Aralık 2014 günü saat 09:30’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Duruşmaya çok sayıda avukatın katılması bekleniyor. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Özgürlükçü Avukatlar Grubu (ÖDAV) avukatları gönüllü olarak sanıkların savunmasını üstlenecek.
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) Eşbaşkan Adayı Avukat Yıldız İmrek’e Beşiktaş JK Çarşı Grubu hakkında hazırlanan iddianameyi sorduk.
Taksim Gezi Parkı olaylarını darbe girişimi olarak düşünmek mümkün mü? Katılanları da vatana ihanet gibi bir iddia ile yargılamak hukuki açıdan doğru bir durum mu?
Taksim Gezi Parkı protestoları, hukuksal çerçevede, anayasanın 25, 26 ve 34. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinde tanımlanan düşünceyi açıklama, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasıdır. Üstelik bu hak, AK Parti Hükümeti ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hukuk tanımaz bir tutumla yürütmenin durdurulması kararına rağmen Taksim Gezi Parkı’nın yıkılması ve yerine alışveriş merkezi ile Topçu Kışlası yapılması suretiyle bütün kent halkına ait olan bir keyfi şekilde dönüştürülmesine karşı, hukukun uygulanması için kullanılmıştır. Bu nedenle, Taksim Gezi Parkı protestoları meşru direnme hakkının kullanılmasından ibarettir. Bazı anayasalarda direnme hakkı açıkça tanımlanmıştır. Ancak açıkça tanımlanmamış hallerde dahi anayasal bir hakkın ve mahkeme kararının uygulanması için insanların gösteri hakkını kullanması asla suç olarak değerlendirilemez.
Taksim Gezi Parkı protesto gösterilerinden birinde Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne yürüyüş yapıldığı iddiasından hareketle, gösterilerin darbe girişimi olarak nitelenmesi, tamamen keyfi ve hukuk dışı bir nitelemedir. Öncelikle böyle bir yürüyüş olup olmadığı da tartışılmalıdır. Yapılmış olsa dahi Başbakanlık Çalışma Ofisi, hükümet binası değildir. Bakanlıklar, Başbakanlık Binası, Bakanlar ve Başbakan Ankara’dadır. Hem mekân açısından, hem de hükümet gücünü kullanan kişilere yönelik, onların yetkilerini ele geçirmek kastıyla ve bunu gerçekleştirmeye elverişli silah ve silahlı güçlerle yapılmış bir hukuk dışı eylem yoktur. Hükümeti istifaya çağırmak, demokratik bir tepkidir ve demokratik bir düzende meşru bir düşünce açıklamasıdır. Hükümeti istifaya çağıran demokratik gösterilerin, darbe olarak nitelenmesi, hukukun siyasi iktidar lehine aşırı bükülmesi anlamına gelir.
Sözde iddia edilen darbe girişimi için toplanan deliller suçun cezalandırılması için yeterli mi?
İddianamenin en önemli açmazı, iddia edilen suçun delillerinin gösterilmemiş olmasıdır. Esasen, böyle bir iddianamenin yasal şartları içermediği nedeniyle iadesi gerekirdi. İddianamede Taksim Gezi Parkı protestolarına katılmaya dair tarif edilen tek şey, fotoğraflardan ibaret.
Telefon dinlemeleri yasal mı?
Telefon dinlemeleri yasal değil. Soruşturma aşamasında, müvekkillerin ifadesi alınırken, telefon tapelerinin hukuka aykırı elde edildiğini vurgulamıştık. Telefon dinlemeleri kişilerin özel yaşamının dokunulmazlığı ilkesinin ihlali niteliğinde. Anayasanın 20. Maddesi özel hayatın gizliliği ilkesini anayasal güvenceye almış durumda. Bu hak, ancak demokratik bir düzende meşru gerekçelerle ve yasayla sınırlanabilir. Yasa, telefon dinlemelerine ancak bir adli soruşturma kapsamında, hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunan kişiler hakkında başka türlü delil elde edilemeyecekse, hakim kararıyla başvurulmasına izin veriyor. Hakkında henüz bir soruşturma olmayan kişiler hakkında usulsüz dinleme kararları verildiğini ve bu tapelerin de delil olarak dosyaya sunulduğunu görüyoruz. Tapeler bu nedenle, hukuka aykırı delil niteliğindedir ve incelenemez. Ayrıca 17 Aralık soruşturmalarından sonra yapılan yasal değişiklikle, tek hakimli dinleme kararları yasal delil olmaktan çıkarılması nedeniyle de delil olarak değerlendirilemez.
Taksim Gezi Parkı olaylarında ortaya çıkan tabloda polis şiddetine karşı direnen halkları görüyoruz. Polisin orantısız güç kullanması ve kimyasal katkılı tazyikli su, gaz ve plastik mermi kullanarak uyguladığı şiddetin hukuki bir karşılığı olacak mı? Polisler de yargılanacak mı?
Maalesef Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında polislerin işlediği suçlar hakkında yapılan şikâyetlerde bir adım atılabilmiş değil. Yüzlerce şikâyet tek dosyada toplanarak soruşturma yapılamaz hale getirilmiş ve dosyaların ayrılması ve delil toplanmasına yönelik taleplerimiz değerlendirilemeden savcıların tayinleri ve dosyalarla ilgili görevlendirmeler değiştirilmiştir. Görüntü kayıtlarıyla bir binanın merdivenlerinde işkence edilerek gözaltı yapıldığı ve bir telefonun gasp edildiği yönündeki bir müvekkil şikâyetinde de henüz hiçbir gelişme yaşanmadı. Taksim Gezi Parkı protestolarındaki polis şiddetini, orantısız güç kullanmadan ziyade, yasa dışı güç kullanma olarak değerlendirebiliriz. Zira polis müdahalesinin yaşanmadığı tüm gösterilerin son derece barışçı, dayanışmacı, insana saygı ve nezaketin en üst düzeyde yaşandığı gösteriler olduğunu görüyoruz. Polis şiddeti, pek çok ölüme, binlerce insanın yaralanmasına, onlarca insanın gözünün çıkması, kolunun kırılması gibi uzuv kaybı niteliğinde yaşam bütünlüğünün ciddi ihlaline yol açmıştır. Ancak, sonuçta, polislere yönelik cezasızlık politikası devam ediyor.
Çarşı Grubu üyeleri gerçekten bir darbe girişiminde bulundu mu?
Bir taraftar grubundan hükümet darbesi yapmaya teşebbüs eden bir örgüt çıkarmak, hakikaten hukuksal maharet gerektirmekte. Ancak iddianamenin bu mahareti yansıtmadığını da not etmek lazım. Mademki bu kadar ciddi bir iddia ileri süreceksiniz biraz daha yasa çalışmanız gerekirdi. Çarşı Grubu, sosyal ve demokratik duyarlılıkları olan bir taraftar grubudur. Bu yönüyle de elbette halkın haklı sevgi ve saygısını kazanmıştır. Bu sevgi ve saygının tek nedeni Taksim Gezi Parkı protestolarında gösterdiği duyarlılık değildir. Okul yapımından, depremzedelere yardıma, huzurevlerinden kan bağışlarına, pek çok alanda sosyal sorumluluk almış, adalet ve vicdan ekseninde bu sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Gezi protestolarında kamusal alanları rant talanına karşı savunan, baskıcı despotik yönetim tarzını sokaklarda protesto eden milyonlarca insan gibi Çarşı Grubu’da anayasal hakkını kullanmış ve vicdani sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Çarşı Grubu üyelerinin Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne doğru yürüyüp binayı ele geçireceği yönünde maddi deliller olduğu ve hükümeti devirip yabancı medya yardımıyla da bunu dünyaya duyuracakları iddia ediliyor savcılık tarafından. Gerçekten de Taksim Gezi Parkı olaylarında böyle bir hedef var mıydı?
Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne yürümek de demokratik bir haktır. Tepkinin etkili olması için, bazı semboller seçilebilir. Örneğin 1 Mart savaş tezkeresini protesto için de, TBMM’ye yürüyüş yapılmıştı. Tezkere protestosu, nasıl Meclis’in ele geçirilmesi eylemi olarak nitelenemezse, bir grup kentlinin Başbakanlık Çalışma Ofisi’nin bulunduğu bina önüne yürümek istemesi de ele geçirme eylemi olarak değerlendirilemez. Örneğin yine, Barış İçin Kadın Girişimi, “barış için ısrar ediyoruz” sesini kamuoyuna daha etkili duyurmak için, çeşitli kadın örgütleri Başbakan’ın kadın-erkek eşitliğine aykırı cinsiyetçi söylemlerini protesto için protesto mekânı olarak Başbakanlık Çalışma Ofisi önünü seçmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin pek çok kararında, protestonun içeriğinin, protestoda mekân ve yöntem seçimini belirleme hakkını da içerdiğini, demokratik düzende, farklı düşüncelerin kendisini şaşırtıcı ve sarsıcı şekilde ortaya koyma hakkının olduğunu kabul eder. İddianamenin yorumu kabul edilecek olursa, her protesto eyleminde sonuçta hükümete karşı bir fikir ve yöntem bulabilir ve hepsini darbe girişimi olarak ilan edebilirsiniz. Bu açıkça hukukun aşırı şekilde zorlanmasıdır ve bu zorlamanın sonucu, anayasal hak ve özgürlüklerin belirsiz bir döneme kadar askıya alınmasıdır. Asıl darbe olan da budur. Savcılar eliyle hükümet eliyle darbe.
Siz ÖDAV olarak bu davayı takip edecek misiniz?
Çarşı davası Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve çeşitli uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına yönelik ciddi bir tehdit içeriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir temel hakkın kullanılmasının ceza tehdidiyle karşılaşması, dava açılmasını dahi ihlal sayıyor. Taksim Dayanışma Platformu ve çeşitli kurum temsilcilerine açılan “örgüt” davası, hak ve özgürlüklere karşı savcılığın yaklaşımı bakımından dönüm noktalarından biridir. Bugün Çarşı Grubu’ndan yasa dışı örgüt çıkarma ve darbe suçu icat etmeye yönelik bu dava; yargının hükümetten gerçekten bağımsız olup olmadığını, anayasal ve temel demokratik hakları mı temel alacağı, yoksa hükümet baskılarına boyun eğip eğmeyeceğini, adil bir yargılama yapıp yapmayacağını göreceğimiz bir yargılama olacaktır. Bu nedenle, yurttaşlar ve demokratik kurumlar kadar, demokrasi ve özgürlükleri, savunma hakkını yükseklerde tutan avukatlar ve hukukçular tarafından da dikkatle takip edilecektir. Ben, soruşturma aşamasından beri davanın avukatlarından biri olarak davayı takip edeceğim.
Çarşı davasına gönüllü olarak katılacak olan avukatlardan birisi de ÇHD üyesi avukat Tamer Doğan. Avukat Doğan, Çarşı Grubu'nu darbe teşebbüsüyle yargılamanın aslında Gezi'yi yargılamak olduğunu ifade ediyor.
Tamer Doğan, Çarşı grubu davası hakkında şunları söylüyor:
“Yıllardır kışkırttıkları fanatizmi yenebilen en önemli unsurdur Çarşı. O renklerin kardeşliği veya İstanbul United vurgusunun oluşmasında çok büyük katkısı vardır ayrıca Gezi’ye de katkısı vardır. Zaten Çarşı Grubu’nu hükümete darbe girişimi teşebbüsüyle suçlamak Gezi’yi yargılamanın ta kendisidir. Çarşı Grubu’nu yargılamış olmuyorlar. O yüzden bu davayı sahiplenmek lazım. Aslında Çarşı Grubu, ne Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni ele geçirmeye çalıştı ne de bir başka yeri yıkmaya çalıştı. Bunlar kışkırtıldı. Bizzat polis tarafından kışkırtıldı. Mesela Dolmabahçe’den Taksim’e yürümeye çalışan insanlar Başbakanlık Çalışma Ofisi’nin önünde saldırıya uğradıkları için orada çatışma çıktı haliyle bunu saptırdılar. Eylemciler Başbakanlık çalışma Ofisi’ni basmaya çalışıyor dendi. Çarşı deyince bizim aklımıza gelen en önemli şey Gezi’de TOMA’ya alternatif ‘poma’dır. Bu yüzyıllarda geçse insanların hafızasından silemeyecekler. İlk defa insanların gerçek anıları var. Tarih başka yazsa da haber televizyonları bültenlerinde başka yorumlasa da bu insanlar unutmayacak bu gördüklerini. Çarşı hiçbir şekilde provakosyon yapmadı. Doğru zamanda aklıselime çağırdı binlerce insanı Taksim’e getirebildi. O komün hayata hiçbir şekilde haykırı davranmadı. Çarşı Grubu’nun liderlerinden birisi provakatörler tarafından bıçaklandı. Yüzlerce sivil polis direnişçilerin arasında dolaşıyordu. Bu bir paranoya değildi bunu herkes biliyordu. Çarşı gerçekten de bunların hepsine karşı durabildi. Bırakın suç örgütü olmayı bence esas rahatsızlık her kesimden topladığı sempatidir. Başka takımlarda olup da Çarşı’yı sevenler oldu. Çarşı sosyal duyarlılıkları olan bir oluşumdur. Van depreminde ki tavrı ve duruşu hafızalara kazınmıştır.”
Suç Yeri: Taksim Gezi Parkı
Sanık: Beşiktaş JK taraftar grubu “Çarşı” üyeleri
“Koray Yalnız, Rüştü Aytan, Arda Mutlu Doğan, Sezgin Gülnar, Kaan Kabaş, Cem Yakışkan, Sarp Dağ, Barış Karaca, Atay Kesik, Mahmut İli, Numan Bülent Ergenç, Erdener Karataş, Volkan Eroğlu, Ant Erbirsin, Yusuf Demirci, Burak Bulut, Hüseyin Fidan, Ayhan Güner, Tuncer Gençer, Erdem Işık, Hakan Bora, Halil İbrahim Erol, Emre Işık, Engin Sarar, Serkan Sevim, Savaş Yeşiltepe, Aykan Uyanıktürk, Murat Eroğlu, Erol Özdil, İbrahim Aydın, Musa Fırat, Güray Sözmen, Mustafa Uysal, İbrahim Halilullah Turan, Hakan Tezel.”
Adli kontrol ve yurtdışı yasağı: Numan Bülent Erginç, Kaan Kabaş, Güray Sözmen, Erol Özdil, Emre Işık, Tuncel Gençer.
Suç: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, toplantı ve gösteri yürüyüşünde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel Olma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, görevi yaptırmamak için direnme, terör örgütü kurmak veya yönetmek.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Adem Meral: “Şüphelilerin eylemlerdeki asıl amacının Taksim Gezi Parkı’na yapılması için ağaçların kesilmesini engellemek olmadığı, bir kısım şüphelilerin telefon kayıtlarından da anlaşılacağı üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal olarak kurulmuş hükümetini gayrı yasal yollardan devirmeyi amaçladıkları bu sonucu kolaylaştırmak içinde ülkede kaos ve otorite boşluğu oluşturmaya çalıştıkları özellikle eş güdümlü olarak Ankara ve İstanbul’daki Başbakanlık ofisini ele geçirerek yabancı basın organlarına da ülkedeki zafiyet görünümü görüntüleri servis etmek sureti ile dış destek alarak amaçlarına ulaşmaya çalıştıkları, şüphelilerin savunmalarının tamamen suçtan kurtulmaya yönelmiş olduğu bu şekilde şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işledikleri soruşturma evrakı kapsamında anlaşılmakta.”
Deliller: Olay yeri görüntüleri, baz istasyonu tespitleri, telefon görüşmeleri, emanet eşyaları.
Sanıkların evlerine baskın yapan polisin ele geçirdiği sözde suç aletleri: “Gaz maskeleri, koruyucu gözlük, cep telefonları, fişek, otomatik tabanca, şarjör, sis bombası, meşale, bıçak, mermi, metal kelepçe, plastik kelepçe, kelepçe anahtarı, bilgisayar, flaş bellek, esrar, muşta, Kalaşnikof tüfek, kılıç, CD, hard disk, imaj hard disk, baret, bez maske.”
Taksim Gezi Parkı olayları sırasında sanıkların söyledikleri sözler, sloganlar, söylemler, telefon görüşmeleri ve mesajlar da iddianameye girdi.
İşte bunlardan bazıları:
'Biz Taksim’e savaşmaya gidiyoruz', 'Forza Beşiktaş oğlum Çarşı geldi', 'Gezi sadece ağaç meselesi değildir', 'Tayyip pabucu yarım çık dışarıya oynayalım', 'Baktık polis gelmiyor şişeleri aldık polise saldırdık polisi deli ettik', 'Omuz omuza verip Ak Parti’ye şey yapacağız', 'Artık benim bir davam var ya orada öleceğim ya da hayatta kalıp direneceğim', 'Tamam hükümeti düşüreceğiz merak etme arkamda olduğunu biliyorum dostum sağol, bugün yaralıyım dinleniyorum akşama kadar akşam devam', 'Çarşı nerede biz oradayız Gezi Parkı’na çıkacağız', 'Zamanı gelince emin olun bizimde elimizde emanetler olacak bakalım o zaman ne yapacaksınız', 'Biz Taksim’e şey için gittik her türlü gittik yani'.
31 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olaylara katıldıkları iddiasıyla Beşiktaş Jimnastik Kulübü taraftar grubu Çarşı için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir iddianame hazırladı. Darbe iddiasıyla Çarşı Grubu’ndan yaklaşık 35 kişi yargılanacak.
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, 20 ile 40 yaşları arasında olan Çarşı Grubu üyelerinin yaşadığı adreslere eş zamanlı baskın düzenledi. Ele geçirilen çok sayıda mühimmat iddianameye suç aleti olarak kaydedildi.
Taksim Gezi Parkı’nın yerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan alışveriş merkezi projesine karşı başlayan barışçıl gösterilerde onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı ve çok sayıda gösterici işkence edilerek gözaltına alındı.
Ağaçların kesilmesini önlemek isteyenler parkın içinde çadır kurarak adalet nöbetine başlamış ancak 31 Mayıs 2013 sabahı polis ani bir şafak baskını ile göstericilerin üzerine kimyasal katkılı tazyikli su, gaz ve plastik mermi kullanarak müdahale etmişti. Polis baskınının ardından binlerce kişi sokaklara çıkarak polis şiddetini protesto etmiş ve bu olaylar 15 gün sürmüştü.