'Ders kitapları milliyetçi, muhafazakar ve cinsiyetçi'

'Ders kitapları milliyetçi, muhafazakar ve cinsiyetçi'

İlk ve ortaöğretimde okutulan 139 ders kitabı, 2007’den itibaren ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi-2’ gönüllülerince incelendi. Kitaplarda, milliyetçi, muhafazakâr, militarist ve cinsiyetçi ifadeler saptandı. Bulgular, ‘İnsan Hakları, Eğitim ve Ders Kitapları Araştırmaları Uluslararası Sempozyumu’nda yerli ve yabancı katılımcılar tarafından tartışıldı. “Temizliğe en fazla önem veren din İslamiyet’tir... Türkler tarih boyunca ordu-millet geleneğini sürdürerek yaşamışlardır. Bu geleneğe göre çocuklar küçük yaştan itibaren askerliğe hazırlanır. Türk devletlerinde her Türk savaşa hazır durumdadır. Askerlik, özel bir meslek değildir. Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay öğrenilebilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Din duygusunun zayıflaması, suçların artmasına yol açabilir, toplumda mutluluk, güven ve huzur azalır. Bir yaratanın varlığına inanan insan, sürekli iyi olanı yapıp kötülüklerden kaçınmaya çalışır. Baba, ailenin geçimini sağlayan kişidir; anne, babanın yardımcısı olarak ailenin beslenmesi, çocukların bakımı, aile içinde sevgi ortamını sağlayan kişidir. Batır, Karadeniz’e, hamsilere yem olsun diyeceğim; ama gâvur etiyle beslenen hamsiden hayır mı gelir?” Okuduğunuz ifadelerde sizi rahatsız eden bir şeyler oldu mu? Yanıtınız ‘hayır’sa, o zaman haberi okumayabilirsiniz. Ama bu ifadeleri, aşırı muhafazakâr, milliyetçi, militarist ve cinsiyetçi bulduysanız, bir soru daha sormak istiyoruz: Sizce bu kitaplar hangi zaman dilimine ait olabilir? Yanıtınız ‘tozlu raflar’sa, yanıldınız demektir. Çünkü az önce okuduklarınız ve fazlası, 2008 Türkiyesi'nde eğitim gören çocuklarımızın, kardeşlerimizin, torunlarımızın ders kitaplarından alındı. Örneğin, yazımızın başındaki birinci cümle lise sağlık bilgisi; ikincisi, altıncı sınıf sosyal bilgiler kitabından alıntı. Türkçenin faziletlerini anlatan üçüncü örnek, beşinci sınıf sosyal bilgiler kitabında var. Ahlakın dindarlığa indirgendiği diğer ifadeyse, dokuzuncu sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde geçiyor. Anne-baba tanımını yapan bölüm lise sağlık bilgisi kitabında. Farklı inançlara yönelik son cümleyse, ilköğretim müzik öğretmen kılavuz kitaplarında mevcut. Dört bin ihlalKuşkusuz söz konusu cümleler az önce de belirttiğimiz gibi bazılarımızı rahatsız etmiyor olabilir. Fakat en azından Tarih Vakfı böyle düşünmüyor. Anımsanacağı gibi vakıf, ilk olarak 2002’de Avrupa Birliği Komisyonu’nun da desteğiyle ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi’ni (DKİH) başlatmıştı. İki yıl boyunca 190 ders kitabı taranmış ve dört bin insan hakkı ihlali saptanmıştı. Ne var ki aradan geçen zamanda müfredat değişti, kitaplar yenilendi. Ancak 2004’te yenilenen ders kitaplarının da milliyetçi, muhafazakâr ve militarist (3M) söylemlerle dolu olduğu ve temel felsefede bir değişim gözlemlenmediği saptanınca, 2007’de DKİH projesinin ikincisi başlatıldı. 80 gönüllü, yeni kitaplardaki 3M’nin tespiti için bir araya geldi. 139 ders kitabı, öğretmen, veliler, lisans ve lisansüstü öğrencilerince satır satır okundu ve raporlandı. Üstelik raporlama sırasında görüldü ki aslında ders kitapları yalnızca 3M ile değil, cinsiyet ayrımcılığı içeren ifadelerle de doluydu. Araştırmalar sonucu nihai rapor niteliği taşıyan 12 makalenin bir araya getirildiği ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları 2: Tarama Sonuçları’ adlı kitapta, cinsiyet ayrımcılığı da konu edildi. Cinsiyet ayrımcılığı her ne kadar sempozyumdaki tartışma başlıklarından biri olmasa da, tartışmacılar tarafından sıkça dile getirildi. Kaldı ki nihai raporun yazarlarından Gülsün Güvenli ve Hülya Tanrıöver, makalelerinde cinsiyet ayrımcılığı ile ilgili olarak şu ifadelere yer verdi: “İlköğretimde en yüksek oranda belirlenen ölçüt, eşitsiz, cinsiyetçi bir sosyal rol dağılımının sorgulanmadan kabul edilmesidir.” Araştırma bulguları, 29-30 Kasım 2008’de de Bilgi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, ikincisi düzenlenen ‘İnsan Hakları, Eğitim ve Ders Kitapları Araştırmaları Uluslararası Sempozyumu’nda ele alındı. Sempozyumun önemli tartışmalarından biri, sınıfta demokratik tartışma ortamı yaratılmasının ve öğretmen tavrının belirleyici olduğuydu. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen üç kişilik delegasyon durumdan hiç memnun olmadı. Delegasyona göre, MEB’e haksızlık ediliyordu. Müfredata 1968’den bu yana ilk kez kendileri dokunmuştu. Hatta delegasyondan biri, demokratlığın ölçüsü olarak; “80 yıl önce bunları söyleyebilir miydiniz?” sorusunu bile ortaya attı. 'Toplumdan baskı yok' Bu arada hemen belirtelim, 3M içeren ifadeler yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Yabancı katılımcılar da diğer ülkelerin müfredatlarındaki ayrımcı ve ırkçı ögelerden örnekler verip, bu kitapların yenilenmesi için yapılan çalışmaları anlattı. Açılış oturumunda konuşan Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tibor Varadi’ye göre de eğitim reformu Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunda kilit rol oynayacak. Toplum ve Bilim Dergisi Yayın Yönetmeni Tanıl Bora’nın, ders kitaplarında tekrarlanan ‘ordu millet’ mitosu ve yaratılmaya çalışılan ‘iç ve dış tehdit’ paranoyası üzerine tespitleri de çok önemliydi. Tarihçi Herkül Millas ise tüm suçu hükümetlere yüklemek niyetinde değildi. Millas’a göre, toplumdan da bir baskı yoktu. Tabii siyasi partiler daha insan haklarına saygılı, evrensel değerler içeren ders kitapları basmanın oy artıracağını bilse, hemen bu kitapları değiştirirlerdi. Millas, bir de Türkiye’deki sorunun sırf iktidarda da olmadığını düşünüyordu. Millas’a göre, müfredatta bir değişim olsa, en başta yeterince milliyetçi olmadı diye MHP'den itiraz gelirdi. Türklerin Orta Asya’dan geldiğine dair tezin kalıntıları çıkarılsa, bu kez Kemalistler saldırırdı. Din dersi kalksa, dindarlar tepki gösterirdi. Neticede, ders kitaplarında başlıkta formülleştirmeye çalıştığımız milliyetçi, muhafazakâr, militarist ve cinsiyetçi söylemler gizli veya açık olarak tahmin edildiğinden fazla çıktı. Peki şimdi ne olacak? Ya Tibor Varadi’nin söylediği gibi birileri daha, eğitim reformunun AB üyeliği için kilit rol oynadığını bizimkilere iyice bir anlatacak ve ders kitaplarındaki bu ifadeler temizlenecek. Yarı resmi yani bakanlık tarafından da kaale alınan bir ders kitapları izleme platformu oluşturulacak. Bu platformda öğretmenler, eğitim sendikaları, sivil girişimler ve bakanlıktan temsilciler bulunacak ve kitaplar yenilendikçe insan hakları açısından incelenecek. Ya da... Az önce yazdıklarımızın bir rüya olduğunu fark edeceğiz ve hiçbir değişiklik olmayacak. Yani çocuklarımız aynı kitapları okumaya devam edecek... Sonra, “3xM+C= TC” formülüne uygun biçimde kendi evlatlarını yetiştirmeye başlayacak. Bu süreçte de formül yüzünden içlerine korku düşenlere, Herkül Millas’ın şu cümlesi hayat öpücüğü verecek: “Eğitim kitapları tam başarılı olsaydı, dünyamız çok kötü durumda olurdu.” * (Emel Gülcan, Selim Karahan, Tempo Dergisi)