KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Türkiye gündemini meşgul eden dershane tartışmaıyla ilgili, cemaat dershanelerinde Kürtler’e yönelik asimilasyon çalışması yapıldığını ve Fethullah Gülen’in Kürt sorunun çözümüne kesinlikle karşı olduğunu savundu. Bayık, "Gülen o dershanelerle Kürdistan’da kendisini örgütlemiş durumda. Devlet, Gülen’le kendisini örgütlemiş durumda. O dershanelerin kapatılması Fethullah Gülen hareketine büyük bir darbe oluyor. Türk devletine büyük bir darbe oluyor... Bazı Gülen yanlıları 'bu dershaneleri kapatmak demek, PKK’ye başarı imkanı sunmak demektir. Bu dershaneler Kürtleri asimile ediyor, Kürtleri devletle bütünleştiriyor, siz niye kapatıyorsunuz?' diyerek AKP’yi suçluyorlar" şeklinde konuştu.
Ayrıca, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin ‘Rojava’da devrim yok’ açıklamasına tepki gösteren Bayık, ‘Rojava’da devrim yok demek oradaki halka hakarettir’ dedi. Yerel seçimlere de değinen Bayık, seçimlerde adaylara bakılmaksızın BDP ve HDP etrafında birleşilmesi gerektiğini belirtti ve “Bizim Türkiye toplumunu kazanmamız gerek. Bu da HDP ile olacak” dedi.
Yüksekova Haber’dan Necip Çapraz’ın Cemil Bayık’la yaptığı röportajın bugün yayınlanan ikinci bölümü şöyle:
Yaptığınız konuşmalarla ilgili Türk medyasında ve bazı siyasiler sizin bu konuşmalarınızı ‘kafa karıştırıcı’ ve ‘radikal’ olarak değerlendiriyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Psikolojik savaş merkezi yoğun çalışıyor. Birçok gerçeği ters yüz ediyor, saptırıyor. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu kolay kolay ayırt edilemiyor. Çünkü basını bunun için müthiş kullanıyorlar. Gerçekten psikolojik savaşta da oldukça uzmanlaşmışlar. Toplumu etkileme, beklenti içerisine sokma, inandırma yanları çok güçlü. Onun için benim hakkımda, önderlik hakkında, diğer arkadaşlarımız hakkında, hareketimiz hakkında birçok asılsız propaganda yayıyorlar ortalığa. Eğer tutarsa tutar, tutmazsa izi kalır. O anlayışla bunu yapıyorlar.
Türk devleti bir özel savaş rejimidir. Özel savaşı, psikolojik savaşı geliştirmeden bu rejimin ayakta kalma şansı çok zayıftır. Yine iktidara gelen bir gücün ayakta kalma şansı çok zayıftır. Eğer bu propagandaları geliştiriyorlarsa bunun için geliştiriyorlar. PKK gerçeğinin doğru anlaşılmaması, PKK’nin yaptıkları toplum tarafından anlaşılmaması için bunu yapıyorlar. Tam tersine işte önderlik, hareketimiz ve bizler hakkında böyle yalan yanlış, çarpıtıcı şeyler sürekli yayıyorlar ki hem kendilerinin yaptıkları anlaşılmasın hem de bizlerin yaptıkları anlaşılmasın, Kürt sorunu çözümlenmesin, hep Kürtlere, onun önderlerine, onun öncülerine öcü gibi yaklaşılsın. Bunu yapıyorlar.
Gerçekten kafaları biz değil onlar karıştırıyorlar. Bizim radikalliğimizden, bazı arkadaşlarımızın radikal olmamasından, bizim önderliğe karşıt olduğumuzdan, önderliği dinlemediğimizden, bizim İran yanlısı olduğumuzdan ve daha birçok şey sayılabilir. Bunların hiçbirinin gerçekle alakası yoktur. Bunlar beyhude şeylerdir. Bu tip propagandalarla belki kendilerini yaşatabilirler ama artık bunlar bitmiştir.
PKK ve Kürtler bugün Ortadoğu’nun en belirleyici gücü haline gelmiştir. Artık PKK’siz, Kürtler’siz Ortadoğu’da siyaset yapılamaz, yeni statüler oluşturulamaz. Artık Kürtler birinci dünya savaşının, ikinci dünya savaşının falan Kürtler’i değildir. Kürtler önderliklerine sahiptir, özgürlüğe karar kılmışlardır. Bir halk özgürlüğe tutku düzeyinde bağlanıyorsa böyle bir halkı inkâr etmek mümkün değildir artık. Bu halk mücadelesiyle bugün Ortadoğu’nun en belirleyici gücü haline gelmiştir. Bu da önder Apo’nun sayesindedir. Bunu ancak vicdansız biri inkâr edebilir. Türk basının artık önderlik hakkında ve bizler hakkında öyle çirkefçe şeylere başvurmaması gerekiyor. Eğer çözüm istiyorlarsa, hareketimize, önderliğimize ve halkımıza doğru yaklaşmalıdırlar.
Son günlerde dershanelerin kapatılması veya özel okullara çevrileceği konusunda Gülen Cemaati ile Erdoğan arasında bir sürtüşme yaşanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Fethullah Gülen’in çözüm süreci ile ilgili düşüncelerini samimi buluyor musunuz?
AKP ile Fethullah Gülen arasındaki çelişki hem iktidar kavgasından kaynaklanıyor hem de uluslararası güçlerden kaynaklanıyor. Onların Ortadoğu, Suriye politikalarından kaynaklanıyor. Dikkat edilirse bir dönem ittifak halinde yürüyorlardı. İktidar mücadelesi yürütüyorlardı. Bu mücadelede önemli ölçüde sonuç aldıktan sonra kendi aralarında iktidar mücadelesine girdiler. Çünkü iktidar mücadelesi yürüten her güç mutlaka kirlenir. Bugün eğer AKP ile Fethullah Gülen arasındaki çelişki, çatışma derinleşiyorsa bu iktidar kavgasından kaynaklanıyor ve kirlenmeden kaynaklanıyor. Bir boyutu bu iken diğer bir boyutu ise uluslararası boyutudur. Bugün AKP, Ortadoğu’da, Suriye’de izlediği politikalarla ABD’nin, Avrupa’nın ve bazı Arap devletlerinin karşısına düşmüştür. Onun için Türkiye ile bu güçler arasında belli bir soğuma söz konusudur. Davutoğlu bile son Amerika gezisine giderken bu gezinin amacının Türkiye ile Amerika arasındaki soğukluğu gidermeyi amaçladığını söylemiştir. Çünkü Türkiye, Suriye’de Cehetül El Nusra, Devletül Irak-Şam güçlerini bütün yönleriyle destekliyor. Bu belgeleriyle beraber uluslararası basına da yansıdı. Bunu destelemek demek savaşı derinleştirmek, ABD ve ABD - Arap devletlerinin politikalarıyla Suriye’de ve Ortadoğu’da karşı karşıya gelmek demektir. İşte bundan ötürü bunun iç politikaya yansıması da söz konusudur. Eğer AKP - Fethullah Gülen ittifakı sorun yaşıyorsa bir de işin bu yanı var. Uluslararası politikanın yansıması ve iktidar mücadelesidir.
Fethullah Gülen Kürt sorununun çözümüne kesinlikle karşıdır. Bu karşıtlığını yıllardır zaten televizyon dizileriyle işliyor. Bunu birçok Samanyolu dizisinden görmek mümkündür. Yine Gülen’in yaptığı toplantılarda konuşmaları var. PKK’ye karşı, Kürtlere karşı kökü kazınmalıdır diyor. Gülen, son zamanlarda AKP ile kendi aralarında çelişkiler derinleştikçe bazı söylem değişikliklerine gidiyor. AKP’yi Kürt meselesinden vurmak istiyor. Sanki AKP Kürt meselesini çözmek istemiyormuş da kendileri çözmek istiyormuş gibi bir hava yaratarak buradan AKP’yi sıkıştırmak ve Kürtlerin desteğini almak istiyor. Çünkü Fethullah Gülen örgütlenmesi esas Kürdistan’daki örgütlenmedir. Türkiye’de ciddi bir örgütlenmesi yoktur, çok zayıftır. Kürdistan bütünüyle Fethullah Gülen’e teslim edilmiştir. Gülen örgütlenmesi Kürdistan’da vardır. AKP ile çatışırken elbette ki Kürtlere seslenmek zorundadır. Kürtlerin desteğini alarak AKP’ye karşı durmak zorundadır. Eğer son dönemlerde çözüm yanlısı gibi kendisini gösteriyorsa bundan ötürüdür. Bu da çok iğrenç bir politikadır. Daha düne kadar PKK’nin, Kürtlerin kökünün kazılmasını isteyen bir Fethullah Gülen hareketi bugün Kürt yanlısı gibi görünmeye çalışıyor. Bu ikiyüzlü bir tutumdur. Bu aldatmaya yönelik bir tutumdur. Sadece bu değil. Kürdistan’da fuhuş geliştiriliyor, eroin, hırsızlık geliştiriliyor. Her türlü ahlaksızlık geliştiriliyor. Bunların içerisinde kim var? En çok da Fethullahçı geçinenler geliştiriyor. Polis eliyle bilmem devlet memurları eliyle bunlar yaygınca Kürt kızları, gençleri arasında geliştirilerek Kürt toplumu ahlaken çökertilmek isteniyor. Kendini de topluma nasıl gösteriyorlar, sanki ahlaka sahip çıkıyorlarmış gibi gösteriyorlar. Bunlar söylemdir. Bu söylemlerin neyi örtbas ettiğini pratikte görmek gerekiyor. Bütün alanlarda fuhuşların, eroinlerin, hırsızlıkların geliştirilmesinde Gülen cemaatinde yer alanların izlerine rastlıyoruz. Bu konuda MİT’le, Kürdistan’da Emniyet’le Gülen’in iç içe çalıştığını biliyoruz. Belki bunu propaganda böyle söyleyebilirler ama bizzat bu işlere bulaşan insanlar bunun bizzat Fethullahçılar tarafından yapıldığını söylüyorlar. Bu konuda kanıtlar da var.
Dershanelerin kapatılması sizce uygun mu?
Bence sorun dershanelerin kapatılıp kapatılmaması sorunu değildir. AKP ile Fetulah Gülen çelişkileri, onun uluslararası boyutları o tarzda kendisini ortaya koyuyor. Bunun üzerinden aslında çelişkiler, çatışmalar sürdürülüyor. Dershane meselesi işin perdesidir. Bu dershanelerin çoğu nerededir, Kürdistan’dadır. Aslında Gülen o dershanelerle Kürdistan’da kendisini örgütlemiş durumda. Devlet, Gülen’le kendisini örgütlemiş durumda. O dershanelerin kapatılması Fethullah Gülen hareketine büyük bir darbe oluyor. Türk devletine büyük bir darbe oluyor. Bunu kendileri de izah ediyor aslında. Mesela basını izleyelim, bazı Gülen yanlıları diyor ki; “bu dershaneleri kapatmak demek, PKK’ye başarı imkanı sunmak demektir. Bu dershaneler işte Kürtleri asimile ediyor, Kürtleri devletle bütünleştiriyor, siz niye kapatıyorsunuz, Bunu yapmakla asimilasyonunun önünü alıyorsunuz. Kürtlerin Türkleşmesinin önünü alıyorsunuz, PKK’ye de en büyük hizmeti sunuyorsunuz” diyerek AKP’yi suçluyorlar. Doğrudur bu dershaneler hepsi asimilasyonu gerçekleştiriyor. Kürtleri değirmen taşı gibi öğütüyor, bitiriyor Türkleştiriyor. Gülen cemaati onun için dershanelerin kapatılmasını istemiyor.
Savaş sürecinde, arazilere gömülen anti-personel mayınların çok olduğunu biliyorsunuz. Bu mayınlar nedeniyle birçok insan hayatını kaybetti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Uluslararası alanda biliniyor, mayınlar yasaklanmış durumda. Hareket olarak biz de BM’ye bağlı çalışan bir kuruluşla mayınların yasaklanmasını imzaladık. Türkiye halen mayınları yasaklamış değil. Birçok alana mayın döşemiş durumda. Bu mayınları temizlemesi gerekirken temizlemiyor. Bu mayınların hepsi de Kürdistan’a döşenmiş durumda. Birçok Kürt insanı bu mayınlara basıyor, yaralanıyor şehit düşüyor. Yapılması gereken, kamuoyunun Türk devletinden bu mayınları temizlemesini istemesidir. Bu konuda Türkiye’deki demokrasi çevreleri ve Kürtler birlikte bu mayınlara karşı baskıyı arttırmalıdır. Eğer çözüm de isteniyorsa, madem çözüm süreci diyorlar o zaman bunun inandırıcı olması açısından bu mayınların temizlenmesi gerekiyor. Devletin zoruyla köylerini terk eden insanlar köylerine döndüğünde, ‘mayın haritaları gösterilsin, bu mayınlar temizlensin, nerede mayın var bilelim, biz arazimize çıkmak istiyoruz” diyorlar ama devlet istemiyor. Bilinçli olarak istemiyor ki bu insanlar köylerine dönmesin. Veya dönenler olursa mayınlara bassın, yaralansın, ölsün. Bu da insanları ürkütsün ki insanlar köylerine dönmesin.
Seçimlerde Doğu’da BDP, Batı’da HDP ile seçimlere girilmesi kararı var. Bu sürece karşı olanlar var, kadın kotası ile ilgili gelişmeler sürüyor. Bu konularla ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Bu seçimler herkes açısından stratejik bir değer taşıyor. Bu seçimlerin yol açacağı siyasal sonuçlar olacak. Eğer Kürtler oy oranlarını ve belediye sayılarını arttırırlarsa bu Önder Apo’nun ve Kürt toplumunun sorununun özgürlük temelinde çözümüne hizmet edecek. Eğer oy oranlarını ve belediye sayılarını arttırmazlarsa, AKP arttırırsa bu çözümsüzlüğün derinleştirilmesine, savaşa, Kürtlerin imhasına hizmet edecektir. Bütün Kürtlerin, adaylar kendilerine göre olmayabilir de, mümkündür, doğru tespit edilmeyen adaylar da olabilir. Bunu sorun yapmamaları gerekiyor. Adayların etrafında birleşip adayların kazanması kendilerinin partilerinin kazanması için olağanüstü bir çaba göstermeleri gerekiyor. Burada sorun adaylar değil partilerdir. Bunu bilmeleri gerekiyor. Onun için seçimleri kazanmanın çabasını yürütmeleri gerekiyor. Kendi iç sorunlarını bir tarafa bırakarak ön seçimle veya atamayla belirlenen adayları kendi adayları görüp herkesin onun etrafında birleşmesi gerekiyor. Bu benim seçimimdir kazanmam gerekiyor deyip bütün herkesi bu temelde harekete geçirip ev ev dolaşmaları, toplum üzerinde etkisi olan insanları harekete geçirip seçimleri kazanmak için çalışmaları gerekiyor. Seçim vesilesiyle her yere her insan ulaşmaları gerekiyor.
Türkiye’de HDP ile seçimlere girildiği, Kürdistan’da BDP ile girildiği bir gerçektir. HDP’nin başarılı olmaması için çok büyük çabalar sarf ediliyor. Bazıları bunu bilerek yapıyor bazıları da bilmeyerek alet oluyor. Bir kere HDP’nin başarılı olması demek, Türkiye toplumu içerisinde önderliğin, Kürtlerin, PKK’nin onay bulması demektir. Kardeşliğin eşit temellerde gelişmesi demektir. Kürt sorununun çözümünün Türkiye’nin demokratikleşmesinin gelişmesi demektir. Türk devleti yıllarca bir strateji uyguladı Kürtlere karşı işte Kürt, Türk ittifakını önleme, Türkiye’de demokrasi hareketinin gelişmesini önleme, Kürt dostluğunu önleme, Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi mücadelesini Kürdistan dağlarına hapsederek bu mücadeleyi çözümsüz bırakma stratejisi izledi. Bunda da önemli ölçüde başarılı oldu. Bu strateji Zap’la büyük darbe yedi. Arkasından blok seçimleriyle bu daha da darbelendi. HDP projesiyle de bu strateji tümüyle mezara gömülmek isteniyor. Bunu bilen Türk sömürgeciliği, onun akıl hocaları bu stratejinin mezara gömülmesini önlemeye çalışıyorlar. Bunun için de Kürt toplumuna hitap ediyorlar. İşte, ‘HDP, BDP’yi ve Kürtleri bitirecek, Kürtlerin yürüttüğü bu kadar mücadele boşa gidecek” biçiminde bir propagandayla bazı çevrelere hitap etmeye çalışıyorlar. Bu çevreleri buna inandırmaya çalışıyorlar. Bununla aslında Kürtleri başarısızlığa uğratmak istiyorlar. Bizim Türkiye toplumunu kazanmamız gerekiyor. Bu, HDP ile olacak. Biz Türkiye toplumunun zihniyetini değiştirmeden, Türkiye demokratikleştirilmeden Kürt sorunu çözümlenemez. Kürt halkının kahramanca yürüttüğü bu kadar uzunca mücadele anlam bulamaz. Bu mücadelenin anlam bulabilmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi ile mümkün. Bunun geliştirecek olan HDP’nin örgütlenmesi, gelişmesidir. Bütün Kürtlerin, demokratların, sosyalistlerin, çevrecilerin, akademisyenlerin, sanatçıların, yazarların kısaca AKP’den memnun olmayan herkesin HDP etrafında Türkiye’de birleşmesi gerekiyor.
Öcalan yıllarca Rojava’da kaldı. Onun oradaki faktörü nasıl değerlendiriliyor ve “Rojava’daki devrim devrim değildir” diyenler bunu neden söylüyor sizce?
Şimdi Öcalan önderliği bütün Kürt toplumunu sarmış durumda. Sadece Kuzey’i değil, Sadece Rojava’yı değil, bütün parçalardaki Kürt toplumunu sarmış durumda. Bütün parçadaki Kürt toplumu ve yurt dışındaki Kürtler Öner Apo öncülüğüne güven duyuyor, PKK’ye güven duyuyor. Geleceğini bu önderlikte, onun geliştirdiği çizgide, mücadelede görüyor. Rojava’da bugün eğer görkemli bir devrim yaşanıyorsa, bunun temelinde Önder Apo gerçekliğini görmek gerekiyor. Önder Apo, yıllarca o zeminde kaldı, orada bütün yurtseverlerle çalıştı. Hemen hemen bütün yurtseverler Önder Apo’yu tanır, bizzat toplantılarına katılmıştır. Onunla birlikte çalışmıştır, onun kitaplarını okumuştur, bilinçlenmiştir. Onun için önder Apo’yla kaderini bütünleştirmiştir. Eğer Rojava halkı Önder Apo’ya bu kadar sahip çıkıyorsa, nedeni, Önder Apo o parçadaki halkımıza büyük hizmetlerde bulundu. O halkı yaratan bu önderliktir de onun için. Önder Apo’nun bu çalışmalarıyla o parçada, o halkın binlerce evlatları, kızları, erkekleri kuzeydeki özgürlük devrimine katıldı. Büyük şehitler verdiler. Ve işte Önder Apo’ya büyük saygı duydukları, bağlılık duydukları için bunda tereddütsüz yer aldılar, mücadele ettiler şehit düştüler. Rojava halkını Önder Apo’dan koparmak mümkün değildir. Artık etle tırnak gibi kaynaşmıştır. Oradaki gelişmelerde Önder Apo’nun halkımızın, şehitlerimizin büyük emekleri vardır. Bu emeklerin sonucu olarak Rojava devrimi bugün görkemli yaşıyor.
“Orada devrim yoktur” demek, o devrime, oradaki direnişe, oradaki halka, oradaki şehitlere hakarettir. Hiç kimsenin buna hakkı yoktur. Deniliyor ki Beşar Esad oradadır, ona dayanılarak bunlar yapılıyor. Orada yaşanan devrim değil, Kürtlere karşı bir şeyler yapılıyor. Orada Kürt karşıtlığı var deniliyor. Buna bir çocuk bile inanamaz. Rojava Kürtleri diyelim ki Esad’la ilişki içinde bunu yaptılar. Peki Güney Kürdistan’da Hewler(Erbil)’de YNK varken KDP Saddam’la ittifak yaptı Hewler’e saldırdılar ve YNK’yi oradan çıkardılar. Şimdi Güney devrimi mi o zaman büyük bir devrim oluyor? Rojava devrimi ise devrim olmuyor. Saddam, Beşar’dan daha mı iyiydi yani? Sorunu bu tarzda ele almak, kesinlikle doğru değildir. Bu tür yaklaşımlar gerçeği ifade etmiyor.
Rojava devrimi, herkesin gerçeğini ortaya çıkarıyor ve kaderini belirliyor. Çok yurtsever geçinenlerin de yurtseverliğini ortaya koyuyor, kendilerini demokrasi gücü gösterenlerin gücünü de ortaya koyuyor. Rojava bir turnusol kâğıdı gibidir. Herkesin gerçeğini ve kaderini belirliyor. Rojava bugün sadece kendisi için direnmiyor, bütün Kürtler, Ortadoğu halkları ve insanlık için direniyor. Ancak buna saygı duyulabilir. Buna güç, destek verilebilir. Bunun karşısında durmak, AKP’nin, Türk devletinin orayı boğmasının yanında yer almak demektir. Hiçbir Kürt, Türk devletinin yanında, Cephetül El Nusra, Devletül Irak, DAŞ’ın yanında oradaki Kürtlere karşı duramaz. Durursa, kaybeder. Kürtler nezdinde büyük kaybeder. Artık Rojava halkı, kendi kaderini eline almıştır. İşte geçici bir meclis, geçici bir yönetim ilanına gitmiştir. Artık Rojava kazanımlarını hiç kimse görmemezlikten gelemez. Orada bir halk küllerinden kendisini yeniden yaratmıştır. Büyük bir direniş ve şehitler vermiştir ve bu kazanımları elde etmiştir. Artık bu kalıcı bir sonuçtur, hiç kimse bu gerçeği değiştiremez.
PYD’nin Cenevre 2 toplantısına temsili olarak katılmasını engellemek, Kürt inkârının devamı anlamına mı gelir sizce?
Elbette. İkinci bir Lozan yapılmak isteniyor. Dikkat edilirse Rojavalı Kürtler, ikinci Lozan’a müsaade etmeyeceklerini söylüyorlar. PYD, Cenevre’nin dışında tutularak, güya Kürtler Cenevre dışında itilmek isteniyor. İnkarın sürdürülmesi isteniyor ki bu mümkün değil. Rojava halkı kendi direnişiyle bütün bunları yerle bir etmiştir. PYD’yi Cenevre’nin dışına hiç kimse itemez. PYD, Cenevre’ye katılacaktır. İstenilen, bütün Kürtler’in bir irade olarak oraya katılmasıdır ama maalesef bazı Kürt geçinenler Türk devleti hatta ABD benzeri güçler Kürtler’in Kürt kimliği ile oraya katılmasını önlemeye çalışıyorlar. PYD benzeri güçler de oraya bir Kürt kimliği ile katılmaya çalışıyorlar. Bunlar halen sürüyor. Kabul etmeyebilirler ama PYD ve diğer Kürtler yine bir biçimde Cenevre konferansına katılacaktır.
Kürt Ulusal Kongresi uzun süredir hayata geçirilemedi. PKK’nin Ulusal Kongre’nin hayata geçirilmesi için önerileri nelerdir, bu konudaki son durum nedir?
Ulusal kongrenin yapılması için PKK büyük bir çaba yürütüyor. Asla bu çabalarından vazgeçmeyecektir. Çünkü Ortadoğu’daki ve Kürdistan’daki gelişmeler böyle bir kongreyi zorunlu kılıyor. Halkımızın da beklentisi ve rüyası budur. Bizler halkımızın beklentilerini gerçekleştirmekle yükümlüyüz. Biz bunun için çalışıyoruz. Elbette ki bu konuda engeller var. Sömürgeci devletlerden kaynaklı engeller var, bazı yine Kürtler’den kaynaklı engeller var. Biz bütün bunları aşarak bir Ulusal Kongre’yi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Çünkü halkımızın çıkarı buradadır. Kürtler eğer bunu başarırsa Ortadoğu sahnesine yepyeni bir güç olarak çıkacaklardır. Bundan sadece Kürtler değil, halklar da kazanacaktır. Kürtler hem kendi sorunlarını hem de komşularıyla olan sorunlarını çözmek istiyor. Kürtler, Kürt sorununu çözmek istiyor. Kendi topraklarında kimlikleriyle, iradeleriyle, kültürleriyle özgürce kendilerini örgütleyip yönetmek istiyorlar. Kürtlerin kimsenin toprağında gözü yoktur. Kürtler kimsenin dilini, kimliğini, kültürünü falan yasaklamıyor. Kürtler, sadece ve sadece kendi topraklarında herkes gibi özgürce yaşamak istiyor. Bu en doğal haklarıdır, buna herkesin saygı duyması gerekiyor. Kürt sorununun çözülmemesi istikrarsızlığa yol açıyor. Bu da herkese zarar veriyor. İşte Kongre gerçekleştirmek demek bu istikrarsızlığı gidermek demektir. Bunda da herkesin çıkarı söz konusudur.
Sorunlar nedir? Biz demokratik bir modelin oluşmasını istiyoruz. Eş başkanlık olmasını istiyoruz. Bazıları bunu doğru görmüyor, başkanlık sistemi istiyor. Olabilir. Bunların tartışılması gerekiyor. Yine parçaların delege sayılarında sorunlar var. Bazıları Kuzey ile Güney delegelerinin eşit olmasını istiyor, biz bunu doğru görmüyoruz. Çünkü bunun mantığı yok. Biz bütün kararların oy birliği ile alınması gerektiğini söylüyoruz. Bir parti dahi bir kararı kabul etmiyorsa bunun kongreye getirilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Bütün kararların oy birliği ile alınmasını istiyoruz ki bu kongre bir Ulusal Kongre olarak gerçekleşebilsin. Kararlar oy birliği ile alınmazsa çoğunluk, azınlık meselesine dönüşürse bu Kürtler arası sorunların çözümüne hizmet etmez. Kürtlerin birliğini, bütünlüğünü, iradesini temsil etmez. Başkanlık sistemi bizim açımızdan sorun değil ama birçokları açısından sorundur. Güney’deki bazı Kürt örgütleri başkanlık sistemini kabul etmiyorlar. Biz kongre ile var olan sorunları derinleştirme ve büyütme derdinde değil, olan sorunların çözümünü istiyoruz. Onun için de geliştirdiğimiz modelle sorunları aşmak istiyoruz ve eş başkanlık sistemini öneriyoruz. Aynı zamanda eş başkanlık sistemi ile birlikte bunun dönüşümlü olmasını istiyoruz. Bu kongrenin herhangi bir parçanın, herhangi bir partinin hizmetine girmesini istemiyoruz. Hiçbir parçanın ve hiçbir partinin de ulusal kongreye kendisini dayatmaması gerekir. Her parti, her parça kendi kararlarını alabilir. Kongreleri var, istediği kararları alabilirler. Ama bu bir ulusal kongredir.
Kasım ayı içerisinde ABD’de ilk Kürt Konferansı yapıldı, daha sonra PKK’nin terör listesinden çıkarılması için Almanya’da bir miting düzenlendi. Diasporadaki Kürtlerin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Kürtler artık kabına sığmayan bir halktır. Özgürlük için mücadele eden bir halktır. Birçok zorlukları, engelleri aşarak belli bir düzeyi kazanan bir halktır. Öyle terörist listelerine almak, komplolarla bu halkın bu hareketin, bu halkın özgürlük davasının önüne geçmek mümkün değildir. Mümkün olmadığı da pratikteki gelişmelerden ortaya çıkmıştır. Artık o tür listeler anlamını yitirmiştir. Bunlar hukuki değil, siyasi anlamlı geliştirilen listelerdir. PKK ve Kürt halkına ağır hakaretler içeren listelerdir. PKK ve Kürtler mücadeleleri ile bu listeleri yırtmış atmıştır. Demek ki birçok akademisyen birçok insan PKK’nin bir terörist örgüt olmadığını anlamıştır ki öyle demokratik gösterilere, mitinglere öncülük yapıyorlar. PKK’nin terörizm listesinden çıkarılmasını istiyorlar.
Türkiye hükümeti ile Barzani hükümeti arasındaki petrol anlaşması konuşuluyor. Bazı kesimler bu anlaşmanın sizin de bilginiz dâhilinde olduğunu çünkü boru hatlarının PKK’nin denetiminde bulunduğu bazı bölgelerden geçtiğini iddia ediyorlar. Bu konuda çeşitli spekülasyonlar var, neler diyeceksiniz?
Türkiye ile Güney Kürdistan hükümeti arasında büyük ekonomik anlaşmaların yapıldığı kamuoyuna yansımış durumda. Bu konuda hem Güney Hükümeti ile Irak Hükümeti, hem Irak Hükümeti ile Türk Hükümeti arasında birçok sorun yaşanıyor. Türkiye bu sorunları bilerek derinleştiriyor. Buradan siyasi askeri ve ekonomik çıkarlar elde etmeye çalışıyor. Biz Türkiye’nin bu yaklaşımını tehlikeli görüyoruz. Türkiye’nin bu sorunlara bulaşmaması gerekiyor. Türkiye’nin Irak’la Güney Kürdistan Hükümeti arasındaki sorunlarda tarafsız kalması gerekiyor. Kendi sorunlarını kendileri çözmelidirler. Bu yönlü eğer çabalar gösterilirse Irak Merkezi Hükümeti ile Güney Kürdistan Hükümeti ekonomik sorunlardan kaynaklı sorunların çözülebileceğine inanıyorum. Çözülmeyecek sorunlar değil. Çünkü sorunlar pay meselesinden çıkıyor. Ne Irak tümden Güney Kürdistan’ın payını reddediyor, ne de Güney Kürdistan tümüyle petrolün gazın kendisine ait olduğunu söylüyor. Bu konuda pay meselesinde anlaşmazlıklar var. Bunlar da müzakerelerle rahatlıkla giderilebilir, eğer dışarından Türkiye gibi müdahaleler olmazsa. Çok ciddi ekonomik anlaşmalar var. Bu anlaşmalar Irak Merkezi Hükümeti’nin dışında gerçekleştiriliyor. Irak Merkezi Hükümeti de buna itiraz ediyor. Onun için bazı sorunlar yaşanıyor.
Türkiye aslında Güney Kürdistanı siyasi, ekonomik, kültürel, eğitsel birçok yönüyle kontrolü altına almaya çalışıyor. Bu tarzda Güney Kürdistanı etkisizleştirmeye çalışıyor. Güney Kürdistan da Türkiye ile yakınlaşarak kendini korumaya çalışıyor, kendi korumasını Türkiye’de görüyor. Bu temelde ilişkiler gelişiyor. İlişkiler gelişebilir ama bu ilişkilerin Güney Kürdistan’a zarar vermemesi gerekiyor. Yine Güney Kürdistan ile Irak arasındaki sorunları derinleştirmemesi gerekiyor. Buna dikkat edilmesi gerekiyor. Bu tip ekonomik anlaşmaların işte kuzey parçasındaki çözüm karşıtlığına hizmet etmemesi gerekiyor. Tam tersine Güney Kürdistan, çözüm yönünde çabalarını arttırmalı. Çünkü bu Güney Kürdistan’a ve Kürt halkına kazandırır.