T24 - Washington’da Brookings Enstitüsü’ndeki makamında Ankara’yı uzaktan seyreden Kemal Derviş Avrupa'daki sosyal demokratlara verdiği tavsiyeyi Türkiye için de yineledi. Derviş:Türk toplumu büyüme ve istihdam ihtiyacı olduğunun bilincinde. Bunu yapabileceği konusunda vatandaşı ikna eden kazanır' dedi. IMF Başkanlığı için adı sürekli gündeme gelen Derviş ile röportaj yapan Aslı Aydıntaşbaş'ın bugünkü (14 Ekim 2010) yazısı şöyle: ‘Büyüme konusunda vatandaşı ikna et’ Kemal Derviş, ekonomik krize rağmen Avrupa’da sosyal demokrasi değil sağın yükselmesine dikkat çekiyor. Türkiye ve Avrupa’da sol partilere tavsiyesi aynı: ‘Sosyal demokratlar istihdam ve büyümeyi gerçekleştirebilecekleri konusunda vatandaşı ikna etmeli.’ CHP sorulunca da cevabı aynı: ‘Türk toplumu büyüme ve istihdam ihtiyacı olduğunun bilincinde. Bunu yapabileceği konusunda vatandaşı ikna eden kazanır’ Türkiye’nin son 8 yıllık ekonomik başarısında doğrudan izleri olan Kemal Derviş, artık Washington’da Brookings Enstitüsü’ndeki makamından Ankara’yı uzaktan seyretmekle yetiniyor. Buna karşın dünya ekonomisinin krize girdiği bir dönemde Derviş’in uluslararası camiadaki saygınlığı, Türkiye’ye yakınlığıyla ters orantılı olarak arttı. Bugün Kemal Derviş ismi, Tükiye’nin çok daha ötesinde küresel anlamda sosyal politikalar ve krizin gelişmekte olan ülkelere etkileri konusunda tüm dünyada tanınıyor. O kadar ki, Birleşmiş Milletler genel sekreterliğinin kıyısından dönmüş olsa da IMF başkanlığı için adı hep gündemde. Biz ise kendisini EDAM tarafından her yıl Bodrum’da düzenlenen yuvarlar masa toplantısında, G20 ülkeleri ve Çin’in ekonomik sorunlarını tartışırken bulduk. Global krizle ilgili hâlâ kimse çok iyimser değil. Nasıl görüyorsunuz kısa vadede G20’deki sorunları? Almanya ve Amerila gibi klasik anlamda gelişmiş ülkelerde hâlâ ciddi ekonomik sorunlar var. Borç oranı yüksek ve büyümekte. ABD’de gayrimenkul sektöründeki durgunluk ve işsizlik tüm gücüyle devam ediyor. İşsizlik tarihte uzun zamandır olmadığı kadar yüksek. Tüm bunların hızla çözülmesi zor gözüküyor. Kriz anında olağanüstü bir genişleme politikasıyla krizin büyümesi önlendi. Ama bu mali politikaların böyle devam etmesi mümkün değil. Gelişmiş ülkeler ciddi ikilem içinde. Büyümeye dönüşte zorlanıyorlar. Önümüzdeki G20’de de gelişmiş ülkeler bu ikilimle uğraşacak. Tabii Doğu Asya ve gelişmekte olan ülkelerde durum farklı. Zengin ülkelerde büyümeye dönüş son derece cılızken gelişmekte olan ülkelerde büyüme kriz öncesi seviyelerde hatta daha yüksek. Gerçekten ayrışma var dünya ekonomisinde. Ama anlattığınız tablo bizim gibi henüz tam olarak ‘zenginler klubü’ne girmemiş girmemiş ekonomilerin içini ferahlatacak cinsten. Onlar dururken biz büyüyoruz. O zaman bizim açımızdan sıkıntı ne? Sıkıntı, meselenin bu şekilde devam etmesi zor. Yükselen ülkelerdeki büyüme, ancak gelişmiş ülkelerin sorunlarını halletmesiyle devam edebilir. Bu olmazsa dünya ekonomisindeki ayrışma devam edecek. Amerikan ekonomisi, yüzde 1’in altında büyürse, Türkiye gibi ülkeler mevcut büyüme hızını yakalayamaz. Bizim gibi yükselen ülkelerdeki büyümenin bugünkü seviyelerde kalması, dünya ekonomisine ve gelişmiş piyasalardaki duruma bağlı. Dünya birbirine bağlı. Zengin ülkelerde büyüme olmadıkça, Amerika ve Avrupa piyasası canlanmadıkça, son 6 aydaki olağanüstü durum yakalanamaz. Önümüzdeki dönemde Türkiye ile ilgili büyüme tahminleriniz ne? Arz yönünden Türkiye’nin yüzde 8 civarında büyüme gücü var. Aslında talep açısından sorun olmazsa ve dünya ekonomisinin kaynaklanan talep eksikliği bizi geriletmezse, Türk ekonomisi yüzde 8 büyüyebilir. Ama bunun uzun sürebilmesi için, ulusal tasarrfun artması ve bu büyümeyi sağlayacak yatırımların iç tasarrufla beslenebilmesi lazım. Yüzde 8 için iç tasarrufun yükselmesi şart. Yüksek cari açık da biraz dış konjonktüre bağlı.
Tabii Türk ekonomisinde son bir kaç yılda gördüğümüz sürpriz teğet geçme senaryosuna rağmen işssizlik neredeyse kronik. İşsizlik yüksek. Maalesef bütün dünyada da çok yükseldi. Bugün 30 milyon insan işsiz. Amerika’da büyümeyi zorlaştıran da işsizliğin yüksek olması, bu sayede hane halkının alım gücünün sınırlı olması. Üstelik işsizlik çeşitli sosyal yardımlar nedeniyle bütçeye de yük. Türkiye’de tabii ki nüfus daha hızlı artıyor, genç nüfusun yaş ortalaması düşük. Bu yüzden Türkiye’nin diğer ülkelerden daha da hızlı istihdam artışına ihtiyacı var. Bu da ortalama yüzde 5 değil ancak yüzde 8 büyümeyle çözülebilir. Yatırım hacmi ve iç tasarruf daha yüksek olmalı. Türkiye’deki bu durumun CHP ve sosyal demokrasi açısından anlamı? Krizin diğer boyutu gelir dağılımının daha da bozulması ve paranın tepede yoğunlaşması. İnsanlar bundan rahatsız. Amerika’da kamuoyu finansal krizi atlatmak için Wall Street’e aktarılan kaynağı benimsemiş değil. Dünyanın farklı yerlerinde insanlar gelir dağılımındaki eşitsizliğin düzelmesini istiyor. Ancak bu (oy olarak) henüz siyaseten sosyal demokratlara yaramış değil. Çünkü Türkiye ve başka yerlerde sosyal demokratların adil bir gelir dağılımıyla hızlı büyümeyi ve istihdam yaratmayı aynı anda başarabileceklerine güven ve umut vermeleri gerekiyor. Bu umudu veremiyorlar. İlginç olan, Avrupa’da merkez sağ , sosyal güvenlik ve ekonomi politikalarında aslında sosyal demokratların ekonomik programlarını benimsediler. Merkez sağ artık sosyal güvenliğe önem verir oldu. Bunu yapan merkez sağ partiler, ekonomik krize rağmen seçim kazanabildi. Türkiye’de de sosyal demokrasinin başarılı olabilmesi için büyüme ile sosyal poltikayı birleştirmek lazım. O konuda vatandaşları inandıran partinin kazanma ihtimali yüksek. Seçmen, Türk toplumu büyüme ve istihdam ihtiyacı olduğunun bilicinde. Bunu yapabileceği konusunda vatandaşı ikna eden kazanır.