Birgün gazetesi yazarı Doğan Tılıç, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, eski AİHM Yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen'in gönlündeki cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı. "Tek adam yönetimi isteyenler, farklılıklara saygı duymayanlar, evrensel hukuk ve insan haklarını lüks sayanlar, “iş yapsın da yesin abi”ciler onu istemez" diyenlerin adayını desteklemeyeceğini belirten Tılınç, "Samimi inanç sahipleri, laikler, Kürtler, kadınlar bir Erdoğan’a baksınlar, bir de Türmen’e. Desteklemeyenler olacak, biliyorum, ben destekleyenlerin daha çok olacağı bir Türkiye özlüyorum" ifadelerini kullandı.
Doğan Tılınç'ın Birgün gazetesinde "Desteklemeyeni çok olacak Cumhurbaşkanı adayım!" başlığıyla yayımlanan (24 Nisan 2014) yazısı şöyle:
Hasta yatarken düşündüm; cumhurbaşkanı kim olursa ülkenin yüzünü ağartır, Çankaya’ya iyiliği, hukuku, adaleti, özgürlükleri, farklılıklara saygıyı ve kaliteyi taşır?
Adayımı bazıları asla desteklemez, biliyorum. “Hayır” diyeni çok olur. Tek adam yönetimi isteyenler, farklılıklara saygı duymayanlar, evrensel hukuk ve insan haklarını lüks sayanlar, “iş yapsın da yesin abi”ciler onu istemez.
Adayım; partilerin kapatılmasına da, üniversitede türbana da evrensel hukuk ilkeleriyle yaklaşan, ülkenin “en ötekileri”ne de saygılı, samimi inanç sahiplerinin ve laiklerin benimseyebilecekleri biri olmalıydı. Yalnızca çoğunluğu değil, Kürtleri, kadınları, farklı inanç sahiplerini, eşcinselleri de temsil eden biri olmalıydı.
İkinci turda; bir Erdoğan’a bir ona bakıldığında, Kürtlerin tereddütsüz “bu” diyeceği biri olmalıydı. Roboski’de “Çocukları ölen anne ve babalara ne diyeceksiniz? Devlet senin oğlunun hayatını soruşturmaya bile değer bulmadı mı diyeceksiniz?” diye sorabilmiş; Diyarbakır’ın Ergani ilçesi Yamaçlar Köyü İlköğretim Okulu’nda çekilen bir fotoğrafı göstererek “Anadil ve yoksulluğa birlikte çözüm getirilmeli” diyebilmiş birisi olmalıydı. Vicdani retçiler için BDP’li Hasip Kaplan’la ortak basın toplantısı düzenleyebilmeliydi.
Partisiz olsun mu dediniz? İşte; “kamuda türban”, “anadil” ve “vatandaşlık” tanımını evrensel hukuk ve insan hakları ilkeleri üzerinden yaparak, partisiyle de çelişebilen, “Kalıcı Barış” bildirisini imzalayan biri. Kadın mı dediniz? Ölçünüz salt biyolojik değilse, “Kadın gibi erkek” biri işte! “Çocuk gelinler”i dert edinen; evlenme durumunda eşlerin istediği soyadını seçebilmesini yasalaştırmaya çalışan; “Kızlı-erkekli” tartışmasında “bireysel tercihlerin devlet tarafından yapılamayacağını, tercihlerin devlet tarafından yapılmasının otoriter rejimlere ait düzenlemeler olduğunu” söyleyebilen biri.
Herkesi; türbanı ve partilerinin kapatılmasını bir demokrasi sorunu olarak gören samimi inanç sahiplerini de kucaklamalıysa, “Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türban kullanımı konusunda yasağı uygun gören bir kararı var. … Benim görüşüm ise bu konuda yasak ve dayatmalarla hareket edilmemesidir” diyebilen, üniversitede türban konusuna özgürlükçü yaklaşan biri olmalıydı. RP’nin kapatılmasına “Türkiye’de artık parti kapatılmasın… İhtar seçenekleri uygulansa iyi olur, zaten onlar da bunun için kondu Anayasa’ya... siyasi parti kapatmak ağır bir şey... Sonuçları da çok ağır” demiş olmalı; Hayrünnisa Gül’ün Başbakan eşi olarak AİHM’de türban davası açmasını kabul edemeyenlere, “Bu Abdullah Gül’ün değil, eşinin davası. O bakımdan devleti temsil tam olarak gerçekleşmiyor. Eşi bir vatandaş olarak dava açmış. Bu prestij kaybı meselesi olamaz” diyebilen biri olmalıydı.
Silivri’ye, Ergenekon’a, Balyoz’a kompleksle sırtını dönmemiş, insan hakları ve hukuk ilkeleriyle yaklaşmış, cezaevlerindeki hasta tutuklular için koşturmuş olmalıydı.
Gezi gerçekten önemliyse bu ülkede, “Kim olsun?” diye sorulduğunda, Gezicilerin kendilerini “ezilecek çapulcular” olarak görene karşı, “Gezi hareketi, mevcut düzene karşı bir başkaldırı olması yanında, yeni bir düzen arayışını, yeni bir demokrasinin filizlerini de içinde barındırıyor...” dediği için yürekten destekleyeceği biri olmalıydı. “Direnme hakkı demokrasilerin içsel, ayrılmaz bir ögesi. Günümüzde seçimle işbaşına gelen iktidarların giderek artan bir biçimde güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, çoğulculuk, hukuk devleti, basın özgürlüğü gibi demokrasinin öz değerlerini ortadan kaldıran ‘seçilmiş otoriterlik’ rejimlerine kaymaları karşısında direnme hakkı yeni bir önem kazandı” diyebilen biri olmalıydı. “Türkiye’deki LGBTİ mücadelesi, demokrasi mücadelemizin ayrılmaz bir parçasıdır. Eşit olarak herkesin farklı olma hakkı vardır” diyebilecek kadar cesur; televizyonda “köye dönüp hayvan otlatsın, belki o zaman daha işe yarar” şeklindeki izleyici tweeti sorulduğunda da “Keçiler hakkında fazla bilgi sahibi değilim” diyebilecek kadar çelebi biri olmalıydı.
Dahası; hukuk ve siyaset bilimi eğitimli, yabancı diller bilen, ülkeyi uluslararası düzeyde temsil deneyimine sahip, evrensel hukuk ve insan hakları değerlerini içselleştirmiş ve bence en önemlisi bir “iyi insan” olmalıydı.
Bütün bunları alt alta yazdığımda aklıma gelen isim Rıza Türmen oldu. Samimi inanç sahipleri, laikler, Kürtler, kadınlar bir Erdoğan’a baksınlar, bir de Türmen’e. Desteklemeyenler olacak, biliyorum, ben destekleyenlerin daha çok olacağı bir Türkiye özlüyorum!