BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Ankara'da Barış Mitingi'nin yapılacağı Sıhhiye Meydanı'na yürümek üzere gar kavşağında toplanan korteje yapılan ve 95 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya ilişkin olarak açıklama yaptı. Destici, saldırının ardından İçişleri Bakanı Selami Altınok'un "Güvenlik zafiyeti yoktur" açıklamalarına cevap vererek, "Bir zafiyet olmadığından, bir ihmal olmadığından bahsediyor ilgili bakan. Peki zafiyet yoksa, ihmal yoksa dün yaşanan ne Allah aşkına, bunu soruyorum" dedi.
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Destici, Ankara'da gerçekleştirilen bombalı saldırıda 'Zafiyet, ihmal yok' açıklamasına tepki gösterdi.
Zaman'da yer alan habere göre, Destici, "Bir zafiyet olmadığından, bir ihmal olmadığından bahsediyor ilgili bakanlar. Peki zafiyet yoksa, ihmal yoksa dün yaşanan ne Allah aşkına, bunu soruyorum. Dün yaşanan ne o zaman? Dün 95 insanımızı biz niye kaybettik? 100'lerce insan bugün hastanelerde niye can çekişiyor?" dedi. Destici, Başbakan'ın 'Biz seçim hükümetiyiz' demesine te tepki göstererek, "Yani şunu söylemek istiyor Türkçesi. 'Benim dünkü olaylarda bir sorumluluğum yok, ben sadece ülkeyi seçime götürmek için bana bir vazife verildi, ben de ülkeyi seçime götürüyorum' diyor. Açıkçası bunu söylüyor. Yani 'siz gidin bunun hesabını oradaki gar müdürüne sorun' diyor. 'Gar önünde patlama olmuş bana ne' demeye getiriyor." ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı'nın danışmanının attığı tivite de sert tepki gösteren Destici, "Dün de bunu gördük. 100'e yakın insan hayatını kaybetmiş. 100'lerce insan hastanelerde can çekişiyor. Cumhurbaşkanı'nın danışmanı, milletvekili olan bir besleme hala 'Kanda boğulacaksınız' cümleleri kurabiliyor. Bugün de bile biraz insan edep eder, haya eder, saygılı olur." diye tepki gösterdi.
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Kocaeli'nin İzmit ilçesinde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Destici, burada açıklamada bulundu, gazetecilerin sorularını cevapladı. Destici, ülkenin dün tarihinin en büyük saldırısıyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Destici, şöyle devam etti: "Ülkemiz dün tarihinin en büyük saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bugüne kadar ülkemizde gerçekleşen saldırıların hiçbirisinde bir defa da bu kadar can kaybı yaşamamıştık. Bu kadar yaralı insanımızla karşılaşmamıştık. Son rakamlar 95 insanımızı dünkü saldırıda hayatını kaybetti, 246 yaralı var. Bunların 48'inin durumu da ağır. Bu da inşallah olmaz ama can kaybının 100'ü geçeceği noktasında, Sağlık Bakanlığı yetkililerinden aldığımız bilgi de bu yönde. Ama temennimiz o ki bundan sonra bir can kaybıyla ülkemiz karşılaşmasın."
Destici, saldırıyı lanetlediklerini ve kınadıklarını belirterek, şunları kaydetti: "Terör ve şiddet bu tür saldırılar kimden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa yapılsın, bunun karşısında olduğumuzu bir kere daha haykırıyoruz. Tabii ülkemiz son günlerde gerçekten özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra çok sıkıntılı ve iç güvenliğimizi tamamen neredeyse kaybolduğu bir süreci yaşıyor idi. Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgemizde PKK terör örgütü, eylemlere başlamış adeta her gün canımızı yakıyor. Her gün 1 şehit, 5 şehit, 10 şehit, 20 şehit ile karşılaştığımız günler oldu. Tabii Cizre'nin mahallelerine girilemiyor. Diyarbakır'ın belli mahallelerinde girilemiyor, Yüksekova, Nusaybin kanton ilan ediliyor. Cizre kanton ilan ediliyor. Bütün buralarda güvensiz bölgeler meydana geldi. Ama dün gördük ki Başkent de güvensizmiş. Bunu da çok acı bir tecrübeyle şahit olduk. Asla hiçbirimizin istemediği bir tecrübeyle Ankara'nın başkentin göbeğinde insanlarımız için güvensiz olduğu gerçeğiyle yüzleştik."
"Orada bu eylemi gerçekleştirecek hainlerin katillerin oraya kadar girmiş olması ve devleti yönetenlerin de iktidar olanların da bunu önleyememiş olmasıdır. İşin gerçeği budur." diyen Destici, Başbakan'ı eleştirdi ve ekledi: "Başbakan'ı dün dinledik. Elbette ki Başbakan da üzülmüştür. Hiç kimse bu hadiselerin yaşanmasını istemez. Ama onlar üzülme makamında oturmuyorlar, onlar icra makamında oturuyorlar. Dolayısıyla öncelikli görevleri bu tür hadiselerin yaşanmaması için gerekli tedbirleri almak olmalıdır. Türkiye'nin bu tür hadiselerle karşılaşmaması için gereğini yapmış olmaları lazım."
Zafiyet olmadığı yönündeki sözlere sert tepki gösteren Destici, şunları kaydetti: "Bir zafiyet olmadığından, bir ihmal olmadığından bahsediyor ilgili bakanlar. Peki zafiyet yoksa, ihmal yoksa dün yaşanan ne Allah aşkına bunu soruyorum. Dün yaşanan ne o zaman? Dün biz bir acı olaya, büyük bir katliama, ister canlı bomba olsun, ister başka türlü bir patlama olsun bir zafiyet yoksa, ihmal yoksa, 95 insanımızı biz niye kaybettik? 100'lerce insan bugün hastanelerde niye can çekişiyor. Bir zafiyetin olduğu açık. Bir ihmalin olduğu açık. Başbakan ya da Türkiye'yi yönetenler öncelikle bir zafiyet ve ihmalin olduğunu kabul edecekler ve gereğini yapacaklar. Eğer bir zafiyet ve ihmal yok denip üstü kapatılırsa, bundan sonra zafiyet ve ihmal yapanlar, zafiyet göstermeye ve ihmal yapmaya devam ederler. Çünkü bir karşılığı yok. Eğer bütün bakanlar makamında oturmaya devam edecekse, bütün istihbarat görevlileri koltuklarında oturmaya devam edecekse, bütün güvenlik görevlileri koltuklarında oturmaya devam edecekse bu işin sorumluğu tamamen, canlı bombaysa oradaki iki canlı bombayla bu işin üstü örtülecekse, yarın başka iki canlı bomba gelir başka bir bomba patlatıcısı gelir ve bu olayı gerçekleştirir. Önemli olan buradaki zafiyeti hatayı tespit edip, bu nereden kaynaklanmışsa kimden kaynaklanmışsa bunun gereğini yapmak gerekir. Biz başbakandan iktidardan hükümetten bunun görevini yapmasını bekliyoruz."
Destici, Başbakan'ın 'Biz seçim hükümetiyiz' dediğini belirterek, "Başbakan diyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti değiliz, biz bir seçim hükümetiyiz diyor. Bağımsız bir hükümet diyor. Yani şunu söylemek istiyor Türkçesi. Benim dünkü olaylarda bir sorumluğum yok ben sadece ülkeyi seçime götürmek için bana bir vazife verildi bende ülkeyi seçime götürüyorum diyor. Açıkçası bunu söylüyor. Yani siz gidin bunun hesabını oradaki gar müdürüne sorun diyor. Gar önünde patlama olmuş banane demeye getiriyor. Evet hükümet seçim hükümeti ama hiç kimse bu hükümetin bağımsız bir seçim hükümeti olduğunu söyleyemez. Adı bağımsız ama kendileri tamamen AKP'li olanlardan kurulmuş bir hükümet. Bir kere bunu görmek lazım. Bu tür konuşmalarla iktidar partisi, başbakan, ya da görevliller bu işin içinden sıyrılacaklarını düşünmemeleri gerekir." diye konuştu.
Destici, Suruç ve Reyhanlı gibi olayların aydınlatılmadığına dikkat çekerek, şunları aktardı: "Başbakan diyor ki Suruç ve Reyhanlı'da olduğu gibi onların faillerini bulduğumuz gibi bunların da faillerini de bulacağız diyor. Ben şahsen onların faillerinin bulunduğunu görmedim. Evet canlı bombanın kim olduğu konusunda bir açıklama yapıldı. Ama bunun arkasında kim var? Mesela Suruç'un arkasında kim var? Bir canlı bombanın kimliğini tespit etmekle bu hadise çözülmüş mü oluyor? Ya da Reyhanlı'daki patlamayı gerçekleştireni tespit etmekle bu hadise çözülmüş mü oluyor? Bunların arkasında kim var? Yarın burada diyelim burada iki tane canlı bomba var. Bunların kimliği tespit edilince bu hadise çözülmüş mü olacak? Bunu kim gerçekleştirdi? Bunun arkasında kim var? Kim yaptı?"
"Bize göre burada iktidarın özellikle çözüm sürecinde atmış olduğu adımlar, bununla birlikte Suriye politikasının Ortadoğu politikasının Türkiye bedelini ödüyor." diyen Destici, şöyle devam etti: "Bu saldırı kim gerçekleştirmiş olabilir? Elbetteki Türkiye'nin birliğine beraberliğine huzuruna kardeşliğine kastedenler gerçekleştirmiş. Bu doğru cümle. Biz de bu kanaatteyiz. Ama kim? Bir kişi yok. İŞİD gerçekleştirmiş olabilir, diğer terör örgütleri gerçekleştirmiş olabilir. Esed'in desteklediği istihbarat grupları gerçekleştirmiş olabilir. Başka küresel güçlerin desteklediği terör örgütleri taşeron terör örgütleri gerçekleştirmiş olabilir. Bir sürü ihtimal aklımıza geliyor. Çünkü Türkiye'yi yönetenler Türkiye'yi bir sürü ihtimalle karşı karşıya bıraktılar."
Cumhurbaşkanı'nın sözlerine değinen Destici, "Cumhurbaşkanı bugünleri birlik ve beraberlik içerisinde, kenetlenerek atlatabileceğimiz konusunda dün bunları dile getirdi. Birlik mesajları vermiştir, kardeşlik mesajları vermiştir. Biz bunları sözde değil, uygulamada olması için Cumhurbaşkanı'mızdan beklentimiz şudur: Madem ülkemiz zor günlerden geçmektedir, o zaman bunu öncelikli adımını Cumhurbaşkanı atmalı. Kendisine özellikle şahsına atılan tivitlerden dolayı, hakaretlerden dolayı insan mahkeme kapılarında, bunun içinde gazeteciler var, şehit yakınları var, vatandaşlar var, bir adım atsın bütün bunlarla ilgili davaları geri çeksin. Bir büyüklüğünü affediciliğini göstersin. Kendisi bunu yapmadığında onun altındakiler, onun basındaki tarafgirleri, kraldan çok kralcılar inanılmaz bir şekilde toplumu germeye, ayrıştırmaya ve kutuplaştırmaya devam ediyorlar." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı'nın danışmanının attığı tivite sert tepki gösteren Destici, "Dün de bunu gördük. 100'e yakın insan hayatını kaybetmiş. 100'lerce insan hastanelerde can çekişiyor. Cumhurbaşkanı'nın danışmanı, milletvekili olan bir besleme hala 'Kanda boğulacaksınız' cümleleri kurabiliyor. Bugün de bile biraz insan edep eder, haya eder, saygılı olur. Kullandığı dile dikkat eder. Ama bakıyorsunuz hala aynı dil, hala aynı üslup hala aynı kışkırtıcılık, hala aynı kamplaştırma ayrıştırma dili devam ediyor. Biz BBP olarak herkesi bu dili kullanmaktan men ediyoruz. Bu tür davranışlarda bulunmak men ediyoruz. Teröre karşı, kardeşliğimizi bozacak herkese karşı, içeriden ve dışarıdan hepsine karşı ortak bir tavır almaya davet ediyoruz." çağrısında bulundu.
Destici, gazetecilerin eleştirilerinden dolayı gözaltına alınmasını eleştirerek, şunları aktardı: "Ben fikirlerinden düşüncelerinden dolayı hiçbir gazetecinin şiddete maruz kalmasını, bir yargılamayla muhatap olmasını asla onaylamıyorum. Tabi ki hiç kimsenin bu gazeteci de olsa kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Ama kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Ama diğer taraftan özellikle basın içindeki ayrışma, bölünme kamplaşma bu sonuçları doğuruyor. Basının bu anlamda basının bir iç birliği sağlaması gerekiyor. En azından basın mensuplarının birbirlerine saygılı olması lazım. Ama şu anda geldiğimiz noktada basın mensupları birbirlerini hedef gösteriyorlar. Basın mensupları birbirlerini toplumun önüne atıyorlar, şikayet ediyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Basın özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız. Medya mensuplarına, basın mensuplarına yapılan her türlü saldırının, şiddetin karşısındayız. Basın mensuplarının attığı tivitten dolayı, ister adı Sedef Kabaş olsun, ister Bülent Keneş olsun, ister Uğur Dündar olsun. Adının ne olduğunun önemi yok. Hangi basın kuruluşunda çalıştığının da bir önemi yok. Bunların hiçbir önemi yok. Hangi medya kuruluşunda çalışıyorsa olsun. Yazdığı yazılardan dolayı, sosyal medya hesaplarında yazdıklarından dolayı, paylaşımlardan dolayı, gözaltına alınmalarını hele ki tutuklanmalarını asla doğru bulmuyorum. Hukuki düzenlemelerin bir an önce düzeltilmesi gerekiyor."