DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu İçişleri Bakanlığına 'derneklere kayyım' atama yetkisi verdiği gerekçesiyle eleştirilerin odağında olan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının, Finansmanının Önlenmesi" başlıklı yasa teklifi için "Avukatlara müvekkillerini ihbar etme yükümlülüğü yüklüyor" dedi.
"Teklif, başlığıyla ilgisi olmayan pek çok konuda düzenlemeler içeriyor" diyen Yeneroğlu, "Avukatlara müvekkillerini ihbar etme yükümlülüğü yüklemesi, derneklere kayyım atanmasının önünün açılması; derneklerin yardım toplamasının zorlaştırılması ve kişi ve kurumların malvarlıklarının içi boş gerekçelerle dondurulabilmesi gibi kanun teklifinin gerekçesi ile uyuşmayan birçok amaç taşımaktadır" ifadelerini kullandı.
İktidara seslenen Yeneroğlu, "Kanun teklifini bütünüyle komisyona geri çekin! Teklifteki hukuk devletine aykırı, anti-demokratik tüm düzenlemelerden de vazgeçin. Ortak akılla metnin son halini verelim" diye konuştu.
“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” ile ilgili TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Yeneroğlu şunları söyledi;
"Teklif ile avukat ve müvekkil gizliliği açıkça ihlal edilmektedir. Teklifin 20. maddesi ile avukatlar, Suç Gelirlerinin Önlenmesi Hakkındaki Kanununda “yükümlüler” kapsamına alınmaktadır.
Avukatların ‘yükümlü’ sıfatıyla iş ve işlem yaptıkları kişilerin tam kimliğini tespit etme ve kanun kapsamında olabilecek şüpheli işlemleri bildirme yükümlülüğü altına sokulması avukatlık mesleğinin niteliğine aykırı, son derece tehlikeli hükümlerdir.
Ayrıca avukatlardan yükümlülükleri kapsamında müvekkilleri hakkında istenilebilecek tüm bilgi ve belgeyi ilgili kurumla paylaşmakla mükelleftir. Avukatlar, Avukatlık Kanunu’ndaki özel hükümlere dayanarak dahi bilgi paylaşımından kaçınamayacaktır.
Teklifin bu düzenlemesi müvekkil avukat gizliliği ilkesine tamamen aykırıdır. Kaldı ki, benzer bir düzenleme geçmişte de bir yönetmelik ile yapılmış; ancak Danıştay tarafından iptal edilmiştir.
Kanun teklifinin asıl amacının; uluslararası yükümlülüklerimiz gereğince kitle imha silahları ve terörizmin finansmanı ile mücadele olmadığı açıktır. DEVA partisi olarak kanun teklifi sadece bu amaçla hazırlanmış olsaydı teklifi açıkça desteklerdik."
"Teklifin gerekçesinde terörizmin finansmanı ve uluslararası para aklama ile mücadelenin amaçlandığı belirtilmektedir. Ancak teklifteki 43 maddeden sadece 6 madde genel gerekçe ile doğrudan ilişkilidir.
Diğer maddelerin içeriği ise belirtilen amaçtan öte terörle mücadele kılıfıyla sivil toplumun hükümet eliyle susturulması ve etkisiz hale getirilmesi isteğinin bir tezahürüdür.
TBMM bugün Külliye’de kimin hazırladığı belli olmayan kanun tekliflerini onaylayan bir noterden farksızdır. Böyle bir teklifin meclise sunulması ile Genel Kurula gelmesi arasında sadece 1 hafta vardır.
Komisyon görüşmeleri dahi usulüne uygun yapılmamıştır. Kanuna imza atan milletvekilleri dahil, hiçbir milletvekili tam anlamıyla konuya vakıf olmadan, oldu bittiye getirilmeye çalışılan bir kanun teklifinden söz ediyoruz.
Nitekim, komisyonlarda kanun tekliflerinin anayasaya uygunluğu değerlendirilememektedir. Hatta anayasaya açıkça aykırı olması dahi bilinçli bir şekilde göz ardı edilmektedir. Bunun en güncel örneklerinden birini söz konusu tekliftir."
"Bu teklif, bırakın sözde insan hakları reformunu, Türkiye’yi anayasasızlaştırma girişiminin devamıdır" diyen Yeneroğlu şöyle deam etti;
Bu kanunun; Birleşmiş Milletler Mali Eylem Görev Gücü kararları doğrultusunda çıkarıldığı ileri sürülmektedir. Ancak teklifte Mali Eylem Görev Gücü’nün 12 nolu tavsiye kararına ilişkin hiçbir hüküm yoktur.
12 nolu tavsiye kararı; Siyasi nüfuz sahibi kişiler kapsamında üst düzey kamu görevlileri ve üst düzey siyasiler gibi kişilerin yolsuzlukları bakımından bir düzenleme içerir.
Bu kişilerin yolsuzlukların önlenmesi adına mal varlıklarının yakından takip edilmesi ve kaynaklarının tespit edilmesi devletin yükümlülükleri arasındadır. Ancak Teklif’te bu konularda herhangi bir düzenleme yoktur. Dolayısıyla tekliften yolsuzluk olaylarının ortaya çıkarılması ile mücadele edilmek istenmediği net olarak anlaşılmaktadır.
Ülkemiz bu konuda bir düzenleme yapmayarak, yine “Gri Listeye” alınma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durum ise ekonomik olarak yabancı yatırım konusunda sıkıntılarımızın devam etmesi anlamına gelmektedir. İktidar her zamanki gibi yolsuzlukla mücadeleye bakış açısını bizlere göstermektedir.
Keyfiliğin önüne geçilmesi için kanunların olabildiğince belirli ve net ifadelerle düzenlenmesi şarttır. Teklifin 2, 3 ve 34. maddeleri ise; ‘adına veya hesabına hareket eden kişi’ gibi belirsiz kavramlara yer vermektedir.
Belirsiz kavramlar üzerinden kişilerin ciddi yaptırımlara maruz kalacağı düşünüldüğünde, hukuki belirlilik gereğince bu kavramların açıkça düzenlenmesi zorunludur.
Yine aynı şekilde; teklifin muhtelif yerlerinde geçen makul sebepler kavramının da açıklığa kavuşturulması gerekir. Teklif ile kurulan “Denetim ve İşbirliği Komisyonu”nun önerisi üzerine; iki bakan tarafından “makul sebepler” varlığı halinde kişi ve kuruluşların malvarlıkları doğrudan dondurulabilecektir.
Bu durum; bir mahkeme kararı dahi olmaksızın kişi ve kurumların mülkiyet haklarını açıkça sınırlamaya imkan tanır. Temel hak ve özgürlüklerin “makul sebeplerin varlığı” gibi kapsamı ve sınırı belli olmayan bir gerekçelendirme ile sınırlandırılması büyük bir hukuk garabeti yaratır. Dolayısıyla bu düzenleme Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır.
Dernekler Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile, dernek kurma ve örgütlenme özgürlüğünün asıl, sınırlandırılmanın ise ancak istisnai ve ölçülü olması gerektiği tamamıyla göz ardı edilmiştir."
"Teklifin en sorunlu hükümlerinden birisi 15. maddedir. Yani Dernekler Kanunu’na 30/A şeklinde eklenen yeni düzenlemedir.
Böylece, İçişleri Bakanı tarafından hakkında terörün finansmanı suçları ya da uyuşturucu suçları gibi gerekçelerle soruşturma açılan STK yetkilileri doğrudan görevden alınabilecek; yerine de kayyım atanabilecektir. Yani soruşturma açılması yeterli olacaktır. Bu yaptırım, yeterli görülmezse dernekler geçici olarak faaliyetten de alıkonabilecektir.
Derneklerin hakkında sırf soruşturma açılması gerekçe gösterilerek faaliyetten alıkonulmasına kadar gidecek sonuçlar doğuracak bu düzenleme sivil topluma yönelik Anayasaya aykırı muameleleri adaletsiz kanunla meşrulaştırmaktadır.
Görünen o ki, çoğu dernek kayyım atanan belediyeler gibi aynı akıbeti yaşayacaktır. Fal bakmaya gerek yok. Burdan açıkça ilan ediyorum; kanunlaşma sonrası Anadolu Kültür Vakfı bu kanunun ilk kurbanı olabilecektir, kimse şaşırmasın diye belirtiyorum.
Dernekler Kanunu’nun mevcut halinde; 'hapis cezası verilmesini gerektiren suçların işlendiğinin tespit edilmesi halinde' ibaresi söz konusu teklif ile genişletilmektedir. Dernek yetkililerinin görevden alınabilmesi için yalnızca belirli suçlardan soruşturma açılma şartı yeterli görülmektedir. Soruşturma aşaması devam ederken kişilere uygulanacak böylesi bir yaptırım masumiyet karinesine aykırıdır.
Makul suç şüphesinin aranması yahut da kovuşturma sonucunun beklenmesi gerekirken; bu teklif ulaşılmak istenen amaç ile maruz kalınan hak ihlali arasında ciddi bir ölçüsüzlüğe yol açacaktır.
Ayrıca, maddede belirtilen İçişleri Bakanı tarafından hâkim onayına 'derhal' sunulma yükümlülüğü, anayasaya uygun şekilde '24 saat içinde' olarak değiştirilmelidir.
Hukuk devleti, İçişleri Bakanının keyfine terk edilemeyecek kadar önemlidir."
"Teklifin 13. maddesi ile dernekler; İçişleri Bakanlığı tarafından yine keyfi gerekçelerle 'riskli' olarak sınıflandırılarak sıkı bir denetime tabi tutulabilecektir.
Derneklere 'risk değerlendirmesi' yapacak kurum açıkça belirtilmemiştir. Hangi ölçütler esas alınacak, tamamen belirsizdir. Bakanlığa bırakılan takdir yetkisinin kapsamı sınırlanmamıştır. Bir hukuk devletinde temel haklara yapılan sınırlamalar açık, öngörülebilir ve belirli olmalıdır. Bu durum Anayasa’nın 13. maddesine aykırıdır.
Teklif ile, yurtiçinde veya yurtdışında bulunan dernek ve vakıflar Türkiye’deki faaliyetleri kapsamında yürütülen fon ve hibeleri İçişleri Bakanlığı’na bildirmek zorundadır."
"Öte yandan, Teklif ile derneklerin yardım toplama faaliyetlerini zorlaştıran, ağır şartlar getirilmektedir. İnternet ortamında izinsiz yardım toplanması erişimin engellenmesi ve idari para cezası gibi yaptırımlara tabi tutulabilecektir.
2019 Avrupa Birliği Türkiye Raporunda yardım toplama mevzuatının dernekler açısından ciddi sıkıntılar içerdiği açıkça ifade edilmişken, iktidarın teklif ile daha da ağır şartlar getirmesi sivil topluma yönelik darbe girişimidir."
Ancak teklif;
"Bir; uluslararası yükümlülüklerimizin aksine teklif yöneticilerin, yolsuzluk ve rüşvet gibi suçlarda kara para aklamasını engelleme adına gerekli düzenlemelere yer vermemektedir.
Oysa ülkemiz işte tam bu sebeple; keyfilikler ve yolsuzluklar ülkesi haline gelmiştir.
İki; dernek yöneticisinin hakkında yalnızca bazı suçlardan soruşturma açılması halinde; görevinden uzaklaştırılması, dernek yönetimine kayyım atanması ve derneğin faaliyetten alıkonulmasına kadar uzanacak bir süreç öngörülmektedir. Anti-demokratik bir dernekler kanunu düzenlemesini kabul etmemiz mümkün değildir.
Türkiye tam da bu sebepten yasaklar ülkesi haline gelmiştir. Düzenleme tamamen tekliften çıkarılmalıdır.
Üç; Avukatların vekil-müvekkil mahremiyetini ihlal edecek maddesi tekliften çıkarılmalıdır. Aksi durum avukatlık mesleğini ruhuna aykırıdır.
Dört; derneklerin yardım toplama faaliyetlere getirilen ağır şartlardan vazgeçilmelidir.
TBMM millet egemenliğini iktidar koalisyonuna teslim etmiştir. Bu koalisyon; çoğulculuğu, ortak aklı ve özgürlüğü esas almamaktadır. Kimlikçi, kutuplaştırıcı politikaları ile tek tip toplumu savunan bu anlayış, elindeki gücü ötekini kriminalize etmek için kullanan üçlü devlet partisine dönüşmüştür.
Ötekini kriminalize etme ve tek tip toplum oluşturma adına kullandığı araçlardan sadece birisi de figüran olan TBMM’dir. Dün sosyal medyayı, avukatları tek tipleştirmek için kullandığı gücü, bugün de sivil toplumu tek tipleştirme adına kullanacaklardır."