T24 Haber Merkezi
DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in iddiaları sonrası yaşanan gelişmelere tepki gösterirken, iktidara, "Bu çürümüşlükten hiç utanmıyorsunuz değil mi? İnsanların kutsal gördüklerini, manevi değerlerini istismar etmekten, bunları yanlışlarınızı örtmek için araçsallaştırmaktan, bayrak, Allah, kitap diyerek kendinizi akladığınızı zannetmekten utanmıyorsunuz değil mi? Bu ülkenin canını dişine takarak çalışan her bir vatandaşının el emeğini, alın terini; emanetçilerinize peşkeş çekmekten ne yazık ki utanmıyorsunuz… Devletin her türlü imkanını seferber ettiğiniz mafya bozuntuları karşısında koskoca bir ülkeyi rezil etmekten, hukuku tamamen yok etmekten utanmıyorsunuz…" sözleriyle seslendi.
DEVA Partili Yeneroğlu, Meclis'te gündeme ilişkin yaptığı basın toplantısında Sedat Peker'in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik iddiaları karşısında "savcıların harekete geçmemesine" tepki gösterdi.
Yeneroğlu, ülkede hukuk düzeninin "altüst" olduğunu söylerken, toplumun artık değişim istediğini savundu. "Bugün ülkeyi yöneten Ak Parti – MHP koalisyonunun bu değişimi durdurması mümkün değildir" diyen Yeneroğlu, "İstedikleri kadar hakaret etsinler, istedikleri kadar tehdit etsinler, istedikleri kadar baskı kurmaya çalışsınlar… Halkın iradesinin önünde hiç kimse duramaz. Bu ülkede er ya da geç sandık kurulacak ve halk bu çürümüş düzenin müsebbiplerine 'Artık yeter!' diyecektir" ifadelerini kullandı.
Yeneroğlu'nun açıklamasından satır başları şöyle:
"Bazı dönemler vardır ki ülkelerin kaderi çizilir. Bazı dönemler vardır ki toplumların geleceği belirlenir. Kim olursanız olun, durduğunuz yer ve söylediğiniz her söz, hatta söylemeniz gerektiği halde söylemedikleriniz dahi ömür boyu peşinizden gelir, çocuklarınıza ve torunlarınıza miras kalır… Bazı dönemler vardır ki her şeyi bir kenara bırakmak ve neye mâl olursa olsun gerçekleri haykırmanız gerekir… İşte bugün Türkiye bu parlamentonun çatısı altında olan ve şimdiye kadar belki geçer diye temenni etmiş, haksızlıklara susmuş ve kayıtsız kalmış milletvekilleri açısından böyle tarihi bir dönemden geçmektedir!
Hukuk düzeni altüst olmuş bir ülkede, hukukçu olsanız ne yazar! Demokrasisi can çekişen bir ülkede, milletin feryadını temsil etmeye çalışsanız bile ne yazar! Sivil toplumu yok edilmiş bir ülkede, insana değer vermeyen bir anlayışın hâkim olduğu bir ortamda insan onuru deseniz ve insan hakları mücadelesi verseniz ne yazar!
Ne acı değil mi? Savcıların talimat almadan soruşturma dahi açamadığı kokuşmuş bir hukuk düzeninde hukukçu olmak… Katipliğe çevrilen parlamentoda kukla oyunları oynatılan bir ülkede milletvekili olmak… İnsan hakları kavramını ağzına alan herkesin terörist ilan edilme tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir ülkede insan haklarını savunmak.
Bu hukuk tanımaz, yaptığı zalimlik nispetinde güçlü olacağını zanneden, güçle ve iktidarla yozlaşmış çete düzeninde hukukun üstünlüğüne inanan bir vatandaş olarak ümidi canlı tutmaya çalışmak…
Gerçekten çok acı… Ancak yaşananlar karşısında hissettiklerimizi 'acı duymak' karşılamıyor. Biz toplum olarak öfkeliyiz!
Bir suç örgütü liderinin toplum nezdinde İçişleri Bakanı'ndan daha inandırıcı olmasına öfkeliyiz. Bu çürümüşlüğün sonucu olarak, bu mafya liderinin parti yöneticileri ve bakanlar hakkındaki vahim iddiaları karşısında harekete geçecek bir savcı bulunmamasına öfkeliyiz. Suç örgütü lideri her gün iddialarına yenisini eklerken, Bölge İdare Mahkemesi Başkanının hakkındaki feci iddialar karşısında benden daha beterleri var diye kendini diğer savcılar üzerinden temizlemeye çalışmasına öfkeliyiz. Tüm bu iddialar karşısında yargıyı baskı ve tehdit altında tutma düzeneği kuran HSK’nın hareketsiz kalmasına öfkeliyiz. Adli ve idari yargının adeta tamamen hükümetin emrine girmesine, Yargıtay ve Danıştay’ın iktidarın operasyon aracı haline gelmesine öfkeliyiz.
Buradan çetelerle iş birliği yapmaktan ve slogan atmaktan başka, ülke yönetmek hakkında hiçbir fikri olmayan iktidara sesleniyorum.
Halkım adına sesleniyorum;
Bu çürümüşlükten hiç utanmıyorsunuz değil mi? İnsanların kutsal gördüklerini, manevi değerlerini istismar etmekten, bunları yanlışlarınızı örtmek için araçsallaştırmaktan, bayrak, Allah, kitap diyerek kendinizi akladığınızı zannetmekten utanmıyorsunuz değil mi? Bu ülkenin umut dolu gençlerinin yarınlarını karartmaktan, adaleti ve demokrasiyi yok edip, vatandaşınızı yoksulluğa mahkum etmekten, Bu ülkenin canını dişine takarak çalışan her bir vatandaşının el emeğini, alın terini; emanetçilerinize peşkeş çekmekten ne yazık ki utanmıyorsunuz… Devletin her türlü imkanını seferber ettiğiniz mafya bozuntuları karşısında koskoca bir ülkeyi rezil etmekten, hukuku tamamen yok etmekten utanmıyorsunuz…
Utansanız zaten Osman Kavala’yı 1318 gündür cezaevinde tutmazsınız, utansanız zaten Ahmet Altan’ı yıllardır cezaevinde tutmazdınız! Utansanız bu zalimlikleri yapan paralel devlet yapılanmasının devlet içinde örgütlemesini sağlayanları göz ardı ederek 15 Temmuz darbe girişiminden yüzbinlerce insanı sorumlu tutmaz, milyonlarca insanın hayatını cehenneme çevirmezdiniz. Utansanız Van Gevaş’ta işkence yapanları ödüllendirmez, yine Van’da helikopter ile işkenceye götürülen köylülerin yaşadıklarına kayıtsız kalmazdınız. Daha neler neler… O sebeple ülkede insanlar bir suç örgütü lideri ile bir bakan arasında fark göremez oldu….
Evet, iktidardakiler bu çürümüşlükten utanmıyor ama biz onların yerine utanıyoruz… Vatandaşlarımızın geçim sıkıntısından, artan işsizlikten, gençlerimizin umutsuzluğundan, kadınların şiddetten korunamamasından utanıyoruz. İktidarın kirli ilişkilerinden, yolsuzluklarından, lüksünden, dalkavuklarından, yozlaşmış gücün esiri olmalarından utanıyoruz. Keyfi yargılamalardan, adaletin yok edilmesinden, iktidarın ve küçük ortağının şiddet dilinden, saçılan iddialara hâkim ve savcıların sus pus olmasından, hukuk sisteminin çürümüşlüğünden utanıyoruz.
Bugüne kadar ülkeyi yönetenleri hep aklı selime davet ettik, adalete çağırdık, yargıyı göreve davet ettik, bundan sonra da böyle yapacağız. Derdimizi emanetin sahibi, egemenliğin sahibi olan halkımıza anlattık, bundan sonra da anlatacağız. Ve ülkeyi bu karanlıktan nasıl çıkartırız diye gece gündüz çalıştık, bundan sonra da daha fazla çalışacağız. Bu ülkeye hukuk ve adalet gelene kadar da mücadelemize devam edeceğiz. Hiçbir şey yapmayacaklarını bilsek de yargıyı göreve çağırmaya devam edeceğiz.
Onlar hukuku yok etmeye çalıştıkça biz inadına hukuk diyeceğiz. Onlar bizi birbirimize düşman etmeye çalıştıkça biz inadına huzur için çabalayacağız. Onlar demokrasiyi yok etmeye çalıştıkça biz daha gür sesle demokrasi ve özgürlük diyeceğiz.
Tüm bu çürümüşlüğü şimdi durduramasak da ilk seçime kadar herkese anlatacağız. Varlığımızla zorbalık yapanları rahatsız etmeye devam edeceğiz. Bizim adam tehdit ettirecek eli silahlı çetelerimiz yok, sokak ortasında avukat dövdürecek korumalarımız yok. Ve bununla onur duyuyoruz. Bizim adalete olan inancımızdan ve Türkiye’yi huzura kavuşturmak için demokrasi ve özgürlük istemekten başka bildiğimiz bir yol yok. Bu ülke bizim, inancı ne olursa olsun, yaşam biçimi ne olursa olsun, etnik kimliği ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun, bu ülke hepimizin. Bu ülkede gençler için, çocuklar için, mazlumlar ve hakkı yenen herkes için sesimizi çıkardık, çıkarmaya da devam edeceğiz...
Biliyoruz ki değişim isteyen bir toplumun karşısında hiçbir despot anlayış duramaz... Artık ok yaydan çıkmıştır. Toplum değişim istemektedir. Bugün ülkeyi yöneten Ak Parti – MHP koalisyonunun bu değişimi durdurması mümkün değildir. İstedikleri kadar hakaret etsinler, istedikleri kadar tehdit etsinler, istedikleri kadar baskı kurmaya çalışsınlar… Halkın iradesinin önünde hiç kimse duramaz. Bu ülkede er ya da geç sandık kurulacak ve halk bu çürümüş düzenin müsebbiplerine 'Artık yeter!' diyecektir.
Artık Türkiye’de tartışılması gereken konu, bu hukuk tanımaz mafya düzeni sonrası gerçek bir demokratik hukuk devletini nasıl kuracağımız olmalıdır. Biz DEVA Partisi olarak bunu nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Bu ülkenin yoksulluğuna, işsizliğine, hukuksuzluğuna nasıl DEVA olacağımız çok iyi biliyoruz. İşte tam da bu minvalde DEVA Partisi olarak iktidarımızın ilk 90 günü ve ilk 360 günü için yaptığımız hazırlıkları halkımızla paylaşmaya başladık. Tarım Eylem Planımızın tanıtımını Sayın Genel Başkanımız Ali Babacan Adana’da bu hafta gerçekleştirdi. Diğer alanlardaki DEVA Eylem Planlarını da çok yakında halkımızla buluşturmaya devam edeceğiz.
Biz DEVA Partisi olarak hukuk devletinden demokratikleşmeye, dış politikadan ekonomiye halkımızın, gençlerimizin hak ettiği, milletimizin özlediği bir Türkiye’yi nasıl inşa edeceğimizi biliyoruz."