T24 AnkaraNilüfer Gülbaş
DEVA Partisi Kadın Politikaları Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Elif Esen, iktidara gelmeleri durumunda İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olacaklarını söyledi. Tarikat yurtlarının hiçbir biçimde denetlenmediğini ve her tarikatın ayrı bir yurt açtığını belirten Esen, “Devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirse tarikat yurtlarına ihtiyaç olmaz. Hükümet bu yurtların üstünde denetim sistemi bile kurmuyor ve her tarikat kendi yurdunu açıyor. Doğrudan bunların kapatılması gerekir” dedi. Esen, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddetle ilgili son araştırmasını 2014’te yaptığını belirterek, kadına yönelik şiddetin artmasında mevcut politikaların ve uygulayıcıların etkili olduğunu vurguladı.
T24’e konuşan Esen, partisinin kadınlarla ilgili politikaları konusunda şunları söyledi:
“Deva Partisi’nin 13 politika kurulu var, kadın bu kurullardan biri. Diğer politika kurullarıyla yatay eksende çalıştaylar yapıyoruz. Kadın - hukuk, kadın - eğitim, kadın - ekonomi gibi. Uzmanlar ve akademisyenlerle birlikte güncel sorun ve ihtiyaçlar için yeni düzenlemeler yapmaya çalışıyoruz. Toplum hayatında düzeltilmesi dokunulması gereken çok nokta var. Bunun için kadın politikaları eylem raporu hazırlıyoruz. Kadını öncelikle kadın olarak ele alıyoruz. Çok seslilik, fırsat eşitliği, ekonomik hayata katılım sağlamak istiyoruz. Kadınlara henüz muhalefetteyken destek sağlamak, hayatları için iyileştirmeler yapmak, fayda sağlayacak politikalar geliştirmek istiyoruz. Güncel uygulanabilirliği olan bir kadın politikası benimsiyoruz.
Toplumda ve siyasette kadının karar mekanizmalarında ve yönetimde etkili olması gerekiyor. Toplumda eşitsizlikleri görüyoruz. Partimizde yüzde otuz beş kadın kotası var. Bizim denge için kotaya ihtiyacımız var. Yol açarak, yol göstererek kadınların hayatta ve siyasette aktif bir şekilde rol alması için çabalıyoruz. Türkiye'de tüm bölgelerde çalışıyoruz. Ulaşılamayan, erişilemeyen kesimlere dokunmak istiyoruz. Kadınları bulundukları bölgedeki siyasi temsil bürolarımıza davet ediyoruz. Coğrafi şartlarından dolayı gelemeyen kadınlar için ise biz kapı kapı, tarla tarla gezerek politikalarımızı ve yapabileceklerimizi anlatıyoruz. Biz hayata geçen bir kadın politikası uyguluyoruz.
Öncelikle bugünkü düzende hem iktidarın hem muhalefetin payı var. İktidar uygulayıcıdır fakat muhalefetin de sorunları doğru yerden eleştirmesi ve çözüm önerisi sunması gerekir. Çok fazla kadın cinayeti var. Şiddet, mobbing, taciz var. Failler ortada elini kolunu sallayarak geziyor, hatta ‘yatar cezamı çıkarım’ rahatlığı var. İşlenen kadın cinayetleri form değiştirdi. Şiddetin boyutu ve planlı vahşetler arttı. Kadınlar planlı vahşetlerin kurbanı oluyor. Kadınlar başvuru yaptığı mercilerde anlaşılmıyor. Kadını korumak için var olan yasalar aslında yeterli. Kanun doğru bir şekilde uygulansa pek çok sorunu önleyebilecek bir yapıda. Kanunun uygulanmasında ve uygulayıcılarda sıkıntılar var. Bu sıkıntı kolluk güçlerinden başlıyor ve mahkemeye kadar giden süreçte kadın çok fazla örseleniyor. Bütün bunların sonucunda kadın, korunamıyor ve cinayete kurban gidiyor. İstanbul Sözleşmesi bu olayların önüne geçmek için vardı. AKP, İstanbul Sözleşmesi’ni siyasi bir araç olarak kullandı. Bugün, sözleşme bizim örf ve adetlerimize uygun değildir diyerek geri çekildi. İstanbul Sözleşmenin denetleyici bir tarafı vardı fakat hükümet zaten bu denetlemelere uymadı, İngilizce gelen raporlar Türkçe’ye çevrilmedi, veri kayıt sistemi oluşturulmadı, veriler şeffaf bir şekilde paylaşılmadı.
Aile Bakanlığı'nın kadına yönelik şiddete dair yaptığı en son araştırma 2014 yılına ait, üstünden yedi yıl geçmiş. Bastırılmış bir medya var ve hükümete bu konuda yaptığımız eleştiriler basında çoğu zaman yer almıyor. Deva Partisi olarak İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar tarafı olacağımızı söylüyoruz.
Dini referans noktası alan yurtlarda çok kötü olaylar yaşandı. Aslında bunu yapanlar dine sosyolojik olarak zarar veriyorlar. Din bu yapılanlara alet edildi. Devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirse tarikat yurtlarına ihtiyaç olmaz. Hükümet bu yurtların üstünde denetim sistemi bile kurmuyor ve her tarikat kendi yurdunu açıyor. Doğrudan bunların kapatılması gerekir. Ceza sistemi ve denetleme sistemi yok. Sistem bozuk, denetleme ve cezalandırma yapmıyorlar, yönetemiyorlar.”
Uzun yıllar AKP’de görev yapan Esen, DEVA Partisi’ne geçiş sürecini de şöyle anlattı:
“Akademik kariyer için yüksek lisans yapmaya karar verdim fakat 28 Şubat’ı yaşadım. Tesettürlü kadınlar okula alınmadığı için eğitim hayatına dönemedim. Hayallerimden koptum ve umudum kırıldı. İş hayatında da eğitim hayatında da yer almak mümkün olmadı. Tesettür o dönem hep bir sorun oldu. Siyasetle hiç ilgim yokken, hak mücadelesi için siyasete girdim. AKP’ye dahil oldum. Toplumsal sorunların çözümleri için uygun bir alan olduğunu düşündüm. Kadın kollarında Anadolu yakası bölge başkanı ve il başkan yardımcısı oldum. 2008 yıllarında AKP içinde liyakatsizlikler başladı. Amaçlarının değişmeye başladığını gördüm ve AKP’ ye olan inancımı yitirmeye başladım. Huzursuz olmaya başladım ve KADEM’e geçtim fakat birkaç yıl içinde aynı liyakatsizlik döngüsü KADEM’ de oluşmaya başladı. AKP ile olan bağımı nepotizm ve liyakatsizlik gördüğüm için kopardım.
Devlet yönetimine dinin karışmaması gerekir. AKP döneminde yaşadıklarımızdan, deneyimlerimden bunu öğrendim. Din bireyseldir. Bireyler kendi özgür iradeleriyle o dini nasıl yaşayacaklarını seçerler. Özgür ve demokratik toplumlarda buna kimse karışamaz ve karışmamalıdır. Düşünce özgürlüğü ve insan haklarının yerleşmiş olduğu toplumlarda, birey toplumun hayatına kendi yargılarını dayatamaz. Bunun ne kadar yanlış olduğunu gördük zaten. Bugün din alet edilerek toplum yönlendiriliyor. Bütün bu deneyimler bize bunu gösterdi.”