Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, AKP ve MHP’nin seçim yasalarıyla ilgili kanun teklifi için "Centilmenlik dışı harekettir. Kırmızı kartı verecek olan da milletimizdir...Tükenmişlik sendromuna yakalanmış bir iktidar partisi var karşımızda” dedi. Herhangi bir siyasi partinin adayının yüzde 50 artı 1 alma imkanına sahip olmadığını kaydeden Yeneroğlu, "Bir kere biz ittifak derken, hiçbir zaman sadece seçim ittifakı demedik DEVA Partisi olarak. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı ile başlayan ve ülkenin demokrasi ve hukukun üstünlüğüne kavuşturulması için seçim ittifakını aşan bir süreci çalışıyoruz. Salt seçim ittifakına kısıtlı bir yaklaşımı biz baştan beri reddettik’. Bunu baştan beri DEVA Partisi olarak söyledik…" dedi.
TIKLAYIN - "DEVA Partisi, seçime Millet İttifakı ile girmeye sıcak bakmıyor"
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında AKP ve MHP'nin seçim yasalarıyla ilgili kanun teklifini değerlendirdi. Yeneroğlu, şöyle konuştu:
Malumunuz Cumhur İttifakı’nın ortakları Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP birlikte seçim kanunlarında değişiklik öngören bir kanun teklifini Meclis’e sundular. Ülkemiz tarihinin belki de en derin krizlerinden birini yaşarken AK Parti ve MHP’nin vatandaşa artık hiçbir çözüm vaadinin olmadığını kabullendiklerini ve bunun itirafı neticesinde bari en azından kendi kişisel geleceğimize çözüm üretelim derdine düştüklerini bir kez daha görmüş olduk. Peki ne var bu kanun teklifinde? Göz boyamak için sözde seçim barajını yüzde 10’dan yüzde 7’ye indiriyorlar. Milletin gönlünden düştüklerini ve mevcut seçim sisteminin artık kendi aleyhlerine işlediğini gördükleri için ittifak sisteminin içini boşaltıyorlar ve ittifak içerisindeki oyların ittifaka yaramasının önüne geçmeye çalışıyorlar... Yargı güvencesinde gerçekleştirilen seçim uygulamasını kendi lehlerine zayıflatmak ve böylece tüm seçim sistemini manipülasyona açık hale getirmek için il ve ilçe seçim kurullarını yeniden oluşturuyorlar. Partili Cumhurbaşkanının devlet imkanlarıyla seçim mitingleri yapabilmesini Anayasa’ya aykırı bir biçimde bu seferde kanunlaştırıyorlar.
Hatırlayın; iktidar, böyle hileli hareketleri ilk defa yapmıyor. 2019’da İstanbul Belediye Başkanı seçimleri siyasi baskı neticesinde YSK kararı marifeti ile tekrarlatıldı. Peki tekrarlatıldı da ne oldu? Millet ‘hadi oradan’ dedi. Akıllarına iyilik gelmediği için ‘bu sefer de başka hileler deneyelim’ diyorlar…
Bugün Tayyip Erdoğan Ak Parti’nin başlangıçtaki kimliğini yok ederek partiyi MHP’lileştirdi. Ak Parti’nin kadrolarını kendisine emir eri yaptı. Bu anlayışın neticesinde milletin desteğini her gün kaybediyor ama millet iradesine rağmen koltuğunu korumanın derdi içerisine düşmüş. Dikkat edin Sayın Erdoğan’ı artık milletin arasında göremiyorsunuz ve ağzından artık ‘milletin iradesi’ şeklinde bir söz hiç çıkmıyor. Milleti yoksulluğa mahkûm ettiğini görmesine rağmen yoksulun ve yetimin hakkı olan devlet imkanları ile seçim kampanyaları yapıp, seçim kanunlarını lehine değiştirip, millet iradesini rehin almak istiyor.
Maçın ortasında oyunun kurallarının lehlerine olacağını düşündükleri şekilde değiştirmek siyasi etiğe aykırıdır. Centilmenlik dışı harekettir. Kırmızı kartı verecek olan da milletimizdir. İktidar sanıyor ki bu değişiklikler işlerine yarayacak. Halbuki bu saatten sonra yaptıkları her şey beyhude bir çabadır. AK Parti ve MHP’nin ortaklığı ve oyları güneşi gören kar gibi eriyor. Tükenmişlik sendromuna yakalanmış bir iktidar partisi var karşımızda.
Ey Cumhur İttifakı. İşte böyle bir ortamda seçim yasalarındaki Ali Cengiz oyunlarınızla bu milleti kandırabiliriz, iradelerini rehin alabiliriz mi sanıyorsunuz? Ziya Paşa’nın deyişiyle; ‘siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanıyorsunuz.’ İstedikleri oyunu kursunlar, ne yaparlarsa yapsınlar hepsi boş…Tuzak hazırladıklarını zannedenler şöyle dönsünler bir tarihe baksınlar. Yüzlerce yok olmuş, devrilmiş, tarihin mezarlığına gömülmüş iktidar göreceklerdir. Cumhur İttifakı da aynen onlar gibi utançla ve adaletsizlikleriyle anılacaklardır.
Önümüzdeki seçimler, Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti mi yoksa kalıcı olarak Rusya tarzı bir despotizmle mi yönetileceğinin seçimidir. Mevcut kural tanımaz yönetim anlayışının dört sene sonunda geldiği nokta hiçbir bakanın veya devlet makamının inisiyatif sahibi olamadığı bir tek kişinin keyfi rejimidir… Koltuğu asla bırakmamak için seçim kanunlarını oyuncağa çeviren bir pervasızlıkla karşı karşıyayız. Fakat Türkiye çaresiz değil. Dertlerimizin devası elbette var. Bu keyfi ve kural tanımaz sisteme karşılık, bizler Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizle hukukun üstünlüğüne tabi demokratik bir yönetimi ülkemize hâkim kılacağız.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin dün akşam Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen GYODER Uluslararası Yatırımcı Toplantısı’nda yatırımcılara yönelik ‘Bürokrasiyi al aşağı ederiz. Mevzuatı da değiştiririz” sözlerinin sorulması üzerine Yeneroğlu, şu yanıtı verdi.
"Trajikomik görüyorum. Maalesef ülkemizin acınası durumunun özet göstergelerinden birisi. Bu gibi skandal manzaralarla adeta her gün zaten karşılıyoruz. Nureddin Nebati de maalesef ne söylediğinin farkında değil. O sebepten dolayı böyle aklına gelen şeyleri söylüyor. Fakat aynen bu cümleler bu ifadeler yurt dışı yatırımcıları Türkiye’den daha fazla uzaklaştırıyorlar. Neden? Zaten onların bildiği şeyi Nureddin Nebati teyit ediyor. ‘Türkiye bir hukuk devleti değil, Türkiye’de kural bazlı bir yönetim yok. Siz istediğiniz takdirde yeter ki parayı getirin istediğiniz gibi kuralları değiştiririz. Kendi bürokrasimize de güvenmiyoruz. Onları da istediğiniz gibi alaşağı ederiz.’ Böyle bir anlayış dünyanın hiçbir yerinde olamaz. Normal şartlarda Sayın Nebati’nin bu sözleri üzerine ki bu ilk skandal sözleri değil, istifa etmesi gerekir. Ama bugün itibariyle ülkenin yönetiminin tamamı meseleyi bu şekilde ele alıyor. Nasıl Nureddin Nebati, Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi hangi anlayışla yönettiğini biliyorsak aslında onun gereğini itiraf etmiş oluyor. Yoksa özel yeni bir şey yok…Böyle gaf diye belki kamuoyu bunu kabul etti ama ülkenin gerçeği bu.
“Seçim Kanunu ile sizin stratejiniz nasıl olacak” şeklindeki bir soruya da Yeneroğlu, şu yanıtı verdi:
"Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor daha Seçim Kanunu Meclis’ten geçmedi. İlk önce bir komisyondan geçsin. Komisyondan geçtikten sonra da bir Genel Kurul’da görüşülsün. Bu arada belki son dakika, ne tür hileler daha entegre edilecek bunu bilmiyoruz. Dolayısıyla, bunları görmek lazım. Hatırlarsanız, pazartesi günü aslında basın toplantısı yaptılar ama hemen Meclis Başkanlığı’na da vermediler. Meclis Başkanlığı’na da biraz gecikmeli olarak verdiler. Neden böyle yaptılar bilmiyorum. Ama gördüğüm tablo şu Meclis’te özellikle MHP vekilleri, çok ciddi manada rahatsız ve endişeli. Kendi kendilerine ‘biz bundan sonraki süreçte AK Parti’nin listelerinden mi seçimlere gireceğiz. Bu iş nasıl olacak’ diye kara kara düşünüyorlar. Her geçen gün eridiklerinin farkındalar.
Bugünkü tablodan hareketle zaten değerlendirme yapmanın da ben çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Eğer AK Parti 2018’de o ittifaklarla ilgili seçim kanununu getirirken herhalde bugünü öngörseydi, o zaman o kanunu getirmemiş olurdu. Daha farklı bir düzenleme yapardı. Bugün de aynı şekilde olacak. Bugün getirdikleri kanunun geçerliliğini bir yıl sonra kendileri pişman bir biçimde değerlendirecekler. Çünkü, onların şu anda baktıkları bir fotoğraf var. Kendilerince daha da Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı AK Parti, ülkede birinci parti. Nasıl olsa ben birinci partiliğimi korurum. İl il de şöyle bir projeksiyonlar yapayım. Bu projeksiyonlardan hareketle de yeni kurulan partilerin alacakları, özellikle iktidar partisinden alacakları oyları nasıl arka kapıdan bir daha kendi haneme yazdırırım. Bunun derdine düşmüş vaziyette.
Bir kere biz ittifak derken, hiçbir zaman sadece seçim ittifakı demedik DEVA Partisi olarak. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı ile başlayan ve ülkenin demokrasi ve hukukun üstünlüğüne kavuşturulması için seçim ittifakını aşan bir süreci çalışıyoruz. Salt seçim ittifakına kısıtlı bir yaklaşımı biz baştan beri reddettik’ Bunu baştan beri DEVA Partisi olarak söyledik…
Özellikle Genel Başkanımız Ali Babacan’ın söylemlerine baktığınız zaman şunu göreceksiniz, her zaman biz şunu dedik. Ülkede iki sorun var. Bir sistem sorunu, bir zihniyet sorunu. Bu ikisinin de aşılabilmesi için ülkenin demokratların bloku ile onların bir araya gelmesi ile ülke yönetimi üstlenilmesi gerekiyor.
6 siyasi partinin lideri bir araya gelecek ve birlikte birinci turda seçimleri açık ara kazanabilecek durumda olan adayı destekleyecekler. Ve bu muhalefetin ortak adayı olacak. Bu gündemden bir seçim kanunu geldi. Veya başka numaralar yaptılar. Bunlarla böyle değişecek gündemler değil bunlar…Bundan sonra başka şeyler de gelecek. Ama onlara göre biz hareket etmiyoruz zaten. Bizim derdimiz zaten sadece Tayyip Erdoğan gitsin de değil. Bu ülke nasıl yönetilsin. Bu ülke nasıl kalkınır. Bunun derdi içerisinde olduğumuz için böyle noktasal, konjonktürel gündemlere takınılmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Şu an ülkede herhangi bir partinin kendi adayı yüzde 50 artı 1’i alma imkanına sahip mi değil. Dolayısıyla, ittifak ile seçim gitmek durumundasınız. İttifak ile Cumhurbaşkanı ortak adayı belirleyip bu Cumhurbaşkanı ortak adayını desteklemek durumundasınız. Ülkenin başka çaresi yok…" (ANKA)