Hürriyet yazarı Noyan Doğan, İstanbul'da geçen günlerde yağan sağanak yağmurun ardından yaşanan sel ve su taşkınlarında meydana gelen maddi hasarın devlet tarafından karşılanmamasını savundu. Selde maddi zarara uğrayanlar yetkililere "Kusura bakmayın ama neden karşılayacaksınız, nasıl karşılayacaksınız?" diye seslenen Noyan "Yıllarca cebinden para ödeyip, sigorta yaptıran vatandaş, kendini enayi gibi hissetmez mi?" dedi.
Hürriyet'ten Noyan Doğan'ın "Sel ve deprem zararını devlet mi karşılamalı?" başlığıyla (24 Temmuz 2017) yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Şükür ki, can kaybı yok; ne İstanbul’da yaşanan sel felaketinde ne de Muğla’da meydana gelen depremde.
Ama çok miktarda mal kaybı, yani maddi hasar var. Önce İstanbul’daki sel felaketinden başlayalım. Yüzlerce konut hasar gördü, bir kısmı oturulamayacak hale geldi. Yine yüzlerce araç sele kapıldı. Küçük işletmeleri ve dükkanları su bastı, kiminin malı gitti, kiminin işini yürüttüğü makinesi. Kamu malını hesaba katmıyorum. Gelelim, Muğla depremine. Görüntüler ortada. Konutlar ve araçlar zarar gördü, sadece Bodrum’da 30’un üzerinde bina yıkıldı, Datça’da da durum hakeza aynı. Turistik işletmelerin, dükkanların hali felaket, tekneler suların içinde.
Merak etmeyin, her iki felaketin de bilançosunu çıkarmayacağım. Ama eminim yazacaklarım kimsenin hoşuna gitmeyecek. Varsın, gitmesin. Gerek İstanbul’daki sel felaketinin gerekse Muğla’daki depremin hemen ardından, hem bakanlardan hem belediye başkanlarından hem de valilerden yıllardır dillerden düşmeyen söylemi bir kere daha duyduk; “Hasar tespitleri yapılıp zararları olan vatandaşlarımızın zararı giderilecek, maddi hasar telafi edilecek”.
Kusura bakmayın ama neden karşılayacaksınız, nasıl karşılayacaksınız? Aracı sele kapılan ya da depremde açılan çukura düşen vatandaşa, aracının parasını mı ödeyeceksiniz? Ya da selde evi oturulamayacak hale gelene ev, depremde yazlığı yıkılana yazlık mı vereceksiniz; televizyonun, buzdolabının, fırının parasını mı ödeyeceksiniz? Veya da teknesi suya batana tekne mi vereceksiniz?
Bu ülkede bir sigorta sistemi var ve bunun için var. Hadi, kamunun, kendi zararını kendi karşılamasını anlıyorum, ama gerisi sigorta sisteminin işi. Bunu da vatandaşa siz siyasetçilerin söylemesi gerekiyor. Her afet sonrası, ‘devlet yaralarınızı saracak’ demek yerine, ‘ben senin aracının zararını, malının hasarını, buzdolabını, televizyonunu ödemem, bunun için sigorta yaptırmalısın’ demeniz lazım. Anlıyorum, politika yapıyorsunuz ama bir yerden artık başlamanız lazım. Bakın, 2000 yılında deprem hasarı için zorunlu deprem sigortası başladı; aradan 17 yıl geçti, depremin yaşandığı Muğla’da, 242 bine yakın konuttan sadece 130 bini sigortalı. Eminim bunun yarısı da ya bankadan kredi alındığı için ya da tapudaki işlem nedeniyle zorunluluktan yaptırmıştır.
Daha da önemlisi, vatandaşın zararını gidereceksiniz de hangi vatandaşın zararını karşılayacaksınız? Devlet, hasarı ne kadar zamanda, nasıl karşılar, onu bilemem ama ben, bundan sonra olacağı söyleyeyim. Aynı selde, aynı depremde zarar gören vatandaşlardan konutu, aracı, işyeri, malı sigortalı olan gidip, sigorta şirketinden zararını alacak; sigortasız vatandaşın hasarını ise devlet karşılayacak. Bugüne kadar yaşanan her depremde, her selde olduğu gibi. Bu nasıl bir adalettir? Yıllarca cebinden para ödeyip, sigorta yaptıran vatandaş, kendini enayi gibi hissetmez mi? Madem böyle, o zaman, sigorta yaptırıp da selde, depremde zarar gören ve sigortadan zararını alan vatandaşın ödediği sigorta primlerini de devlet karşılasın. Karşılasın ki, adaletli olsun.