Radikal gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz bugünkü yazısında, MİT'in insanları fişlemesine Başbakan'ın, "devletlerin de mahremiyeti olduğu" sözleriyle arka çıkmasını eleştirdi. Cengiz, "Milli İstihbarat Teşkilatı PTT’yle, hava yollarıyla, hastanelerle gizli protokoller imzalayıp, insanların kiminle nereye seyahat ettiğinden idrar tahlilinde ne çıktığına kadar kayıt altına alıyor ama Başbakanımız devletlerin de mahremiyeti olduğundan söz ediyor" dedi.
Cengiz yazısının devamında, "bütün bu işleri yapan MİT, insanların mahremini ihlal etmiş olmuyor da insanların fişlendiğini haber yapan gazeteciler devletin mahremini ihlal etmiş oluyor" diyerek, "kimin hangi cemaate mensup olduğunu, hangi konferansı izlediğini kaydeden devlet suç işlemiş olmuyor da bunları haber yapan gazeteciler, ‘vatana ihanet’ kertesinde suç işlemiş oluyor" ifadelerini kullandı.
T24'te yayımlanan "MİT’in sahte isimler kullanarak gazetecilerin telefonlarını dinlemesi" haberine de değinen Orhan Kemal Cengiz, "müthiş bir çarpıtma mekanizması işliyor ortada. Bizim devletin bütün günahlarının faturası, bunları bir şekilde sorgulamaya cüret edenlerin üzerine kalıyor" eleştirisinde bulundu.
Orhan Kemal Cengiz'in Radikal gazetesinde "İç düşmanlar, ajanlar ve vatan hainleri" başlığıyla yayımlanan yazısını ilgili bölümleri şöyle:
Milli İstihbarat Teşkilatı PTT’yle, hava yollarıyla, hastanelerle gizli protokoller imzalayıp, insanların kiminle nereye seyahat ettiğinden idrar tahlilinde ne çıktığına kadar kayıt altına alıyor ama Başbakanımız devletlerin de mahremiyeti olduğundan söz ediyor. Bütün bu işleri yapan MİT, insanların mahremini ihlal etmiş olmuyor da insanların fişlendiğini haber yapan gazeteciler devletin mahremini ihlal etmiş oluyor... Kimin hangi cemaate mensup olduğunu, hangi konferansı izlediğini kaydeden devlet suç işlemiş olmuyor da bunları haber yapan gazeteciler, ‘vatana ihanet’ kertesinde suç işlemiş oluyor.
Almanya’nın kırmızı bültenle aradığı bir kişiyi MİT’in kaçırması, bir sorun olmuyor da gencecik bir muhabirin bunu haber yapması savaşa tahrik suçu oluyor.
Milli Güvenlik Kurulu’nun hiçbir şekilde üzerine vazife olmayan bir şekilde toplumun belli kesimlerini peşinen suçlu ilan etmesi sorun olmuyor da gazetecilerin bunları haber yapması sorun oluyor.
MİT, MGK ve Başbakanlık sadece görevlerini yapan gazeteciler hakkında ortaklaşa suç duyurusunda bulunuyor. Bu da yetmiyor, bu suç duyurusunu işleme koymayabilecek olan savcıları Başbakan ‘anayasa suçu işlemekle’ peşinen itham ediyor. Bütün kamuoyunun önünde yargı makamlarına tehditvari bir tonla emir ve talimat veriyor.
MİT’in sahte isimler kullanarak gazetecilerin telefonlarını dinlemesi sorun olmuyor ama bunu sorgulamak sorun oluyor.
Müthiş bir çarpıtma mekanizması işliyor ortada. Bizim devletin bütün günahlarının faturası, bunları bir şekilde sorgulamaya cüret edenlerin üzerine kalıyor. Vatandaşın mahremiyeti ortadan kalkarken, devlet kale duvarları gibi yükselen bir mahremiyet yaratıyor kendisine. Yeniden ‘hainler’, ‘düşmanlar’ ve ‘ajanlarla’ doluyor siyasal arenamız. Çok iyi bildiğimiz bir filmi en baştan tekrar izliyoruz...