Engin Ceber’in işkence sonucu ölümü, göz göre göre, adım adım geldi. Birinci adım, karakoldaki dayaklardı. İkinci adım polise direnmek gibi basit bir suçtan tutuklanması oldu Engin Ceber’in, ‘polis memuruna mukavemet’ suçlamasıyla gözaltına alındığı 28 Eylül’de yaşamını yitirdiği 10 Eylül’e kadarki son 12 günü, Türkiye’nin ‘demokrasi ve insan hakları’ siciline yeni bir leke olarak eklendi. Engin Ceber, karakolda dövüldü. Serbest kalması mümkünken tutuklandı. Metris Cezaevi’nde kaldığı sürece günde en az iki kez ‘hazırola geçip ayakta sayım vermediği’ için tahta cop ve demir çubuklarla dövüldü. İşkenceyi öğrenen avukatlarının çabası sonuç vermedi. Ceber’in tahliye haberi, beyin ölümü gerçekleştiği akşam geldi. Türkiye’nin de insan hakları sicili haline gelen Engin Ceber’in son 12 günlük ömrü şöyle geçti: 28 Eylül 2008 Temel Haklar Federasyonu üyeleri, Sarıyer Derbent Mahallesi’nde açıklama yapıp ‘Yürüyüş’ dergisi dağıttılar. Açıklama, 7 Ekim 2007’de Bahçelievler’de Yürüyüş dergisi satarken polisin açtığı ateş sonucu felç kalan 17 yaşındaki Ferhat Gerçek’e ilişkindi. Gerçek’i sakat bırakan polisler görevden alınmadığı gibi, Gerçek’e 15 yıl dört ay, polislere dokuz yıl hapis istenmişti. Dernek üyeleri Engin Ceber, Özgür Karakaya, Cihan Gün, Aysu Baykal ve Gözde Buldu, dergiyi dağıtırken polis müdahale etti. Dövülerek gözaltına alındılar ve İstinye Karakolu’na götürdüler. Ceber ve arkadaşlarının, saat 17.40’ta sağlık muayenesi için götürüldükleri İstinye Devlet Hastanesi’nde, Ceber’in raporuna şöyle yazıldı: “Üst dudağında sıyrık, sol üst gözkapağında kızarıklık, sağ diz ve dirseğinde cilt soyulması ve kafasının arka bölgesinde 4x5 santimlik şişlik...” 29 Eylül 2008 Yeni günün ilk saatinde yine aynı hastaneye götürüldüler. Ceber’in saat 01.20’de yazılan raporuna göre işkence ve kötü muamele giderek artıyordu: “Sağ üst göz kapağında 5x5 santimlik ezilme, sol üst gözkapağında 1x1 santimlik dermaobrazyon (cilt sıyrığı), sağ frontal (şakak) ve sağ temporalde (alın) şişlik. Baş ağrısından şikâyetçi olan hastaya NRŞ (beyin cerrahisi konsültasyonu) istendi. Sağ dizde 1x1 santimlik abrozyon (sıyrık) mevcut. Sürüklenme veya tekme sonucu olmuş olabilir.” Bunun üzerine Ceber, Şişli Etfal Hastanesi’ne götürüldü. Saptanan, “Frontal ve pariyetal (alın ve şakak) bölgesinde şişlikler, Ceber’in kafasına darbe yediğini doğruluyordu. Zanlılar aynı gün ‘Polise mukavemet ve görevini yaptırmamak için direnme’ suçuyla Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesi’nde çıkarıldı. Mahkeme, Buldu dışındaki dört zanlıyı tutukladı. Üç erkek Metris Cezaevi’ne, Baykal’sa Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne gönderildi. Avukatlarına göre, bu suçtan tutuksuz yargılanmak, cezanın ertelenmesi ve sanıkların salıverilmesi mümkündü. Buna rağmen tutuklanmışlardı. Ceber, saat 12.20’de İstinye Devlet Hastanesi’ndeki son muayenesinde, doktora darp sonucu sırt ve kafa bölgesinde ağrı olduğunu söyledi. 30 Eylül - 5 Ekim 2008 Türkiye, Şeker Bayramı’nı kutlarken Metris Cezaevi’nin geçici koğuşlarında işkence vardı. Ceber’in arkadaşı Cihan Gün, daha sonra alınan ifadesinde, şunları anlatıyordu: “Kabul bölümünde jandarma arama için tüm elbiselerimizi çıkarmamızı istedi. Kabul etmeyince astsubay rütbeli kısa saçlı, renkli gözlü şahıs ahşap copla vücudumuza ve kafamıza 2-3 dakika vurdu. Elbiselerimiz zorla çıkartıldı... Salı sabahı koğuş sayımında ayağa kalkıp sıraya girmediğimiz için 4-5 infaz memuru su doldurma maşrapası, kapı açmakta kullanılan demir kol, plastik sandalye, tekme tokatla vücudumuza 5 dakika; salı akşam yoklamada aynı gerekçe ve aletlerle 15 infaz koruma memuru 15 dakika darp etti. Çarşamba sabahki sayımda 15 infaz koruma ekibi aynı aletlerle 30 dakika...” Gün, bitişik koğuştaki Ceber’le havalandırmada konuştu: “Çok hasta olduğunu, kendisine saldırıldığını, daha fazla konuşamayacağını kısık sesle söyledi.” Karakaya’ya göreyse Ceber işkence yüzünden savcılık ve Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazmayı önermiş, ancak bir infaz koruma memuru “Dilekçenizi göndermeyiz” deyince vazgeçmişlerdi. 6 Ekim 2008 Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatı Taylan Tanay; bayram sonrası Metris Cezaevi’ni ziyarete gitti. Ceber, avukatı Tanay’a, her gün iki kez hazırola geçip ayakta sayım vermediği için dövüldüğünü söyledi. Ceber’in son sözü, “Bizim durumumuz çok kötü, işimiz yaş, buradan cıkamayabiliriz” oldu. 7 Ekim 2008 Avukatlar Tanay ve Oya Aslan, İstanbul Tabip Odası’nı (İTO) ve Çağdaş Hukukçular Derneği’ni (ÇHD) haberdar edip heyet oluşturmalarını istedi. 8 Ekim 2008 Beş kişilik ÇHD heyeti hemen ertesi gün Metris Cezaevi’ne gitti. Karakaya ve Gün, işkence gördüklerini anlattı. Ceber’i de görmek isteyen heyete, “Sizi müdür bekliyor” denildi. Müdür, heyete, “Kötü haberimiz var, vefat etti” dedi. Heyet şoktaydı. Üstelik Ceber, bir gün önce fenalaşıp Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmıştı. 9 Ekim 2008 Ceber’in avukatları, ailesi hastane önündeydi. Ferhat Gerçek de kalabalığın içindeydi. Kapıda jandarma bekliyor, Ceber’i ailesine göstermiyordu. Bu arada avukat Oya Aslan, müvekillerinin tahliyeleri için Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesi’ne verdiği dilekçede adeta isyan ediyordu: “Koruma tedbiri olan tutuklamanın gerekçesi kalmamıştır. Zira ne Ceber’in bundan sonra delil karatabilmesi ne de kendisinin delil kaynağı olabilmesi mümkün. Ancak ailesinin ve yakınlarının kendisini son bir kez görme isteğini karşılamak için tahliyesi gerekmektedir...” Mahkeme, ‘sağlık durumunun ciddiyeteni koruması ve tedavisinin zorluğu’ nedeniyle Ceber’i tahliye etti. Bu karar, bir şeyi değiştirmiyordu. Ceber’in beyin ölümü çoktan gerçekleşmişti. Ceber’in iki arkadaşına ilişkinse, ‘delillerin toplanamasını dikkate alıp’ tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. 10 Ekim 2008 Bu arada, Şişli Etfal Hastanesi önündeki bekleyiş de sürüyordu. Doktorlar 29 yaşındaki Ceber’in öldüğünü açıkladı. Avukat Taylan Tanay, Bakırköy Adliyesi’nde Metris Cezaevi’nden sorumlu infaz savcısı Cevdet Doğan’ın, Ceber’in ölümünü soruşturmasına itiraz ediyor. Tanay, ölümünden dolaylı olarak sorumlu tuttuğu Doğan’ı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikâyet edeceklerini belirtiyor. Ayrıca Metris Cezaevi Müdürü ve işkenceci personelinin hâlâ görevden el çektirilmediğini, şu halde soruşturmanın adil yürütülemeyeceğini savunuyor. Avukat Tanay, tanıklara, “İşkence cezaevinde değil, karakolda yapıldı” şeklinde ifade vermeleri için baskı uygulandığını da öne sürüyor.