Devrimci Anarşist Federasyonu lideri Serkan Bayrak ve eşi Çiğdem Bayrak'a taciz ve şiddet suçlaması: Biz sırtında ve kafasında masa, sandalye kırılmış kişileriz!

Devrimci Anarşist Federasyonu lideri Serkan Bayrak ve eşi Çiğdem Bayrak'a taciz ve şiddet suçlaması: Biz sırtında ve kafasında masa, sandalye kırılmış kişileriz!

Devrimci Anarşist Federasyonu'ndan (DAF) ayrılan kişiler, federasyonun lideri konumundaki Serkan Bayrak ve eşi Çiğdem Bayrak hakkında taciz, fiziksel şiddet ve aşağılama suçlamasında bulundu. Açıklamada, DAF "anarşizmin aksine şiddet, taciz ve her türlü otoriteyi içinde barındıran tarikat" olarak nitelendirilirken, "Biz ki, Serkan Bayrak tarafından sabahın 4'ünde yüzümüze soğuk su dökülerek uyandırılmış, sırtında ve kafasında masa ve sandalye kırılmış, bıçaklanmış, tecrit edilmiş, aşağılanmış kişileriz. Şimdi onlar korksun" denildi. 

"DAF'tan ayrılan kişiler" imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, " Bizler o ortamda dayaklar yedik, hakaretler işittik, devrimciliğimiz, anarşistliğimiz sorgulandı. Kitaplarımız parçalandı, saçlarımız kesildi, türlü şekillerde psikolojik şiddet gördük" denildi. 

Açıklamada, "Tuvalet çöpündeki pedlerimizden dolayı defalarca hakarete uğradık çünkü Serkan Bayrak'a göre bir kadının regl olması iğrençti, kendi gözünden uzak olması gerekirdi. Kılık kıyafet nedeniyle kaç kadın yoldaşımız 'ucuz kadın' oldu, sayamadık. Duymadığımız küfür kalmadı" denilirken, yaşanılanların psikolojik ve fiziksel yaralar açtığı belirtildi. 

Açıklamanın tamamı şöyle:

"DAF'ta, Serkan Bayrak başta olmak üzere, örgütün kendisinden kaynaklı sistematik olarak yaşanan sindirme, aşağılama, baskı, fiziksel şiddet ve sömürüye dair ifşa metnimizdir. Biz, "Devrimci Anarşist Federasyon'dan (DAF)" (eski adıyla "Devrimci Anarşist Faaliyet") isimli anarşist olduğunu iddia eden örgütten, bizim tabirimizle "Serkan Bayrak Tarikatı"ndan, farklı zamanlarda (2011-2021) fakat benzer sebeplerle ayrılan insanlarız. Çoğumuz buraya lise çağlarımızda, yani 18 yaşın altında geldik ve anlatacağımız birçok şiddet olayını da reşit olmadığımız yaşlarda yaşadık.

Anarşizmin aksine şiddet, taciz ve her türlü otoriteyi içinde barındıran bu tarikat, tarikatın "anarşist lideri, şefi, patronu" Serkan Bayrak ve erkek şiddetinin uygulayıcısı konumundaki eşi Çiğdem Bayrak hakkında açıklama yapma gereği hissediyoruz. Çünkü bizler, bu yapılanma içinde uzun-kisa yıllar geçirmiş ve birçok anarşizm dışı olayın tanığı, hatta bir özeleştiri olarak parçası olmuş kişileriz. Çok şey gördük, çok şey biliyoruz ve diyoruz ki; "Bilmek, lanetlenmektir."

Bugüne kadar sessiz kaldık çünkü maruz bırakıldığımız süreç, her birimizde psikolojik ve fiziksel yaralar açtı. Bir şeyler yapabilmemiz için bu yaraları iyileştirmek gerekiyordu. Şimdi her birimiz hayatlarımızı sıfırdan kurma telaşındayız. DAF isimli örgütün birer üyesiyken bir şeyleri konuşup deşifre etmiş olmayı çok isterdik. Ama yaşadığımız onur kırıcı hakaretleri, şiddeti, tacizi ailelerimiz ve sevdiklerimiz bilsin istemedik. İçinde bulunduğumuz durum bizim için yeterince zordu, bir de onları üzmek istemedik.

Serkan Bayrak'tan da onun neferlerinden de korkmuyoruz. Biz ki, Serkan Bayrak tarafından sabahın 4'ünde yüzümüze soğuk su dökülerek uyandırılmış, sırtında ve kafasında masa ve sandalye kırılmış, bıçaklanmış, tecrit edilmiş, aşağılanmış kişileriz. Şimdi onlar korksun. Şimdi Serkan Bayraklı doldurup üzerimize salan, kadın mücadelesini savunduğunu iddia eden, mizojinik Çiğdem Bayrak korksun... Şimdi onların uykuları kaçsın. Her birimiz bu "Serkan Bayrak Düzeni"ni değiştirmek için çok çaba sarf ettik.

Mücadele etmek istiyorduk. Devlete, otoriteye, şiddete, tacize, tecavüze karşı mücadele etmek istiyorduk. Örgüt içinde "Serkan Bayrak Devleti" olduğu gerçeğiyle yüzleşince, bütün mücadelemiz örgütün iç dinamiğini değiştirmeye çalışmaktan ibaret oldu. Konuştuk, konuştukça dayak yedik. Daha çok konuştuk, eylemlere çıkmamız yasaklandı. Daha da çok konuştuk, tecrit edildik. Serkan'ın manipüle ettiği yoldaşlarımız, biz ve bizim gibilerle -yani Serkan düzenine karşı mücadele edenlerle-konuşmayı bıraktı. Serkan ve Çiğdem Bayrak'ın otoritesine boyun eğmediğimiz için yapıldı bunlar bize. Çaldılar... Bizden mücadeleye olan inancımızı çaldılar. Sahip olduğumuz her şeyi geride bırakıp kendini mücadeleye adayan bizlerden inancımızı, bizleri de mücadeleden çaldılar. Şimdi, Serkan Bayrak düzenine mücadelemiz, mutlak surette devam edecek.

Serkan ve Çiğdem Bayrak'ın "anarşist mücadele" adı altında kendi kişisel ihtiyaçlarını gördüğü DAF, oradaki birçok insanı maddi ve manevi açıdan sömürmüş, bitirmiştir. Üniversiteye giden arkadaşlarımızın aldığı azıcık burslara göz dikilmiş, burs kazanamayan arkadaşlarımızı zorla krediye başvurdurtup, o parayı da kişisel ihtiyaçları için kullanmışlardır.

Şu an hâlâ Serkan ve Çiğdem Bayrak emriyle krediye başvurmuş, sonra örgütten ayrılmış birçok arkadaşımız, bu kredilerin geri ödemesine devam ediyor. 26A isimli sözde kolektifte, kişinin iradesini hiçe sayıp zorla inisiyatif aldıran Bayrak çifti, günde 16 saat çalışan arkadaşlarımızın yediği 1 tostun bile hesabını yapabilecek kadar insafsızdır. "Gönüllü" adı altında, hiçbir ücret almadan çalıştırılanların, hiçbir yaşamsal ihtiyacı, kolektif tarafından karşılanmıyordu. Kolektif şekilde kazanılan para, Serkan Bayrak'ın günlük alkol ihtiyacını karşılıyor, Çiğdem Bayrak'ın evini IKEA'dan dizebilmesi için kullanılıyordu. Hatta evlerindeki halıların orijinal Isparta halısı olduğunu söyleyebiliriz. Yurtdışındaki anarşist yapılanmalar ve örgütlerden toplanan dayanışma paraları da benzer şekilde kullanılıyordu. Serkan Bayrak bira içerken birkaç yoldaşın ona, onun istediği şekilde eşlik etmesi gerekirdi. Serkan Bayrak'la alkol ortamlarında bulunmuş kişilerin yaşadıklarını anlatmaya kelimeler yetmez. Bizler o ortamda dayaklar yedik, hakaretler işittik, devrimciliğimiz, anarşistliğimiz sorgulandı. Kitaplarımız parçalandı, saçlarımız kesildi, türlü şekillerde psikolojik şiddet gördük. Bu olaylar, sadece Serkan Bayrak alkollüyken yaşanmış olaylar değildi. Ama her seferinde "benim alkol problemim var" diyerek, yaptıklarını meşrulaştırmaya çalıştı. Psikolojisinin bozuk olduğunu ve bu durumu düzelteceğini, bunun için çaba sarf ettiğini söylese de her geçen gün bizlerle kurduğu ilişki daha da kötüleşti, saldırganlığı sadizm boyutuna ulaştı. Her ne kadar ayrı gibi gösterilse de "Anarşist Kadınlar" isimli yapılanmanın, DAF'in bir alt yapılanması olduğu gerçeğini de belirtmek isteriz.

Örgüt toplantıları, asla doğrudan demokrasiyle değil, Serkan Bayrak ve eşi Çiğdem Bayrak'ın dayatmaları ile karara bağlanırdı. Kadın toplantılarında alınacak kararlar Serkan Bayrak tarafından alınır, diğer kadın örgütleriyle görüşmeler onun istediği şekilde yapılırdı.

Kendimize Anarşist Kadın demeye utanır olmuştuk, çünkü DAF erkek örgütüydü. Serkan Bayrak'ın her zaman dediği gibi, DAF onun örgütüydü.

Tuvalet çöpündeki pedlerimizden dolayı defalarca hakarete uğradık çünkü Serkan Bayrak'a göre bir kadının regl olması iğrençti, kendi gözünden uzak olması gerekirdi. Kılık kıyafet nedeniyle kaç kadın yoldaşımız "ucuz kadın" oldu, sayamadık. Duymadığımız küfür (hepsi tamamen eril küfürler) kalmadı. Vicdanlarını kaybetmiş bu zatların sevdiklerimize, ölmüşlerimize kadar küfürler sarf etmesi bir rutin haline gelmişti.

Erkek dünyayı değiştirmeye çalışırken, en büyük erkek dünyasının içinde bulmuştuk kendimizi. DAF'in içindeyken yeterince sustuk, susturulduk. Artık yeter.

Şimdi haykırıyoruz: DAF'ta sistematik olarak sindirme, aşağılama, baskı, fiziksel şiddet ve sömürü yaşanmaktadır. Bunun faili Serkan Bayrak başta olmak üzere, örgütün kendisidir. Örgüt, şiddet ve işkence içeren bir yapılanma modelini benimsemiştir.

Tüm kadın örgütlerini, tüm devrimci örgütleri dayanışmaya davet ediyoruz. Tekrar ediyoruz: 'Bilmek lanetlenmektir.' Bizler bu lanetli gerçeği yaymak derdindeyiz. Herkes bilsin, herkes lanetlensin. Bilip de tanrını almayan DAF'tan olsun."