Devrimsel tarihin içinde 'Dersim' gibi olaylar meşrudur

Devrimsel tarihin içinde 'Dersim' gibi olaylar meşrudur

 T24 -Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Kılıçdaroğlu'na "Dersim konusunda neden sessiz kaldığı" sorması üzerine, "Devrimin tarihsel meşruluğu içinde böyle şeyler olağandır. Dersim olayını da devrimin özel koşulları içinde değerlendirmek lazım" cevabını aldığını açıkladı.

Ahmet Kekeç'in Star gazetesinde "Kemal Bey aradı, dedi ki..." başlığıyla yayımlanan (17 Ağustos 2010) yazısı şöyle:

Kemal Bey aradı, dedi ki...

Hiç kıvırmayın... Dersim olayı, “CHP’nin günahları” arasındadır.

Dersim tenkili mi dersiniz, Dersim hadisesi mi dersiniz, Dersim kazası mı dersiniz, yoksa genetiğinize boyun eğip “Dersim’deki isyanı durdurma harekâtı” adını mı verirsiniz... Fark etmez.

Bu iş CHP’ye yazmıştır.

Bitti.

Tıpkı, “Takrir-i Sükûn” adı verilen, muhalefetin ve basının çanına ot tıkama yasası gibi...

Bu da CHP’nin “çıraklık dönemi” eseridir.

Bu cümleden olarak, “Varlık Vergisi”ni de “ustalık dönemine” yazıyoruz...

Kemal Kılıçdaroğlu henüz doğmadığı için bilemeyebilir.

Sevabına anlatayım:

İsyanı bastırma harekâtı emrini bizzat İsmet Paşa vermiştir.

İsmet Paşa, herhangi biri değildir.

Başbakandır.

Dersim meselesini yüzüne gözüne bulaştırdığı ve Atatürk’ün “Biraz liberalleşelim, hür teşebbüse imkân tanıyalım, devlet işletmelerine halkı ortak edelim” tavsiyesini (daha doğrusu, emrini) kulak arkası ettiği için görevden alınmıştır.

Bu “görevden alma” hadisesini, söylemesi ayıptır, “Derin Roman” adlı naçiz eserimde tafsilatıyla anlattım...

İsmet Paşa’nın toplantıya içkili gelmesi, “Ankara Kulübü”ndeki tatsız münakaşa, tarihi tren yolculuğu, Celal Bayar’ın alelacele Dolmabahçe Sarayı’na çağrılması, azledilmeyi kaldıramayan İsmet Paşa’nın hayata küsüp ortalıktan çekilmesi ve el altından Birinci Ordu Komutanı Fahrettin Altay’la temas geliştirmesi (bu temas, yaklaşık iki yıl sonra ona Cumhurbaşkanlığı kapılarını açacaktır), Recep Zühtü adlı sergerdenin “İsmet Paşa’yı vuracağım” diye ortalıkta dolanması, hepsi, otuz iki kısım tekmili birden mezkur çalışmadadır...

Kemal Bey de okusun...

Durduk yerde neden isyan çıktı, “isyanı bastırma harekâtında” neler oldu, kaç Dersimli yurttaşımız hayatını kaybetti, dağlar niçin bombalandı, Seyid Rıza kimdir, Seyid Rıza’nın oğulları ne yapmıştır, aylarca dinmeyen silah sesleri neyin nesidir, mağaralar niçin ateşe verilmiştir, “Dersim sürgünleri” denildiğinde akla ne gelmektedir, “Tunceli” de nerden icap etmiştir?

Kemal Bey, henüz doğmadığı için, bunları da bilemeyebilir.

Üşenmesin, “Karabulut” soyadını taşıyan yakınlarına ve Dersimli büyüklerine sorsun, mutlaka onların anlatacağı hikâyeler vardır.

Bu hikâyeleri dinlesin, “Dersim tenkilini” savunan Onur Öymen’in açıklamasını bir de o gözle değerlendirsin.

Böyle diyorum ama, Kemal Bey her şeyin farkında.

Hem Dersimli olacaksın, hem “Alevi” kimliği taşıyacaksın, hem kuşaktan kuşağa aktarılan Dersim hikâyeleriyle büyüyeceksin, hem de orada ne olduğunu bilmeyeceksin...

Mümkün mü?

Bir telefon görüşmemizde (bir hususu paylaşmak için kendisi aramıştı), niçin Dersim hadisesine duyarsız kaldığını sormuştum... Beni dumurlardan dumurlara sürükleyen şu cevabı vermişti: “Devrimin tarihsel meşruluğu içinde böyle şeyler olağandır. Dersim olayını da devrimin özel koşulları içinde değerlendirmek lazım.”

İşte böyle...

Dersim hadisesi sorulduğunda, “Ben daha o zaman doğmamıştım” diyerek yeni bir “yan çizme” yöntemi geliştiren Kemal Bey, sıkıştığı zaman da eski Marksist ağızlara yatarak “devrimin tarihsel meşruluğuna” sığınıyor.

Fakat bu, Dersim’in bir “CHP işi” olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Değiştirmeyecek...