Dijital Türkiye Platformu'ndan Gül'e internet raporu

Dijital Türkiye Platformu'ndan Gül'e internet raporu

Bilişim sektörünün beş sivil toplum örgütü olan, Türkiye Bilişim Vakfı-TBV, Bilişim Sanayicileri ve İşadamları Derneği-TÜBİSAD, Türkiye Bilişim Derneği-TBD, Türk Elektronik Sanayicileri Derneği-TESİD ve Elektronik Cihazlar İmalatçıları Derneği- ECİD'in bir araya gelerek, Digital Europe inisiyatifi çerçevesinde oluşturdukları Dijital Türkiye Platformu, son günlerin en önemli konularından birisi olan torba kanun içindeki internet maddeleri konusunda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bir değerlendirme gönderdi ve itiraz noktalarını belirtti. Füsun Nebil’in turk-internet.com’da yayımlanan haberine göre, Digital Türkiye günderdiği ve hukuk bilimi çerçevesindeki 14 sayfalık değerlendirmesinde, 8 farklı başlık halinde itirazları bilimsel bir şekilde ortaya koydu. Teknik, siteler ve tüketici açısından değerlendirmeleri günlerdir yayınlayan turk-internet.com'da bu sefer olayın bilimsel yani hukuk bilimi açısından sakıncalarını yayınlıyoruz. Yargı dışı engellemelerin her durumda "sansür" olarak değerlendirileceğini ortaya koyan bu değerlendirme, daha önce uygulamaya konulan "Aile Filtresi" konusunu da aynen "sansür" olarak görmektedir. Umarız, Abdullah Gül bu raporu değerlendirir ve teknik, kullanım ya da hukuksal açıdan yanlışlıklarının eklektik yönetmeliklerle düzenlenmesiyle ortaya çıkan bu kanunu veto eder.  Digital Türkiye'nin değerlendirmeleri şu şekilde; Aynen veriyoruz...  

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE KABUL EDİLEN VE 5651 SAYILI YASADA DEĞİŞİKLİK ÖNGÖREN HÜKÜMLER HAKKINDA DİJİTAL TÜRKİYE PLATFORMUNUN BİLİMSEL İTİRAZ NOKTALARI  

 

1.     Yasada Öngörülen “Erişimin Engellenmesi” Tedbirinin Hukuk Düzenindeki Amaç – Araç Dengesine Uygun Olmadığı Yönündeki İtirazlar  Hukukun genel prensibi gereği “hukuken korunması gereken amaçla”, bu amacı gerçekleştirmek için kanunda tanımlı “hukuki himaye yönteminin yani aracın” orantılı olması aranmalıdır. Bir başka deyişle, hakkın kullanılmasında aşırıya kaçma riski olan, bir başkasının hak ve menfaatlerini zedeleme tehlikesi taşıyan hukuki himaye araçlarının amaç-araç dengesi bakımından hukuka uygun olmadığı kabul edilmektedir.  Kanunda kişilik haklarının korunması, özel hayatın gizliliği ve 8. Maddede sayılan katolog suçlar bakımından öngörülen erişimin engellenmesi tedbiri; “amaç-araç” dengesi bakımından Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslarası sözleşmelerde tanımlı olan ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, basın özgürlüğü noktasında bireylere tanınan temel hak ve özgürlüklerini ölçüsüzce sınırlandırma tehlikesini taşıyan bir hukuki himaye vasıtasıdır.  Bahsi geçen tedbirin temel hak ve özgürlükleri ölçüsüzce sınırlandırma tehlikesi taşıması hukuken bu tedbire başvurulmaması için yeterlidir. Bir diğer deyişle, hukuk düzeni bu tedbirin hukuka uygun olup olmadığını değerlendirirken somut ihlal yaratıp yaratmadığına bakmamaktadır. Tehlikenin varlığı bu tedbire başvurulmaması için yeterlidir. Bu konuda ülkemizde yerleşmiş yargı içtihatları ve Ceza Muhakemesi Kanununun gerekçesine derc edilen kanun koyucunun[1] iradesi de bu yöndedir.  “Erişimin engellenmesi” tedbirinin, Türkiye’de en çok ihtilaf konusu olan “kişilik haklarının ihlali” ve son dönemde çokça gündeme gelen “özel hayatın gizliliğini ihlal” gibi yaygın hukuka aykırılıklarda kullanılmasına imkân tanınmasıyla gerek idari kararlar gerek özel nitelikli kurumların uygulamaları (Erişim Sağlayıcılar Birliği) gerekse de yargı kararlarıyla temel hak ve özgürlükleri ölçüsüzce sınırlandırma tehlikesi ortaya çıkacaktır.

2.     Yasada Öngörülen “Erişimin Engellenmesi” Tedbirinin Uluslararası Alanda Uygulanan Temel İlkelere Uygun Olmadığı Noktasındaki İtirazlar Mecliste kabul edilen metinde ortaya konulan “erişimin engellenmesi” tedbiri, demokratik ülkelerde çok ağır suçlar için (çocuk pornografisi, çocukların cinsel istismarı, ırkçılık) yargı kararı ile yargılama sürecinin bir parçası olarak uygulanan zorunlu ve istinai bir tedbir olarak düzenlenmektedir[2].  Yargı kararı olmadan devletin zorlayıcı gücünü kullanılarak yapılan filtreleme, içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi uygulaması hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın uluslararası literatürde “sansür”[3] olarak tanımlanmaktadır.  Türkiye’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun erişim sağlayıcılara getirdiği yükümlülük gereğince zorunlu olarak tüketicilere sunulan “Güvenli İnternet”[4] hizmetinin uluslararası literatürde “sansür” olarak nitelendirilmesinin arkasında yatan gerekçe budur.  Bunun yanında bizim ülkemizde uygulandığı şekilde geniş kapsamlı hukuka aykırılıklarda “erişimin engellenmesi” tedbirinin uygulanmasını öngören başka bir demokratik ülke yoktur. 5651 sayılı yasa bu yönüyle de dünyadaki demokratik ülkeler arasında “erişimin engellenmesi tedbirini” bu kadar geniş şekilde düzenleyen tek yasa olarak ortada durmaktadır.  Yasada yapılan son değişikliklerle “erişimin engellenmesi tedbirinin” uygulama kapsamı genişletilmekte, erişimi engelleme talebinde bulunacak kişilerin sayısı çoğaltılmakta (Meclis’te kabul edilen metinde gerçek kişiler yanında tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlara da talepte bulunma imkânı verilmektedir) erişimin engellenmesi konusunda kapsamlı yetkiler tanınmaktadır. Bu nedenle bu Yasa Türkiye’yi demokratik ülkeler arasında “internet özgürlüğü” bakımından son sıralarda yer almasına neden olurken, Türkiye’nin “internet özgürlüğü” konusunda otoriter ülkeler arasındaki sıralamaya dahil edilmesine sebebiyet vermektedir[5].  Bu konuda söylenebilecek hususlardan biri de demokratik toplum düzenini oluşturmaya yönelik özgürlüklerle, bireysel özgürlüklerin çatışması durumunda demokratik toplum düzenini oluşturmaya yönelik özgürlüklerden yöne tavır alınması gerekliliğidir. “Kişilik haklarını” ve “özel hayatın gizliliğini” korumak gerekçesiyle “basın özgürlüğü”, “düşünce ve ifade özgürlüğü”, “haberleşme özgürlüğü”, “düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü”nün kısıtlanmasına yol açacak uygulamaların oluşması tehlikesi yaratacak bir düzenleme kabul edilemeyeceği gibi, bu noktada zorlayıcı bir uygulama geliştirmek de anayasamızda da karşılığı olan “hakkın kötüye kullanılması” yasağı kapsamında bir durumun ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir.  Uluslararası alanda ülkemizde en fazla kişilik hakkı ihlaline konu olan ve hürriyeti bağlayıcı cezayla cezalandırılan “hakeret” ve “sövme” fiillerinin, başta İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyanın demokrasi standartı üst düzeyde olan ülklerinde suç olarak düzenlenmediği, bu fiilleri halen suç olarak düzenleyen demokratik ülkelerde bu fillerin cezalarının da bizim ceza kanunumuzdaki kadar ağır olmadığı görülmektedir[6]. Modern hukuk sistemleri, özellikle bizim de ceza hukukumuzun temellerinii aldığımız İtalya “hakaret” ve “sövme” fillerini suç olmaktan çıkartma yolunda önemli bir adım atmaktadır[7].  Bu reformla ilgili AGİT tarafından Kasım 2013 tarihinde yayınlanan rapor ; bu reformun pozitif ve negatif yönlerini uluslararası hukukun temel metinleri ve içtihatları doğrultusunda incelemektedir. AGİT’in bu raporunun ülkemizde bu yönde atılacak demokratik adımlar için de çok değerli bir referans noktası teşkil edeceğine inanmaktayız. “Hakaret” ve “Sövme” fiillerinin bir çok demokratik ülkede çok ciddi bir ihlal olarak görülmeyip çoğu zaman suç olarak dahi düzenlenmemesine rağmen, ülkemizde bu ihlallerin yargılama süreci bir bütün olarak işletilmeden uluslararası alanda ancak çok ciddi hukuku aykırılıklarda uygulanan ve temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran “erişimin engellenmesi” tedbirine konu yapılması bu yönüyle de ülkemizin uluslararası standartların çok dışında bir uygulama geliştirdiğinin kanıtı olmaktadır.  Bu konudaki diğer bir husus da ülkemizde bu yönüyle “erişime engelleme” konusu yapılarak takip edilen suçlarla ilgili uluslararası hukuktaki adli yardımlaşma süreçleri arasında uyumsuzluktur. Uluslararası alanda adli yardımlaşma anlaşmalarının temeli “karşılıklılık” ve “mevzuatlar – uygulamalar arası uyum” ilkesine dayanmaktadır. Bir başka deyişle adli yardımlaşma yapacak ülkelerin adli yardımlaşmaya konu olan suç soruşturmasına yönelik olarak mevzuatlarının ve konuyla ilgili adli-idari uygulamalarının evrensel demokratik standartlarda birbirleriyle uyumlu olması aranmaktadır. Aksi takdirde uluslararası “adli yardımlaşma anlaşmaları”na dayalı olarak yapılan talepler sonuçsuz kalmaktadır. Ülkemizin gerek yukarıda belirtilen (hakaret ve sövme suçlarına ilişkin) şekilde maddi hukuk normlarında demokratik ülkelerdekinden farklı bir yasal çerçeveye sahip olması, gerekse usul hukuku bakımından 5651 Sayılı Yasa gibi dünyada benzeri olmayan uygulamalarla internet üzerindeki ihlallerle mücadele etmesi “adli yardımlaşma anlaşmalarıyla” yapılan taleplerin “mevzuatlar-uygulamalar arası uyumun sağlanmadığı” gerekçesiyle sounuçsuz bırakacaktır.  Mevcut pratikte de geçerli olan bu durum gereğince Türkiye’nin ikili ve çoklu adli yardımlaşma anlaşmaları gereğince Amerika Birleşik Devletleri ve diğer demokratik ülkelerde yerleşik bilgi ve iletişim teknolojileri şirketlerinden yaptığı talepler (“hakaret” ve “sövme” suçlarına yönelik gibi) bu gerekçelerle ilgili ülkelerin resmi makamları tarafından reddedilmektedir. 5651 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler mevcut durumu iyileştirmemekte, “adli yardımlaşma anlaşmaları” kapsamında karşılaştığımız sorunu derinleştirmektedir.

3.     Yasanın Getirdiği Sistemin Uluslararası Pratikle Çeliştiğine İlişkin İtirazlar  Demokratik ülkelerde internet üzerinde içerik yönünden ihlallerle mücadelede kulanılan yöntem “uyar-kaldır” sistemidir. Burada içeriği yayınlayan internet sitelerine “şikayetleri” alacak kanalları açmaları ve buralardan gelen şikayetleri belirli bir sürede etkin bir şekilde cevaplandırmaları zorunluluğu getirilmektedir. Menfi cevapların alınması ve verilen sürenin cevapsız geçirilmesi durumunda ise, yargıya başvurarak içeriğin yayından çıkarılmasını talep etme hakkı kullanıcılara sunulmaktadır[9].  Demokratik ülkelerin hiç birinde (Özellikle özel hayatın gizliliği, kişilik haklarına ihlal gibi hukuka aykırılıklarda) hukuk sistemi hukuka aykırı bulunan içeriği yayınlayan internet sitesi ilgili ülkenin yargı yetkisi dışında olduğu veya “uyar –kaldır” sisteminin yavaş işlediği gerekçesiyle ilgili siteye veya içeriğe idari veya yargı kararıyla erişiminin engellenmesi tedbirini uygulama yetkisi tanımamaktadır. Bu durum kendi yargı yetkisi içerisindeki internet siteleri için de geçerlidir.  Mahkeme kararına rağmen ilgili içeriği yayından kaldırmayan yargı yetkisi içerisindeki site hakkında uygulanacak cezanın bir sonucu olarak internet erişim sağlayıcılar eliyle son kertede erişimin engellenmesi gerçekleştirilmekte, bu durum bir ceza hükmünün sonucu olarak icra edilmektedir.  Hal böyle iken 5651 sayılı yasanın getirdiği sistematik Türkiye’de olsun olmasın, herhangi bir ceza yargılamasının sonucu olsun olmasın “uyar-kaldır” sistemine başvuru zorunluluğu olmadan bir çok internet sitesinde yayınlanan içerik için ilgili içeriğe veya sitenin tamamına “erişimin engellenmesi” tedbirinin idari bir kararla veya yargı kararıyla uygulanmasına izin vermektedir.  Türkiye’de yasa eliyle “uyar – kaldır” sistemine başvurma ve kullanma zorunlu kılınmadığı için internet üzerindeki her türlü ihlal yargısal uyuşmazlığa konu olmaktadır. Burada ilgili sitelere yapılacak (özellikle yurtdışında yerleşik sosyal medya sitelerine) basit bir ihtarla yayından kaldırılabilecek içerik, bu yola gidilmeden yargısal uyuşmazlığa konu olarak yargının mevcut yükünü arttırmaktadır.  Ülkemizde soyal medya siteleri (Facebook, Twitter, Youtube v.b.) çok yoğun olarak kullanılmasına rağmen , bu sitelerin şikayet kanallarını (uyar-kaldır makanizmaları) en az kullanan ülkelerin arasında gelmekteyiz. Bu sitelerin bir çoğu yurtdışında olduğu ve bu sitelerin uyarı mekanizmaları kullanılmadan alınan yargı kararı uluslararası hukukun amir hükümleri çerçevesinde icra edilmek zorunda olduğu için çoğu zaman eldeki yargı kararı uluslararası hukukun gösterdiği yollara başvurulmadığı için icrai yetenek kazanamamaktadır.  Bu gerekçeyle (5651 Sayılı yasada yapıldığı gibi) yargı kararının veya idari kararın uluslararası hukuktaki mekanizmalara başvurulmadan icra yeteneğinden yoksun kalmaması için “erişim sağlayıcılar”ı “erişimin engellenmesi” tedbirini uygulatmak zorunda bırakmak, uluslararası literatürde devlet zoruyla erişimin kısıtlanması yani “sansür” olarak nitelendirilmektedir[10].  Oysa ki yerel olarak alınan kararın (adli-idari) icrası bakımından dünyadaki tüm ülkeler aynı noktadır. Bu ülkelerden demokratik süreçlerle yönetilenler bu kararların icrası bakımından uluslararası hukukta cari olan süreçleri kullanırken (adli yardımlaşma, tanıma-tenfiz v.b) Türkiye’de 5651 sayılı yasa ile getirilen kendine özgü sistem uluslararası hukukun yollarının etkisizliğini gerekçe yaparak kendine has bir yöntem geliştirmiştir.  Bu da elbette Türkiye’nin uluslararası toplum tarafından demokratik ülkeler içerisinde farklı bir noktada değerlendirilmesine neden olmaktadır. Zira “erişimin engellenmesine” ülkemizdekine benzer gerekçelerle başvuran ülkeler demokratik hukuk devleti olmayan otoriter rejimle yönetilen ülkeleridir[11].  Meclis’te kabul edilen metinde öngörülen tüm erişim sağlayıcıların üye olmak zorunda olduğu, erişime engelleme kararlarının erişim sağlayıcılara iletiminde sorumlu olan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun Tüzüğünü onaylamasıyla tüzel kişilik kazanan ve Kanuna dayalı olarak kurulan “Erişim Sağlayıcıları Birliği”de bu noktada “uluslararası pratikte” olmayan bir yapının hukuk sistemimiz içerisine intikal ettirilmesine neden olmaktadır.  İngiltere ve İrlanda[12] örnekleri dikkate alınarak dizayn edildiği, erişimin engellenmesi kararlarının Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yerine özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olan bir kuruluş eliyle uygulanmasının (yani erişim sağlayıcılara kararın bildirilmesi) kamuoyunda soru işaretlerini azaltacağı, vatandaşın ihlal taleplerini bildirebileceği bir yapının oluşacağı, erişimin engellemesi uygulamasında katılımcı bir uygulama çerçevesi geliştirileceği iddia edilmektedir.  İngiltere ve İrlanda örnekleri tamamen farklı amaçlarla kurulmuş sivil inisiyatiflerdir. Bu yapılara “ihbar hattı”(“Hotline”)da denilmektedir. Bu yapılar kanunla kurulmadığı gibi, erişimin engellenmesi kararlarının icrası adı altında 5651 Sayılı Yasadakine benzer hiç bir fonksiyonları da yoktur. Belli suç tipleriyle sınırlı olmak üzere (Çocukların cinsel istismarı gibi) erişim sağlayıcılara kendi ihbar hatlarına gelen talepleri bildirerek içeriğin yayından kaldırılmasını temin etmek noktasında aracılık fonksiyonu üstlenmektedir.  Burada içeriğin yayından çıkarılmasına ilişkin olarak erişim sağlayıcılarla birlikte üstlenilen faaliyet yalnızca ihbar hattının bulunduğu ülkede faaliyet gösteren ve ilgili ülke sınırları içerisinde barındırılan içeriklerle sınırlıdır.  İhbar hattının bulunduğu ülkedeki internet siteleri üzerinden yayınlanmayan veya barındırılmayan içeriğin çıkartılması talepleri için kategorik suçlarla sınırlı olarak (çocukların cinsel istismarı gibi) Uluslararası İhbar Hatları Birliği- INHOPE (INHOPE.org ) üzerinden veya bu talepler yargılama süreci içerisine aktarılarak uluslararası adli yardımlaşma hükümleri çerçevesinde aksiyon alınmaktadır.  Yukarıda belirtilen kapsamın dışında kalan hukuka aykırılıklarla ilgili ihbar hattına gelen talepler, kişilik haklarının ihlali ve mahremiyetle ilgili ise Kişisel Verilerin Korunması Kurumuna, bunun dışındaki hukuka aykırılıklarla ilgili ise değerlendirilmek üzere emniyet birimlerine yönlendirilmektedir. Onlar da hukuka aykırı içeriğin yurt içi ve yurtdışında yer aldığı temelinde ayrım yaparak yasayla kendilerine verilen yetkiler çerçevesinde hareket etmektedirler.  Bu açıklamalardan da net bir şekilde görüldüğü üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin karşılığı olabilecek kurumların yaptıkları ile Birliğe yükletilen fonksiyonlar oldukça farklıdır.  Avrupa Birliği başta olmak üzere demokratik ülkelerde faaliyet gösteren İhbar hatlarının erişimi engelleme noktasında hiç bir görevleri olmamasının yanında kişilik haklarını ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal konularında da içeriğin yayından çıkartılması, erişimin engellenmesi, erişim sağlayıcılara erişimin engellenmesi kararlarının bildirilmesi konularında herhangi bir yasaya veya sektör düzenlemesine dayalı rolleri de bulunmamaktadır.

4.     Yasada “Koruma Tedbiri” Olarak Öngürülen “Erişimin Engellenmesi” Uygulamasının Ceza Muhakemesi Hukukunun “Koruma tedbirlerine” İlişkin Geliştirdiği Mevcut Kabülleriyle Çeliştiği Noktasındaki İtirazlar  5651 sayılı Yasanın gerek mevcut gerekse de Meclis’de kabul edilen maddelerle ortaya konulan sistem Türk ceza muhakemesi hukukunun ve evrensel hukuk sisteminin temel ilkeleriyle ciddi çelişki teşkil etmektedir. Yasada “erişimin engellenmesi” tedbiri ceza muhakemesi hukuku çerçevesinde bir “koruma tedbiri” olarak tanımlanmıştır. “Koruma tedbiri”, ceza muhakemesi hukukun evrensel prensipleri uyarınca yargılama ve soruşturma süresincegecikmesinde sakınca olan hallerde delillerin karartılmasını engellemek; yargılamanın –soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini temin etmek maksatlarıyla sınırlı olarak kanunun verdiği yetkiye dayanarak yargı kararıyla, ölçülülük ilkesine uygun bir şekilde geçici süreli olarak uygulanan tedbirleri tanımlamak maksadıyla kullanılmaktadır.  Hukukumuzda koruma tedbiri olarak düzenlenen tedbirlere örnek vermek gerekirse “tutuklama”, “gözaltına alma”, “el koyma” vb. tedbirler sayılabilir. 5651 Sayılı yasanın 8. Maddesinde belirtilen suçlarla ilgili verilen “erişim engellenmesi” kararlarının yukarıda bahsi geçen ilkeleri taşımadığı ortadadır.  Zira ülkemizde 8. Maddede sayılı katalog suçlara dayalı olarak gerek İdare gerekse de yargı kararıyla verilen erişimi engelleme kararlarının gerek amaç unsuru bakımından delillerin karartılmasını engellemek; yargılamanın –soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini temin etmek gibi bir amacı olmadığı gibi tedbirin uygulanmasına ilişkin yargı kararına dayalı olma, geçici olma, ölçülülük ilkesine bağlı olma, bir ceza soruşturması-kovuşturması veya yargılama sürecine bağlı olma ilkelerine uymadığı görülmektedir.  Bunun yanında Meclis’de kabul edilen metinde (madde 9) ortaya konulan “kişilik haklarının ihlali” durumunda “erişimin engellenmesi” tedbirinin koruma tedbiri niteliğinde uygulanmasının da aynı şekilde bu ilkelere aykırı olduğu görülmektedir. Zira her kişilik hakkına saldırı filli hukuk düzenimizde suç olarak düzenlenmemiştir.  Bir başka deyişle, Türk Ceza Kanununda “kişilik haklarını ihlal” diye bir suç yoktur. “Kişilik Haklarını İhlalin” Türk Ceza Kanununda hangi suçları kapsadığı noktasında öğretide bazı ayrımlar olsa da bu ayrımlar üzerinde ittifak yoktur. Ayrıca öğretide “kişilik haklarını ihlal” olarak kategorize edilen bazı suçların mağduru ve yakınıcısı ancak gerçek kişi olabilmektedir.  Hal böyle iken “kişilik hakkını ihlal” gerekçesiyle talepte bulunma hakkının Meclis’te kabul edilen metinde gerçek kişiler yanında tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlara da verilmesi tam anlamıyla bir hukuki çelişkiye işaret etmektedir.  Suç şüphesine dayalı olmayan bir ceza soruşturması ve yargılaması olamayacağı gibi, ortada bir ceza soruşturması ve yargılaması yok iken “koruma tedbiri”de verilemeyeceği açıktır. Bu nedenle 9. Maddede kişilik haklarına ihlal durumunda koruma tedbiri şeklinde uygulanması öngörülen “erişimin engellenmesi” tedbiri de bu noktada hukuki bağlamından koparılmış, mevcut hukuk sistemimizdeki kabullerle tamamen çelişki teşkil eden bir şekilde düzenlenmiş olmaktadır.  Meclis’de kabul edilen metinde öngürülen 9. Madde kapsamında Hâkimin verdiği erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının veya aynı mahiyetteki yayınların başka internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe müracaat edilmesi halinde mevcut kararın bu adresler için de uygulanacağı hükmü hiç bir hukuki gerekçeyle açıklanabilecek ve yorumlanabilecek bir husus değildir. Hakim kararıyla ihlal olduğu kanaatine varılan bir içeriğin özel hukuk kişisi tarafından değerlendirme konusu yapılarak hakim kararının etki alanın genişletilmesine karar verilmesi herhalde dünya üzerinde hiç bir hukuki teoremle açıklanamayacak bir durumu işaret etmektedir.  Böyle bir hususun anayasadaki hakim güvencesi, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı, temel hak ve hürriyetlerin yargı kararına dayalı olarak sınırlandırılması gibi ilkeleri temelinden ihlal ettiği de izahtan verestir. “Özel hayatın gizliliği” nedeniyle koruma tedbiri niteliğinde erişimin engellenmesi kararının uygulanması ile ilgili olarak da 8. Maddede söylenilen durumlar aynen geçerlidir.  Meclis’de kabul edilen metinle 5651 sayılı yasaya eklenen 9/A maddesi ile “Özel hayatın gizliliğine” dayalı olarak uygulanan “erişimin engellenmesi” kararında hiç bir kayıtlama olmadan yargı ve idari karar dahi yok iken bu tedbire başvurulması “erişimin engellenmesi” kararını “koruma tedbiri” hukuki müessesinin bağlamından da koparmaktadır.  Dolayısıyla 5651 sayılı yasanın gerek mevcut gerekse de Meclis’de kabul edilen metninde “erişimin engellenmesi” kararının hukuki vasfının “koruma tedbiri” olarak ortaya konulması “koruma tedbiri” hukuki müessesine hakim olan prensiplerle kanunda dizayn edilen “erişimin engellenmesi” kararlarını açıklamayı kafi olmamakta, bu şekilde açıklanmaya çalışıldığı zaman da “erişimin engellenmesi” tedbirinin “koruma tedbiri” hukuki müessesine hiç bir şekilde uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır. Kanun yapma ve hukuk yorum tekniği bakımından çok fahiş bir hataya isabet eden bu uygunsuzluk, “erişimin engellenmesi” tedbirinin hukukiliğini de gölgelemektedir[13].

5.     Meclis’de Kabul Edilen Metinde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na İçerik Sağlayıcı, Yer Sağlayıcı, Erişim Sağlayıcı ve Toplu Kullanım Sağlayıcılardan “Talep Ettiği Bilgileri Talep Edilen Şekilde Başkanlığa Teslim Etme ve Başkanlıkça Bildirilen Tedbirleri Alma” Konusunda Verilen Yetkinin Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasını Tehlikeye Attığı, “Amaç-Araç” Dengesinin Kurulamadığı Yolundaki İtirazlar  İnternet ticaretten, siyasete, basın –yayından, devlet işlemlerine kadar hayatımızın her alanında çok yoğun kullanılan bir iletişim aracıdır. Kanunda “içerik sağlayıcı” olarak tanımlanan kişi Türkiye’de internet kullanan her bir bireydir. Bireylerin anayasadaki temel hak ve hürriyetlerini devlet müdahelesine uğramadan serbestçe kullanmaları bütün dünyada kabul edilmiş temel bir prensiptir.  Bireylerin anayasada tanımlanmış hak ve hürriyetleri kullanırken devletin müdahelesine uğrayacakları endişesine sahip olmaları, bu hak ve hürriyetlerini serbestçe kullanmalarını engellemekte, bireylerin demokratik toplum düzeninin temellerini inşa etme fonksiyonunu geri dönülmez biçimde zedelemektedir.  Ülkemizde ve dünyadaki tüm demokratik ülkelerde bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabileceği; bu sınırlamaların Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenininin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı teminat altına alınmıştır. Bu durum Anayasamızın 13. Maddesinde de veciz bir şekilde ifade bulmuştur.  Bireyler interneti anayasada tanımlı bir çok hak ve hürriyetin kullanılması noktasında araçsallaştırmaktadır. Örneğin kimi birey haberleşme özgürlüğünü, kimi birey düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğünü, kimi birey eğitim ve öğrenim hürriyetini, kimi birey haber alma hürriyetini, kimi birey de iktisadi girişim hürriyetini internet kullanarak yerine getirmektedir.  Anayasamızda ifade bulan bu hürriyetlerin sınırlandırılması amaçları da her bir hürriyeti düzenleyen Anayasa hükmünde ayrı ayrı yer almaktadır. Bu sınırlandırmalar dışında bir hürriyetin kullanılması sınırlandırılamaz. Hürriyetin kullanılması noktasında devletin müdahale edeceği endişesine neden olma da ülkemiz de dâhil bütün demokratik ülkelerin anayasa yargısında bir sınırlandırma tipi olarak ifade bulmaktadır[14].  Bu nedenle içerik sağlayıcılardan Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’nın uygun göreceği tedbirleri alma ve talep ettiği bilgileri verme yükümlülüğü bu yönüyle temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüzce sınırlandırılmasına yol açtığı gibi, Anayasamızın 13. Maddesine de açık aykırılık teşkil etmektedir.  İçerik sağlayıcılar dışında erişim sağlayıcılar, yer sağlayıcılara da herhangi bir konu ve amaç sınırlaması olmadan Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’nın uygun göreceği tedbirleri alma ve talep ettiği bilgileri verme yükümlülüğü getirmek amaç-araç dengesi bakımından hukuka uygun olmayan bir duruma işaret etmektedir.  Temelde erişim sağlayıcılar ve çokça da yer sağlayıcılar ticari bir faaliyet yürüten organizasyonlardır. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bu kanun kapsamında yürüttüğü görev ise tam olarak açık değildir. Zira Telekominikasyon İletişim Başkanlığı gerek kuruluş mevzuatı gerekse de bu kanun kapsamında yürüttüğü görevler bakımından ne bir regülasyon otoritesi ne de bir adli ve idari kolluktur. O yüzden Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın kanunu icra noktasında erişim ve yer sağlayıcılardan isteyeceği bilginin kapsamı ve getirebileceği yükümlülüklerin çerçevesi de buna uygun olarak belirlenmeli ve sınırlandırılmalıdır.  Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın herhangi bir regülasyon otoritesi gibi faaliyetleri denetleme yetkisi ve faaliyetin gerektirdiği tedbirleri alma noktasında erişim ve yer sağlayıcılara mükellefiyet getirme yetkisi olamayacağı gibi adli ve idari bir kolluk gibi de bilgi toplama faaliyetinde bulunamamalıdır. Bu sebeple Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın erişim ve yer sağlayıcılardan bilgi talep etme yetkisinin kapsamı kişisel verilerin korunmasına ilişkin gerekli teminatlar sağlanarak kanuni görevinin ifasıyla sınırlı kılınmalı, erişim ve yer sağlayıcılar üzerindeki denetim ve düzenleme yapma yetkisi de bu kurumlara bu kanunla yükletilen yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin çerçevesi içerisinde kalmalıdır.  Aksi durumda “amaç-araç” dengesi kurulamayacağı gibi bu çok kapsamlı yetkinin kötüye kullanılması tehlikesi ortaya çıkacak, başka kurumlarla yetki çatışması yaşanacak (örneğin erişim sağlayıcıları Elektronik Haberleşme Kanununa göre yetkilendiren ve faaliyetlerini denetleyen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi) ticari faaliyet yürüten taraflar nezdinde bir idari kurum vasıtasıyla getirilebilecek yükümlülüklerin öngörülebilir olması ve hukuki güvenlik tehlikeye girecektir.

6.     Meclis’de Kabul Edilen Metinde Yer, Erişim Ve Toplu Kullanım Sağlayıcılara Trafik Verilerini Ve Kullanım Verilerini Saklama Ve Açıklama Kapsamında Yükletilen Sorumlukların Herhangi Bir Kayıtla Sınırlandırılmaması, Saklama Mükellefiyeti Getirilen Verilere, Yer, Erişim ve Toplu Kullanım Sağlayıcıların Faaliyetleri Neticesinde Elde Edilen Kişisel Verilere, Bu Kuruluşların Faaliyetleri Neticesinde Ürettikleri Her Türlü Bilgi ve Belgeye Erişimin Hangi Amaçla ve Ne Şekilde Yapılabileceğinin Belirli Olmaması Nedeniyle Temel Hak Ve Hürriyetlerin İhlali Ve Kişisel Verilerin Korunması Konusunda Anayasal Düzeyde Himaye Altına Alınan Hakların İhlal Edilme Tehlikesinin Oluştuğu Yolundaki İtirazlar  Meclis’de kabul edilen metinde Yer, Erişim ve Toplu Kullanım Sağlayıcıların faaliyetleri neticesinde elde ettikleri trafik bilgileri ve erişim bilgilerini azami iki yıl olmak üzere yönetmelikte belirlenecek süre ile saklama yükümlülüğü getirilmektedir. Saklama yükümlülüğünün kapsamı ve bu verilere ne şekilde ulaşılabileceği herhangi bir kayıt atına alınmamaktadır. Burada saklama yükümlülüğü getirilen bilgilerin anayasa ile teminat altına alınan iletişimin gizliliği, düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü ve kişisel verilerin korunması bakımından çok önemli bir açılımı vardır. Bu bilgilerin herhangi bir amaç-araç, kapsam ve yöntem sınırlaması yapılmadan saklanması ve talep edilebilir olması bu temel hak ve hürriyetlerin doğrudan ihlaline ve ölçüsüzce sınırlandırılmasına açık bir ortamında da yaratılmasına sebebiyet vermektedir.  Avrupa Birliği’nin suç soruşturmasına konu olan hususlarda soruşturmanın sıhhati için erişim sağlayıcılar bakımından trafik verilerinin saklanmasını öngören 2006/24/EC Sayılı Veri Saklama Direktifi bu yönde amaç-araç-kapsam ve yöntem sınırlaması konusunda temel hak ve hürriyetlere de atıf yaparak bir çerçeve geliştirmektedir. 2006/24/EC Sayılı Direktifin icrası noktasında en önemli sınırlandırma 1995/46/EC sayılı Kişisel Verilerin Korunması Direktifi’dir. Buradan hareketle ülkemizde Avrupa Birliği’nin 1995/46/EC sayılı Kişisel Verilerin Korunması Direktifi’nin esaslarını taşıyan bir Kişisel Verilerin Korunması Kanunu olmasa da Anayasamızda kişisel verilerin korunması bir temel hak olarak tanınmış durumdadır. Bu nedenle suç soruşturması için bu bilgilerin saklanması gerekliliği kabul edilmekle birlikte herhangi bir sınırlandırma olmadan, kapsamı çizilmeden ve bilgilerin açıklanmasına ilişkin bir esas getirilmeden bu yükümlülüğün Kanuna derc edilmesi uluslararası hukukun belirlemiş olduğu esasın tamamen dışında bir pratik geliştirmek olduğu gibi, Anayasamızda korunan temel hak ve özgürlükleri de ihlal edecek bir uygulama çerçevesinin oluşturulmasına sebebiyet vermektedir.

7.     Meclis’de Kabul Edilen Metinde Öngörülen URL Bazlı Erişimin Engellenmesi Tedbirinin İcra Edilmesi İçin Mekanizma Kurmanın ve Hukuka Aykırı İçeriğe Erişimi Engellemek İçin Alternatif Erişim Metodlarını Engelleme Yükümlülüğünün İcra Edilmesinin Erişim Sağlayıcılar Üzerinde Çok Önemli Bir Maliyet Oluşturmasına; Bu Yöntemlerin Temel Hak Ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Engellenmesi ve Ölçüsüzce Kısıtlandırılmasına Neden Olacağına İlişkin İtirazlar  Meclis’te kabul edilen metinde getirilen URL bazlı erişimin engellenmesi yöntemi, hukuka aykırı içeriğe erişime engelleyecek bir filtreleme tekniğidir. Bu teknik vasıtasıyla internet omurgasında kurulacak bir filtreleme mekanizmasıyla tüm internet trafiği paket bazında izlenmekte, filtrede yer alan URL’lere yönelik trafik bloklanarak kişilerin bu URL’ye ulaşması engellenmektedir. URL bazlı filtreleme ilk başta “hukuka aykırı içeriğe engelleme sağlanıyor, bu yöntemle sitenin bütününe erişimin engellenmesinin önüne geçiliyor” gerekçesiyle sunulsa da; erişim sağlayıcılar üzerinde çok önemli bir ekonomik maliyet yaratacağı açıktır.  Bunun yanında erişim sağlayıcılara hukuka aykırı içeriğe ulaşmak için alternatif sistemlerin kullanılmasını engelleme yükümlülüğü getirmek de alternatif sistemin engelleme maliyetlerinin bilinmemesi nedeniyle ticari hayatta bu işi yapan erişim sağlayıcılar nezdinde öngörülmez bir yük yaratmaktadır. URL bazlı erişimin engellenmesini hayata geçirebilmek için teknik sistemi kuran ve bu yönde erişim sağlayıcılara bu sistemi kurma noktasında mükellefiyet getiren başkaca demokratik bir ülke yoktur[15].  Demokratik ülkeler içerisinde Avustralya bu sistemi kursa da maliyetlerin öngörülemez düzeye geldiği gerekçesiyle bu sistemin kullanımından vazgeçilmiştir[16]. Avustralya hükümeti bu sistemi kurmaya karar vermeden önce çok detaylı bir “düzenleyici etki analizi ve maliyet analiz” yapmış, hukuken bu sistemin vatandaşların mahremiyet hakkını ihlal etmeyeceği yolunda tüm teminatları veren gerekli hukuki düzenlemeleri de hayata geçirmiştir[17].  Meclis’te kabul edilen metinde öngörülen URL bazlı erişimin engellenmesi sistemini kuracak, işletecek, ayrıca hukuka aykırı içeriğe ulaşmak için alternatif sistemlerin kullanılmasını engelleyecek erişim sağlayıcılara bu işlemlerin ne kadar maliyet getireceği bilinmediği gibi bu sistemlerin temel hak ve özgürlükleri ihlal etme tehlikesi olmadan nasıl işletileceğine dair hukuki güvence konusunda da Yasada herhangi bir açıklık sağlanmamaktadır.  Ülkemizde bu tarz ekonomik ve toplumsal maliyeti yüksek düzenlemelerin yapılmadan önce düzenlemenin ekonomik ve toplumsal maliyetini-etkisini ölçmek için 2007/6 Sayılı Başbakanlık Genelgesi ile geliştrilen OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında uygulanan “Düzenleyici Etki Analizi” çalışması bu kanun çalışmalarından önce hasseten bu konudaki hükümlerin dizayn edilmesinden önce uygulanmamıştır.

8.     Meclis’te Kabul Edilen Metinde “Kişilik haklarının İhlali” ile “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” Konularında Avrupa Birliği ve Demokratik Ülkelerde Uygulanan Hukuki Himaye Vasıtasının Erişimin Engellenmesi Tedbiri Değil Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Yasa Olduğu, Bu Nedenle 5651 sayılı Yasada Değişiklik Öngören Yasanın Kabulü Yerine Bakanlar Kurulunda İmzaya Açılan Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun Tasarısının Bir An Evvel Meclis’e Sevk Edilerek Yasalaşması İçin İradenin Ortaya Konulması Gerektiği Yolundaki İtirazlar  Yukarıda arz edilen gerekçelerde de açıkça ortaya konulduğu üzere “erişimin engellenmesi” hukuki tedbiri 8. Maddede düzenlenen katalog suçlar da dâhil olmak üzere hukuki bağlamından koparılmış ve demokratik ülkelerin hiç birinde 5651 sayılı yasada düzenlendiği şekilde uygulanmayan bir hukuki himaye vasıtasına dönüşmüştür.  Bu hukuki himaye vasıtası özellikle “kişilik haklarının ihlali” ve “özel hayatın gizliliğini ihlal” gibi hukuki ihlal tipleri için istisnasız hiç bir demokratik ülkede uygulamaya konulmamaktadır. Bunun yerine Anayasamızda da karşılığını bulan kişisel verilerin korunmasını düzenleyen temel yasa metinleri bu tarz ihlallerle mücadele edilmesinde yegane ve en öncelikli hukuki himaye vasıtası olmaktadır.  Avrupa Birliği’nde şu an tartışılmakta olan “Kişisel Verilerin Korunması”na yönelik Regülasyon tasarısında kişilik hakları ve mahremiyet ihlalleri daha kapsayıcı bir şekilde düzenleme altına alınmakta, bu Regülasyonu uygulamakla görevli olan “Kişisel Verilerin Korunması Otoritelerine”, verileri işleyen kurumlara önemli sorumluluklar verildiği görülmektedir. Mahremiyet hakkına saygılı ürün ve hizmet sunmayı standart hale getiren (privacy by design) hükümlerinden tutun, internet üzerinde kendi rızasıyla dahi olsa ifşa edilen kişisel verilerin veri sahibinin talebi halinde internet üzerinden ulaşılmasının engellenmesinin sağlanmasına (right to be forgotten) kadar birçok nitelikli hakkın veri sahibine tanınması gündeme gelmektedir.  Kişisel verilerin korunması hukukunun bu derece ileri bir düzeye geldiği Avrupa Birliği ile ülkemiz karşılaştırıldığında bizim daha başlangıç noktası kabul edilen 1995/46/EC sayılı Kişisel Verilerin Korunması Direktifindeki esasları yasal bir metin haline dönüştüremediğimiz görülmektedir. “Kişilik haklarının ihlali” ve “özel hayatın gizliliği” noktasında demokratik ülkeler ve Avrupa Birliği ile uyumlu bir hukuk anlayışı geliştirmemiz için hareket noktası olarak alınması gereken düzenlemenin “Kişisel Verilerin Korunması” kanunu olduğu unutulmamalıdır.  Ayrıca Kişisel verilerin korunması kanununun ekonomik olarak ülkemiz için çok hayati bir değeri vardır. “Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun Tasarısı”nın yasalaşmamasının ülkemize ekonomik maliyeti her geçen gün artmaktadır. Türkiye, uluslararası veri transferinde, Avrupa Birliği hukukuna göre “güvensiz ülke” kabul edilmektedir. Bu durum ülkemiz merkezli ve bu ve buna benzer yasalarla bilişim ortamlarını güvence altına almış olan ülkelere bir ihraç ürünü olarak bilgi teknolojileri hizmetlerini vermeyi zorlaştırmakta, bazen de imkansız hale getirmektedir.

DİJİTAL TÜRKİYE PLATFORMU HAKKINDA BİLGİ  Rekabet gücü üretkenlikte sürekli artışa; ürünlerde, hizmetlerde, iş süreçlerinde ve iş modellerinde sürekli yeniliğe bağlıdır. Avrupa acilen ABD, Japonya ama aynı zamanda şu anda Hindistan ve Çin olarak da nitelendirilebilecek önemli rakiplerle mevcut üretkenlik farkını kapatmak için uğraş vermektedir. Dijital teknolojilerin uygulanmasının, tüm ekonomilerin her alanında ve sosyal hizmet sektöründe hem üretkenlik artışını hem de yenilik ve istihdam yaratımını sürükleyen birincil dönüşümsel güç haline geldiği bir gerçektir.  BİT temelli teknoloji geliştiren ya da inovasyon yapan ulusların rekabetçi gücünün daha da arttığı gözlemleniyor. Bu teknolojiler; Biyoteknoloji, Nanoteknoloji ve BİT olarak belirlenmiş durumda. Biyoteknoloji alanında ABD, Nanoteknoloji alanında Japonya öndeyken, BİT alanında Çin, önceki yıllarda önde olan Güney Kore’nin önüne geçmiş durumda. Katma değer üreten bilgi temelli hizmetlerde de ABD ile AB başı birlikte çekiyorlar.  World Economic Forum en son yayınladığı “2012 Global Information Technology Report” ile “bağlanabilirlik”i ölçüyor. Network Readiness ölçümlerine şimdi yeni bir kavram eklenmiş: Hyperconnected World, özetle hiper bağlanmış bir dünya.. Bu bakış açısıyla, BİT’in ekonomik ve sosyal yaşama etkisi, BİT kullanımının hazırlılık durumu hem toplumsal hem de ekonomik kapasite açısından, BİT ekosistemini etkileyen diğer tüm faktörler değerlendiriliyor. Ağ Hazırlılık Endeksi 2011 raporuna göre Türkiye Azerbaycan’ın hemen altında 71. sırada iken, 2012 raporunda, Türkiye Çin’in hemen altında 52. sırada yer alıyor. Son 1 yılda tüm ülkelerin sıralamaları oldukça değişmiş durumda. Türkiye de bundan nasibini almış ve bir anda 19 sıra birden yükselmiş görünüyor. Türkiye’de Bilgi ve İletişim Teknolojileri pazarı 33 milyar dolara ulaşıyor. 3G abone sayısı 17 milyona yaklaşıyor. Geniş bant abone sayısı 8 milyona ulaşırken, 40 bin kuruluşa geniş bant internet bağlantısı sağlanıyor. 27 kamu kurumu toplam 223 adet hizmeti e-devlet kapısında sunabiliyor. İletişimde mevzuat tek çatı altında toplanırken, AB mevzuatına uyum için kapsamlı çalışmalar başlatılıyor. Fatih Projesi ile Türk eğitimine farklı bir nefes geliyor. “Araştırma, Geliştirme Projelerinin Teşvik Edilmesi ve Desteklenmesi”ne ilişkin yönetmelik hazırlanarak uygulamaya geçilme aşamasına geliniyor. Ekonomi Bakanlığı, döviz kazandırıcı hizmetler ticaretinin, bilişim ihracatının ve yurtdışı yatırımların desteklenmesine yönelik yoğun çalışmalar yürütüyor. Tüm bu olumlu gelişmelerin gözlendiği Türkiye’de bilgi, iletişim ve elektronik dünyasını temsil eden otuza yakın sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bu sivil toplum kuruluşları, sektörün ortak sorunlarıyla ilgili olan konularda ayrı ayrı tonlarla ama “söylem ve fikir birliği” sağlamaya çalışarak ilgili kurumlarla iletişimde bulunmaktalar.  Dijital Türkiye Platformu ise sektörün sorunlarının çözümüne yönelik yapılan bir ortak hareket platformu olarak şekillenmiştir. Yapılanma ve hedefler açısından “Digital Europe” yapılanması paralelinde kurulan “Dijital Türkiye”, AB'de bir çatı kuruluş olarak ortaya çıkan “Digital Europe”un Avrupa Birliği Dijital Ajanda 2020 vizyonu ile Türkiye'nin 2023 hedeflerinin aynı paralelde yürütülmesini hedeflemektedir. Dijital Türkiye Platformu’nda, Platforma katılan tüzel kişilerin birleşerek ayrı bir tüzel kişilik oluşturması yerine, Platformun içerisinde yer alan kurumların kendi iç bağımsızlıklarını koruyarak belirlenen konu ve gelişmeler özelinde “ortak hareket edecekleri” bir mekanizma ve işleyiş çerçevesi oluşturulmasını sağlamış bulunuyoruz. Yine tek bir cümleyle özetlersek, AB’nin yol haritalarını, biz de ülkemiz için yol haritası olarak benimsiyoruz. Çünkü Türkiye’nin AB üyelik adaylığı ulusal bir hedeftir. Dijital Türkiye Platformu olarak bu ulusal hedefte, kendi payımıza düşen rolü oynamalıyız. AB’nin 2020 hedeflerini, ülkemizin ekonomik ve sosyal büyüme hedefleri olarak kabul ediyoruz.  Beş kuruluş, Türkiye Bilişim Vakfı-TBV, Bilişim Sanayicileri ve İşadamları Derneği- TÜBİSAD, Türkiye Bilişim Derneği-TBD, Türk Elektronik Sanayicileri Derneği-TESİD ve Elektronik Cihazlar İmalatçıları Derneği- ECİD bir araya gelerek, işte bu nedenle, bu konuları kamuoyu ve devlet politikaları içinde yerleşik bir hale getirmeye odaklanmak amacıyla Dijital Türkiye Platformu adıyla bir girişim başlattık.  Türkiye’de bilgi, iletişim ve elektronik alanında faal beş kuruluş olarak bu alandaki konuların ülkemizde geliştirilmesine ve bu alanın sorunlarına yönelik olarak çözüm önerileri geliştirmek üzere güç birliği yapıyoruz. Bu konularda strateji ve politika önerileri oluşturmayı hedefliyoruz. Ortak görüş ve hareket stratejimizi belirledik ve uygulamaya başladık. Uluslararası kurumlarla Türkiye’nin bilgi, iletişim ve elektronik alanının temsilcileri sıfatıyla işbirlikleri geliştirmeyi sürdüreceğiz. Kamu kurumları ve siyasi iradeye bilgi, iletişim ve elektronik alanının sorunlarını anlatmaya devam edeceğiz.

[1] Bkz. Türkiye’de İnternet Sitelerinin Erişiminin Engellenmesi Konusunda Farklı Hukuk Disiplinleri Açısından Değerlendirmeler, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği – Türkiye Bilişim Vakfı Ortak Yayını, ISBN: 978-9944-405-68-3, İstanbul, Mart 2011, S. 30-31 Arası; S.37-40 Arası; S: 48-49 Arası. www.tusiad.org.tr/.../İnternet Erişimi Raporu [2] Bkz. Ronald Deibert, John Palfrey, Rafal Rohozinski, Jonathan Zittrain, eds., Access Denied: The Practice and Policy of Global Internet Filtering, (Cambridge: MIT Press) 2008. [3] Bkz. Ronald Deibert, John Palfrey, Rafal Rohozinski, Jonathan Zittrain, eds, a.g.e. ve Joss Wright and Yana Breind, lnternet filtering trends in liberal democracies: French and German regulatory debates, 26 Nisan 2013,www.policyreview.info... aynı yönde Article 19 Organization, Freedom of Expression and ICTs: Overview of International Standarts, 2013, www.article19.org/.../FoE and ICTS .  [4] Bkz www.guvenlinet.org.tr [5] Bkz. opennet.net [6] Bkz. Article 19 Organization, Defamation Maps, www.article19.org/Defamation/map.html [7] Bkz. Article 19 Organization, Italy : Defamation Must Be Decriminalised, www.article19.org/.../Italy Defamation must be Decriminalised [8] Organization for Security and Co-operation in Europe Office of the Representative on Freedom of the Media; LEGAL ANALYSIS OF LAW NO. 925 OF 17 OCTOBER 2013 CONCERNING THE DEFAMATION LEGISLATION IN ITALY, Kasım 2013. www.osce.org/../ [9] Bkz. European Commission, A clean and open Internet:Public consultation on procedures for notifying and acting on illegal content hosted by online intermediaries, ec.europa.eu/internal_market/../  [10] Bkz. Ronald Deibert, John Palfrey, a.g.e., [11] Bkz. a.g.e.  [12] Bu örnekler İrlanda da Hotline.le İngiltere’de ise Internet Watch Foundation'dır . [13] Daha detaylı açıklama için Bkz. Türkiye’de İnternet Sitelerinin Erişiminin Engellenmesi Konusunda Farklı Hukuk Disiplinleri Açısından Değerlendirmeler, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği – Türkiye Bilişim Vakfı Ortak Yayını, ISBN: 978-9944-405-68-3, İstanbul, Mart 2011, S. 37-44 Arası www.tusiad.org.tr/../Internet Erişimi Raporu  [14] Bkz. a.g.e. S.11-17 arası. [15] Bkz. Türkiye Bilişim Vakfı, İNTERNET FİLTRELEME TEKNOLOJİLERİ VE “GÜVENLİ İNTERNET HİZMETİ” HAKKINDA- Karşılaştırmalı Ülke Uyugulamaları ve Hukuksal Analiz, Türkiye Bilişim Vakfı Görüşleri Serisi, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına Sunulmak Üzere Hazırlanmıştır (Yayınlanmamıştır), TBV Beyaz Kitap Serisi, İstanbul, Ağustos 2011, 90 sayfa.  [16] Bkz. Luke Hopewell, The Filter Is Dead: Australian Government Dumps Controversial Filtering Project, Kasım 2012. The Filter is dead Australian Government Dumps Controversial Filtering Project  [17] Türkiye Bilişim Vakfı, A.g.e. ayrıca ACMA, Developments in internet filtering technologies and other measures for promoting online safety- Second annual report to the Minister for Broadband, Communications and the Digital Economy, Nisan 2009. www.acma.gov.au/../Developments in Internet Filters 2nd Report