Dilipak, 15 gün sonra yapılacak olan İstanbul seçiminde tercihini nasıl yapacağını açıkladı

Dilipak, 15 gün sonra yapılacak olan İstanbul seçiminde tercihini nasıl yapacağını açıkladı

Liyakatsızlığa gösterdiği tepkilerle öne çıkan Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, AKP'nin başvurusuyla YSK tarafından iptal edilen ve tekrarı 15 gün sonra (23 Haziran 2019) yapılacak olan İstanbul seçimine ilişkin olarak bir değerlendirme yaptı. Dilipak, tercihini nasıl yapacağını açıkladığı bugünkü yazısında, "Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. O, bizden adil olmamızı ve düşünerek bir tercihte bulunmamızı, yüzümüzü O’na dönmemizi istiyor. Bunu yaparken, istişare ve şûra da yapacağız, ama aklımızı kiraya vermeyeceğiz. Adil olacağız" dedi. 

Dilipak'ın "15 gün sonra" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Bugünden itibaren 15 gününüz var. Ardından ertelenen seçim.

Her seçim “büyük seçim”in bir parçasıdır ve aslında her seçimde insan kendi geleceğini seçer.

Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız ya da söyleyip söylemediklerimizle ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşırız.

Bu süreçteki asıl sorumluluğumuz, bu tercihi yaparken, yüzümüzü nereye döndüğümüz, ölçümüzün ne olduğu ile ilgilidir.. Bir mü’min için temel tercihi Allah’ın rızası olmalıdır.

Tek başına “iyi niyet” yetmez. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Onun için Allah cahil ve zalimlere yardım etmeyeceğini söylüyor. Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağacağını söylüyor.

Bakın eğer Allah’ın rızasını gözetmeden doğru karar da verseniz, bunun size faydası yoktur.

İyi düşünelim: Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir.. O, bizden adil olmamızı ve düşünerek bir tercihte bulunmamızı, yüzümüzü O’na dönmemizi istiyor.

Bunu yaparken, istişare ve şûra da yapacağız, ama aklımızı kiraya vermeyeceğiz. Adil olacağız. Bir yönetim ve yöneticiden ne bekliyoruz biz. Bana kalırsa asıl sorun burada. Ondan doğru ya da yanlış, işimizi halletmesini istiyoruz. Bakın o zaman seçtiğimiz kişi yarın başınıza dua ile istediğiniz bir belaya dönüşebilir.

Şehr-emaneti’ni seçiyorsunuz. Şehrin emanetini, bir bakıma evinizin anahtarını kendisine teslim ediyorsunuz. Ölçü bu “evinizin anahtarını kendilerine emanet etmekte sakınca görmedikleriniz”. Eğer başka türlü davranırsanız, sonunda hem kendi helakinize, hem seçtiğinizin helakine sebeb olursunuz ve de seçtiğinizin yediği haltlar, size vekaleten yenildiğinden siz de onun vebaline ortak olursunuz.

Ucuz ve kolay çözümlere itibar etmeyelim.

Tercihte bulunurken, merhametimiz öfkemizden, sevgimiz nefretimizden büyük olsun. Adil olalım.

Kural şu: Ya iyilerden en iyiyi, ya da kötülerden iyiye en yakın olanı. Herhangi bir konuda mutlaka bir şey alacaksanız, bir tercihte bulunacaksanız da, aslında böyle yapmıyor musunuz.

Merkeze HAK’kı, “Hakkı rızası”nı koyacağız. Buna uymayan hayat da olsa reddedeceğiz. 

Sonuçla ilgili kamuoyu araştırmalarından önce şunu düşünün: Tencere yuvarlanır, kapağını bulur. Her topluluk layık olduğu gibi idare olur. Bizler toplum olarak kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki  hükmünü değiştirmez.

Şunu bilelim, sonuç ne olursa olsun, o sonuç Allah’ın iradesi içindedir. Ve bil gaderi hayrihi ve şerrihi minellahu teala. Onun, bizim için hayır mı, şer mi olduğunu bize zaman gösterir.

Ben ısrarla, seçim kampanyasını doğrudan sonuca yönelik kampanya değil, İlahi ölçülere uygun bir anlayışla, yüzümüzü halka dönerek onun kendini değiştirmesi yönünde bir dil kullanmamız gerektiğini söyledim, Allah’ın bereket ihsanı oradadır. Bizimkiler hep sonuca ve hedefteki kişi ve kuruluşa yöneldiler. Bakın girdileri kontrol ederseniz, çıktı da o ölçüde mükemmel olur. Biz atadıkların liyakatindeki özensizliğimizi burada da gösterdik, birilerinin sadece bir anlık bize desteğinin değişim için yeterli olduğunu zannettik. “Bir oy” zafere giden yolda çok değerli diye düşündük. İşte orada görmediğimiz, Hades’in bir hilesi vardır. Herkes için söylüyorum: Beklediğiniz sonuç, dua ile istenen bir belaya dönerse ne olacak! Biz hayırlısını isteyelim. “Hayırlısı ile benim istediğim olsun” demek, Mümin bir kula yakışmaz. O, “Rabbım beni bana bırakma” der. “Hakkı Hak, Batılı Batıl göster bana ve bizi Hakta topla. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” der. Bize güç ver, üstümüze sabır yağdır der! Haşa, “Hem Sen benim dediğimi yap, hem de onu hayırlı kıl” demez!

Allah, “dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki” der kitabında. Ama yukarıdaki gibi bir dua olmaz. Dikkat edin, Resulullah da “Kabul olmayan duadan Allah’a sığınırım” der. O dua zannettiğiniz şey “Rıza”ya uygun değilse, döner sizi vurur! Mahrum bırakılırsınız.

Sonuç için, Allah’ın iradesi nerede ve ne şekilde tecelli edeceğini merak ediyorsanız, bizleri neyle meşgul ettiğine bakın. Sonuç ne olursa olsun, Allah’ın halis kulları üzerlerine düşenleri yapmışlarsa, memleketteki beyinsizlerin heva ve heveslerine alet olmaktan yakalarını kurtarmışlarsa mahzun olmayacaklar. Tedirgin olmaya gerek yok. Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasına talibiz. O, her hal ve şartta bizi sabreden, şükreden, direnenlerden bulacaktır inşallah.

Fecr 27’deki Ey dünya’ya dalan nefs! “Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön” denilenlerden olmak ve mutmain bir nefsin sahibi olmak için her an bir seçimle karşı karşıya olduğunu bilerek. Önündeki seçim, hem diğer seçimlerinin bir sonucu olacak, hem de bu seçim bundan sonraki seçimlerine yön verecek. Karar senin! Oynanan senin geleceğindir. Kadere hükmeden Allah, senin kaderini senin ellerinle sana yazdıracak! Selâm ve dua ile.