Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 31 Aralık'taki köşe yazsındaki tartışma yaratan "Gün gelir söz dinlemeyen politikacıların işret alemlerinin kasetleri de deşifre edilir" sözlerine ilişkin olarak, "Bizde yılların açlığı vardı. Para, kadın, makam bir anda başını döndürdü birilerinin" dedi. Eski bir milletvekilinin o yazısından sonra kendisine bir mail attığını söyleyen Dilipak, söz konusu vekilin "Günah evleri konusu Ankara’da o kadar ortalıkta yaşanıyordu ve konuşuluyordu ki kaleme aldığınız için teşekkürler" dediğini söyledi. Dilipak, "Bu işler birçok kişinin bildiği bir sır" diye konuştu.
Dilipak, "Tayyip Erdoğan’la basket maçını mı yoksa bilek güreşini mi tercih ederdiniz?" sorusuna ise "Musafaha etmeyi. El ele tutuşup Peygamber’e salavat getirmeyi. Mesela birlikte tavaf yapmayı" yanıtını verdi.
Yeni Yüzyıl'dan Esra Elönü'nün sorularını yanıtlayan (4 Ocak 2015) Dilipak'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
CIA’nın Müslümanlar içine soktuğu ajan siz misiniz?
Eskiden derin devlet böyle diyordu. Paralelciler de şimdi etkimi kırmak, itibarsızlaştırmak için bu söylentiyi yaymaya çalışıyorlar. 1993’te Yörünge kapak konusu olarak benim için bu soruyu yöneltmişti. Bu dünyada kim ne yaptı ise öbür dünyada önüne konulacak... Ben böyle bir ihanetin parçası olmadığım, hiçbir istihbarat örgütünde yer almadığım halde bana bu iftirayı yapanlarla o gün hesaplaşacağız. Kim kime olmadığı bir şeyi isnat ederek iftira ederse, o iddia sahipleri o şeyi yapmış gibi muaheze edilecekler... Kem söz sahibine aittir.
Amerika, Fethullah Gülen’e teklif ettiği projeyi aslında ilk size teklif etmiş doğru mudur?
Hayır, doğru değil. Amerika değil Graham Fuller. Onlar Gülen’le çok önceden çalışıyorlardı, bu işin içinde benim de yer almamı istiyorlardı. Bu projenin dünya ve bölge barışı, Türkiye’deki İslamcıların özgürlük ve refahına olumlu katkı sağlayacağını söylüyorlardı. Asıl hedefleri İslam’a karşı sopa değil havuç. Bu şekilde İsrail’in varlığı ve güvenliğini garanti algına almak, İslam dünyasının gelecek tasavvurunu batılı kavram ve kurumlarla çerçevemek, ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedefleri ile uyumlu bir İslam dünyası hayal ediyorlardı. Benim tavrım çok açık ve net. Gayrimüslimler ile Müslümanlar hakkında, onlar aleyhine olacak bir işbirliği yapmam. “Korku ya da güç hayali ile “evet” desem bile bana inanmayın, Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insan olarak aklım başıma geldiğinde size ihanet ederim. Sizden korksam bile Allah’ın gazabından daha çok korkarım, sizin vaatlerinize tamah etsem bile Allah cenneti vadediyor, siz bana onu vadedecek değilsiniz” dedim. Ama birileri o tekliflere tav oldular.
2003’teki 1 Mart Tezkeresi’ni engellediğiniz, Abdullah Gül’ün Meclis’teki odasını kullandığınız konuşuluyor, doğru mu?
Doğru değil. 3 lobi vardı. İslam, liberal ve sol. Üçünün ortak sözcüsüydüm. Gül ile konuştuk. Bana hükümette fiilen destek veren Başbakan Yardımcısı Yalçınbayır’dı. Meclis’te destek veren de İdare Amiri Abdullah Çalışkan’dı. Başbakan’ın odasını kullanmak hayır. Ama lobinin temsilcileri ve Gül ile Başbakanlık’ta bir araya geldik.
Derin siyasetteki diğer hamlelerinizi merak ediyorum. Mesela sonucunda Sincan tankları gösterisi yapılan Ankara’daki meşhur Kudüs Gecesi sizin fikriniz mi? Sizin fikrinizse neden ceza Necmettin Erbakan’a verildi. Nasıl sıyrıldınız?
Benim fikrim değildi. Kudüs Platformu’nun kararıydı. Platform adına ben konferans verecektim. Sesim kısıldığı için gidemedim. Son gün bu olay olunca salon tutulmuştu, insanlara iptali duyuracak zaman da yoktu. Benim yerime Nureddin Şirin gitti, bir hafta önce Ankara’da düzendüzenlenen Şehitler Haftası’ndaki ekipleri, sahne afişlerini kullanarak aynı isimle farklı bir etkinlik yaptı. Onu tutukladılar, ama işin faturasını da partiye çıkarttılar. Ben olayı açıkladım, ama partiyi kapatmayı kafalarına koydukları için benim açıklamalarımı dikkate almadılar.
Abdullah Öcalan üzerinden tekrar çözüm sürecini başlatmak isteyen bir ekip var, siz bu ekibi destekliyor musunuz?
Benimle bu konuyu görüşen olmadı. Bilmediğim bir konuda bir şey söylemem doğru olmaz.
Hâlâ Öcalan konusunda iyimser misiniz?
Daha önce iyimser olduğumu kim söyledi. Kötümser de değilim. Her şey mümkün.
Körü körüne yandaş mısınız? Sizin yandaşlığınız farklı galiba.
Haktan yana olmak dışında bir dileğim yok. Kendi nefsimden yana olmayı bile ırkçılık sayarım. Ayet “Bir kavme olan düşmanlıgınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin” der. İşi ehline ve layık olana vereceğiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı durmalıyız.
‘Kumar’ yazınız çok konuşuldu, burada gerçekten dindar olmakla ‘modifiye dindarlık’ farkını anladım. ‘Dindarmış gibi görünen adamların zaafları yüzünden Müslümanlara zarar veriliyor’ diyorsunuz doğru mu?
Evet. Bizde yılların açlığı vardı. Para, kadın, makam bir anda başını döndürdü birilerinin. Bir de bizimkiler acemi bu işlerde, yerken üstlerine başlarına döküyorlar. Daha yeni öğreniyorlar. Din ve çevre, baskısı, korkusu, vicadani rahatsızlık utanma duygusu da var hâlâ birilerinde, o zaman panikliyorlar. Yerken de ezik bir yanları var. Allah ve ahiret korkusu küllenmiş bir kor gibi yüreklerimizin bir yerinde duruyor.
Helal, haram kelimelerini duydukça irkiliyorsunuz. Cenaze namazına geliyorsunuz, ölüm korkusu ağzınızın tadını kaçırıyor. Biliyorsunuz, bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar ama rüşvet alan biri, bir bostan karşılığında bir bağı satar... Hafızanız sizi rahatsız eder. Eski bir milletvekili o yazımdan sonra bir mail atmış, ‘Günah evleri konusu Ankara’da o kadar ortalıkta yaşanıyordu ve konuşuluyordu ki kaleme aldığınız için teşekkürler’ diye. Bu işler birçok kişinin bildiği bir sır. Polis de bilir bunları, bürokrat da, herkes birbirinin açığını bildiği için giderek bir dehşet dengesi oluşuyor.
Bu iş bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor. ‘Deme derim’e dönüyor. Kimi alkol kumar gidiyor, kimi garsoniyerlerle yetiniyor. Gizli nikâhlarla garsoniyer, rezidance hayatı yaşıyor. Aslında bu işlere yanaşmayacaksın. Bu şeytan üçgenine girince, bir ucundan başladın mı, ötekileri peşinden gelir. Bu alemde gerçek bir dostluk da yoktur. Tehdit, şantaj, dedikodu, gıybet... Bu alemde siyasetçi, işadamı, bürokrat, sanatçı, gazeteci, akademisyen, herkes var. Ve tabii kripto bir takım adamlar da sızıyor aralarına. Bu adamlar, eş ve arkadaşlarına karşı ikiyüzlü davranarak aslında giderek farklı bir ruh haline bürünüyorlar...
Korku, stres ve bu işin psikososyal riskleri adamları bitiriyor, bakmayın güçlü, neşeli, çok zeki ve cesur göründüklerine… Bunlar kim mi, birçok kişi, başkalarının bilmeyip, sadece kendinin bildiğini sandığı çevresinden birkaç isim hatırlayacaktır. Belki biraz da şuyuu vukuundan beter hal almıştır bu işin. Bu adamların üzerine gidilemediği için, birçok kişi de bu şaibe altında kalmakta, batılın tasviri saf zihinleri iğfal etmeye, kötü örnek olmaya devam etmektedir.
Bu yazıyı size yazdıran şey nedir? Ciddi bir itham, kaynağınız?
Zaman zaman böyle şeyler yazıyorum. Bu ilk değil, son da olmayacak. Bu işler dün de 5000 yıl önce de böyle idi. Bugün de böyle, yarın da böyle olacak... Hak-batıl mücacelesi. Bize düşen görev ise adil şahidler olmak. Uyarmak...
Dindarlar kadın, para, şan şöhretle sınavlarını iyi veremediler mi sizce?
Sadece dindarlar değil, Şeytan’ın insanoğluna karşı en başarılı olduğu alan. Irkçılık ve o saydıklarınız.
AK Parti içinde olmakla yanında olmak farklı şeyler mi?
Evet de ben parti üyesi filan değilim. Sivil bir kişiyim, ama AK Parti için, dün olduğu gibi, bu seçimde de AK Parti için en çok çalışan ilk 10’un içindeyimdir belki de.
7 Haziran’daki seçim sonucu bu zaafların sonucu mudur? Yani Allah’ın tokadı...
Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, bizi kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bu bir ikaz da olabilir, bir imtihan gereği de. Aday sorunu da vardı, başka sebebler de. Elbette her olan şey bir takım sebebler vardır. O sebeblerden bir takım kişilerin sorumlulukları vardır, elbette.
AK Parti içindeki zaafları eleştirmek harammış gibi davranılıyor, neden? Halbuki davaya dost olanın tavrı bu diye düşünüyor musunuz?
Eleştiri konusunda insanlar isteksiz. Oysa bizde ‘Dost acı söyler’ diye bir söz vardır. Yapıcı bir eleştiri, sıradan bir övgüden daha değerlidir. Bazıları kraldan fazla kralcı. Ben birilerinin tevazuu bir başkasının kibrine vesile olmamalıdır diye düşünürüm.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ‘İsrail’le ve halkıyla dostuz’ dedi, gerçekten öyle miyiz?
Maksadını aşan bir ifade... İsrail’de Gazze bombalamasına katılmamak için istifa eden pilotlar da vardı. Mavi Marmara’ya binen de. İsrail’de Siyonist terörden şikayet eden insanlar da var. Hz. Musa, Hz. Harun Firavunun sarayında büyümüştü, öte yandan Hz. Nuh’un oğlu gemiye binmemişti. Kaldı ki, Müslüman olmasa da bütün mazlumlar ümmetin koruması altında olmalı. Ama İsrail’i bir bütün olarak aklama anlamına gelen bir ifade doğru değil. Politikacılar, ne dedikleri kadar sözlerinin nasıl anlaşıldığını, ya da nasıl kullanılacağını da hesaba katmak zorunda.
Tayyip Erdoğan’la basket maçını mı yoksa bilek güreşini mi tercih ederdiniz?
Musafaha etmeyi. El ele tutuşup Peygamber’e salavat getirmeyi. Mesela birlikte tavaf yapmayı.